bugün

“kalbin bulanık büküntüsü
inim inim sükunet”

Dizelerine sahip şairimiz.
türk edebiyatının en ovverrated şairlerinden biridir.
hiç sevmem. şiirleri nedense bende hep kusma isteği yaratır. sanırım şiirlerinden önce kaypak kişiliğini bildiğim içindir.
istiklal marşının aslına uygun şekilde okunmadığını,
günümüzdeki marş şeklinde okunmasıyla ruhunun kaybolduğunu,
Mehmet akifin onu aruzla yazdığını, ona uygun okunması gerektiğini,
sadece ilk 2 kıtasının okunmasının da yanlış olduğunu söyleyen şair, fikir adamı.

açıkçası bu konu hakkında çok net bir fikrim yok. haklı olabilir. marşın ruhu sanki onun gibi okuyunca 10 kıta okuyunca daha bir hissediliyor gibi.

bir de şiirini paylaşalım burada, okuyun.
Ben merd-i meydan
yani toprağın ve kanın gürzü
güllerin bin yıllık mezarı bendedir
yukardan bakarım efendilerin pusatlarına
insanların bütün sabahlarını merak ederim
gök hırpalanmaktadır merakımdan
ıtır kokan benim yumruklarımdır
benim kavgamdır o, aşk diye tanınan.
Türkçenin araplar tarafından türkler konuşsun diye çıkarıldığını iddia eden komik adam. Türk müslüman olur diyor birde asdfasd gagavuzlar ortadoks karaman türkleri ne olacak? Soldan sağa hızlı dönüp kafayı üşütmüştür.
görsel
Şiirleri dışında kale alınmayacak bir tip. Gereksiz bir kibir, sevimsiz bir ahmaklık içinde. insan şiire üzülüyor başka bir şey değil.
Sevmek mübalağa sanatıdır;
Abartın.

Demiş üstad.
görsel
Öldükten sonra çok konuşulacak bi adam.
en sevdiğim şiiri münacaat olan şair.

Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

ismet Özel.
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum.
''yaşamak bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.''

(bkz: yıkılma sakın/#1485619)
O adamın yerinde olmak istemem. Bu kadar şeye rağmen yaşıyor. Benim birkaç ay çektiğim sıkıntıyı derdi problemi adam bir gecede çekiyor. Büyük adam vesselam..
bir kez konferansına katılmıştım fazla entellektüel olduğu için fazla birşey anlamamıştım.
Türk şiirinin yaşayan en büyük şairi. Ölmeden önce tanışmayı en çok istediğim kişi. Ayrıca bugün şiir diliyle ilgili şöyle bir yazı denk geldi, tavsiye edilir.

https://seyler.eksisozluk...andigi-siradisi-kelimeler
"-Ben Türk Edebiyatının son dev çınarlarından ismet Özel... gençler şimdi metrobüste elinde telefonla belki de benim sözlerimi yazıyorlar... Ayakta yolculuk yapıyorum, çünkü beni tanımıyorlar. Ben ismet Özel, şair, 73 yaşında... Her şey ben yaşarken oldu bunu bilsin insanlar..."
şairin bu şiirini ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım heyhat. ne saçmalıyor lan bu adam demiştim. aslında bunu bu şiirdeki kaosa benzer duruma düştüğünde anlıyor insan. tıbbi olarak, kesinlikle yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan birini ya da kendini tarif etmiş diye düşünmekteyim. iyi ki antidepresan almamışın ve bu sayede bu şiiri yazabilecek duruma gelmişin ismet özel. büyük şairsin. şiir şöyledir;

Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar
belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam
nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar
etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam
bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar
izin kağıdım yanar konuşacak olursam
bu senet bankalar kapanmadan
ruhumun rengini kapatmayacak olursa
ölür kuyuya düşen çocuk
çocuğun mercan saati çatlar mutlaka
koşup haber vermeliyim
yetkili memura
bahar geliyor, ilerliyor yeminler
alnımı kapıp getirmeliyim
denizi karşılamaya
kırlangıcın kanadındaki kezzap
leylakta sıkışan buhar için
nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam
nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak
yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım
benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler
....
yaşamak geçti başımdan.
Detaylı bir şekilde bilenlerin mesaj kutumu yeşillendirmesinin sebebi olmasını istediğim kişi. Evet
"Ne godiva geçer bu yoldan, ne de bir kimse kör olur" dizesine sahip şair.
Şairimiz bu şiirin bütününde rejimin baskısından bahsederken araya ince bir düstur gibi yerleştirdiği bu efsanevi dizeye şunları sığdırmıştır.

Godiva 11. Yüzyıl ingilteresinde bir kasaba Lordunun Ladysidir. Bu kasabanin halkı yüksek vergilerden ötürü şikayetçidir. Godiva da Lorda karşı halki haklı bulur ve halktan yana tavır alır. Lorda baskılar yapar vergileri düşürmesi için. Lakin lord bir süre sonra dayanamaz ve Lady Godiva'ya kabul edemeyeceği bir teklif sunar. Teklif, Lady Godiva'nın çıplak bir şekilde bir at üzerinde tüm kasabadan geçmesidir. Lady Godiva bu teklifi kabul eder, lord şaşırmıştır. Halkı Lady Godiva'ya bakmamalari için tehtid etmiştir. Kimse de bakmamıştır zaten. Bir kişi dışında. O kişi de bakmaya çalışmıştır lakin kör olmuştur.

Yani şairimizin bu küçük dizeye yerleştirdiği mânâ; kimse karşı çıkmıyor baskıcı rejime, karşı çıkan olmayınca güzel sonuçlara katlanacak sonuçlar da elde edilemiyor. Oysa birisi cesaret etse sonuç kaçınılmaz güzeldir.

Üstadımıza en derin saygılarla.
Gerçekten şiir konusunda duayen.Bazen şiirlerinin düz yazılarını gölgede bıraktığını da düşünürüm.
Bir şair. Şiir iyidir ya insani duygular vardır içinde. Düşüncesi ne olursa olsun insanlar benzer duyguları yaşar. insanların ortak paydasıdır bi yerde.
bugün rüyamda gördüğüm isim. garip hissediyorum.
ismet Özel bir gence "sigara içerken besmele çekiyor musun" diye sorar. "Hayır tabii" cevabını alınca "demek ki başlarken besmele çekemeyeceğin bir faaliyet bu" der.