bugün

ulu öndere ettiği hakaretamiz cümlelere rağmen ulu önder tarafından hoşgörülen ittihatçı enver yalakası 1. dönem mebusudur.
yobazların ne hikmetse sevdiği türkçü ve türk milliyetçisi.
''en büyük iftiharım türk olarak doğmamdır'' sözünün sahibi.
aralarındaki sürtüşmeye rağmen atatürk'ün silah arkadaşı sayılır ve bu yüzden saygıya değerdir.
Hem Osmanlı hem TBMM de mebusluk yapmış muhalif milletvekili. Nutuk ve Karabekirin hatıratları okunduktan sonra hatıratının sansürsüz olanını (satışı yasaktır) okumak ve dönemin diğer tüm hatıratları ile karşılaştırıp bir kanıya sahip olmak gerekir. Atatürk hakkında ağır ifadeler kullanmasının ana sebebi Nutuk'un sonlarına doğru Atatürkün kendisi hakkında "biz bu arkadaşı milliyetçi bilirdik meğerse ittihad ve Terakki zamanında Arnavutları isyana teşvik etmiş" demesidir. Bu ifade Rıza Nuru çok kızdırmıştır. Arnavutluk meselesi ile iftihar ettiğini, Arnavutların da o zamanlar Osmanlı tebaası olduğunu ve zalim ittihad hükümetinini düşürmek için yaptığı bu işi daha önceden kendi kitaplarında (Hürriyet ve itilafın içyüzü) övünerek yazdığını, bunun da Atatürk ve herkes tarafından bilindiğini söylemektedir. Atatürke kızgınlığı burdandır, yoksa hatıratında Atatürkü öven kısımlar da bulunur ve hatta bu yüzden Topal Osman'ın Çankaya baskınından kendisini nasıl kurtardığını da anlatır. Düşmanlığı siyasi dargınlıktan ibarettir.
Hatıratı o dönemdeki diğer tüm hatıratlar gibi yakın tarihimizin bir dönemine ışık tutmaktadır. Tüm kaynaklar gibi tarafsız gözle okunup yazan hakında olumlu veya olumsuz kanaate varmak okuyucunun bilgi birikimine kalmıştır.
Bana tutarsız gelen bir tarafı şudur ki hatıratında ilk ciltte iki yerde "geceleri beyoğlunda bir mason locasında yaptığımız ictimalarda" diye başlayan birşeyler yazmıştır. Ama 1940 lı yıllarda Vala Nureddin ile karşılıklı atışırken "ben hiç bir zaman mason olmadım" (siyasi risaleler ya da Cemiyet'i Hafiye kitaplarından birinin sonlarına doğru) gibi bir ifade kullanmıştır. Tarihe daha meraklı olanlar bu tarafını araştırabilirler. Kendisi de önce Abdülhamid'e karşı ittihatçı iken daha sonra da Abdülhamidi devirirken yardım ettiği ittihatçıların dış bağlantılarını görünce bunlara karşı Ahrarcı, Hürriyet ve itilafçı olarak mücadele etmiştir. Lozan'a gider iken Rauf Bey Abaza olduğu için Atatürk'e "paşa, türkün işini görecek Türk kalmadı mı ki bu işi bir abaza yapacak" demiş, Atatürk'te cevaben "haklısın o zaman ismet'i gönderelim diye ismet Paşayı murahhas yapmıştır. Lozana giden ikinci murahhas da kendisidir. (Burda hala Atatürk'le kankadırlar, buna dikkat) "Lozan'da ismet'in kürt olduğunu öğrendiğimde bana inme iniyordu, meğer abayı çıkarttırıp yerine kürt koymuşuz" gibi birşeyler anlatır. Hatıratı vasiyetine uygun olarak ölümünden 25 yıl sonra, 1967 de yayınlanmıştır. Bugün yaşanan pek çok güncel meselelenin kökleri burda mevcuttur. Kanımca Yavuz Turgul tarzı eğlenceli bir üslubu vardır. Lozan'da buruyla oynayıp hap yapan Pazarola Hasan kısmı favorimdir.
Ayrıca Turgut Özakman'ın kendisini eleştirdiği kitabının da mutlaka okunması gereken şahıstır. Özakman'ın haklı eleştirilerini de hatırlıyorum. Ancak diğer yandan Rıza Nur'un çok bariz haklı olduğu kısımlarda da hakkının yenmemesi gerekir. "Saltanatın kaldırılması" bunlardan biridir. Saltanatın kaldırılması işgal kuvvetleri istanbul ve Ankara'da iki ayrı Türk hükümeti ile muhatap olmasın diye taktik hamle olarak Rıza Nur tarafından verilen takrirle TBMM de kaldırılmıştır. Rıza Nur, "Atatürk'ün bundan haberi bile olmadığını, ondan önce en az yetmiş vekilin takriri (yasa teklifini) imzaladığını, meclis koridorunda kendisine rastladığında onun da imzasını aldığı vs. anlatır. işin ilginci bu olayı Atatürk'te Nutuk'ta "arkadaşlar şöyle bir takrir hazırlamış, bu takrirde "benim de" imzam vardır diyerek Rıza Nurun ismini vermeden takririn kendi tarafından yapılmadığını yazar. Bu da lise kitaplarında yazan "Atatürk padişahlığı kaldırdı" kalıplarına uymamaktadır. Bu bir örnektir.
Birilerine laf giydirme gayesi olmayan araştırmayı seven tüm kemalist ve dincilerin, küfür etmeden ve küfürlerine itibar etmeden, dikkatlice okunması gereken notlar bırakmıştır. Birilerinin yönlendirdiği cahillerden olmamak için çok okumak gerekir.
Aslında birçok konuda çok çabalamış fakat kimseye yaranamamış şahsiyet. Giderayak Atatürk'e sallamasının da mantıklı açıklaması yok veya olay örtbas edildi biz anlayamadık. Ben bu adamın en çok Lozan'daki basiretsizliğine yanarım. Hadi ismet Paşa dış politikadan anlamaz onu geçtik, nasıl oluyor da adalar hakkında hak iddia etmedi ve ısrarcı olmadı? Ala ala sadece 2 tane mi adayı alabildi, inanılır şey değil.
zavallı şakridlerin atatürk e çamur atıyor diye birden çok sevmeye başladıkları aslında pekde şakirdçi olmayan kişi.
tarih ile ilgili üslubu sert fakat doğru bilgiler verdiği için saygı duyulan insandır. lakin faşizan düşünceleri desteklenmemelidir.
Hakkında yazılan ve tutarsızlıklarını bir bir gözler önüne seren br yazıyı buraya alırsak

