bugün
- eşcinsellik kendi kendini hadım etmektir13
- seçme şansınız olsa hangi ülkede yaşardınız15
- ismail kartal8
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi22
- fethullah gülen öldü mü sorunsalı19
- aleyna tilki9
- geldi yine deli11
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba19
- türkiye cidden almanyadan daha iyi9
- 2001 türkiyesinin en gelişmiş ülke olduğu gerçeği10
- içine şeytan girse ne yaparsın13
- ümmetçilerin azerbaycan düşmanlığı10
- artık yazmayacağım9
- erkekler ne işe yarar19
- yanında karısı varken karı kıza bakan erkekler9
- arda güler11
- askerliğe veda gecesi8
- jose mourinho62
- icardi190521
- 2 haziran 2024 küçükçekmece de çöken bina10
- iremga9
- anın görüntüsü11
- insanı zengin hissettiren şeyler11
- magicovento17
- carlo ancelotti8
- albay kemal13
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri16
- albay kemal'in yazdıklarıni okumamak9
- iq seviyesi yükseldikçe tanrı inancının azalması9
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması18
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür18
- en çok sevişmek istediğin kimse11
- 1 haziran 2024 borussia dortmund real madrid maçı25
- nihavend longa20
- true nickli yazar8
- bir erkeğe nasıl aşık oldunuz8
- en objektif siyasi parti9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün9
- türkiye akp lidir akp'li kalacaktır13
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak14
- kizil kara14
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı15
- eskorta 220 bin lira gönderen adam9
- barbara palvin'in aldatılması15
- magicovento cesurluğu17
- erdoğan'ın mülteci sevdası19
- enes kanter'in cemaate 110 milyon dolar vermesi27
- beli açıp kot şort giymek10
- ahmet uğurlu8
- sözlüğün en güzel kızından aldığım iltifat11
age of empires 2'nin en etkili silahı.
sadece kod yazarak çıkarabilirsiniz.
diyeceksiniz ki nedir bu silah?
yeniçeri? pers filleri? paladin? vesaire vesaire? hiçbiri. bu silah bir mustang.
üstelik geçmişte gerçekten böyle bir durum yaşanmış ve bu ortaçağ tablolarına dahi yansımış.
görsel
görsel
görsel
sadece kod yazarak çıkarabilirsiniz.
diyeceksiniz ki nedir bu silah?
yeniçeri? pers filleri? paladin? vesaire vesaire? hiçbiri. bu silah bir mustang.
üstelik geçmişte gerçekten böyle bir durum yaşanmış ve bu ortaçağ tablolarına dahi yansımış.
görsel
görsel
görsel
Bildiğin ibnelik.
age of empires 2'de cobra arabayla imparatorluklar kurmaya yarayan şifredir.
komut satırına yazılır, ctrl+c yapılır. parmaklar uyuşana kadar ctrl+v yapılarak ordu tamamlanır.
komut satırına yazılır, ctrl+c yapılır. parmaklar uyuşana kadar ctrl+v yapılarak ordu tamamlanır.
aoe'da(age of) göt kurtaran hile. hatta bazen zevkine hiç gelişmeyip adamların size saldırmanız da düşmanı 10-20 tanesi ile yerle bir ettiğiniz arabalar. itiraf etmeliyim ki 3-4 tam donanımlı ve taşaklı bilgisayar ordularına bunlarla saldırıp bir de zevk alırdım. nasıl bir götmüşüm lan ben.
yalnız başlığı görünce çocukluğumu özlediğimi fark ettim hamua goyim.
yalnız başlığı görünce çocukluğumu özlediğimi fark ettim hamua goyim.
yazıldığında town center etrafında mavi arabalar türeten şifre.
experte karşı bi tarafımı kurtaran acınacak age of empires hilesidir. entera basıyor ve yazıyorsun.
ing. bunun neresine basıyorduk ulan.
age of empires adlı strateji oyunun en uçuk hilesidir. bilindiği gibi age of'un ilk çağdan orta çağa doğru ilerleyen bir yapısı vardır. ancak bu hileyi yaptığınızda oyuna blue viper denilen mavi arabalar dalar ve kapılarını aça kapata bombalayıp düşmanı yok ederler. yani süper saçma bir durumdur.
