bugün

şehrime geleli tam 1 sene olmuş. bir sene. 1 sene. bir yıl. 1 yıl.
üşüyorum biliyor musun?

seni o son gördüğüm günden beri üşüyorum. hani o otobüs durağından ayrıldığımız günden beri.
öylesine öpüşmüştük sadece. biraz gözyaşı, biraz sarılma. peki ya öncesi. biz bu kadar mı basit sevdik birbirimizi.

--spoiler--
09/07/2008

nerden bilebilirdim, ışığı güneşi kıskandıran o bir çift gözle bu günün gecesinde tanışacağımı. hayatımın bambaşka bir yola gireceğini, yıllardır ertelediğim bi çok şeyi bu zamandan sonra yapacağımı ve bilmeden biraz kabuğuma çekileceğimi... ve o küçücük kabuğa seni sığdırmak için uğraştığımı aslında, nasıl bilebilirdim. nasıl anlayamadım ben o küçücük kaplumbağa evine iki kişinin sığamayacağını.
böyle daha mı az hasar görecektik. sadece biz ikimiz mi yaşayacaktık bunu. bizden başka kimse bilemiyecek miydi neler olduğunu. her şeyden bizi koruyan o o tek kişilik ev mi olacaktı.
aylardır oraya sığdırmaya çalıştım seni ama olmadı olmadı olmadı olmadı. o küçük eve ben zor sığarken... sadece içimdeki o küçük çocuk içinmiş orası. ve onun yuvasıymış sadece. benim girmem bile aptallıkmış oraya.
dışarıya çıkarak, gökyüzünü görerek, yenileceğini bilsen bile, çığlığını atarak bağırmak gerekiyormuş aslında hayata. önce seni, sonra kendimi korumak gerekiyomuş. en büyük bencillik kabuğa çekilip, ne olacaksa olsun demekmiş aslında.
her zaman, karşı durmakmış, savaşmakmış, kararlı olmakmış, değeceğini bildiğin insan için canını tereddüt etmeden verebilmekmiş aşk. işte bu kadar basitmiş aslında.

her geçen gün daha da büyüdüm, olgunlaştım seninle. dönüp arkama baktığımda seninle dolu dolu yaşanan binlerce anı geliyor aklıma. hem en mutlu olduğum, hem de en dibe battığım, gözyaşlarımı içime akıttığım günde de sen vardın hayatımda. işte bu iki zıtlığı bile seninle yaşayabildik.

anlatılacak, yazılacak sayfalarca yazı var aslında. hepsi an ve an aklımda. gözlerimi kapatıp seni düşündüğüm her an yavaş yavaş bir film gibi oynuyor gözlerimin önünde. her ayrıntısına kadar. her günü diğerinden daha güzel 365 gün. ve hepsinin başrol oyuncususun.

arkama bakıyorum, dolu dolu geçen bir sene ve sadece sen. üzüntülerin yanında sevinçler, kahkahaların yanında gözyaşları. hepsi birbirine karışmış dolu dolu geçen bi bir sene.

iyi ki varsın. iyi ki yanımdasın. iyi ki yanımda olduğunu biliyorum. ve o güneşi kıskandıran bir çift gözün hep aynı ışıltıyla bakacağını biliyorum... ve o muhteşem gülüşün ulaşabileceği en son levele kadar ulaşıp içimi sımsıcak yapacağını biliyorum.

bu sene her şey daha iyi ve daha güzel olur umarım hem senin hem benim hem de ikimiz için...

yepisyeni hayatında, verdiğin tüm kararlarda, attığın bütün adımlarda, söylediğin tüm sözlerde, yaptığın bütün her şeyde arkandayım. cephede, masada, futbol sahasında her türlü çarpışmaya hazırım. ve her türlü desteği vermek için yanındayım...
--spoiler--

seninle tanıştıktan tam 1 sene sonra sana bunları yazmışım.
ve şu an tam 5.5 sene olmuş seninle tanışalı.
peki biz ne yaptık bu kadar, bunca sene.