"Hayatım ve Hatıralarım" adlı 2005 sayfalık baştan sona iftira ve uydurma ile dolu kitabında, "ihtiyar Teselyaların rivayeti şudur." diye başlar ve Mustafa Kemal'in annesinin genelevde çalıştığına ilişkin iğrenç iftirayı atar. Rıza Nur tipindekiler de, yani yeni Rıza Nurlar, bu iftiraya sarılırlar.

Bu iftiranın ortaya çıkış nedenini anlayabilmek için Rıza Nur'u biraz tanıtmamız gerekecek. Ayrıca uydurma ve iftiraların %90'nın kaynağı da bu kişidir, belirttiğimiz kitabıdır. Saldırganların pek çok kaynak dediği de bu kitaptır.

Rıza Nur, tıp doktorudur. Birinci ve ikinci Meclis'lerde iki dönem milletvekilliği yapmış, iki kez hükümette görev almış, Lozan Konferansı'na ismet inönü'nün maiyetinde katılmış bir kişidir. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 14 ciltlik Türk Tarihi adlı bir eser yazarak burada Kurtuluş Savaşı'nı överek anlatır.

Eylül 1926'da Türkiye'den ayrılarak ve Fransa'ya yerleşir. Buna karşın milletvekilliği maaşının ödenmesi sürdürülür. Gidişi de kendisinden, hastalığından kaynaklanır. 1927 yılında Atatürk, Nutuk'u okur ve yayımlar. Nutuk'ta bu kişinin Balkan Savaşı sırasında yurda ihanet etmiş olduğu, herkes yurdu kurtarma çabası içindeyken bunun Arnavutları isyan ettirme çalışmalarında bulunduğu açıklanır.

