bugün

insan, öyle bir mahluk ki; misantropik.

ve bencilliği sanki bir futbolcunun mukaveleye imza attıktan sonra basına üç beş top saydırıp artık refleks edindiği hünerlerini sergilemesi gibi. bencillik, kibirle beraber insanoğlunun en büyük bağımlılığı. düşmanı.

insan ne yapıyorsa kendine bencilliğinden yapıyor. dolayısıyla kırık hayallerinden, o besleye besleye doyuramadığı egosundan.

pis bir şey şu insan.

lanet gitsin.

kendinden önce başkasını düşünmek doğasına aykırı. önce kendi karnını doyurmalı, önce kendi için avlanmalı zaten.

önce kendi nefes almalı. zaten.

insan, 'insani' diye tanımladığı her şeyin zıttı aslında. sonradan uydurulmuş sözümona 'insani' davranışlar salt kendi yarattığı bir çok yalandan bir tanesi.

sevgiyi de yaratmış ama insan.

'sevmek' diye bir davranış türetmiş. şimdilerde pek saygı duymam ama aynı bir zamanlar deli gibi dinlediğim şebnem'in dediği gibi ki belki yaptığı en doğru iştir bu sözü yazmak; 'ne ahlâk ne de sevgi gökten dünyaya indi, insanlık istedi keşfetti hepsini'.

sevmekten söz etmişken, sevgi emek değil elbet; yalnızca bir role playing.

ben de şunu hep söylerim; 'severken de bencilsin zaten, 'sevdiğin' için seviyorsun'.

doğasına aykırı düşeni uygulamakta da zorluğa düşecek illâ ki insan. düşüyor da muntazaman. beceremiyor sevmeyi. yeterince sevemiyor. sevdiğini zannediyor belki. belkiden ziyade alışkanlığa seyreliyor hisleri. bir bağımlılıktan öte değil bana göre. zaman zaman düz gibi görünen bir eğri. yanılsama.

saklayıp da sonra tekrar kullanabileceğin bir şey değil sevgi. deep freeze'e atıp üç ay sonra taptaze bulacağın bir şey değil. sevgi, ne hissediyorsan o an o'na karşı, o işte. 'siktir git' dedirtiyorsa da o, 'seni seviyorum' da.

içinde de hep coca-cola'nın içinde olduğu iddia edilen ama asla yüzleşemediğimiz böcek var aslında, siz bilmiyorsunuz. görmüyoruz ama o orada. evet evet.

dünyanın gerçekçiliğine atılmış bir çalım, sözde bir 'uyuyan güzel'e verilmiş buse.

daha fazla içmek istediğin bir şarap bazen şişelerin diplerine vurduğun bir gecede. bazen de arayıp tarayıp hiçbir sözlükte anlamını bulamadığın yabancı bir kelime.

sevgi siktiri boktan bir şey aslında. kafa siken, canını sıkan, bok püsürük bir şey.

uğruna her şeyi bir kenara attığın, bir gün gelip de senin de bir tarafa fırlatıldığın, pis bir şey.

kan akıtan gözler ve acı çeken kalpler mi ?

yahu lütfen.

sevgi ancak kendine karşı duyduğun bir şey senin. zorlarsan o da. çünkü sen kendini bile sırf aşağılık kompleksinin o muazzam açlığını gidermek için seviyorsun. pardon, sevmiyorsun yani. ihtiyaç gideriyorsun.

müzmin masturbatörsün aslında sen insan. bir türlü tatmin olamıyorsun.

zaman geçip gittikçe iyice hata yapıyorsun. sevdiğini sanarak. hata üstüne hata yapıyorsun.

dedim ya, sen öyle bir açsın ki, asla doymuyorsun.

ve sakın korkma, ben şimdi gözlerin önünde 'sevgi'yi yokediyorum. canım istediğinden değil, öyle olması gerektiğinden.

sevgi diye tanımlanıp durulan şey, vahşiliğinden nemalanıyor aslında. tatlı gibi görünüyor sana ama; bir wildhoney tribi sadece.

silip atamadığında, kalbinin kırıklarını aldıramadığında, salt canın sıkıldığında sığındığın bir yalan.

günlerce uykusuz kalıp çektiğin 12 saatlik bir uykudan daha yüce bir şey değil.

