Nutukta geçen belkide herkesin hayatında iz bırakmış şu cümledir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Kadınlar piçlerle tanışırlar.
Sorumsuzluklarına ve hayatın işlevsel alanlarının dışındaki uzmanlıklarına hayran kalırlar. Geçmişin, geleceğin, hatıraların ve ideallerin konuşulmadığı masalarda uzun uzun tarif edilerek hazırlatılan kokteyller içerler. Bir sonraki iş gününde erişilmesi gereken verimlilik kotaları olmadığı için uzun uzun sevişilen yataklarda uyurlar. Ve sabah, kadınlar piçlere aşık uyanırlar.
Doğru kişi tarafından çaldırılmasını bekledikleri telefonların yakınlarında sinirlenirler. Aile ve dostlarıyla ayarladıkları tanışma randevularına tek taraflı iştiraklerden dolayı özür dilerler. Sorumsuzluğun her türlü içten duyguya karşı duyarsızlığı da içerdiğini düşündükleri gecelerde ağlayarak uyurlar.

Ve sabah, kadınlar piçlerden nefret ederek uyanırlar.
Karadır, değerli dost, kurallar asıl. Ve yeşil, yaşamın altın ağacı.

(bkz: faust)
Her şeyin amınakoyayım !

Kinyas ve kayra
'Söz sessizlikte, ışık karanlıkta, yaşam ölürken; bomboş gökyüzünde uçarken parlar atmaca.'

Yerdeniz Büyücüsü
insan ırkından istifa etmek gereklidir-sahte bir imzayla tabii ki. -luke.
“Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız.”

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar
19 Ağustos 1099 Cuma günü, arkadaşlarını Bağdat Ulu Camiine götürür. Öğlen olup da müminler dört bir yandan cuma namazı kılmaya gelirlerken, Ramazan olmasına rağmen saygısız bir şekilde yemek yemeye başlar. Birkaç saniye içinde etrafında öfkeli bir kalabalık oluşur, askerler onu tutuklamak üzere yaklaşırlar. Ama Ebu Saad ayağa kalkar ve etrafındakilere sükunetle, binlerce Müslümanın katledilmesi ve islamiyetin kutsal yerlerinin tahribi karşısında tamamen kayıtsız kalırlarken, birinin orucunu bozması karşısında nasıl bu kadar alt üst olmuş gözükebildiklerini sorar. Böylece kalabalığı sus pus ettikten sonra, Suriye’nin (Bilad-ı Şam) uğradığı felaketleri ve özellikle de Kudüs’ün başına gelenleri anlatır. ibn-i Esir, mülteciler ağladılar ve ağlattılar diyecektir.

Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Amin Maalouf
bir gülüşüne kanmışım ben.
görsel
Kitap değil şiir.
yanımda yürüyordun bir düşünsene yanımdaydın. milenaya mektuplar.
Kuşkusuz bize geri döndürüleceksiniz.
"kahrolası insan ne çok nankör."
kuran birçok ayet.
Aşkın adı olmasaydı ona anne derdim..
beni sevdiğini söyledi... bir insan tarafından sevilmek bu kadar fena mı?

Sabahattin Ali- içimizdeki Şeytan
Dünyadaki dertlerin yarısı, insanların benim demesinden kaynaklanıyor.

Diriliş/Stephen king.
"...acı geçiyor
acı geçiyor
acı elbette geçiyor
acı çekmiş olmak geçmiyor"
"Gönül muhabbete karşı daima çocuktur."

Sergüzeşt/Samipaşazade Sezai
Portakal var, limon var,' diye çalar çanları St. Clement'in,

'Nerde benim üç çeyreğim,' diye çalar çanları St. Martin'in,

'Ödesene şu borcunu,' diye çalar çanları Old Bailey'nin,

'Hele bir zengin olayım,' diye çalar çanları Shoreditch'in.
(bkz: 1984)
" bilmezsiniz ki Beyoğlu hayatının hatta eğlenilecek mevsimde bile nasıl bunaltıcı, beyin ezici bir hali vardır. Evvela bin bir renkli bir hayat görünür, hiçbir birine benzemez eğlenceleri var gibi gelir. Fakat o kadar tek renk, aman yarabbi o kadar tek renktir, görülen yüzler o kadar daima aynıdır ki...
Mahremiyetsiz, samimiyetsiz, gösterişli bir taklitten soğuk sarı bir taklitten ibaret bir hayat... Her görüştüğünle müthiş bir rekabet, bir mücadele, bir düşmanlık... Hiçbir el sıkmazsın ki mümkün olsa seni bir çukura itmeyeceğine emin olasın; hiçbir ses işitmezsin ki senin arkandan en hain, en haksız bir gizlilikle, bir yalanda bulunmayacağına emin olasın...
Yalan, gösteriş, gizlilik, kendini beğenmek, bu aç kurdun elinde bütün çehre morarmış, bütün gözler bulanmış, herkesin başarısı öbürlerinin ayaklar altında ezilmesiyle olacak gibi bir çekememezlik, bir kin, kimse kimseyi beğenmez, üstünden başından tutunuz da söylediği Fransızca'ya kadar her şey alay için bir vesile olur.
Zaten hep sahtekarlıktan ibaret olan bu paskal yüzünden göz dudağa, dudak çeneye güler...
iğrenç bir şey netice olarak..."
Eskiden bilmezdim, şimdi biliyorum, siz de biliyorsunuz: gülüşler farklı renkte olurlar. Gülmek içinizdeki patlamanın sadece uzaktan gelen aksisedasıdır; belki bayram gibi renkli, kırmızı, lacivert, altın roketler gibidir, belki de insan bedeninin havaya uçan parçacıklarıdır.
Y. ZAMYATiN - BiZ
etrafında en lüzumsuz şey olarak yaşamını buluyordu.

sergüzeşt/ samipaşazade sezai
birhan keskin - Ba

“insanın hayatla kurduğu ilişki en çok ellerinden okunurmuş. Ellerimden okunuyor: Sakin, zarif, yavaş, kuru. Usul usul saça, yaprağa, suya, kapıya değiyor. Usulca günü geceye, geceyi güne çeviriyor. Ellerim, hayata karşı yeni bir merhamet.“
Bir gün geriye dönüp baktığınızda mücadele günlerinizin en güzel günleriniz olduğunu göreceksiniz.

''ustalık gerektiren kafaya takmam sanatı''
ben eski tip kahramanlara inanıyorum.
ben zengin beylere değil, Yaşar ustalara inanıyorum.
ben kazanmaya değil yaşamaya inanıyorum.
ben yaralı insanlara inanıyorum.
ben hayatın büktüğü boynunu; kimseye eğmeyenlere inanıyorum.