Rıza Nur 1928 yılında, Nutku okur ve "Hayatım ve Hatıralarım" isimli anılarını yazmaya başlar. Yazarken kullandığı kaynak Nutuk'tur. Nutuk'u ters yüz ederek ve hiçbir belge kullanmadan yazar. Yazdıkça da kalemi iyice kayganlaşır, hayallerini, kafasından geçenleri, fütursuzca kağıda döker. Böylece hainliğinin ortaya dökülmesinin karşılığını verir.

Anılarını, 1935 yılında, Biritsh Museum'a "1960 yılına kadar okuyuculara sunulmamak" koşuluyla gönderir. Yani olay tanıklarının ölmesini bekler. Anılar, 1967/1968 yılında 4 cilt olarak Türkiye'de yayımlanır. (Bu iftiraların yayımlanmasına göz yumanlar da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hainliktir.) işte bundan sonra Atatürk düşmanları, Türk ve Türkiye düşmanları, kendilerince bir kaynağa kavuşurlar. Atatürk dönemi tarihini belgelere, gerçeklere dayalı değil, Rıza Nur'a dayalı işlemeye başlarlar.

Rıza Nur'un anılara göre Atatürk, her türlü kötü özelliğe sahip bir kimsedir. Kurtuluş Savaşı Rıza Nur sayesinde zafere ulaşmıştır. Lozan'ı yapan, saltanat'ı kaldıran, Cumhuriyet'i kuran, halifeliği kaldıran devrimlerin düşünce babası sözde hep Rıza Nur'dur.

Peki bu Rıza Nur nasıl bir kişidir? Anılarında kendini tanıtıcı çok bilgi verir ve kendi kendine hekim olarak koyduğu tanı "Kuşkusuz ki ben nevrastenik idim". Evet hasta bir kişidir.

Turgut Özakman, bu kişinin kişilik yapısını "Dr. Rıza Nur Dosyası (Bilgi Yayınevi)" adlı yapıtında ayrıntılarıyla ortaya koyar. Ve bir doktordan, yazdıklarının incelenmesiyle bir tanıya ulaşmasını ister. Ruh ve Sinir hastalıkları uzmanı Dr. Hasan Behçet Tokol'un, Rıza Nur'a ilişkin tanısı şöyledir:

"Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zeka fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.

"Doktorun, Rıza Nur'da belirlediği hastalık adları da şöyle: izolasyon (kendini çevreden soyutlama), depresyon (ruhsal yavaşlama, içe kapanma, çöküntü), homoseksüel eğilimli, Obsesif- kompülsiv sendrom (toz, mikrop korkusu), depersonelizasyon (aşağılık duygusu), agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın), psikopat (kişilik bozukluğu), mitomani (yalan söyleme), fabulasyon (masal uydurma, hayali hikayeci), fanteziler (hayal ettiği olayları gerçek sanma), megalomani (büyüklük fikirleri), narsisizm (kendine hayran olma), paranoid reaksiyon (takip edildiğini sanma duygusu, öldürülme korkusu), egosantirizm (kıskançlık, herkesi karalama, güvensizlik, devamlı övünme, sahte gurur). Gerçekten bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalığa sahipmiş.
işte yeni Rıza Nurların peşinden gittiği, hep kaynak gösterdikleri kişi bu. Turgut Özakman'ın eserinden Rıza Nur'u biraz daha tanıtalım : Rıza Nur, bir uçtan bir uca sürekli gidip gelen bir kişidir. Balkan Savaşı'nda Arnavutları ayaklandırır, Kurtuluş Savaşı'nda milliyetçidir, anılarını yazarken ırkçıdır. Anılarında hem sultanlık ile halifeliği kaldırmış olmakla övünür; hem de hazırladığı parti programında halifeliği yeniden kurmak ister. "Türk Tarihi" adlı kitabında Mustafa Kemal'in hakkını teslim eder, onsuz zaferin olamayacağını belirtir. Anılarındaysa Mustafa Kemal'e olmadık iftiralar atar.