üzgünüm ama değil.

yok çünkü sevgi.

sen uydurdun.

yani, sevmiyoruz. sevmeyi bilmiyoruz. normali de bu. olmasını istemediğim halde söylüyorum bunu; normal olan da bu.

iskender güzel söylemiş vakt-i zamanında; 'bir nedeni yok, yalnızca öptüm' diye. sevgi aynen öyle bir şey işte. eğer olsa da zaten sevgi, aynı kapitalizm gibi, borçlandırır adamı, kendine dahi.

evet..

ps: aşk diye bir kelime literatürümde yok, sevgi mefhumu aşk'ı da kapsıyor. ortak paydaları da ikisinin de koca birer yalan olması.
her bir kelimesiyle insanın içini içini oyan şarkı.
yazılırken şebnem ferah ile düeti düşünülen şarkıdır. ve o düet sonunda gerçekleşmiştir. çok güzel olmuştur.

buyrunuz: http://www.youtube.com/watch?v=_jiPu1gGEyQ
içinizde bir yerlerde sakladığınız yaralara dokunan, onları anında kanatan, alıp götüren bir şarkı. zamanı durduranlardan ve her dinlenildiğinde bir parça daha alıp götürenlerden.
kelimesinden önce anlatılan cümlelerin anlamının olmaması ya da " unut onları " gibi cümlelerin kısaca tek kelimeye sıkıştırılmış halidir. ve siktir et ile eş değerdir nerdeyse.
duygusal bir redd şarkısı.
...ve ben artık seninle yapamıyorum
bir tanem, elimde değil
istesem de, istesem de yapamıyorum
ve sana dokunmak gelmiyor içimden
aşk sözlerin batıyor
sarılsan da, yalvarsan da seni duyamıyorum...

her neyse!
leman sam'ın can yakan bir şarkısı. sevginin bitişi daha güzel anlatılamazdı.
her neyse redd yine sıçtın ağzımıza böyle bi şarkı yaparak .
yıllarca dinleyip, yıllarca ağlayabileceğiniz şarkı.

redd için de not düşelim: bu kadar umursamaz bir söz öbeğinden * böyle derin bir parça çıkarmış olmaları da redd'in kalitesini gösterir.
Şebnem Ferah'la olan düeti için kelimeler anlamsız kalır. Nasıl bi düettir bu Yarabbim. Alıp götürüyo, götürdüğü kişide bırakıyor resmen.
şebnem ile duet yaptığı halini an itibarıyla ilk kez dinliyor olmakla beraber beğendiğimi belirtmek istiyorum. ayrıca melankoliye hiç ihtiyacım yokken alttan alttan yükleme yaptığını fark etmemiş değilim. yani bu durumda psikolojisi bozuk biri için ne denli etlili olur siz düşünün. ya da düşünmeyin sikime kadar nihayetinde. haydi bakalım...
redd'in açık ara en sevdiğim parçasıdır. umut yok; sadece yorgunluk, bitmişlik..