karşıma alıp saatlerce konuşamadım seninle. sabahlara kadar gözlerinin içine bakarak gülemedim.
gecenin 3ünde bile ağız kaslarımız bu kadar gerilmişken gülmekten, gözlerinin içinde kaybolamadım.
sarılamadım sana doya doya. kokunu çekemedim bile içime. ama senin her ayrıntını biliyorum ben küçük kız.
her santımetren aklımda ucumda. gözlerinin ne denli güldüğünü, iç ısıttığından, gamzelerinin benim mezarım olacağımdan haberdardım. çok yol yürüdük seninle. biz bu hayatın hileleriyiz seninle.
tıpkı oyunda bölüm geçmek için yapılan hileler gibi.
biz o 2 seneye önceki 25 senemizi ve sonraki sonsuzluğumuzu sığdırdık küçük bir merhabayla.

sen şehrime geldin. her yerde senden bir parça bıraktın.
o seni öptüğüm iskele yıkıldı mesela. ama yerine yenisini yaptılar.
birlikte çay içtiğimiz pastanenin üst katını da yıktılar. ama şimdi tekrardan açmışlar.
beraber kahvaltı yaptığımız o bina var ya. orası da burger king oldu.
onun dışında her şey aynı. sahildeki kumlar, kaldırımdaki taşlar. pikap bile hala orda duruyor.
bazen geçiyorum ordan yanyan.
özellikle pazartesi günleri geçiyorum ki bütün sendromum gitsin yüzüme bi gülümseme gelsin diye.
hani sana öve öve bitiremediğim dönerci vardı ya. oranın döneri de artık eskisi gibi güzel değil.
şimdi daha güzel bi yer var. denesen bayılırsın sen de.
çok fazla yağlı değil. bir tabak dolusu peçete harcamak zorunda değilim.
seni gördüğüm köşede bi cafe vardı ya hani. orası da kapandı.
artık başka bi yere takılıyorum ben de.

bu şehrin her yeri senin anılarınla dolu. kaçamıyorum hiç bi yere. dolanup duruyorum her seferinde en başa doğru. aslında kaçmak da istemiyorum bi yandan. belki diyorum hep karşıdan gelir gülümser bana. anılarımızın şehri böyle.

peki ya ben.

ben nasıldım bu kadar sene. nefes alıp vermekten muaf geçen günler.
sessizliklere ve dahi sensizliklere gömülü geceler. ve çaresiz kalmanın verdiği hissizlikle yaşıyorum.
öylece dururken ben, bir başıma, hani sen de öylece çıkmıştın karşıma, aylardan aralıktı.
tek hatırladığım, benim üstümde kahverengi bir ceket, senin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
ve karanfiller açtı, ışık vurdu karanlığa. inadına kaçardım ben her şeyden, uzatmaya korkardım ellerimi hep, sen geldin.
ve kayboldum boşlukta. ama hiç korkmayarak, öyle aptal cesareti avuçlarımda.
şimdi düşünüyorum da güleceğim tutuyor. insan aslında hep imkansızı ister evet ama, senle yürümek bulutlarda.
hayali bile güzel geliyor işte. olmayanı oldurmak bana mı düştü? bana mı düştü geceyi gündüze kavuşturmak?
düpedüz ahmaklık bu işte. senli hayal kurmak, rüyalara kavuşmak senli. ahmaklık hepsi.
şimdi bana ait olmaman düşüncesinin ağırlığı beynimde ve yağmurlar hep gözlerime gözlerime yağıyor.
bir ıslık dudağımda, ellerim buza kesmiş, yürüyorum..
yürüyorum bir başıma ve yürüdükçe yağmura karışıyorum.
kızamıyorum hiç kimselere. ne sana ne de herhangi üçüncü şahıslara.
oynalınan oyunda figuran olmak ağırıma gidiyor, basıp tekmeyi hayallerime, kendime küfretmeye başlıyorum.
kış mevsiminde karanfiller açmaz hiç.
bahar kokmaz ortalık, her taraf kar altında.
ahmaklığım geliyor aklıma. ve kendimden başka hiç kimseye kızamıyorum.