Rıza Nur cinsel yönden de sağlıklı değildir. Kendi anlatımıyla gençliğinde bir kez cinsel tacize, bir kez de tecavüze uğramıştır. Sonrasında bir Harbiyeliye aşık olur. Kadın olmak ister. Husyelerini aldırtmayı düşünür.
Rıza Nur'un "Hayatım ve Hatıralarım" adlı kitabının bazı cümlelerini aynen şöyledir :

"Karımdan şu mektubu aldım: 'Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum. Bunu başkasından duyarak üzülmene imkan bırakmıyorum.' Namussuz karı! Sonunda bana boynuz da taktı (s.1785). Galiba bu işte (M. Kemal'in) ve ismet'in (inönü) de parmağı var (s.1786)."

"(Karımın) ahlakı da bozuldu. Evdeki kızları benden gizli çırılçıplak soyuyor, dans ettiriyor (s.1346)"

"Bir Rus doktor, zampara mı zampara. Karının sözüne göre de bizim karıya da sataşmış (1410)."

"Yataktan fırladım. Adam da derhal kaçtı. Baktım ki donum kesilmiş. Artık uyuyamadım (s.78 )."

"Yaşlı adam tabancasını çekti ve bana, 'Çöz! Yoksa öldürürüm!' dedi... Boğuşma başladı... Nihayet bayılıp kalmışım... Gözümü açtığım vakit yanımda kimse yoktu (s.84)."

"Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım... Görmesem aklımdan hiç çıkmıyor, görsem yüzüne bakamıyor, içimde heyecan duyuyordum... Anladım ki bu çocuğa aşık olmuştum... Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir. (s.22)"

"Kadın, erkekten aşağı bir mahluktur. (s.1530)"

"Ne hayvan, ne de insan sevmem. Hele insanlar, iğrendiğim şeylerdir. (s.1531)".

"Arnavutları isyana teşvik ettiğimi ben kendi elimle yazdım. Bu kusur değil, iftiharım sebebidir (s.378 ). Bugün de bununla iftihar ederim. Bana büyük şereftir. (s.1305)".

"Ahlak ve temiz adetler ve faziletlerin bir kısmı kendiliğinden gitti, bir kısmını da bilerek ben terke mecbur oldum. Yalanda söyledim (s.105)."

Rıza Nur'un hazırladığı bir parti programından saçmalıklar :

idare sistemi laik ve sosyaldir. Fakat devletin resmi dini vardır.

Eski yazıya dönülecek ve Latin harfi ile ikisi beraber yürüyecek.

M. Kemal'in Nutuk'u toplattırılıp, imha edilecek .

Partiye mistik bir şekil verilip, üyeleri Türkçülük hususunda tarikat ve dervişlik gibi ilahi bir ideal ve gayrete sahip olacaktır.

Halveti tarikatına müsaade etmeli.

Hilafetin yeniden tesisi hayati bir ihtiyaçtır.

Başbakanlığa bağlı bir ırk müdürlüğü kurulacak, Türk olmayanlar memurluktan çıkarılacak.

Kadını erkekle eşit saymak, ona memuriyet vermekten büyük hata olamaz. Kadın çocuk makinesidir. Dans yasaklanacak. Kalıtsal hastalığı olanlar kısırlaştırılacak.
Yeni Rıza Nur'lar, iğrenç yollarında yürüyebilmek için, Rıza Nur'un dışında kaynak, belge, bilgi sıkıntısı çekiyorlar. Çözüm olarak yine Rıza Nur'u kullanıyorlar. Kendileriyle aynı ağzı kullanan bir yabancı gazete de aynı densizliği yapmaktadır. Türk Ulusu Atatürk'e saldıran gazetelerin kimlerle işbirliği içinde olduğunu görmelidir.

http://www.guncelmeydan.c...lara-yanitlar-t19921.html
geçmişinde bazı sağlıklı işlerde adı geçse de sonradan kafayı tırlatmış zattır. hayat ve hatıratım adlı 4 ciltlik kitabında belden aşağı vurmadığı kişi yoktur. yok şu ibneydi yok şu pezevenkti yok şu bana karı getirirdi. modern televolecilerin akıllarına gelmeyecek zırvalarına inanan bazı grup da kendisine tutunur ve onu tanık gösterir. acınasıdır.
ruh ve sinir hastalıkları uzmanı dr. hasan behçet tokol'un, rıza nur'a ilişkin tanısı şöyledir:
"Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zeka fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.