--spoiler--
koşmak istesem de sana hayat beni geri çekiyor..
--spoiler--
--spoiler--
boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor
--spoiler--
http://24.media.tumblr.co...ui30G0B61r1peixo1_500.gif bu şekilde söylenesidir.
redd grubuna ait olan, keşke hiç yazılmasaydı ve hiç dinlemeseydim dediğim aşmış, noktalamış eser. zamanının çoğunluğunu müzik dinleyerek geçiren birisi olarak şu yaşıma kadar hiç yoksa binlerce farklı şarkı dinlemişimdir. rock müzikten tutun, türk sanat müziğine kadar dinleyipte günlerce etkisinde kaldığım bir çok şarkı oldu. fakat hiç biri bu şarkı kadar farklı etkilememişti beni. gecenin bir vakti bilgisayarın başında şarkı dinlerken youtube'da bu şarkıyı gördüm. ne grubu biliyordum ne de bu şarkıyı duymuştum. dinlemeye başladım. çok basit cümlelerden oluşan bir şarkı, beni perişan etmişti. bir şey düşünemiyor ve salakça boş gözlerle odamın tavanına, perdeye, dolaba, halıya ve monitöre bakıyordum. defalarca dinledim, her dinlediğimde daha çok etkilendim. ertesi gün bu muhteşem şarkıyı bazı arkadaşlarıma gönderdim ve beklediğim cevapları maalesef alamadım. nasıl olur, demek ki dinlemediniz dedim. gün içinde onlarca kez tekrar dinledim. daha sonra olur da bıkarım korkusuyla bir müddet dinlemedim. şarkı kadar etkili olan bir diğer unsur şüphesiz klibiydi. aman allahım o nasıl bir klip öyle? daha önce çok güzel şarkılara saçma sapan klipler çekilerek şarkılar heba ediliyordu. ama bu şarkı ve eşsiz klibi birleşince ortaya kalp sıkıştıran bir eser çıkmış ve vazgeçilmezim olmuştu. sonradan farkettim ki bu şarkıyı dinledikçe daha çok seviyorum ve her dinlediğinde daha önce dikkat etmediğim enstrümanların seslerini duyuyordum. gelelim sadede, sezen aksu'nun çok şarkısında ağlamışımdır, neşet ertaş'ın çok şarkısında perişan olmuş ve erkan oğur'un çok şarkısında tekrar özlem duymuşumdur. metallica ile az böğürmedim, loreena mc kennitt ile az uykuya geçmedim, the cure ile az isyan etmedim. onca dinlediğim yerli ve yabancı eşsiz şarkı arasından sadece bu şarkı ne zaman duysam beni hareketsiz bırakır... hani derler ya dünya'ya her yüzyılda bir eşsiz bir lider gelir diye, bunu müziğe indirgersek en azından kendi adıma şöyle diyebilirim; her neyse gibi bir şarkı bir daha yazılamayacak, bir daha asla notalar böyle tılsımlı bir dizilişe sahip olmayacak, ben bir daha asla bundan daha çok sevdiğim bir şarkı dinleyemeyeceğim. hayattaki rolüm bu gün her neyse ve gelecekte her ne olacaksa olsun, bu şarkıyı her duyduğumda neyi kaçırdığımı bilip, onun için özlem duyup ağlamamak için gözlerimi tavana dikeceğim.
Şimdi hüzün mısralarını asmak lazım. Bir şarkı, bu kadar anlam dolu, bu kadar mı güzel olabilir mi?
redd'in hücrelerinize işleyen şarkısı.
hafifleştirilip aşı haline getirilmesi ve tüm eczanelerde satılması gereken redd parçası.

uzmanlar yüksek dozda alınmasının bilinç kaybına yol açabileciğini açıklamışlar...
şebnem ferah'la beraber söyledikleri kayıt, adamın ağzına sıçan şarkılar başlığına konu olacak bir redd şarkısıdır. çok fenadır, çok.
redd'in efsane şarkısı. sözleri özellikle darma duman eder..
itinayla uzak durulmalıdır.

http://www.youtube.com/watch?v=8Y61DpvWg5w

"biraz gevşetebilsem
göğüs kafesimi
dokunup durdurabilsem
attığın yeri
boşalttıgın yere
ne koyduysam dolmuyor
dakika başı bir of
içimden hiç eksik olmuyor.."

daha ne denir ki!

(bkz: adamın ağzına sıçan şarkılar)
Redd softcore konserlerinde Özge fışkın, Şebnem Ferah ve Pamela ile düet yapılan şarkı. Kanımca en güzel versiyonu özge fışkın ile olanı. Şarkı zaten tek başına çok vurucu. Bir de Özge Fışkın'ın o muhteşem sesi eklenince daha bir güzel olmuş.
leman sam ve vedat sakman'ın beraber yorumladığı muhteşem şarkı. her aşkın sonsuza dek ''biz'' zamirinde bulunamayacağını; bazen benlik hissiyle onu ağırlamak gerektirdiğini öyle güzel anlatmış ki bizdeki ötekiye..
redd'in beni garip bir hayal dünyasına sürüklediği şarkısıdır. adamlar nasıl yazmışlar bu sözleri nasıl ağır bir bunalım sonucu ortaya çıkmış bilinmez ama şarkı dinlendiği zaman ağır bir vakaya dönüştürüyor insanı.
sözlerinin vedat sakman'a ait olan, leman sam'ın seslendirmesiyle cennet havası yaşatan ama, içinizi acıtan bir şarkı olarak ortaya çıkar. bitmiş ve bitmeye yüz tutmuş duyguların dile gelmişliğidir.