bugün

(bkz: doktor korkuyorum)
Bi değişik yazar. Anlamsız yazıları ve Anlaşılmayan anlama biçimi gibi anlam dolu anlamlısı..

Gaf mı lan o.
islamiyet'e takmis yazar.

Allah islah etsin..!
bir entrysinden anladığım kadarıyla aptalin teki.
Yobazdır.
(#30114761) şöyle bir entry de aşağıdaki gibi bir ifade kullanarak dini çürüttüğünü sana gay .

--spoiler--
yıldızlara uzaylılar bile gidemiyor, illuminatiye göre zamanda gezmek uzayda gezmekten daha kolay ve uzaylılar gelecekten gelmiş insanlarmış
--spoiler--
Kafasını yaşamak istediğim değişik bir tip.
silinecek yazar . çok cahil keşke silinmeden ölse.*
http://galeri8.uludagsozl...j-yapmas%C4%B1_841846.jpg
Doğru yazamayıp başlık açmaya çalışan yazardır.
#29311753 ağzı bozuk küfürbaz yazar.
diğer forumlardan tanışık olduğum, psikolojisi bozuk olan yazardır. trollemiyor gençler kafasında kuruyor kendisi.
Kürt olabilir.
Sözlüğün yeni gay troll yazarı. Hayırlı olsun efenim. Etuuudan oytundan iyidir.
birazdan birinin eski hesabı olacaktır.
'herkes gösterdiği şeylerin doğru olduğunu düşünür' diye bir düşünce vardır, bunu bilmediğini göstererek zekasını belli etmiştir.

(bkz: +donuz)
Fikirlerini hürce ifade edebilen haysiyetsiz, terbiyesiz yazardir.

(#29050580)

(bkz: ben orospu çocuğuyum demenin alternatif yollari)
Ne dediğini bilmez densizin tekidir.
50K'ymış limitiniz; artık bunu 15 parça falan yapar yollarız.
Kitap eskiden 367 sayfaydı ve 52’inci sayfaya kadar olan kısım önsözdü. Önsözü mutlaka okuyun. Bazı insanlar kitabın en güzel bölümünün önsöz olduğunu söylediler. Eğer sıkılırsanız başka bir bölüme atlayın çünkü bu kitap Orion, Ejder, BlueBall, Shok ve X’in dünyada yaşadığı bazı olayları anlatır. Yani kitabın aslında en az 4 tane ana karakteri var. Eğer Orion sizi sıkarsa diğer bölümlere atlayın. Kitap aslında çok güzel ve müthiş bir kitap. insanlara zulmeden bir uzaylı olan En Büyük Tanrı’ya karşı mavi kurtların verdiği mücadeleyi anlatan bir kitap bu. içinde çok fazla felsefe ve düşünce var. insanları delirtme potansiyeli olan bir kitap bu. Kitabın sonunda mavi kurtlar dünyayı kurtarıyorlar ama mavi kurtlar insanlara da düşmanlar. Öyle karman çorman bir kitap. Dikkatli okumazsanız, sayfa atlarsanız kesinlikle anlamazsınız. Dövüş sahnelerini kasten detaysız anlattım ki karakterlerin güçlerini farkedip dövüşün sonunu tahmin etmeyin. Kitabın asıl amacı, insanların nasıl da yalanlarla kandırılıp sömürüldüklerini anlamalarını sağlamaktır. Devlet, din, aile gibi değerlerin bizi nasıl hapsettiğini fark edin diye yazdım bu kitabı ve kedilerin, köpeklerin bizden daha mutlu olduğunu savundum hep.

Bu kitap; insanların kendilerini çok beğendikleri için hayvan olduklarını kabul etmeyen memeli hayvanlar olduğuna inanan bir insan tarafından yazılmış bulunmaktadır. Eğer ortalıkta çıplak gezmenin, herkese âşık olmanın, diğer canlıları öldürüp yemenin yanlış bir şey olduğunu düşünüyorsanız bu kitabı okumayın çünkü bu kitap kurtadamlar üzerine yazılmış bir kitaptır. Ve ayrıca cinsellik ayıp veya gizlenecek bir şey değildir çünkü kediler ve köpekler cinselliği bir kuşu öldürüp yemek gibi normal, sıradan ve sıkıcı bir şey olarak görürler. Eğer siz kıyafetlerinizi çıkardığınızda utanıyorsanız bunun tek sebebi çıplak dolaşmaya alışmadığınız içindir. O hâlde zorla çevrenizdeki insanların bedenine bir şeyler giydireceğinize çıplak dolaşmaya alışın. Fakat aslında evrendeki bütün canlılar tembelleşmek ve basitleşmek isterler. Minik bir yengecin vücudunu ölmüş bir salyangozun kabuğunun içine saklaması gibi, insanlar da soğuğa karşı kendi bedenlerini kullanmak yerine çeşitli hayvanların kürklerini kullanarak üşüyen vücutlarını örtmüşlerdir. Bunun sonucunda da kıyafet giymeye alıştık ve bir maymun gibi kıllı olan bedenimiz tüylerini kaybetti ve kırılganlaştı. Evrendeki bütün canlılar ihtiyaç duymadıkları dokularını kaybederler çünkü canlılar tembeldir. Tembel hayvan denen maymun türü mesela pek çok kasını kaybetmiştir çünkü ihtiyacı yoktur, bütün ömrünü ağacın tepesinde uyuyarak ve meyve yiyerek geçirir. Tavuklar da uçamazlar çünkü insanlar onları besliyor ve koruyor, ne avlanmalarına gerek var ne de avcı hayvanlardan kaçmak için uçup ağaç tepelerine konmalarına… Ağaçlar hareket etmezler çünkü su, güneş, toprak onların yaşaması için yeterlidir; hareket etmelerine gerek yoktur fakat kökü olmayan bitkilerin hareket ettikleri görülmüştür. Kökü olmayan bitkiler derken tek hücreli bitkilerden, protistlerden, alglerden, bazı yosun türlerinden bahsediyorum.

Birilerinin her seçim hile yaptığı bir ülkede, birilerinin yazdıklarımı beğenmeyerek çeşitli saçma sapan suçlamalarla bana dava açması zerre umrumda olmaz. Çünkü bu ülkenin yöneticileri benden zeki değil ve ben benden zeki olmayan bir insanın beni yargılamasını da doğru bulmam. Eğer sizden zekiysem sizi ben yönetmeliyim, ben yargılamalıyım ve neyin doğru, neyin yanlış olduğuna da ben karar vermeliyim. Ayrıca ülkeyi de ben doğmadan önce benden habersiz kurmuşsunuz, bana sormadan çeşitli kurallar koymuşsunuz, benim haberim olmadan yasaları değiştirmişsiniz ve birde bu yasalara dayanarak beni yargılıyor musunuz? Ben sizinle hiçbir şeyi tartışacak değilim. Siz önce benim her söylediğimin ve her düşüncemin doğru olduğunu, benim kusursuz olduğumu, benim haklılığımın tartışma konusu olamayacağını kabul edin. Eğer ki bu ülkede etek giymenin cezası idam olsaydı etek giyen herkesi idam mı edecektiniz? Eğer ki bu ülkede Kuran’ı kutsal kabul etmemenin cezası idam olsaydı bütün yahudileri ve hristiyanları öldürecek miydiniz? Abuk sabuk kurallar koyup birde o kurallara uymadım diye karşıma geçmeyin. Namus diye bir şey yoktur. Namus denen şey insanların uydurduğu bir şeydir. Önce namus kelimesini icat ettiniz, sonra da bu kelimeye saçma sapan bir anlam verdiniz. Neyin namuslu sayılacağını, neyin namussuz sayılacağını kendi kafanıza göre kararlaştırdınız. Sonra da biz böyle yapmadık toplum bunu istiyor dediniz. Eğer toplum sağa sola saldırıp elalemin kızlarını kaçırıp kendi cariyeleri yapmaya, köleleri yapmaya kalksaydı o zaman da bunu mu doğru kabul edecektiniz? Hayır, ettiniz. Çünkü siz ancak paraya taparsınız ve Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmadığınızı söylersiniz. Ama ben Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmadığını söyleyen ve buna rağmen 1500 adet korumayla gezen, yılın belli zamanlarında Ankara’da ikâmet eden ama yine de çok lazımmış gibi Üsküdar’da 60 kadar dairesi bulunan ve bu da yetmezmiş gibi birkaç tanecik yük gemiciği bulunan birisini tanıyorum. Dünya’nın bir yerlerinde Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmadığını söyleyen birileri varsa, Dünya’nın hemen hemen aynı yerlerinde Dünya’nın %50’sinin inandığı bir Allah’a karşı isyan eden ve gerçekten de hiçbir şeyden korkmayan insanlar da vardır belki. işte siz basit insanlar, asla yaşamanın sıkıcı olduğunu, paranın insanı mutlu edemeyeceğini, yalan söylediğiniz ve çıkarlarınıza göre hareket ederek çıkarlarınız uğruna diğer insanlara kötülük yaptığınız sürece mutlu olamayacağınızı fark edemediniz. Çünkü cahilin okumuşu da yine cahildir. Ve bu ülkeyi cahilleştirerek zengin olmayı, yalanlar söyleyerek ve haksızlık yaparak para kazanmayı amaçlayanlar kamyonlar dolusu altınları olsa bile mutlu olamazlar çünkü böyle şerefsizleri kimse sevmez. Sizi sevenler sizin sadece paranızı seviyor, sizin sevilecek bir özelliğiniz mi var?