bilinmezlik her tarafta, tamamlanmamış hiçbir şey, eksik hep ne varsa.
böyle melankolinin koyusunda olmak hiç hoşuma gitmiyor. doğrulup dizlerimin üzerinde ayağa kalkmak için delice çabalıyorum.
ama birden bir şarkı isleniyor aklıma, "dışarda yağmur yağıyor, gitme vakti benim için, biraz yürüsem altında, belki yıkanır içim?." öylece kalıyorum, kalkamıyorum.. ve lanetler yağdırıyorum herkese, her şeye.
bir sana kızamıyorum ama.
ağır bir kabülleniş sarıyor bedenimi, gerçekler acı hep, ürperiyorum.
bir parça umut kalmıştı ellerimde, usulca bırakıyorum yere.
ve basıp üzerine yürüyorum sessizce, ayaklarım yağmura karışıyor öylece.
yüzlercesi binlercesi geçiyor üzerimden teker teker. her dokunuş sen geliyor bana.
sana yazılacak anlatılacak konuşulacak binlerce milyonlarca kelimem var içimde. ve hepsi de hazırolda seni bekliyor dilimin ucunda.
belki bu gün ya da yarın o kelimeler dökülmeli dilimden.

sen benim çıkış noktamdın. belki varışınca görüşürüz.

simyacı
"- peki dünyanın en büyük yalanı ne? diye sordu delikanlı, şaşkınlık içinde.
- ne mi? hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. dünyanın en büyük yalanı budur."
simyacı
sıradaki şarkı sana gelsin.

seni seçtiğim için
pişman değilim sana aşkım dediğim için
seni sevdiğim için
kızgın değil kalbim,
iyi ki seni sevmişim
biz kopamayız.
ayrılamayız seninle derdik
bir elmanın iki yarısıydık
şimdi mahcubuz birbirimize
http://www.youtube.com/watch?v=JpXJzeiuSq0
hani klavyede v ile b harfi yanyana yaa. eveet yazarken bazen ebet yazıyorsun yaa. ben herseferinde duzeltiyorum o 'ebet'i. Çünkü seni hatırlatıyor o 'ebet' herseferinde. sadece sana özgü olsun istedim...
o şarkıyı sadece Müslüm'den dinlerim zaten. her an aklımın ucunda çalıyor bu şarkı...
sesini duymamak çok kötü biliyor musun? cümlelerini okuyorum. nasıl olduğunu biliyorum, tabi söylediğin kadarıyla, ama sesini duyamadan nasıl inanabilirim iyi olduğuna, nasıl anlayabilirim söyle bana... uzuun uzuuun yazıyorum. yazıyorum ama siliyorum hep. neleeer neleer anlatıyorum sana içimden bir bilsem. hep seninle konuşuyorum. hani insan kendi kendine konuşur yaa. işte ordaki kendine kısmı sensin. seni nasıl özledim, sesini özledim.

çizdiğimiz yollardan bahsetmek istemiyorum sana. hep güzel anılar kalsın istiyorum aklımızda. ama sen de hep mutlu ol istiyorum. ki mutlusun da biliyorum. şu an dinlediğim şarkı öylesine bizi anlatıyorki... Hangimiz bir parçasını bırakıp gidecek, diğeri uyurken? Peki ya, hangimizin son sözü olacak diğerinin adı yapayalnız ölürken?

bi yandan içim acıyor boğazım düğümleniyor. hani gözyaşı akmaz da insanın boğazı yanar yaa. onun gibi bir şey işte. keşkelerden konuşmak istemiyorum artık. hala hayatımda olduğun için o kadar mutluyumki...

tertemiz hayaller kuruyorum sana. daha önce hiç kimse için hayal edilmemiş. kimsenin kulağına fısıldanmamış. her köşesine adımlarımızı kazıdığımız bu şehri senin için seviyorum ben. yanyana, elele yürüdüğümüz bu caddelerde saçların gökyüzünde uçuşurken, gözlerindeki ışıltı güneşi kıskandırırken seviyorum. peki ya o gamzelere ne demeli. o burna ve gülüşe, her kıvrımına.. kaybettiğim çocukluğumun kırıntılarını buldum sende. çocuk oldum yanında... çocuk oldum da çıkamadım bir türlü kaplumbağa kabuğumdan. çıktığımda da her şeyin geç olduğunu anladım... umutsun sen, her daim içimde olacaksın. kaybetmeyeceğim seni. kaybolmayacaksın. ben kaybolsam bile.. var olacaksın..

sana yazacağım çok şey var. sana göndereceğim onlarca şarkı. ben her gün konuşuyorum seninle sen duymasanda... kahraman...

peki ya tam göndere basarken o şarkının çıkması da mı tesadüf? hiç bir şey tesadüf değil...
yine seni andım bu gece...
eskimeyen şarkımız...

