bugün

memlekette etrafında gördüğü ve sinir olduğu durumları anlatması için, bi nevi anket usulü de denebilecek şekilde yazmasıdır.
ben ilk olarak bugün * ağız ve diş hastalıkları hastanesinde yaşadıklarımı anlatacağım sevgili seyirciler. bugün sabahın 8'inde kahvaltısız gittim dişim için. hepsi hepsi bi' 20 lik diş * çekimine gittim. ve öğleden sonra olana kadar bi' şekilde oyaladıktan sonra randevu tarihi verdiler; 4 ocak 2010. evet yanlış okumadınız, şaka gibi. ben de şaka sandım ama kadın hayır ciddiyim dedi. bak saati bile belli sabah 8'de geleceksin dedi. hey allahım ne günlere kaldık. acil çekilmeli dediği diş için sekreter 2010 yılını veriyor. çok sinirliyim sözlük çok.
sözlükten habire atılmam. ona kızmıyorum da tekrar tekrar geldiğime kızıyorum.
(bkz: kızdıkça onu bunu eksi oylayan ibne yazar)
telefonda rakamlari tek tek degil de 2'ser 3'er okuyana kiziyorum ben. beceremiyorlar cunku. misal 3240522'yi sen otuzikikirkbesyuzyirmiiki dersen karisikliga sebebiyet verirsin, o dediginden 3245122 de cikar cunku.
asansorde sigara icenlere kiziyorum ben. yanimda olsa illaki uyaririm ama cagrilan asansore bi biniyosun, zaten 5-6 metrekarelik olan alan bana daha da ufaliyor.
israr eden insanlara cok kiziyorum ben. aslinda o israrin altinda istedigini yaptirabilmek yatiyor, israr edilenin iyiliginin istenmesinden ziyade.*
insanı kahreden kızgınlıklardır.

kendime kızıyorum. her dakika ota boka kızarım, şuraya yazacak kızdığım tek şey bulamadım.
bunyeye iyi bakmayip da hastalandiktan sonra naz yapana da kiziyorum, hastaligini surekli mevzu bahis edene de, hastalik hastasi oldum, ay vallaa kanserim ben galiba diyene de.**
fikradan hic hoslanmayan, bunu da her firsatta dile getirene kiziyorum, arti manasiz buluyorum. niye ki yani, 30 saniye bile surmuyor, eglencenin neyinden tiksiniyorsun. fikra komikse anlatilana gulersin, degilse anlatanin dustugu duruma gulersin, illaki gulumsersin.
benim adimi ver sen isin hemen gorulsun diyene kizarim bak, ne yani, ali yildiz gonderdi beni bana torpil gecin mi diyeceksin bankada herkesin icinde.*
kokulardan hoslanmayana kiziyorum da cok degil. hayir parfum sevmiyorum diyorsun da, sevmiyor degilsin, agirini sevmiyorsun cok suruleni, sureni sevmiyorsun sadece, bu ayirimi ogren bi once. simdi sen zambak kokusunu da mi sevmiyorsun ?
yani simdi 1 ay oncesinden aliyorum illaki cam kenari biletimi*, geliyorum bakiyorum sen evet sen koridor bileti sahibi yerlesmissin kenara yuzunu de donmussun pencereye. uyaniiik, cakal seni ? hayir madem kenari seversin, al biletini onceden. sana da cok kiziyorum bak, arti biktim vallaa.
neden eksilendiği anlaşılmayan entryleri eksileyenlere kızıyorum ben. tek derdim bu. *

edit: al işte bu da onlardan bir tanesi..
(bkz: anket)
kampüs içinde bir halta benzemeyen yemeğe 8 tl vermeye çok kızıyorum mesela.