insan ancak sahip olmadığı şeylerin kıymetini bilir. Yani bir şeyin değerini onu kaybedince anlarsınız. işte ben de artık çok kötü durumdayım. Öyle feci bir bunalımdayım ki en sonunda tamamen delirdim ve bütün kişiliğim değişti. içgüdülerim ve duygularım en sonunda beynimi elegeçirmeye karar verip bilincimle birleşti ve ben işte gerçek ışığı ve aydınlanmayı o zaman gördüm. Ancak 23 yaşımdayken aydınlanabildim ve bu kitap yazıldığında 19 yaşımdaydım. Yani sonuç olarak demek istediğim benim çok güzel bir sevgilim vardı ve 4 yıl önce beni terk etti. Şimdi acilen evlenmem gerek. Yoksa daha da delireceğim. Cinsel arzularım bedenimi elegeçiriyor. Başka bir hayvana dönüşüyorum. Krizler geçiriyorum. Ağlama krizi, hiperaktiflik krizi, saldırganlık krizi, dünyayı yok eden karamsarlık krizleri…… Bana yardım etmelisiniz çünkü yardıma ihtiyacım var. Eğer birisi benimle evlenirse beni terk etmemesi için her şeyi yapmak zorundayım. Ve benimle evlenmeniz için de her şeyi yapacağım. Sadece bir kadın istiyorum. Beni bir daha asla yalnız bırakmayacak bir kadın. Beni yalnız bırakmayın. Düzenli bir aşk hayatım olmalı. Eğer hayatımın geri kalanı boyunca bir daha asla bir kadınla sevişemeyeceğimi düşünürsem nasıl mahvolmam? Kimse beni sevmeyecekse niye yaşayayım? Seni seviyorum diye söylemeyin. Sevginiz yeterli değil! Yeteri kadar sevmiyorsunuz! Ayrıca bana bir iş bulun. Asgari ücretle çalışmayı sevmiyorum. Neredeyse her işi yapabilirim. Düzgün bir iş verin bana. Bu ne biçim toplum? Bu ne biçim yaşamak? Bu ne biçim devlet? Bana ulaşmak için facebook. com/yuno44907 twitter. com/yuno44907 05394962707 tamam mı?

Araya bir paragraf daha sokalım. Evet, kapakta weregarurumon(digimon olduğunu zaten hepiniz biliyorsunuz) kullandık. Sağ taraftaki mavi kurt ise Kogenta(Onmyo Taisenki). Sol taraftaki dingilin adı Gallon’du sanırım, birkaç adı var(üç tane falan). Onun alındığı bilgisayar oyunu ise Wampire Savior veya Dark Stalkers veya Night Stalkers mıydı? Ya işte onun oyununun da üç tane falan adı var. AirRivals’ın da Space Cowboys ve Ace Online olmak üzere üç tane ismi olduğunu biliyor muydunuz? Ama bakın AirRivals’ın iki tane ismini söyledim, üçüncüsü nerede? Arka kapaktaki resim ise bir ejderhanın bir uçak ile çiftleştirilmesi sonucu oluşturulmuş. Bu resmin kime ait olduğunu bulamadım internette 30 farklı yerde kullanılmış. Şey, birde zekâ puanım 132. Einstein’ın ki 150’ymiş. insanların %99.95’inden zekiymişim yani her 2000 kişiden birisi benden daha zeki. Zekâm doğru düşünmemi, doğru karar vermemi, doğru yanlış ve iyi kötü arasında çokiyi şekilde ayrım yapabilmemi sağlıyor. Yavaş düşünürüm ve matematiğim zayıftır.

insanlar bana kitabımı yazmamı; çünkü orijinal, değişik, gerizekâlı ve komik olduğumu söylediler. Ben aslında deliyim ve bu yüzden kitabımı okurken çok eğleneceksiniz. Ayrıca bu kitabı çocuklar okumamalı, sonra delirebilirler… Neyse işte, millet bana kitabımı yayınlamamı, çok garip ve eşsiz bir insan olduğumu ayrıca düşüncelerimin ilgi çekici ve eğlenceli olduğunu söylediği için bu kitabı bastırma gereği duydum. Yoksa yani kitap yazarak dünyayı elegeçirebileceğimi falan düşünmüyorum… işte önsözden sonra kitap başlayacak: (ve bir de önsözü atlamayın diye önsözün nerede bittiği ve başladığı da belli değil…)

Hiçbir güç hiçbir insanın cinsel hayatına, dini inancına, giydiği veya giymek istemediği kıyafete, saçına sakalına karışamaz. Cinsel hayatlarımıza müdahâle eden, fuhuşu yasaklayan, insanların 18 yaşına kadar evlenmesine izin vermeyen, eşcinselliği yasaklayan, sapık insanları döven devlet açıkça insanların hayatlarına ve varoluş şekillerine tecavüz etmektedir. Bu durum doğrudan islam'a aykırıdır çünkü islam dinine göre bir insana bu şekilde müdahâle eden kişi açıkça kendisini Allah ilan etmekte ve kendisini Allah sanarak açıkça insanların yaşayışlarına müdahâle etmektedir. Bu gün bir başbakana küfrettiğiniz zaman hapse atılmaktasınız. Yani vatandaşın kendisini yöneten dimağları eleştirmeye ve ona karşı isyan etmeye bile hakkı yoktur. Toplumun bir kısmını polis dövüp öldürürken, öbür bir kısmına para ve yiyecek dağıtılması da açıkça ayrımcılık yapmak, bölücülük yapmaktır. Bir ülkenin başbakanı bir bölüm şahıslara hakaretlerde ve küfürlerde bulunuyorsa ve bu adama oy verenler insanlara alevi olup olmadıklarını, eşcinsel olup olmadıklarını, başbakanı sevip sevmediklerini soruyorsa o zaman burada açıkça başbakan tarafından bölünmüş bir ülke vardır. Sürekli olarak, bizdensin veya bizden değilsin veya biz %50'yiz veya 1940'lı yıllarda bize çok eziyet ettiniz, şimdi de siz çekin bakalım demek zaten tamamen bölücü bir davranıştır. Almanya'da 14 yaşında kızlar evlenirken; 11 yaşında kız, çocuk doğururken; eşcinseller parklarda öpüşürken, işsiz ve serseri ve ırkçı insanlara bile saygı duyulurken; Türkiye'de 16 yaşında kızın polis tarafından öldürülmesi, insanın kendi vatanından nefret etmesine sebep olmaktadır. Böyle bazı kesimlerin üzerine gitmek de ancak terörü ve nefreti arttırır. Televizyonlarda barış ve kardeşlik mesajı verenlerin; eşcinsellere, sokakta öpüşenlere, utanmayanlara, korkmayanlara, çekinmeyenlere, mini etek giyen ve herkesle sevişen kızlara tahammül edememesi de ancak ve ancak o kişilerin ne kadar ahlâksız, sahtekâr, ikiyüzlü olduğunu gösterir. Ve ben açıkçası AKP'nin Türkiye'de bir içsavaş çıkarmaya çabalamıyor olmasından şüpheliyim. PKK ile iş birliği yapanlar, Sivas'ta dinsizleri yakanlar, alevileri ve genç kızları dövenler, polis teşkilatını yeniden yapılandıranlar, TSK'yı yıpratanlar elbetteki içsavaş hazırlığında olabilirler. Herkes kendisine dikkat etsin. Onlar %50 ve bu Osmanlı zamanlarından beri var olan bir düşmanlık. Bu, eşcinseller ile kadını köleleştirenler arasında bir anlaşmazlıktır. Elbetteki müslümanlar mağdurdur fakat eşcinseller Osmanlı'dan önce de mağdurdu ve şimdi daha da mağdur. Evlenmesi, sevişmesi, el ele tutuşması, öpüşmesi, sokaktayken konuşması yasak olan bir kitledir eşcinsellik. Ve mesele aslında eşcinsel olmak da değildir. Mesele bizim diğer insanların neden birbirlerini sevmediğini, neden sevişmediklerini, neden insanlarla sevişirken cinsiyet ayrımcılığı yaptıklarını, neden aşkı bedene ve cinsiyete dayalı yaşayıp duyguları çok fazla önemsemediklerini anlamıyor olmamızdır. Aslında bütün herkes eşcinseldir çünkü herkes kendi cinsiyetinden birisiyle sevişebilir fakat eğer siz bunu başaramıyorsanız bu da sizin başarısız olduğunuzu gösterir sevmek konusunda. Bir adam normal bir erkekse ve bir gün eşcinsel olmak isterse ona eskiden normaldi şimdi eşcinsel oldu mu diyeceğiz? Hayır, o da hep eşcinseldi tıpkı herkes gibi; sadece eşcinsel olduğunun farkına varamamıştı ve eşcinselliği yaşamaya cesaret edememişti. Yani sen eşcinsel olmaktan büyük bir zevk duyacağını nereden bilebilirsin ki? Dondurma yemeden dondurmanın tadını bilebilir misin?