--spoiler--
arada bir aklıma sen gelince yine
arada bir gördükçe rüyamda ben seni
arada bir eskimiz gelince aklına)
(arada bir göz göze gelince eskimizle
arada bir gözlerin dolup dolup taşınca
arada bir buluşalım seninle biz yine
arada bir görüşelim seninle biz yine
arada bir sevişelim
arada bir görüşelim seninle biz yine
sokaklarda el ele dolaşalım gizlice
sinemalarda sarılalım birbirimize
kimseler görmesin senle beni birlikte
kimseler duymasın etrafta bizleri
arada bir buluşalım seninle biz yine
arada bir görüşelim seninle biz yine
arada bir sevişelim
arada bir görüşelim seninle biz yine
arada bir son defa
--spoiler--
Geçmiyor hiç gözlerimden
Bir hayal burktum en sol yerimden
Sen bana sır, ben sana yar
Bi' düşmeyegör, göğüm kamaşır

Geçmiyor hiç gözlerimden
Bir hayal burktum en sol yerimden
Sen bana sır, ben sana yar
Bi' düşmeyegör, can'ım kamaşır
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması... demiş nazım hikmet. biliyorum biz o levelı çoktan geçtik. bizim için oyun çoktan bitti. çok uzun, bir o kadar da kısa bir oyundu. aaa belki de, belki de hala oyunun içindeyiz. bilemiyorum. prensesi kurtaramadım henüz. ne yaşadık, neler gördük birlikte. nelere güldük, nelere ağladık. kaç bin tane kelime yazdık birbirimize. hepsi de farklı bambaşka anlamları olan kelimeler. ilham perim benim.

bundan tam 7 sene önce girdik birbirimizin hayatına. küçük bir merhaba benim son 7 sene içinde aldığım tüm kararların sebebi oldu bir bakıma. hatırlar mısın? hiç okulu bitirmek gibi bi niyetim yoktu benim. her ne kadar 1 sene uzatsam da bitirdim okulu senin telkinlerinle... bitirir bitirmez de askere gittim. tam 4 sene önce bu gün askerlik için yoldaydım biliyor musun? o zamanlar hiç konuşmadık seninle... ve ben hep rüyalarımda seni görüyordum. zamanın bu kadar çabuk geçeceğini tahmin bile edemezdik. bu günlerimizi bu zamanlarımızı. bir sürü hayalimiz vardı seninle...

buraya geldiğinde kaldığın evi hatırlıyorsun değil mi? tam karşısında, önünde seni beklediğim bir ayakkabıcı vardı. o ayakkabıcı benim müşterim biliyor musun? bazen giderim yanına çayını içme bahanesiyle gözüm o apartmanın balkonlarında seni arar durur. bazen tek başıma dolaşırım bu şehirde yanımda sen varmışcasına... bu şehirde anıların, anılarımız çok seninle. hele o kamyonet...

bambaşka şehirlerde, bambaşka kollarda birbirimizle yaşayamadığımız hayatları yaşıyoruz... mutlu muyuz? özledim... sadece özledim seni...

bir insanı özlemekten bahsediyorum ama öyle üstün körü özlemek değil bu yani insanların " seni özledim" demesi gibi basit ve sıradan değil. sanki bir tek ben böyle özleyebilirim seni, bu o kadar farklı ve yoğun ki hangi kelimeleri kullanacağımı şaşırıyorum. bana bunca zaman sonra bile yeni yeni duyguları öğretiyorsun, özlemi daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemiştim...