(bkz: atatürk e saldırmanın dayanılmaz hafifliği)
topu inşaata kaçmış siyasetçi.
bugün başıma gelen çok ilginç bir olayın başkahramanıdır.

kitaplarını okumadım daha önce. sözlükte hakkında ve kitapları hakkında yazılanları okuyunca hayat ve hatıratım kitabını merak edip uludağ üniversitesi kütüphanesinden araştırdım.

kütüphanede bu kitaptan tam 3 tane var ve bir tanesi 1967 baskısı tam 748 sayfa. orijinali değil belki ama benim bulabileceğim en iyi baskı oydu. bir de lozan hatıraları kitabı var rıza nur'un. bugün vakit buldum, gidip kitabı alayım dedim. kütüphanenin arama motorundan yerine baktım, kitapların hepsinin kütüphanede, ödünç alınabilir vaziyette olduğunu gördüm.

aradım, taradım lakin kitapların hiç birine ulaşamadım. kütüphane görevlisine sordum, o da bulamadı.daha sonra kütüphanenin bilgi işlem bölümüne gittim, aynı anda bir yazarın 3 kitabının da kayıp olması saçma geldi bana çünkü.

bilgi işlemdeki görevliler kendi aralarında kısaca konuştuktan sonra bana bu kitabın yasaklı olduğunu, o yüzden rafta görünmesine rağmen yerinde bulunmadığını söylediler. orijinal baskıyı bulmak istiyorsam koleksiyonculara gitmemi tavsiye ettiler.

kütüphanede yasaklı kitapların bulunduğu bir yer olduğunu biliyorum. oradan izinle almamızın mümkün olup olamayacağını sordum, "yukarıdakilerin" rahatsız olacağını bildirdiler.

mailimi bırakıp çıktım kütüphaneden.

kimden, neden bu kadar korktuklarını çok merak ettim doğrusu.
cumhuriyet dönemi kafatasçılarındandır.
Atatürk hakkında ileri geri konuşan, hikayeler yazan adam. benim anlamdığım bu adam nasıl oldu da Lozan'a gitti bizleri temsil etti.
geçen gün oturduğumuz, yanımda atatürk hakkında ileri konuştu, hikayeler yazdı ben de kızdım "Sen nasıl oldun da lozan'a gidip bizleri temsil ettin lan" diye. Mustafa Kemal seni Lozan'a ismet Paşa ve Akçura gibi güvendiği isimlerle beraber yollamış sen atıp tutuyorsun arkasından arkadaş.

sonradan farkettim ki karşımda konuşan kişi Rıza Nur değilmiş, Siyasal islamcı Türk düşmanının tekiymiş. Ben de mal gibi Onu rıza nur sanmışım ama sonradan öğrendim ki konuştuğum kişi Abdurrahman Dilipak ve Türevleriymiş.

Durdum durdum zaten populer, avamlara uygun bilgi alayım diye Abdurrahman dilipak'la konuşmuşum. Halbuki gerçek rıza nurla konuşsam toplamda 14 cilt tutan "Türk tarihi" isimli akademik eseriyle muhattap olmak zorunda kalıp hem birşeyler öğrenecek hem de cahilliğim geçecekti, ama üşengeçlik işte.

ek: Malın biri de devrim muhalifi ilan etmiş. Heh devrim muhalifi de zaten o yüzden cumhuriyetin kuruluşunda falan bulundu zaten. Muhalifliğe bak sen. Kitabını okumadım ama muhalif değil mi?
ismini sıklıkla duyduğum ama kitabını okumadığım, devrim muhalifi, bilinmemesi için resmi tarihin tozlu raflarına alındığına inandığım kişi. neden böyle bir ihtiyaç hissedilmiş bilemiyorum. ama görünen o ki, çok bilinmesi istenmemiş hatta bilerek kötülenmiş tarihi figür.
adam hayatı boyunca herkese giydirmiş, selam verdiği selam aldığı, bir şekilde muhabbet ettiği herkese laf sokup öyle vefat etmiştir hatta hızını alamamış karısını ve kendisine de ağır hakaretler içeren yazılar yazmıştır.
edit: adamın atatürk'e muhalifliğini kişisel algılamamak lazım adam hayatta her şeye muhalif. iyi bir ittihatçıymış zamanında gün gelmiş ittihatçılara en ağır muhalefeti yapmış.
sözde hatıratlarının her nasılsa ölümünden yıllar sonra Siyasal islamcı köpeklerinin elinden çıktığı düşün adamı, devrimci, Türkçü, siyasetçi, doktor ve yazardır.