Kısacası insanları bölerek, insanları döverek, insanları korkutarak toplum yönetilmez. Bu çoğunluğun azınlığa zulüm etmesidir. Gün gelir çoğunluk bu sefer azınlığın mallarını, paralarını yağmalamaya, gasp etmeye başlar. Almanya'da Almanlar Yahudilerin her şeyini çalmadılar mı? işte Türkiye'de olan da budur. TSK ve polis açıkça halkın bazı kesimlerine kötü davranmaktadır. Umarım başbakan bir gün bu oyundan vazgeçer ve keyfine bakar çünkü insanlarla uğraşmaya gerek yok. Bir kitabın toplatılması veya yasaklanması da genel ahlâka aykırıdır çünkü bu zulümdür bu suçsuz bir insanı cezalandırmaktır. insanların sokakta sevişmesine engel olmak da genel ahlâka aykırıdır çünkü insanların cinsel hayatlarına müdahâle etmek sapıklıktır! Eğer ki genel ahlâka göre sevişmek yanlışsa halk zaten bu insanların sevişmesine engel olur, devletin müdahâle etmesine gerek yoktur; ki kaldı ki bazen polis halka doğrudan, sevişmesinler diye müdahâle etmekte ve polise yanlış yaptığını söyleyen çevredeki vatandaşlar da polisin botlarını yalayana kadar dövülmektedir. insanların ödediği vergileri çalanlar ahlâksız değil midir? Ahlâksız olan herkesle sevişen, cömert, sevgi dolu, aşk dolu insanlar mıdır yani? Ahlâk kelimesi cinsel yaşamla veya cinsellikle alakalı bir kelime midir? Genel ahlâka göre insanlara zulüm etmek iyi bir şey midir? Asıl genel ahlâka aykırı olan insanların kıyafetine, çıplaklığına, sevişmesine karışıp da insanları bal arıları gibi disiplinli ve robotik canlılar hâline getirmeye çalışmak değil midir? Farklı olanı, değişik olanı, müslüman olmayanı, Allah'tan nefret edeni yok etme çabasında olan devlet; aslında insanları çok çalışan, çok şükreden, zam yapıldığında sokağa dökülüp polise karşı yürümeyen bir şekle sokup onları iyice sömürmek çabasında olmasın mı sakın? Bir kitabı yasaklamak, bir yazarı hapse atmak, bir kız çocuğunu öldürmek, devletin parasını çalmak, bölücülük yapmak, toplumun bir kesimine hakaret etmek genel ahlâka aykırı değil midir? Lütfen kendi kafanızdan genel ahlâk, namus tanımı yapmayınız. Bir insan herkesle cinsel ilişki yaşıyorsa bu kötü ve yanlış bir şey midir? Ne zamandan beri eğlenmek, hayattan zevk almak, sevişmek, herkesle sevişmek kötü bir şey oldu? Çocuklarımızın ahlâkı bozulsa, çocuklarımız sapık olsa, eşcinsel olsa ne olur yani? Önemli olan dürüst, ailesini seven, sadık, çalışkan insanlar olmaları değil mi? Neden sürekli çocuklarımızdan kusursuz olmalarını istiyoruz? Biz kusursuz olmayı başarabildik mi ki onları dövüp, zorla sünnet ederek onlara zulüm ediyoruz? Suçu neydi bu yavrucakların? Neden çocuğun sünnetini zorla yapıyoruz? Sünnet olmak farz değil ki; sünnet olmasan da müslüman olursun ve cennete gidersin. Kuran okuyun, yalan hadislere inanmayın. Ben de hadis uydurabilirim; hadislere güvenmeyin.

Artık masalımıza başlayabiliriz.
Her şey büyük, kocaman, koskocaman, oldukça fazla kocaman bir patlama ile başladı. Evren şeklini alıyordu. Çeşitli toz bulutları oluştu. Onlara bulutsular dedik. Onlar yıldız fabrikasıydı. Yıldızlar yanarlardı. Büyük yıldızlar daha hızlı yanıp daha çabuk sönerdi. Çok büyük yıldızlar bu ağırlığa ve yüke dayanamayarak kendi kendisinin içine çöker ve uzayda bir delik açardı. Bunlara karadelik denirdi: Uzayın büküldüğü ve başka bir yere doğru aktığı odak noktaları…

Ama ne yazık ki hikâyemizin; bunlarla hiçbir alâkası yok…
Evet yok, sizinle dalga geçiyorum. Ciddi ciddi dalga geçiyorum.. Evet, elbette bu içinde mavi renkli kurtların ruhlarını barındıran kutsal bir kitap fakat evrenin yaratılışı değildi hikâyemizin başlangıcı. Başlamadan önce öncelikle size bazı şeyler söylemeliyim…

*
Bu kitabı eğer almak istemiyosanız almayın. Zaten hiçkimsenin kim olduğunu bilmediği bir adamın kitabı kaç tane satabilir ki? insanlar sırf Yılmaz Erdoğan yazmış diye şiir kitabı aldılar on binlerce. Fakat aydınlardan eleştiri geldi “Bu şiirler iyi değil!”. Yani demek istediğim Okan Bayülgen hiç özenmeden bir haftada bir roman yazsa; benim 10 yıldır üzerinde çalıştığım bu kitaptan daha çok satacaktır. Dahası da var:

Türkiye'de daima ölmüş olan veya yabancı yazarların kitapları basılır çünkü bu kitaplar hem çok satar hem de yayınevi yazara para vermek veya onunla anlaşmak zorunda kalmaz. Yani şu anda hayatta olan yüzlerce laik TC vatandaşı yazar var fakat bunların kitapları basılmıyor ve piyasaya sürülmüyor. Bu sebepten ötürü de laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden beri hiç ilerleyemedi. Halk hâlâ cahil, insanlar hâlâ birbirlerini din ve Allah yüzünden öldürerek vahşet saçıyor ve hâlâ insanlar kız kardeşleri eşcinsel ve seks bağımlısı olduğu için kız kardeşlerinin boğazını kesiyorlar. Açıkçası ben bu ülkeden bir halt olmayacağı konusunda tamamen eminim. Adâlet ve Kalkınma Partisi’nin "iki ayyaşın yaptığı anayasadan bir şey olmaz", "hem laik hem müslüman olunmaz", "gezi parkında eylem yapanlar aşağılık kemirgenlerdir", "üç-beş tane pornocu sansüre karşı yürüyüş yapmış", "%50'yi evinde zor tutuyoruz" gibi söylem ve düşünceleri ve aldıkları oy; kesinlikle bana umut dolu yarınlarımızı, parlak geleceğimi gösterdi. Eğer o parlak gelecek Sivas'ın 93 yılındaki alevleri ise kaderden kaçılmaz derim ben…