ben bizi özlüyorum...
beni benden aldı o fotoğraf. paramparça etti içimi. bir anda film şeridi gibi geçti gözümün önünden bütün herşey. bir çoğu da senli anılar. yazacak o kadar çok şey var ki aslında. yazıp yazıp sildim hep. gönderemedim bir türlü.

doğum günün kutlu olsun kahraman... nice mutlu senelere sevdiklerinle birlikte.
yine dayanamıyorum tutamıyorum kendimi yazmamak için.

bir şarkı, yürürken bir kaldırımda önümden geçen herhangi birinin burnuma burnuma gelen parfüm kokusu, sırf seni hatırlatıyor diye inadına geçtiğim o sokaklar, peki o gözlerimi kapattığımda aklıma gelen gülüşüne ne demeli. küçücük şeylerden mutlu olan kocaman kalplı kadın. kahraman konuşuyor...

kimileri kaybolur, unutulur hatta sesi bu şehirde.
bir gidenle, bir kalanın bilinir hikayesi.
kimileri hayattan mutlu sonlar çalar bu şehirde.
kiminin de bizim gibi yarım kalır hikayesi.
Kahraman. Doğum günün kutlu olsun. Her ne kadar farklı hayatlar yaşasak da kalplerimiz bir atıyor. Ruhumu aynı. içimizdeki çocuk aynı. Ruh ikizinden de öte, yaşadığımız her şey aynı.

Sen hep gül.
Kocaman bir 8 sene. Koskocaman hem de. Şehrime geleli tam 8 sene olmuş. Hiç bir anıyı unutmadım. Unutmadım. Unutamam. Kamyonetimiz, iskelemiz, dolunay... her şey ama her şey aklımda mıh gibi.
Yıllar önce şöyle bir şey demişim. '' şarkılardaki gibi mi olacaz biz de. uzaktan seven ama kavuşamayan. başka bedenlerde birbirini arayan iki yabancı sevgili mi olcaz. aynı hislerle, farklı yollarda mı yaşlanıcaz. bilmeyiz tabi. kader. bize sadece elinden geleni yapıp yaşamak düşer.'' Geleceği mi görmüşüm ne? Neden uzak kaldık birbirmizden. inat mı sadece?
Neden böyle olduk kahraman. Neden uzak kaldık birbirimizden. Neden özledim ben seni bu kadar. Neden başka bedenlere gittik biz. Ahh bee kahraman ahh bee. Çok özlüyorum seni çook beeee.
Kahraman...

içimde kalan o kadar şey var ki sana dair. Yapmadıklarımız. Yapamadıklarımız.

Mesela; sabaha kadar konuşmak. Ardımızda her şeyi unutarak o gece o gün için. Yemediğimiz bir yemeği tatmak. Gitmediğimiz bir şehre gitmek kaybolmak sokaklarında. Anlatmak saatlerce anlatmak geçen yılları, yılların yorgunluğunu. Senelerin alıp götürdüklerini. Kalanları ve gidenleri. Beni ben yapan şeyleri. Bu yaşıma kadar yaşadığım her anı sana anlatmak. Bütün üzüntülerimi sevinçlerimi anlatmak istiyorum. Aslında seninle yaşadığım her anı senin bedenine anlatmak.

Çok şey yazmak istiyorum sana çok şey.

12 seneden fazla olmuş seni tanıyalı. 12 sene ne demek düşünebiliyor musun? Geriye dönüp baktığımızda koskoca bir 12 sene ve hatta daha fazla. Hem de hayatımızın en değerli, en önemli kararlarının verildiği seneler. Okul bitti. Askere git. işe gir vs vs vs vs. O kısa zamanda, en deli çağımda tanıdığım kadın nasıl oldu da hayatımın pusulası olmuştu. Nasıl böyle vazgeçilmez ve halen daha varlığınla mutlu edebiliyorsun? Aslında hepsinin cevabını biliyorum. Konuştuğumuz kelimeler cümleler aslında söyleyebildiklerimiz sadece. Bir de hissedilenler var. içindekiler. içimizdekiler. VE yazmak isteyip de yazamadığım bir ton şey.

Yetersiz kalan her şeyin yetersiz kaldığı. Fonda yine aynı şarkılar.

Kahraman...