bugün

hayatta en azından bir sefer denenmesi gereken olay.
Bir kez yaşadım ben bu durumu. Hayatım boyunca bu kadar zorlayıcı bi duygu tatmamıştım, iyi oldu.

Daha önce hiç aşık olmadım demem, diyemem. çarpılırım. sevdim, aşık oldum, hoşlandım. Bunları çok büyük ya da hakkını vererek yaşayamadım. Tek sorun buydu. Kadının öküzü oldum. işim ya da en basit anlamı ile kariyerim herkesten üstün geldi, bu yüzden de sürmedi ilişkilerim

sonra onu gördüm. Kapı açıldığı an onunla karşılaştım. Aha dedim, tamam, bittin kızım sen.

Adamın bi oda genişliğinde omuzları var, sert bakışları, sert yüz hatları. Sakalları ince çenesinde toplanmış, kocaman bir adam. Sonra gülünce 5 yaşında sevimli bir çocuğa dönüşüyor. Nasıl aşık olmaz ki insan. Oldum.

Sonra geldi, başladık. iki gün geçmeden daha tanışmanın üzerinden. Normalde kırk kusur arar bulur işi uzattıkça uzatırım, olmadı onda.

Sabah uyanıyorum aklımda o, gece uyumak istemiyorum, hep benimle ilgilensin istiyorum, mesajlar çekiyorum, arıyorum sürekli. Sesini duymazsam öleceğim hastalığına yakalanmışım. Yemek yiyor onu izliyorum, gülüşünü görmek için aptak aptal şeyler yapıyorum. Gülsün yeter ki.

Sonra bir gün beni sevmediğini anlıyorum. Eski sevgilisini unutamadığını. Bana aslında hiçbir zaman seven bir adam gibi bakmadığını.

Aşk bizden bağımsız bir duygu. Biz aşkı kontrol edemiyoruz, o duygu bizi kontrol ediyor. içimdeki kadınlar başlıyor plan yapmalara. Sevecek. Sevmeli. Gitmemeli.

Gidiyor. Sonra canı sıkılıyor geliyor, sonra benden sıkılıp yine gidiyor.

Sonra da ben gidiyorum. Canım sıkılıyor geliyorum, sonra ondan sıkılmış gibi yapıp gidiyorum. Planıma göre hareket ediyorum.

Sonra o gidiyor ve bir daha gelmiyor. Dişlerinin bir çoğu eksik eski kız arkadaşına basıyor nişanı. Yakında evlenirler bence. Fotoğraflarını sapık gibi takip ediyorum çünkü. Kızın nişan elbisesi de çok çirkindi. Umarım ölür.
Nemli havanın daha da bir iğrenç şekilde ortaya çıkardığı sahte parfüm kokularıyla, yapış yapış ellerine rağmen el ele tutuşan parlak suratlı, yağlı saçlı ve en güzel kıyafetlerini giymeye çalışmış ama üstlerinde eğreti duran sevgililer yüzünden sevmekten vazgeçtim aslında ben sanırım... Şanslıyım ki, kulağıma duymak isteyeceğim şarkıları en mükemmel seslerle fısıldayıp, beni sıcaklarda daha fazla bunaltacak bir temasta bulunmayan müzik çalarımla yürüyebiliyorum sokaklarda. Ben bu insan milletine kimi zaman çok üzülüyorum... Hele ki kız arkadaşı beline sarılarak yürüyen tişörtü sırılsıklam olmuş adamın yüzündeki o hayatından memnunmuş gibi görünme ifadesindeki acı görüntü... Adam bile kendi terine değilmesinden tiksinti duyan bir ifade içindeyken, asıl tiksinilecek ve hayattan tiksindiren şey, sevgilisinin terinden iğrenmeyen o berbat çakma parfümlü paçoz iğrenç kızdır!!!

"Sinema salonunda, etrafındaki çiftler kumrular gibi fısıldaşırken, elindeki patlamış mısır torbasıyla bir başına oturan yalnız adam olmayı arzulardım." (Charles Bukowski)
işte bu da bunun sokak versiyonu... Eğer onlar gibi olsaydım bu söz içimde büyük bir gürültüye sebep olurdu...

Sözüm o ki, sırılsıklam aşık olmanın her türlüsü iğrençtir, kötüdür, çekilmezdir.
http://kermitiye.blogspot...a-bir-igrenc-sekilde.html
Aşk yoktur, libido vardır. - freud-.
Yok öyle bir dolan.
bir ibrahim erkal isteği.
'sırılsıklam' aşık olmak, aşkın çok ağlatmasına bir gönderme olabilir.