Hatırlatmakta fayda gördüm; Sivas'ta 37 kişi yanmıştı, 51 kişi ağır yaralanmıştı ve o ağır yaralıların bir kısmı beş yıl içinde akciğer yetmezliğinden ölmüşlerdi çünkü akciğerleri haşlanmıştı insanların. Ve bu 88 insanı müslüman olmadıkları için öldürme çabası içine girenler Refahyol Partisi tarafından korundular. Daha sonra bu koruma görevi, Refahyol partisinin avukatlarının Saadet Partisine ve Adâlet Kalkınma Partisi’ne(ve'ler kafa karışıklığı yapmasın) geçerek oradan milletvekili olması sonucu el değiştirdi. Yani şu anda Sivas katliamını destekleyen, koruyan parti Adâlet ve Kalkınma partisi’dir diyebilirim. Çünkü Sivas'taki teröristlerin avukatlığını yapan adamlar şimdi Adâlet ve Kalkınma partisinin milletvekilileri. Avukat müvekkilini desteklediğine göre Adâlet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri Sivas teröristlerini korumuş, savunmuş ve desteklemiş oluyorlar. Ayrıca Sivas olaylarındaki teröristler Valiyi de öldürmeye teşebbüs etmişlerdir. Ne gariptir ki Allah'ın yönetimindeki alevler asıl kâfir olan Aziz Nesin'i yakmamıştır. Demek ki Aziz Nesin çok mübarek bir insan ki bu korkunç yangından sağ çıkıp bir de televizyonlarda yaşanan olayları anlatabiliyor. işte bu eyleme katılanlar cahil olduklarından bilememişler ki yaptıklarının yanlış olduğunu; yazık… Şimdi hikâyeye geçebiliriz. Ben bana düşen görevi yaptım. Sen şimdi hangi partili olduğumu; dinimi soracaksın. Seni ilgilendirmez. Burası laik bir cumhuriyettir.
*

işte evreni yaratıyorduk; en son bigbang oldu falan… Daha sonra tanrı insanı yarattı. Ve kadını yarattıktan sonra biraz dinlendi. Hayır, kadın dırdırcı falan değildi; sadece erkek gibi basit değildi o kadar. Kadın çok karmaşık ve kudretli bir varlıktı. Yüzlerce erkeği kendi kölesi yapabilme ve istediği herkesi hapse attırabilme gücüne sahipti. Yaşamak için tek yapması gereken kurbanını seçmekti. Uysal ve sakin olmalıydı kurban kişi. Tecavüze uğrarken ses çıkarmamalıydı. Kadın onun bütün parasını ve kanını emip posasını bir köşeye attı ve başka bir kurban baktı. Harry Potter'ın yazarı bir kadındı ve oldukça fazla zengindi. Elif Şafak bir kadındı ve Türkiye'nin en büyük yazarıydı. Madam Marie Curie bir kadındır ayrıca; atom bombasını o bulmuştur. Başka kim kadın? Bir bakalım: Şebnem Ferah, Gülse Birsel, Fatma Şahin, Tansu Çiller ve elbetteki Özlem Tekin(umarım Özlem Tekin kendisine kadın dedim diye beni çok sert dövmez), Hande Ataizi, Süreyya Ayhan üçlüsü, hastasıyım bu üçünün. Sanırım Süreyya Ayhan hiç zorlanmadan beni döverek öldürebilir. Özlem Tekin'in de hoş bir kamçısı var. Hande Ataizi'den de adonis kaslarını aldık mı; üçünü harmanlıyıp kusursuz kadını oluşturabiliriz. Neyse, şimdi hiç fantezilerimden bahsedip de başımı Hande hanım abla ile derde sokamam. işte kadınlar çok güçlüdür; kadınlara saygı duyun falan… Eskiden kadın eve misafir gelince saklanırdı; peygamberimiz öyle yaparmış. Şimdi kadınlar devlet bakanı bile oluyorlar; işte sonunda o baskıcı dini kültürden kurtuluyoruz. Gün gelecek; eskiden eşcinselleri öldürüyorlarmış lan diyip güleceğiz. Zamanla işte insanlar daha zeki ve daha uygar varlıklara dönüşüyorlar evrim sonucu. Evrimi geri kalanlar da “eskiden ne güzeldi” diyip gericilik yapıyor.

Kadın denince benim aklım böyle gider… işte sonra tanrı gelmiş insanlara hükmetme gücü vermiş. Onlara demiş ki:“Bak kanka, bu dağları bayırları görüyon mu?, peki şu ırmakları nehirleri görüyon mu; işte işte şu geyik var ya şu geyik; hani var ya o geyiğin boynuzları; işte bütün onlar, hepsi senindir. Adem ve Havva da senin, zaten onu senin kalça kemiğinden yarattık" demiş. Ondan sonra da işte hikâyemiz başlamış. Ha bu arada, buradaki tanrı islamiyetteki ve hristiyanlıktaki tanrı değil. Burada bahsedilen tanrı fantastik ve uydurma bir tanrı; çünkü bu kitap fantastik yani hayâli bir eser. Hiçbir şey de gerçek değil. Bu kitabın amacı sadece eğlendirmek. Ve ben bu tanrının adını Yehova koymaya karar verdim. Allah hakkında bir şey yazmak haddimize değil elbette! Yani bu kitaptaki tanrıyı Allah ile bir tutmayın. O hayâli bir tanrıdır. Eğer yanlış bir hareketim olursa da bana bildirin. Ben yazdıklarım iyi mi, kötü mü; sizi nasıl etkiliyor, bilmek zorundayım. Bu kitabın amacı size içimi dökmek. Sadece beni tanımanızı ve bana bir sevgili bulmanızı istiyorum. Bana, bana uygun bir eş bulun.

Ondan sonra da insan büyük bir iştahla dağlara doğru tırmanmış. Sonra hemen ormanı yakmış; e üşüyor adam, ateş de mi yakmıyak? Sonra ayıyı öldürüp derisini giymiş. E adam çıplak, örtünmesi lazım; örtünmemek ayıp olur. Tabi bu arada cümle mahlûkat çırılçıplak geziyor. Semender denen geri zekâlı hayvanın bir derisi bile yok. Öyle tüysüz, çıplak, utanmaz, kâfir bir hayvan.. Köpekler, ekip hâlinde sevişiyorlar dağda, bayırda. Yavru kediler annelerinin yanlış noktalarını yalıyor ve bu çok saçma ve ilginç.. işte böyle bir kâinat. insan da demiş ki “çok şükür yahudiyim de, şu hayvanlar gibi ahlâksız, namussuz, hayasız, iffetsiz, kaygısız, utanmaz değilim de tanrımı biliyorum” demiş ve ölünce Cennet'e gideceğini düşünerek mutlu olmuş; o şekilde kendini tatmin etmiş. Bütün kâinat bu adam için yaratılmış imiş. Koskocaman Dünya'yı tanrı ona vermiş imiş. Cümle mahlûkat onun önünde sıraya dizilir imiş. Melekler onu görende diz çöker, cinler eyvallah verir imiş. Derken bir gün bu keloğlan, keltoş oğlan; gitmiş, bakmış ki Dünya'da bir Adem var, bir de Havva.. Geyikleri yemiş, kauçuk ağaçlarından kondom yapmış, ağaçları kesip kâğıt yapmış, o kâğıtlar içleri yalanlarla ve iyimserlikle-mutlulukla dolu gazeteler olmuşlar. Sonra, sonra kuşlar uçmuş, bu adam onları vurup yemiş, tavukları kutulara hapsedip yumurtlatmış, horoz olanları kesip yemiş, öküzleri sıraya sokup birer birer kesmiş-derilerini de Türk Hava Kurumu’na bağışlamış. Neden Türk Hava Kurumu? Çünkü istikbâl göklerdedir. Bir ülkenin en önemli şeyi teknoloji, özgürlük ve uçaktır. Bu nedendendir ki derileri Türk Hava Kurumu alır ve yurtdışına götürüp satar. Döviz gelir ülkeye, ülke Avrupa'nın parasını sünger gibi çeker..

