bugün

bir taksiye atlayarak oradan uzaklaştı. memleketine gitmek istiyordu cebinde beş parasız kalmıştı.
kendince bir kaybolma planı yapmaya karar vermişti albırt, çekip gidecekti ve kimsenin bir daha o eski albırt'tan haberi olmayacaktı.
yolda giderken yanından geçtiği tezgahtarın kendisini dikkatlice izlediğini farketmedi. kaskını kaşlarına kadar indirmiş, genç irisi kumral adam; yakalarını kaldırdığı eski paltosuyla heyyula gibi görünüyordu. ellerinin ikisi de tuhaf bir biçimde cebinde değildi, dişleri tir tir titreten bir soğuk varken.
o adam soğuğun bezdirici silahı karşısında dimdik savaşıyordu.
pakette elma vardi.
bu elma nereden çıktı amk diye düşündü başka bir şey olamaz mıydı? bu ne şansızlık ulan dedi.
saat gece yarısını geçiyordu albırt dışarıda kalmıştı yatacak bir yere ihtiyacı vardı çok çaresizdi.
albırt'taki şans çölde ki bedevide yoktu. o kadar şansızdı ki gittiği yeri kurutuyordu. bir abdest alsa belki işler düzelecek.
albırt bir anda imana gelerek allah diye bağırdı.

(bkz: allah diyen albırt)
peki bundan sonra ne olacaktı, ne olmalıydı.
etraftaki insanların garip bakışlarına maruz kalmıştı, herkes onu deli sanmıştı.
Sonra onu hemen yatıştırmaya çalıştılar ama albert çok güçlüydü, tekrardan bülent basgana hakaret etti.
esnaf adeta deliye dönmüştü.
paketten cikarttigi sigarayi albirta uzatti albirt cakirkeyif bir sekilde sigarasini yakti ve yavasca yurumeye basladi bu sirada zall ortadan kaybolmustu albirt sonunda eve geldim mina koyum diye dusundu kapiyi acarken birden kapi acildi karsisindaki zall di.
albırt artık kendisine iş bulmak zorundaydı yoksa hayat kendisine çok zor olacaktı. sokaklarda dolaşmaya başladı.
dönerci merhaba ben pembe tolga idi. albırt neye uğradığına şaşırdı.
albırt'ın paraya ihtiyacı olmasından faydalanmak isteyen merhaba ben pembe tolga zalim tuzaklarını kurmaya başlamıştı.
kapı çaldı birden ve içeri ssg girdi. olaya el koyuyorum dedi. "zall sen bittin olum" dedi.
Ve albırt yine tüm bu saçmalıklardan uyandı. Saat ayarları hiçbir zaman doğru olmadığı için tahminine göre saat sabah 6 gibiydi. Gözlerinden süzülen tuzlu suyu elinin tersiyle sildi ve saçlarını karıştırdı...

Niye böyleydi? Sadece kendisi değil, niçin her şey böyleydi? Sorularına cevap ararken çeyrek asırlık ömrü geçti gözünün önünden. Olan biten her şey ona tam zıt şekildeydi. Hiçbir şey istediği gibi nihayete varmamıştı. Bir geriye, bir ileriye baktı. Gelecek için umut arandı ama hemen bu fikrinden vazgeçti. Çünkü kendine öğütlediği en önemli şey, asla ve asla umut etmemesi gerektiğiydi. Sadece bir kez umut etmeye kalkıştığında başına gelenleri düşündü, sonra tekrar istikbaline yöneldi...

Kendisi ortadaydı, geleceği önünde. Geçmişine bakıp "geleceğinden ne çıkar bu hayatın" diye düşündü. Belki de hatayı geleceğe bakmadan evvel geçmişe bakarak yapıyordu albırt. Hep söylerdi; herkes tam, o ise çeyrekti. Ne kadar başkasına gereksinim duymadığını iddia etse de, insanları kullanıyorum ayağına o da ruhsal gereksinimlerini karşılıyordu.

Gözlerinde düşmek için birbirini iten yaşları kirpiklerini yavaşça kapatıp açarak aşağıya doğru bıraktı. Ezanın okunmaya başlamasıyla "yaratıcım var benim arkadaş kimse olmasa da olur!" diye düşündü ve gülümsedi. Peki ya yaratıcı albırt'ı seviyor muydu? Bunu sorguladıktan sonra, yaratıcı tarafından da sevilecek bir mahlûk olmadığını düşündü. Gözlerine tekrar düşmek için birbiriyle yarışan minik tuzlu su topları yerleşti...
sonra "ben insan mıyım anasını satayım" dedi ve geri girdi kapıdan albırt.
kapının önünde rastladığı yeşilliği kopmuş çileği farkında olmadan ezerek sigarasını yaktı ve yürümeye devam etti...
sonra aklına birşey takıldı.
meğer hacı dediği telefondaki ev sahibi olan sevgilisiymiş, şifreli konuşuyordu çünkü karısı yakalasin istemiyordu...
sonra si..iretti borçları bilmem nesini. hacıydı bu, karşısındaydı işte tam orada. hacı gibi hacıydı bu..."bi kere versene hacı" dedi. tıpkı eski günlerdeki gibi...
hacı emmi diyerek sarıldı boynuna bir buse aldı yanağından. hacı yağı kokması onu şevklendirmişti.
güncel Önemli Başlıklar