Bizim cahiller de Siyasal islamcılar gibi ahlak! timsali kişilerin elinden çıkan kitap üzerinden bu değerli şahsiyete hakkında yorum yaparlar. Oysa ki oturdukları yerden yorum yapan kansızlar ve soysuzlar gerçekten ona ait bir eserin tek bir sayfasını bile açıp okumamışlardır. Her kütüphane'de rahatlıkla bulunabilecek,zamanına göre Türk tarihi için önemli bir eser olan 14 ciltlik "Türk tarihi" isimli ansiklopedisi bunun için iyi bir başlangıç olur.

Ama nerdeee

Siyasal islamcıların yalanlarıyla yaşayıp gitmeye devam. Ha bir de Gökalp, vatansız, bölücü Fazıl'ın dediği gibi kafasını duvarlara vura vura öldü değil mi?

Mustafa Kemal'e muhalefet etmeye gelince, Şerefsiz bir islamcı, komunist, kapitalist, liberal Mustafa Kemal'e muhalefet ederse Arapların, batılıların, sovyetlerin çıkarlarına muhalefet eder, Bir Türkçü muhalefet ederse Türk Milleti için doğru olduğunu düşündüğü için muhalefet eder. O yüzden yavşak bir islamcı uydurmalarla süslediği "Muhalefet" kavramını kullanarak Mustafa Kemal'in dehasına veya rıza Nur'un büyüklüğüne gölge düşüremez.
ilk siyaset sahnesi ne çıktığı dönemlerde ittihat ve terakki muhalifiydi. kurtuluş savaşı na katıldı ve savaştan sonra mustafa kemal ve ismet paşa yla ters düşerek sürgüne gitti. atatürk ün ölümünden sonraysa türkiye ye dönerek tanrıdağ isimli ırkçı- faşist dergiyi yayınladı.
en azından kurtuluş savaşı günlüğü okunması gereken zattır.
(bkz: rızanur)
(bkz: adı yüzünden intihar eden insanlar)
atatürk ve ismet inönü hakkında yazdıkları için zehir zemberek ifadesi hafif kalır diyebiliriz. lakin lozan konferansı hatıraları mutlaka okunmalıdır. lozan hakkında en detaylı bilgileri kendisinden öğrenebiliyoruz.

dinsiz bir türkçü olduğunu açık açık yazmıştır o sebeple muhafazakar kesim tarafından aslında fazla sevilmez. ama şiddetli bir atatürk ve inönü düşmanı olduğu için eserleri muhafazakar kesimce çokça okunur.

ilk meclis dönemi ankara günleri ve özellikle ali şükrü cinayeti konusunda yazdıkları da dikkate şayandır.
yobazların çok sevdiği homoseksüel.
cemiyeti hafiye kitabının bir yerinde ben siyasi ve milli menfaatlerimize zararlı olduğunu bildiğimden hiçbir zaman mason olmadım demiştir. Bunu yazdığı tarih 1911 sanırım. Bu kitap kitapçılarda mevcut herkes bulup okuyabilir. Halbuki böyle yazan birisi hemen ardından fiilen mason olmuştur. Hayat ve hatıratım ın ilk cildinin iki yerinde Beyoğlunda mason locasında yaptıkları ictimalardan söz eder. Kadir Mısıroğlu'na göre bu loca 5. Murad loacasıdır ve Rıza Nur'da ücüncü dereceye kadar yükselmiştir. Şimdik soruyorum rahmetliye ulan milli menfaatlere zararını biliyordun da niye gittin mason oldun o zaman? Kendisiyle ilgili tek çelişki budur ve bugüne kadar nedense bahsedeni hiç duymadım. Neyse hatıratı mutlaka okunmalıdır, hatta bunu okumadan utanmadan bu dönemin tarihini konuşmamak gerekir. Tabi sadece bunu değil dönemin tüm hatıratını da okuyup objektif bir yere varmak mümkündür.
Tipinde inanılmaz itici bir hava ve ikiyüzlülük sezilebilmektedir.
http://galeri.uludagsozluk.com/g/r%C4%B1za-nur/
(img:#241336)