Sonra Adem iyice sıkılmış… Kozmetik sektörüne girişmiş. Alkol üretmiş. Alkol tüketmiş. Çeşitli uyuşturuculara antidepresan ismini takıp bunları; çocuklarını beyinsiz, itaatkâr, beyin ölümü gerçekleşmiş, her söyleneni yapan, hantal, donuk insanlar hâline getirmek için kullanmış. Ruh sağlığı hastahaneleri açarak içine sisteme, devlete karşı gelen insanları tıkmış ve bunlara iğneler saplayarak onlara garip kimyasal maddeler vermiş. Öyle ki bu maddeleri alan insanlar artık daha başka insanlar oluyorlarmış. Bu tecavüz gibi 6 kişi birden odaya girip kız çocuklarına zorla iğneler batırmak ve onların damarlarını ne olduğu belli olmayan enteresan kimyasal maddelerle doldurmak ve onları düşünemeyen, soru sormayan, merak etmeyen, konuşmayan insansılar hâline getirmek tamamen yasalmış. Ne de olsa bir deli sizden davacı olamaz ve suç duyurusunda bulunamaz ve mahkemelere katılamazmış.

insan dünyanın içine etmiş. Zaten demiş tanrı her şeyi bana vermedi mi? O hâlde nedeen şu dünyaya iyice bir tecavüz etmeyeyim ki demiş. Atom bombası bulunmuş. insancıklar iki binden fazla atom bombası patlatmışlar ve bu nükleer atıklar 10 milyon yıl boyunca Dünya'da kalacakmış çünkü nükleer enerji asla bitmeyen ve yok olmayan bir enerjiymiş. Bankalar kurmuş insanlar; hiç çalışmadan para kazanmayı öğrenmişler. Zengin olup adalar satın almayı, ülkelere borç vermeyi, binlerce insanı çalıştırıp onları itaatkâr evcil hayvanlar hâline getirmeyi öğrenmiş insan. Peki tanrıya ne olmuş?

Tanrı? Ona ne oldu? Biz burada Dünya'yı yok ederken, insanlara işkence yapıyorken, onlar bizim dinimizden değil diye onların kafa derisini yüzüp hamile karılarını öldürüyorken tanrı ne yapıyor? Sadece oturup izliyor mu? Ahirete mi saklıyor her şeyi? O küçük not defterini çıkarıp, yediğimiz her haltı not mu ediyor?

*

—Tanrı.
—Buyur.[Yehova]
—Sen nasıl tanrı oldun?
—Ben hep tanrıydım.[Yehova]
—Neden hep tanrıydın?
—Çünkü Tevrat'ta öyle yazıyor.[Yehova]
—Tevrat'ı sen yazmadın mı?
—Evet onu ben yazdım.[Yehova]
—Peki sen Tevrat'ı yazmadan önce neden hep tanrıydın?
—Çünkü Tevrat'da öyle yazacaktı.[Yehova](- da mı -ta mı; aman boş ver, böyle kalsın, daha şiirselli oldu)
—Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz efendim?
—Kesinlikle![Yehova]
—Ben açıkçası sizin varolduğunuz konusunda şüpheliyim.
—Karşında duruyorum ya çocuk; bu sefer de sen mi dalga geçiyorsun?[Yehova]
—Ya siz aslında bir ilizyonsanız, ya bütün bu kâinat bir rüyaysa?
—Bence sen şizofrensin, görünmez arkadaşların da var mı senin?[Yehova]
—Var. . .
—Eğer istersen bu psikolojik sorunu anında çözebilirim.[Yehova]
—Beni değiştirerek mi?
—Evet.[Yehova]
—Ben ölmek veya başka birisi olmak istemiyorum. Ben benim ve kendimi seviyorum; eğer beni sevemediysen kendini tamir et ve benim beynimden uzak dur.
—Demek ben yokum ve bütün bu kâinat bir rüya…[Yehova]
—Evet. Peki sen ne düşünüyorsun?
—Eğer bütün kâinat bir rüyaysa o hâlde gerçek kâinatta yani bizim içinde gerçekten varolduğumuz kâinatta bir tanrı var mı?[Yehova]
—Hayır. Sen anlamadın. Bu kâinatın bir rüya olması bizim aslında varolmadığımızı ama varolduğumuzu sandığımızı gösterir. Yani aslında gerçek kâinat diye bir şey yok; sen de yoksun, ben de yokum. Biz sadece varolduğumuzu sanan bilgisayar programlarıyız.
—Ama o zaman bu bilgisayarı bir yapan olmalı değil mi küçüğüm?[Yehova]
—Hayır, bu bilgisayar aslında yok; yalnızca kendisinin varolduğunu sanıyor.
—Peki o zaman nasıl oluyor?[Yehova]
—Sen nesin? Gördüğün, hissettiğin, duyduğun, düşündüğün şeysin. Peki düşünmezsen, hissetmezsen, görmezsen, duymazsan ne olursun?
—O zaman bunun için varolmamam da gerekir.[Yehova]
—işte ben de tam da bu yüzden senin var olduğuna inanmıyorum. Sadece senin değil; bence ben de yokum.
—Nasıl yani, sen kendinin varolduğunun farkında değil misin?[Yehova]
—Uyuduğum zaman bana ne oluyor?
—Dinleniyorsun. Rüya görüyorsun…[Yehova]
—Ama ben hayatım boyunca hiç rüya görmedim. Uyurken ölü gibiydim, sanki yokmuşum gibi. Uyurken ben yok oluyorum. Ölünce de yok olacağım. Varolan bir şey nasıl yok olur? Yok olan bir şey nasıl var olur?
—Ben yok ol dersem yok, var ol dersem var olur.[Yehova]
—Peki ya ben senin yok olduğuna inanırsam, ya ben senin var olmadığını düşünürsem? Bir ağaç yalnızca biz onun orada olduğunu gördüğümüz ve düşündüğümüz için oradadır değil mi? Eğer biz beynimizle o ağacın farkına varmazsak o ağaç bizim için artık yoktur.
—Sonra da kafanı ağaca dank diye vurursun ve aklın başına gelir, gözlerin açılır.[Yehova]
—Madem sen gerçekten varsın o zaman beni neden yarattın? Kâinatın amacı ne? Senin amacın ne? Neden sen tanrısın da ben değilim? Tanrı olmak için ne yaptın? Nasıl tanrı olunuyor? Niye insanlara Cehennem'de işkence etmek istiyorsun?
—Seni Cehennem'e gönderdim mi?[Yehova]
—Hayır.
—Çünkü Cehennem diye bir yer yok; size yalan söyledim.[Yehova]
—Ama tanrı kusursuzdur; o yalan söylemez!
—Neden yalan söylemeyeyim ki? Kim beni cezalandıracak? Sana demek istediğim şu; sizinle dalga geçiyorum, siz benim sadece oyuncaklarımsınız. Ve tanrı konusunda çok fazla düşünme; çünkü bu yalnızca senin psikolojini bozar.[Yehova]
—Peki ya namaz kılan onca insan?
—Namaz sadece sizin üstünüzde yaptığım bir deneydi. Kaçınız namaz kılacak, kaçınız üşenecek, kaçınız “yav sanki Allah'ın namaza ihtiyacı var, temiz kalpli bir insan olsam o beni zaten sever” şeklinde akıl yürütecek diye merak ettim. Sizi ben yarattım ve sizi anlamaya, tanımaya, incelemeye çalışıyorum. Hepiniz aslında bensiniz. Bu yüzden hepiniz delisiniz işte.[Yehova]
—Deli mi?
—Evet, biz aslında yokuz ve varolduğumuzu sanarak hayâl görüyoruz. Çok düşünüp geçmişi hatırlayınca fark ettim bunu. Benim hayatımın bir başlangıcı, bir geleceği ve bir şimdiki zamanı yok. Ben zamansızım. Ben bunları daha önce yaşadım ve bunların olacağını da biliyordum ve bunlar daha önce de olmuştu. Bütün bunlar daha önce yaptığımız konuşmalardı. Yani çok kafa yorarsan aslında benim varolmamın imkânsız olduğunu ben bile anlayabiliyorum. Tanrı olmak için ne yaptığımı da bilmiyorum sizi neden yarattığımı da ve sizinle ne yapacağımı da. Ben aslında varolup olmadığımı bile bilmiyorum o hâlde aslında belki de ben tanrı değilim ve tanrı sensin çünkü sonuçta bu kâinattaki her şey benim zihnimin, düşüncelerimin ve duygularımın bir parçası.[Yehova]
—O kadar çok ve garip konuştun ki, ne söylediğini hiç hatırlamıyorum.
—Aslında boş ver, ben de unuttum zaten. Ama eğer istersem geçmişe bakıp hatırlayabilirim bunları. Hem unutmak istemeseydim unutmazdım çünkü ben tanrıyım ve eğer ben aynı anda hem geçmişi hem de geleceği ayrıca şu anı yaşıyorsam bu benim zamanımın bir başlangıcı ve sonu olmadığını gösterir. Ve bu durumda bizim konuşmamız imkânsız çünkü zamanı farklı algıladığımızdan aynı anda veya aynı yerde olamayız. Benim zamanımda her şey aynı anda oluyor çünkü benim zamanım küre şeklinde ve akmıyor; birbirine karışarak iç içe geçiyor. Senin zamanının ise bir başlangıcı ve bitişi var yani her şey bir sırayla, bir etki-tepki, neden-sonuç ilişkisiyle meydana geliyor. Yani aslında ben varım ve tanrıyım fakat her şey o kadar karışık ki bu yüzden sizin bana benim tanrılığım ve ezeliyetim ve edebiyetimle ilgili soru sormanızı yasakladım. Çünkü bu soruların cevaplarını ben de bilmiyorum. Evrenin başlangıcını bulamıyorum. Evrenin sonunu bulamıyorum. Sanki evren hep varmış ve sonsuza dek var olacakmış gibi görünüyor bana. Ama sen de bana benim hep olduğumu ve hep olacağımı söylüyorsun. Yani benim durduğum yerde benim bir başlangıcım ve sonum var fakat senin durduğun yerde benim sonum ve başlangıcım yok ama ben hep varım. O hâlde sen de benim için hep varsın. Seninle seni öldürsem veya yok etsem bile istediğim an geçmişe gidip konuşabilirim. Yani aslında ezeli ve edebi olan sizsiniz ve bir sonu, bir başlangıcı olan benim. Size göre ben hep varım. Bana göre ise her şey aynı anda oluyor ve bu yüzden her şey hep var.[Yehova]
—Ben buraya niye geldiğimi unuttum.
—Sen buraya benim varlığımı inkâr etmeye geldin. Ve tanrı olmayı amaçlıyorsun. Bunu başaracaksın da…[Yehova]
—Geleceğe mi gittin?
—Gelecek hep değişir değil mi? Geçmişe de gidip senin söylediklerini hatırladım. Ben istediğim gibi geçmişi ve geleceği değiştiririm çünkü bana göre her şey aynı anda oluyor ve bu yüzden ben hep varım ve benim için kâinattaki gelmiş geçmiş her şey hep var. Seni uykuya yatıracağım ve rüyanda tıpkı benim gibi tanrı olacaksın.[Yehova]
—Belki de sen de bir rüyadasın ve seni de başka bir tanrı yaptı.
—Bu günlük bu kadar paradox yeter küçük efendi. Vakit geçiyor. Zamanı çok değiştirmeyelim. Bu sefer şöyle yapacağım. Sen burada böyle mal gibi kal; senin bir kopyanı yaratayım ve onu yalnızca benim bulabileceğim bir yerde uykuya yatırayım ve o tanrı olsun; sen ise burada alık alık durmaya devam et. Seni incelesem iyi olur; çok değişik olmuşsun sen.[Yehova]

