bugün

kara kışın bastırdıgı zamanlarda sıcacık yatagından uyandırılıp sobayla ısınan odanın içerisinde hazırlanmış kahvaltı günleri.
okula gitme zamanı geldiğinde yarım bırakılan çizgi filmler ve lahana gibi kat kat giydirildikten sonra okul kapısından içeri koşarak girmeler. sırta asılan çantanın ağırlıgı...
ve teneffüs zili. ve simit kokusu. hala burnumuzda tüten o saflık.
cami kirik olan siniflarin elleri usuyen , eldiven giyip kalem tutamayan ogrencileridir akillarda kalan..
okula gelindiğinde kaloriferlerin hiçbir zaman yanıyor durumda bulunamadığı günler.
okulun sobasına atmak için okulun odunluğundan odun çalmak, sabahları sobanın kenarındaki sırayı kapmak için itiş kakış kavga gürültü sıralara oturmak, tenefüs aralarında sobanın borusuna yapışmak * zevkli ve güzeldi ama *
sabahları uykudan uyanıp üşüyerek okula gidip, öğlen eve gelindikten sonra annenin yaptığı sıcak çaydan içmekle devam eden güzel günler.
iç huzur tanımı istendiği zaman, en kırık hayal parçaları bulunup çıkarılır iç raflardan. belki zamanın en yokluk döneminde, altı delik pabuçlar, komşunun küçük oğlundan devşirme bir pantolon ve annenin ördüğü kazaklardan kazanarak satın aldığı, geçen seneden kalma bir önlük ile geçiştirilmiştir ama mutlu olmaya yetebilir. parçalanmamış bir kaç gerçek anıdan ibarettir belki. hani belki sadece ailenin bütününce gerçekleştirilmiş nadir bir kaç eylem...

şehirlere uzak kırsallarda, şehirlerdeki kadar önemsenmeyen bir normalleşme mevzusudur velhasıl bu an. saf kalabilmiş üç beş şeye ithafen...
annenin zorla giydirdiği külotlu çorap ile beden dersi öncesi soyunması sırasında dalga geçilme ihtimali arasında sıkışıp kalan minik bünyeler, sabun kokan merve'nin* yanında oturmanın verdiği haz ile kendini kaybeder; dalga geçen elemanın üzerine yürünüp üzerindeki hırka çekiştirilir; bir kavga introsu olan küfürleşme** ve utanç içinde eve dönen minicik bünyenin bir daha kış günlerinde külotlu çorap giydirmemesi için anneye yalvarmaya başladığı hoş günlerdir.
izmir'de kışın sadece ocak ve şubat ayların'da yaşanması ile pek hissetmediğim ve aklımda kalmayan günler. tabi, çok soğuk günlerde olmadı değil, hatta kar yağsın diye bütün sınıf pencereşere doluşmuşken, allah'ın sanki isteğimizi duymuş gibi, bir anda karın başlamsı ile deliler gibi sevindiğimiz günlerdi. o soğukta, ellerimizde eldiven olmadan bile arabanın üstünde kalan karları top haline getirip birbirimize attığımız günlerdi. o heyecan ve zevkle havanın soğukluğunu unuturduk.
birbirimize kar fırlatmak, ortyamda ki soğuğu alıp götürürdü.