şimdi bu saçma durumu daha saçma bir hale sokalım, konuyu gözyaşları içerisinde bir hikaye anlatarak pekiştirelim.
hamiş: tanım yukarda bulunmakla beraber hikaye keyif olsun diyedir...
how do you turn this on
(öykü kahramanının dilinden)
lise yıllarımın başlarında vakit geçirmek için internet cafelerde age of empires denilen bir oyun oynardım. kaleler yap, ordu kur, taktik belirlemeye çalış ve düşmanı yen! insanı bazen zorlasa da zevkli bir oyundu.
ancak bu oyunda hile yapan çocukları gördüğüm anda büyük bir hayal kırıklığına uğradım.(bir damla gözyaşı süzülür.) ya bu oyunda mavi viper arabaların işi ne? oyun oynarken bile mi sıkıya gelemeyeceğiz?
o günden sonra bu oyunu oynasam da eskisi kadar tat alamaz oldum.
sonraki senelerde yine bilmediğim bir oyunu kurcalamak istediğimde aynı durumla karşılaştım. küşük bir çocuk geldi yanıma, "aa abi sen şifre yazmasını bilmiyor musun?, dur sana tüm silahları alayım, dur tank çıkartayım..." ne oyun zevki kaldı, ne bişey! ama kızamadım keretaya. aynı mekanda 7-8 kişi counter atıyordu. biri sövmeye başladı: "kim lan o bilmemnesini naaaptıım şifre yazan!" ...
dışarı çıkıp hayat sokaklarında yürürken (kahramanımız gerçekle hayali karıştırmaya başlar, tüh garibim.) isyan edenlerle karşılaştım:"neden tüm dertler beni buluyor, neden bu hayatta "how do you turn this on" yapılamayor" diye bağırışıyorlardı.
iğne batsa "ah hain kader, adeletin bu mu dünya, bana da bir "how do you turn this on"(bizim oğlan bu hileyle kafasını bozup, sayıklamaya başlar.) versen çok muydu?" diye bağırıp, saçını başını yolanlar gördüm.
"bilgisayar oyununda mısın ulan, herkes gibi bir hayat yolcususun sen de." diye azarlayasım geldi, baktım ki bu saçını başını yolanlar da internet cafedekiler gibi çocuktular. (hayır olsun diyelim.)
sonra bir sokakta yürürken yine bağırıp çağrışanlar gördüm. birileri ellerine tencere kapakları almış habire birbirine vuruyor, hızlarını alamayıp camlara taş atıyorlardı. şöyle bağırdıklarını duydum: "madem ki bu dünyada kötülükler var. madem ki insanlar dertler içinde kıvranıyor, biz de bu düzeni yaratanı, bize "how do you turn this on" yapabilme imkanı tanımadığı için yok sayıyor ve tanımıyoruz!
yine hiddetlendi bir yanım: "inanmazsan inanma, içinde yüzdüğü denize inanmayan balık! dağa küsen tavşan!" diyesim gelse de kendimi yatıştırdım.
bir de baktım ki ne göreyim! onlar da sadece iki küçük çocuktu. daha dikkatli bakınca afacanların üstlerini başlarını kir pas içinde bıraktıklarını fark ettim. burunları da akmıştı. eğildim boylarına kadar, kağıt mendilimi çıkartıp burunlarını sildim. bir tanesinin gözlerinin içine bakarak "neden kendine inanmıyorsun?" diye sordum. o an çocuk iradesi dışında bana göz kırptı. "peki öyle olsun göz kırpan." doğruldum ve çocuklara hava kararmadan eve gitmelerini söyledim. ne var ki çocuklar yine bilmiş tavırlarını takınıp "biz çocuk değil, yetişkin ve zeki insanlarız, üstelik kimseden de emir almayız." dediler. sonra sırtlarını dönüp zıplaya zıplaya koşmaya başladılar. koşarken "hadi pokemon tasolarımızla oynayalım" diye gülüşüyorlardı. ah şu çocuklar diyerek ben de gülümsedim.
herkesten uzaklaşınca içimdeki hiddetli yan bu sefer benden hesap sormaya başladı: "herkes zırlarken sen sarayda mı büyüdün! sen niye onlar gibi dertlerini dökmüyorsun..."
sonra içimdeki diğer taraf ona cevap verdi:"ne gerek var böyle şeyler yapmaya? hayat bir bütün ve yaşanan herşey acı ya da tatlı insana çok şey katıyor. hiçbirine haksızlık yapmamalıyız."
"iyi ki bu dünyada "how do you turn this on" diye birşey yok, tüm yapılmaya çalışılan hileler son nefesle sonuçsuz kalıyor."
beynim sustu. içimdeki durulmayla rahatladım. yolda yürürken akşam üzerime huzurla çöküyordu tekrar.
(böylece bu hikayede burda bitti. gökten üç elma düştü. yersen!)