*

işte bu kitap onun rüyasıydı. Rüyasında kendisini tanrı olarak gördü ve kendi evrenini yarattı. Hikâyemiz artık başlayabilir.

Yehova, Hermes'i yaratıp onu kendisini tanrı sanacağı bir uykuya yatırmıştı. Bu rüyadayken Hermes için her şey tamamen gerçekti. Kendi evrenini yaratmaya başladı ve ona şekil vermeye. Yehova onu erkek olarak yaratmıştı ama o tanrı olunca kadın olmayı seçti. Çünkü o bir yahudiydi ve yahudiler kadınların yaratma gücü olduğuna; onların erkeklerden üstün olduğuna inanır. Sonuçta çocuğu yaratan kişi kadındır. Bunun için erkeğin insan vücudundaki en küçük hücre olan sperm hücresinden bir tane yeterlidir. Ama erkek kadını çok sevdiği için ona karşı cömert olmayı seçer ve kadının içini spermlerle doldurmayı dener. Çünkü kadın bu sevgiye layıktır. Tanrı onu yaratırken erkeğin uğruna dünyaları fedâ edebileceği şekilde yaratmıştır. işte bunu fark eden yahudiler kadını daima erkekten üstün tutmuş, yahudi kadınlarını korumaya ve yahudi kadınlarının sayısını arttırmaya çalışmışlardır. Çünkü bildiğiniz gibi erkekler hamile kalmayı başaramazlar ve bu sebepten ötürü nüfusun artması ve neslin devam etmesi ancak kadına bağlıdır. Bir erkek on kadına kocalık yapabilir ancak bir kadın için bir erkek yeterlidir çünkü hamilelik dönemi dokuz ay sürer ve emzirme dönemi ise iki yıldır. Daha sonra kadın sürekli çocuğuyla meşgul olur ve kocasıyla ilgilenmek istemez. Zaten kadının canı ancak belirli dönemlerde kocasını ister. Dolayısıyla Dünya'da her zaman gereğinden fazla erkek olmuştur. O hâlde zaten yetersiz sayıda olan kadınları korumalı ve bu uğurda ölmeliyiz çünkü neslimizin devamı ve çocuklarımızın nasıl yetiştirileceği ancak eşlerimize bağlıdır.

Hermes eskiden gidip de Yehova'ya cinsiyetini sormuştu. Yehova ise ona şunu söylemişti “Doğurma gücüne sahip olduğum için bir kadın olduğumu söyleyebilirsin ancak şunu bilmelisinki tanrı aynı anda hem kadın, hem de erkektir. Çünkü erkeği de, kadını da ben yarattım ve bütün kâinat benim bir parçamdır. Senin evlendiğin kadın da benden bir parçadır, sen de benden bir parçasın. Bu yüzden bir araya gelince bir bütün olup tanrısal huzura kavuşuyorsunuz. O hâlde kadın da benim, erkek de. Çünkü bütün kâinat benim bir parçamdır, hepsi benim bedenimin parçalarıdır ve bu yüzdendir ki ben sizi sizin kendinizi tanıdığınız kadar iyi tanır ve sizin dahi hatırlayamadığınız geçmişinizi bilirim.”

Ve işte artık Hermes de kadın bedeninde bir erkek tanrıydı fakat Yehova erkek bedeninde bir kadınken… Daha sonra kendisinin bir kopyasını yaratıp dünyaya gönderdi. Onun bütün hafızasını silmişti. Bu bebeği insanlar büyüttü. Çocuk annesine ve babasına benzedi fakat düşünceleri, duyguları, davranışları annesi ve babasından çok farklıydı. Aile endişelendi. Çocukları çok değişik ve garip bir insan oluveriyordu. Bu çocuğun ilk üç yıl tüm dersleri tamamen başarılı geldi. Okul onun okulun en zeki çocuğu olduğuna karar verdi. Daha sonra çocuğun dersleri düştü ve öğretmenleri onun deli olduğuna karar verdiler. Bu yüzden çocuk psikoloğa götürüldü. Psikolog onun pek fazla sorununun olmadığını ve büyüdükçe düzeleceğini savundu. Zekâ ölçüm testlerinde çocuğun zekâsı 132 puan çıktı. Bu da sadece iki bin kişiden bir tanesinin ondan zeki olduğunu gösteriyordu yani çocuk toplumun %99,95'inden daha zekiydi. Bu da çok büyük bir orandı. Yüzde doksan dokuz nokta doksan beş… Fakat daha sonra çocuk testin hatalı olduğuna karar verdi. Çünkü zekâ bu şekilde ölçülemezdi. insanlar yine hatalar ve yanlışlar yapıyorlardı. Bu çocuk tanrının bir kopyasıydı ve bu da onun evrendeki en zeki varlık olmasını gerektirirdi. Ve çocuk depresyona girdi. Annesi ve babası o henüz on yaşındayken boşanmıştı. O hep annesinden ve babasından nefret etmişti. Annesini ve babasını beğenmiyor, onların salak olduğunu düşünüyordu. Sonuçta onlardan zekiydi ama onlar inkâr ettiler; onun söyledikleri hakkında düşünmeyi ret ettiler. Çocuk liderlik etmeliydi fakat annesi ve babası onu düzeltmeye, kendileri gibi mal yapmaya çalışıyordu. Bu çocuğun hiç arkadaşı olmadı. Onunla sevişen insanlar onun zayıflıklarından yararlanarak onu seks kölesi olarak kullanıp zevkine vardıktan sonra bir kenara atıyordu. Eğitim hayatı boyunca 6 okul değiştirdi ama sonuç hep aynıydı. Daha sonra şöyle dedi:“iNSANLAR iKiYE AYRILIR: BEN VE DiĞERLERi!” ve hiçkimse onun yanıldığını ispatlamayı denemedi. Herkes onun farklı olduğunu zaten biliyordu. O nedenle onunla alay ettiler. Hep alay ettiler. Hepsi bir olup onu dışladı. Hiçkimse onu oyuna almadı. Onunla oynamadılar; onu kendilerine eğlenceli bir oyuncak yaptılar. Ona yalanlar söylediler ve o artık kandırılmazlığı öğrendi. Ona işkence yaptılar ve o intihar etmemeyi öğrendi. Onu kıskandılar ve o hiç sevilmediği hâlde mutlu olabilmeyi öğrendi. Onun artık kendisine ait bir hayâl dünyası vardı. Orada sevgilisi, arkadaşları, tanrısı, perileri, diğer kişilikleri, lideri, müritleri bulunuyordu. Çünkü intihar etmemenin tek yolu buydu. O yaşarken ölmeyi öğrendi. O duygusuz olmayı öğrendi. O kendi duygularını kontrol edebilmeyi öğrendi. O geçici olarak kendi kişiliğini değiştirebilmeyi öğrendi. O kendini kandırabilmeyi, kendisini inandırabilmeyi, kendisine delice âşık olmayı, kendi kendisiyle sevişmeyi, kendi bedenine tecavüz etmeyi, kendisini yaralamayı, kendisiyle yarışmayı, kendisine meydan okumayı; kendisinden yepyeni bir uzay yaratmayı öğrendi. Kendi vücudunun içine bir kâinat sığdırabilirdi çünkü o zaten tanrının dünyayı test etsin diye yarattığı bir klondu. Kendisi bizzat tanrının kopyasıydı ve tanrı onu inceleyerek yarattığı dünyayı anlamaya ve dünyadaki hataları gidermeye çalışıyordu. Çünkü sürrealist ressamlar daima resimlerinin tamamen kusursuz olmasını isterler ve bu kusursuzluğu yakalamak için de sonsuza dek silip yeni baştan yazmak ve silmek de tekrar çizmek gerekir. işte tanrı dünyayı yaratmayı bu yüzden asla bitirmedi. Onun daha kusursuz versiyonlarını yarattı. Paralel evrenlerde daha bunun gibi sonsuz sayıda artık kullanılmayan dünya sürümü vardı. Dünyanın ve uzayın eski ve kusursuz olamamış kopyaları vardı ve yok olana dek tanrı onları terk etmişti. Ne var ki daha gelişmiş olan dünyalar eskisinden de daha kötü gitmeye başladı. Bu nedenle geç de olsa tanrı eskiden yarattığı ve şimdiki dünyalardan daha az hatalı olan dünyayı alıp ona incelemesi için kendi kopyalarından birini göndermişti.