(bkz: sozeri pide ve kebap salonu)
bak simdi bu cok populer; turkce konusurken araya ingilizce kelime sokusturanlara kiziyoruz, ama herkes kizmali. ***. evet dogru burhan yapiyor, guluyor geciyoruz, yetiyor o, peki. kizmaktan ziyade adlarina ben utaniyorum o kisilerin*, ingilizce bilmeyen varsa icimizde hemek turkcesini soyluyorum**, kullanani bozuyorum da bozuyorum.
kendimize benzemeyen ötekilerle, fikirlerimize zıt fikirler üretenlerle aynı sözlükte yazmak. bir kısmımız için böyle. umut sarıkaya iyimserliğiyle seri eksi oy veren tek kişi diyecek değilsiniz umarım.
kırmızı ışıkların daha uzun, yeşil ışıkların daha kısa olmasına sinir oluyorum. ya da tam ben yetişecekken ışıkların birden kırmızıya dönmesine de. sanki ışıklar bile benle dalga geçiyor zamanlama konusunda.
hiç kimsenin ayağına dolanmayan poşetin o kadar kalabalık arasından gelip ayağıma dolanması beni gıcık ediyor. istemediğim bir samimiyet var aramızda, ben terketsem de her koşulda beni bulup ayağıma dolanıyor.
her sabah saatimin 5:45 te de çalmasından nefret ediyorum. özellikle yağmurlu günlerde, hava kapkaranlıkken sabahın tüm ayazını bünyemde hissettiğim zamanda kalkmak ve gün boyu tekrar o yatağa dönemeyeceğimi bilmek bütün sinirlerimi geriyor.
her sabah bindiğim metrobüsün kalabalık gelmesi de ayrı bir sinir bozucu etken. işte bugün sırf bu yüzden yarım saat erken kalkıp metrobüsün ilk kalktığı durağa kadar gidip ordan boş metrobüse bindim, yarım saat az uyudum ama değdi doğrusu.
sözlüğe kocaman bi entry girdiğimde tam entrymin son cümlesini yazıp ekle butonuna basıcağım zamanda netimin kopmasına da kızıyorum, hatta sinirlenip bir daha yazmadığım zamanlar çok oluyor.
insanların bu kadar iki yüzlü olmasına da sinir oluyorum. yüzünüze devamlı gülüp,arkanızdan tonlarca iş çeviren, her zaman gülen veya her zaman surat asıp, devamlı anlatabilcek derdi olan ve kendini dünyanın merkezinde sanan insanlarada, sanki sadece dünyada kendi dertleri varmış gibi... orta yolda olmayıp devamlı sağ ve sol şeride geçmeye çalışıp trafiği katledenler gibiler, hayatıma müdaheleleri bazen can sıkıcı oluyor. görmezden gelmeyi denemekte çok bir işe yaramıyor, zincirleme kaza hesabı...
kelebeklerin hiç bir zaman elimde çok uzun süre kalmaması da beni kızdıryor. onları çok sevmeme rağmen hepsi ellerimden uçup gidiyor, nitekim o gün içerisinde görebilceğim kelebeği bir kere daha göremeyeceğim gerçeğinle yüzleşince daha da kalbim buruluyor, ne de olsa bir gün ömürleri.
ve son olarak ta boş nutella kutusunu dolapta bulmak. sanırım hislerimi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıcak, kızgın olmak için gayet yeterli bir sebep.
(bkz: yanacı insanlara deli oluyorum)
Enınde sonunda vereceğini bile bile neden kadınların erkeklerı bu kadar oyalamak zorunda hıssettıklerıne kızıyorum.
Hayırdır?
Altı ay bekleyınce altına mı dönüşüyor senın kuku::)
seviyorum, çok seviyorum ve vazgeçemiyorum. duygularımın zerre kadar umrunda olmadığını bile bile inadına seviyorum. işte en çokta buna sinir oluyorum.

'' ya çok iyi çocuksun ya!! '' şeklindeki ithamlarından, pardon göt ayaklarından ise hiç bahsetmiyorum..
kendi eziklikleriyle dünyayı göremeyen kendini aşmayı bilemeyen bağnaz insanlara çok kızıyorum ya.
sözlük deyim yerindeyse sinirden kendimi sikicem. yok bunu yapmam aslında. ama elime geçse onu yaparım herhalde...
olay şu; elektroniğe giriş dersimizden hocamız bize bir term project (bkz: dönem projesi) verdi. bildiğin adaptörü kendiniz yapıp getirin yanında da raporu olacak dedi. hepsi ingilizce yani 2 kat vakit harcayacaksın demek bu.
sonrasıında buldum devresini adaptörün, gittim kadaköyden malzememi aldım ve yaotım. toplamda 2 günümü harcayarak.
sonra birgünümü de raporuna harcadım. etti 3.
sonra bir gün dersten çıkıp randevuya gittim sunumumu da yaptım. bazı sorular sordu tam cevaplayamadım ama sonuçta sözlü olmuyorduk. yaptığım devreyi gösterecektim ve adaptörüm çalıştı. sonuçta bugün gördüm ki 50 vermiş notuma. şu an deliler gibiyim. kendimi resmen aldatılmış kandırılmış hissediyorum.

nedenine gelince; millet babasına, arkadaşına yaptırırken ben kendim uğraştım. millet sallama yaparken ben güzel olsun diye uğraştım. millet 770-80 alırken ben 50 aldım. aldığım düşük nota üzülmüyorum. emeğime karşılık bulamadığıma, kandırılmış hissime üzülüyorum...

elimden gelen ne ise yapacağım. en son seçenek olarak da hocaya küfür içermeyen ama küfür etkisi yaratan sözlerle mail atacağım. sonuç olarak kalsam da bu saatten sonra tınmam!
sağlık sistemine kızıyorum. insan hayatına değer verilmediğini gösteren bu sisteme çok kızıyorum.
hak etmeyen insanlara çok fazla değer verdiğim ve güvendiğim için kendime çok kızıyorum.