şimdi bu saçma durumu daha saçma bir hale sokalım, konuyu gözyaşları içerisinde bir hikaye anlatarak pekiştirelim.
hamiş: tanım yukarda bulunmakla beraber hikaye keyif olsun diyedir...
how do you turn this on
(öykü kahramanının dilinden)
lise yıllarımın başlarında vakit geçirmek için internet cafelerde age of empires denilen bir oyun oynardım. kaleler yap, ordu kur, taktik belirlemeye çalış ve düşmanı yen! insanı bazen zorlasa da zevkli bir oyundu.
ancak bu oyunda hile yapan çocukları gördüğüm anda büyük bir hayal kırıklığına uğradım.(bir damla gözyaşı süzülür.) ya bu oyunda mavi viper arabaların işi ne? oyun oynarken bile mi sıkıya gelemeyeceğiz?
o günden sonra bu oyunu oynasam da eskisi kadar tat alamaz oldum.
sonraki senelerde yine bilmediğim bir oyunu kurcalamak istediğimde aynı durumla karşılaştım. küşük bir çocuk geldi yanıma, "aa abi sen şifre yazmasını bilmiyor musun?, dur sana tüm silahları alayım, dur tank çıkartayım..." ne oyun zevki kaldı, ne bişey! ama kızamadım keretaya. aynı mekanda 7-8 kişi counter atıyordu. biri sövmeye başladı: "kim lan o bilmemnesini naaaptıım şifre yazan!" ...
dışarı çıkıp hayat sokaklarında yürürken (kahramanımız gerçekle hayali karıştırmaya başlar, tüh garibim.) isyan edenlerle karşılaştım:"neden tüm dertler beni buluyor, neden bu hayatta "how do you turn this on" yapılamayor" diye bağırışıyorlardı.
iğne batsa "ah hain kader, adeletin bu mu dünya, bana da bir "how do you turn this on"(bizim oğlan bu hileyle kafasını bozup, sayıklamaya başlar.) versen çok muydu?" diye bağırıp, saçını başını yolanlar gördüm.
"bilgisayar oyununda mısın ulan, herkes gibi bir hayat yolcususun sen de." diye azarlayasım geldi, baktım ki bu saçını başını yolanlar da internet cafedekiler gibi çocuktular. (hayır olsun diyelim.)
sonra bir sokakta yürürken yine bağırıp çağrışanlar gördüm. birileri ellerine tencere kapakları almış habire birbirine vuruyor, hızlarını alamayıp camlara taş atıyorlardı. şöyle bağırdıklarını duydum: "madem ki bu dünyada kötülükler var. madem ki insanlar dertler içinde kıvranıyor, biz de bu düzeni yaratanı, bize "how do you turn this on" yapabilme imkanı tanımadığı için yok sayıyor ve tanımıyoruz!
yine hiddetlendi bir yanım: "inanmazsan inanma, içinde yüzdüğü denize inanmayan balık! dağa küsen tavşan!" diyesim gelse de kendimi yatıştırdım.
bir de baktım ki ne göreyim! onlar da sadece iki küçük çocuktu. daha dikkatli bakınca afacanların üstlerini başlarını kir pas içinde bıraktıklarını fark ettim. burunları da akmıştı. eğildim boylarına kadar, kağıt mendilimi çıkartıp burunlarını sildim. bir tanesinin gözlerinin içine bakarak "neden kendine inanmıyorsun?" diye sordum. o an çocuk iradesi dışında bana göz kırptı. "peki öyle olsun göz kırpan." doğruldum ve çocuklara hava kararmadan eve gitmelerini söyledim. ne var ki çocuklar yine bilmiş tavırlarını takınıp "biz çocuk değil, yetişkin ve zeki insanlarız, üstelik kimseden de emir almayız." dediler. sonra sırtlarını dönüp zıplaya zıplaya koşmaya başladılar. koşarken "hadi pokemon tasolarımızla oynayalım" diye gülüşüyorlardı. ah şu çocuklar diyerek ben de gülümsedim.
herkesten uzaklaşınca içimdeki hiddetli yan bu sefer benden hesap sormaya başladı: "herkes zırlarken sen sarayda mı büyüdün! sen niye onlar gibi dertlerini dökmüyorsun..."
sonra içimdeki diğer taraf ona cevap verdi:"ne gerek var böyle şeyler yapmaya? hayat bir bütün ve yaşanan herşey acı ya da tatlı insana çok şey katıyor. hiçbirine haksızlık yapmamalıyız."
"iyi ki bu dünyada "how do you turn this on" diye birşey yok, tüm yapılmaya çalışılan hileler son nefesle sonuçsuz kalıyor."
beynim sustu. içimdeki durulmayla rahatladım. yolda yürürken akşam üzerime huzurla çöküyordu tekrar.
(böylece bu hikayede burda bitti. gökten üç elma düştü. yersen!)
güncel Önemli Başlıklar