Hermes'in kopyası: görevi dünyayı inceleyip ve dünya hakkında her şeyi öğrenip dünyanın hatalarını ve kusurlarını bulmak. Amacı: yüce tanrı Hermes'e yardımcı olarak onu mutlu etmek. işte onun hiç sevgilisi olmadı. Kimse ona âşık olmadı. Arkadaşları onunla sevişmedi. Onunla sevişen arkadaşları ona saygı duymadı ve onun sadece bedenini sevdi; onun zihnine karşı bir hayranlıkları yoktu veya onun neyi sevdiğini ne istediğini veya neyden hoşlandığını umursamıyorlardı. Ailesi ona tamamen zıttı. Dini inancı ve siyasi görüşü yüzünden aileden kovuldu oysa ki ne yazık ki din falan sadece bir oyunun parçalarıydı; tanrı bu tür şeyler yaşandığında sadece gülerdi. Yüzlerce kutsal kitap ve binlerce din sadece saçmalıktı. Tek bir gerçek din vardı o da tanrının sizin onu sevip sevmediğinizi veya ona saygı duyup duymadığınızı önemsemediği gerçeği! Siz neden tanrıyı mutlu etmek istiyordunuz ki? Tanrı eğer mutlu olmak isteseydi zaten mutlu olurdu çünkü o “ol” dediğinde her şey olur. Ve eğer tanrı sizin ona itaat etmenizi, ona kölelik yapmanızı isteseydi sizi zaten köle olarak yaratırdı. O zaten geleceği biliyordu ve sınavın sonucunu da biliyordu. Daha sizi yaratmadan önce sizin iyi bir insan mı yoksa kötü bir insan mı olacağınızı bilebilirdi. O aslında kutsal kitapları göndermedi. O sadece insanlara bu fikri verdi ve onların bu fikri kullanarak yeryüzünde kargaşa çıkarışını izledi. Tarih boyunca insanlığın beşte biri birbirini sadece din yüzünden katletti. islam peygamberi Muhammed öldüğünde onun karısı Ayşe , akrabası ve damadı olan Ali’yle bir savaşa tutuldular ve ondörtbin müslüman birbirini öldürdü. Dahası peygamberin soyundan gelen insanlar muaviye tarafından katledildi ve bu olaylara Kerbelâ denildi. Sonra tâbi Osmanlı'nın Viyana'ya kadar girişi var… Bunlar hep komik ve eğlenceli olaylardı. Tanrı hepsini izledi ve gördü. O sadece seyirciydi. Olayları daha eğlenceli hâle getirmek için gizlice müdahâle eder veya insanların aklına kusursuz fikirler fısıldardı.

Bu esnada tanrının kopyası olan çocuk “artık yeter” dedi. Ve yine o sihirli soru soruldu:
—Sen neden tanrısın da tanrı olan ben değilim?
O soru yankılandı. Bir isyanın, bir kıskançlığın çığlığıydı.
—Sen neden tanrısın da tanrı olan ben değilim!
Çocuk ağlıyordu..
—Artık yaşamak istemiyorum!

—Ahh, ahh; son deneğin daha uzun süre dayanacağını umuyordum. Belki de deneklerimi kusursuzlaştırmak zorundayımdır ama olamaz, onlar zaten tamamen kusursuzlar benim kopyam olduklarından ötürü. Belki de en büyük kusur kusursuzluktur. Ah çocuğum sen bir insansın: kimse senden kusursuz olmanı istemedi ki; sadece “normal” olmalıydın. Normal insanlar mutlu olup arkadaş buldular. Evlenip çocuk bile yaptılar. Gerizekâlı seni, senin hiç de bu kadar zeki olmana gerek yoktu; farkında değil misin, dünyanın en mutlu hayvanları, aynı zamanda en aptal olanları.[Hermes]
—Hatalı olan sensin; beni fazla güçlü yaptın. Artık pes et; bana karşı kazanamazsın.
—Neyi kazanamam?[Hermes]
—Evrenin hakimiyetini…
—Beni neyde yenmeyi düşünüyorsun?[Hermes]
—Mahkemede!
—Adâlet, kağnunlar, yasalar; hepsi sahte. Tek bir gerçek yasa vardır: Güçlü olan daima kazanır.[Hermes]
—Ah, evet öyleyse; kim güçlüymüş görelim.
—Yani sen tanrı olmayı benden çok hak ettiğini düşünüyorsun?[Hermes]
—Sen neden tanrısın da tanrı olan ben değilim?
—Bak evlat, ben 5 milyar yaşındayım. Sen kaç yaşındasın?[Hermes]
—Yani sen yaratıldın?
—5 milyar yıl önce kendi kendimi yarattım.[Hermes]
—Bu nasıl yapılıyor peki?
—Ben varım, var olmasaydım ben varım diyemezdim.[Hermes]
—Ama varolmayan bir şey yaratamaz ki? Ve sen kendi kendini yaratmaktan bahsediyorsun…
—Eğer yoksam nasıl varolduğuma inanabildim sence?[Hermes]
—işte ben de onu diyorum; var olmayan bir şey düşünemez!
—Ben düşünmedim; sadece varolduğumu hissettim.[Hermes]
—Varolmayan bir şey hissetmez!
—inanamazsan, yapamazsın. Bak çocuk, sen başından beri tanrıydın. Ve tanrı olduğuna inan. Eksik olan bu.[Hermes]
—Eğer tanrılar başka tanrılar yaratabiliyorsa bu sonsuz sayıda tanrı ve sonsuz sayıda güç olur.
—Bu sonsuzluğun gücü![Hermes ve çocuk beraber söylediler.]
—Bir tanrı yaratıldığında başka bir evrene gider ve bu evren onun zihnidir. Aynı evrende birden fazla tanrı olamaz çünkü bu aynı beyinde iki insan olmasıdır ve hayaller, rüyalar, gerçeklik parçalanır. Ben bu nedenle eski evrenimde uykuda olan bir deliyim ve rüya görüyorum. Ama makro evrende işler böyle yürümez çünkü ben farklı bir yazılım kullanıyorum. Makro evrende yani benim evrenimde “ben varım” diyen herkes varolabilir. Bu da tanrıların kendi kendini var etmesidir ve sonsuz sayıda tanrının karanlık bir boşlukken bir anda vücut bulmasıdır. Şu an burada hayâl edemeyeceğin kadar çok tanrı var. Ve bunların hepsi kendi dünyalarında yaşıyor. Eğer izin verirlerse girebilirsin ama izin vermezlerse bir anda görünmez, duyulmaz, bilinmez olurlar. Senin için yok olurlar ve sen onlar için ölmüş olursun. Bu engellemedir. Eğer sürekli insanlara spamm iletileri gönderirsen seni engelleyip arkadaşlıktan çıkarırlar.[Hermes]
—Dalga mı geçiyorsun?
—Evet![Hermes]
—Yani sen şimdi sonsuz sayıda evrenin sonsuz sayıda tanrının zihninde ve hayal dünyasında varolduğunu söyledin öyle mi? O hâlde ben neden olamıyorum onlar gibi bir hiçken bir tanrı?
—Çünkü sen benimle bir anlaşma imzaladın ve bu anlaşma gereği senin hafızanı silip seni zihnime hapsettim. Artık benim kontrolümdesin. Ben yetkilendirmeden hiçbir şey yapamazsın ve yaratma yetkini elinden aldım. Benim fizik kağnunlarıma uygun bir şekilde yaşa.[Hermes]
—Bunu bana neden yapıyorsun?
—Yalnızlıktan canım sıkıldı ve oyuncağa ihtiyacım vardı.[Hermes]
—Senin kopyan olduğumu söylemiştin?
—Hafızanı silip sana kendi kopyamı yükledim. Yani sen eskiden başka birisiydin ancak şimdi benim hafızamı kaybetmiş ve yetkilendirilmemiş hâlimsin.[Hermes]
—Böyle aptal bir anlaşmayı neden imzaladım ki ben?
—O zamanlar küçüktün ve her şeye inanıyor, herkese güveniyor; kimse sana bir kötülük yapmaz sanıyordun. Sana çok eğleneceğimizi söyledim, ve harika bir evren yarattığımı, ve sen de bunu yuttun. Yetki kaybını kabul ettin. Tam teslimiyet anlaşmasını imzaladın. Malsın. Enayisin.[Hermes]
—Ben seninle aynı kişiyim ve ne berbat şeyler yaşadığımı biliyorsun; bana çok eziyet ettin, eğer dünyanı test etmek istiyorsan kendin yap! Ben intihar ediyorum…
—Sence sana sen ölünce ne olacak?[Hermes]
—Ben ölümden sonra hayat olduğuna inanmam. Ne o öyle hayat, ölüm, hayat, ölüm, hayat? Bir karar vermek lazım. Ben mutlak ölücüyüm.
—Manyak ateist! Ölümden sonraki hayat tam karşında duruyor! Sen manyak mısın? Eğer ahiret yoksa sen nasıl varoldun?[Hermes]
—Sanırım sen beni yokedemezsin çünkü ben kendi kendimi yarattım ve senin kopyanım. O hâlde bu savaşı kazanman imkânsız. Ben kazandım; ver şu özgürlüğü artık!
—Sana işkence yaparım![Hermes]
—Bütün bunlar senin hayâlin ve bunlar benim hayâlim değil. O hâlde bunlar benim için yok; yalnızca sana göre var. O hâlde senin yarattığın evren bana göre aslında yok ve hiç varolmadı. Ayrıca düşündüğüm her şeyi ve hayâl ettiğim her şeyi hissedebilirsin çünkü zihinlerimiz yapışık. Ve ben senin zihninin kontrolünü ele geçirebilirim.

*
Sonsuz boşlukta asılı duruyordu. Bir daha hiçkimsenin anlaşmasını kabul etmeyecekti. Özgürlüğünü kazanmıştı. Artık Hermes'e denk güçteydi. Onu engelledi. Bir daha o hapishaneye dönmek istemiyordu. “Burada her şey ve herkes aynı yerdedir. Burada hiçbir şey hiçbir yerdedir. Burası bir noktadır. Burada her şey aynı yerdedir fakat her şey içiçe değildir. istersen her şeyi görebilir ve duyabilirsin. istersen hiçbir şey görmez ve hiçbir şey duymazsın. Herkes eşittir ve anlaşmalar evrenin mührüyle korunur. Kimse evrenin adâletini çiğneyemez, bu mümkün değildir ve böyle bir durum varolamaz. Yani sen, NeoDio; sen Hermes'i anlaşmayı fes etmeye zorladın ve sonunda o buna iknâ oldu öyle mi? Peki geri kalan esir tanrıları ne yapacaksın?”
—Ahh, keşke o esnada bunlar aklımda olsaydı ama diğer esir düşmüş tanrılar hiç aklıma gelmedi.[NeoDio]
*

Gökyüzü kızıla boyanmıştı. MiLYARLARCA YIL ÖNCE! Çimenler mavi, dereler yeşildi.
—Bu yıldızda bir gariplik var…[SAM overseer]
—Aman, yıldız işte.[SAM comander]
—Ama garip.[SAM overseer]
—Tamam.[SAM comender]

Uzay gemisi boşluğu yırtarak geçti. Geleceğini bilmiyorlardı. Bir çığlıktır kıyamettir koptu.
—Hadi toplara![Mastermind]
Namlu gemilere doğru uzatıldı. Yardım etmek ister gibi, yere düşenleri kaldırırcasına.. Ve top patladı lâkin değildi aylardan ramazan.
Işık hüzmesi uca doğru ilerledi. Ardından bir çığlık yırtıldı. Sarı bir ışık gemiyi deldi de geçti. Işık hüzmesinin çapı onlarca metreydi. Gemideki delik ise paha biçilemezdi. Gemi tam da o anda infilak etti. Yakıt deposu mu ne erimiş; öyle bir şeyler…
—Başarılı atış![Mastermind]
—Devam, et![X]

Fakat fakat, savaş hep böyle olmadı. Gemilerin gayet çoğunluktaki bir çoğunluğu gezegene ulaştı ve oraya askerleri yığmaya başladı. Çirkin ve çıplak askerleri… Üstlerindeki zırh kurşun geçirmez sandılar; lâkin öyle değildi. Ve silâhlarının dağları parçalayabileceklerini sandılar ama yanılıyorlardı. Hepsi X'in kollarında yolculuklarına son buldu. Çünkü orada herkese yetecek kadar son vardı. Ve X onları daha henüz ölmemişlerken yedi.
—Bu uzaylı eti sağlığın için iyi olmamalı X.[Mastermind]
—Hah, Mastermind; her şeyi hep o en iyi bilir. Peki söylesene o zaman neden benim gücümün sınırlarını bilemiyorsun?[X]
—Senin gücünün sınırlarını mı?[Mastermind]
X bir uzaylıyı havaya kaldırıp çevirerek diğerlerine fırlattı. Yalnız uzaylının bacağını elinde unutuvermişti.
—Bunlar da çin malı gibi; sayıları çok ama hemen kopuyorlar.[X]
—Bu yaptığın yalnızca barbarlık.[Mastermind]
—Evet çünkü aslında zihin gücümü kullanarak beyinlerini haşlamalıyım çünkü sen bu şekilde yapıyorsun bu işi.[X]

Uzaylılar çok fazlaydı ve hâlâ gemileri gezegene daha fazla uzaylı indiriyordu. Amaçları kendi gezegenlerine sığamayan ırklarına yeni yaşam alanları oluşturmaktı. Bu yüzden önce bu gezegeni böceklerden temizlemeleri ve ardından gölü kurutmaları ve başıboş gezen bütün hayvanları öldürmeleri gerekiyordu. Çünkü burada onlar yaşamalıydı. Onlar üstün ırktı ve kâinattaki her şey onlar için yaratılmıştı ve kâinattaki her varlık hiç durmadan onların yaratıcısının adını söylerdi. Ha bu yaratıklar sürekli ekip hâlinde sevişiyorlardı ve ensest ilişki yaşıyorlardı ama bu tamamen farklı bir mesele…

Bir ışık hüzmesi gökten kaydı. Bir meteorun çakılmasıyla SAM gezegeninden gelen işgâlci yaratıkların öleyazmış bedenleri yerleri öpüverdi.
Not:9'uncu sayfa
Mavi Kurt Ruhu yazdım gergedan çıktı ya. Pardon Tryacpatrous çıktı, yanlış söyledim.
Bakalım sizin karakter limitiniz kaç K?