bugün

Yaşadığımız hayatı, harflerden oluşturduğumuz ya da oluşturduğumuzu sandığımız karelerin içine sığdırabilir miyiz? Hayat bütün yüzleriyle kendini ele verir de böyle bir olanağı sunar mı bize?ilmekleri tam, motifleri muhteşem, usta işi bir dokumanın önünde durup gözümüze ilişenden başka güzelin, güzelliğin olamayacağını düşünmek, düşünene ait bir yanılgıdır. Şimdiyi kuşatan güzelin ve çirkinin birbiri ardı sıra gelmeleri ve birbirleriyle sarmal bir düzen içine girmeleri sonucu ortaya çıkan dünya,ardışık kımıltıların bütünü olduğuna göre, yanılsama ve yanılgıların varlığını peşinen kabullenerek, kendi hayatımızın karelerine yine kendimiz tarafından özenle seçilen harfleri yerleştirmemize kimselerin karışma hakkı olmasa gerek. Ki tam bu dönemeçte bir özeleştirinin varlığından söz edilebilir. Sezgisine, bilgisine, kalemine güvenen şair, engizisyon önündeki bir Jan Dark kimliğini, yani hayatının yerine kendi seçtiği harfleri önerebilir:
"Şiire bir el heves; kalemle sevişiyorum/hayatın yerine harfler/yataktan daha beyaz bir kağıdın üstünde/parantezi kaldırıp,iki nokta üst üste//Birbirinin peşisıra geliyor/sözcükler tören kıtası,sözcükler uygun adım/aşka uzuyor denizim gölgesinde şelaleler/sevince köpüren harflerle koşaradım//Ve sökülüyor birden şiire diktiğim dize/en çok kimi kanatarak/teğel izlerini takip edelim/elime batan yerde; iğne ve hayat//Tüm dallara alçak sesli bir veda/ölmesiz fotoğrafta finale koşan kare/çiçek ismi siliniyor,koma halinde tekne/sığ kıyıdan uzaklara bağlanma vakti demet'e//Dizelerden birinde cenaze marşı/varsın vokal yapsın bahçe/solmak inceliktir nergisi o öldürmez/ahh!...o alaycı bakışlar, yediveren gülleri//" *
Kendi iradesiyle yürüdüğü yolun neleri içerdiğini,riskleri ve güzellikleriyle kendisini nelerin beklediğini bilerek ilerlemesini sürdürür şair. Hayatın Yerine Harfler'i önermesi, incecik bir yapıya, inceliğe davettir bir bakıma. Cangıla dönüşen kentlerin karmaşasında duygularını yitiren insanı aslına davettir. Doğal akışın içinde, her nesneyi ait olduğu yerde ele alarak, kıvrımlarını-kımıltılarını yine bu aidiyet içinde konu edinerek yola koyulduğumuzda, şaşmalarımızın ve şaşırmalarımızın kendiliğinden en aza indirgendiğini görürüz. Böylesine yalın bir platformda şairin titiz çalışmaları çıkacaktır karşımıza:
"Seni öptüğüm parkın yanından geçtim/içim titredi diyorsun/ben varken baharın adı 'ilk'ti sevgilim/şimdi 'son' yazıyor başında//Coşku bedelsiz gelirdi o zaman/bürokrasi ve tören/halılar istemeden/ipek-ten serilirdi ayakucuma//Kedi olup sokağın kucağında/şefkatle okşanırdım/bunun rengi kara denmez/uğursuzluk sayılmazdı/eşiklerdi aşk/sınıfları renkleri//Sokak gül değil nergis kokardı/takıntı yok sayılır devrim olurdu/dönüşürdü çiçekleri eşitlenen bahçeye//Şiir olurdu aşk,aşk şiirin kendisi/dizeler yazılamaz yaşanır/şiirde yağmur yağsa bizde seller fırtına//özlediğim köyevi ütopyamız olurdu//Çırpınan bir içdeniz halinde/karasularına vururdum/kıta sahanlığında dudak izlerim//Hangisini anlatayım sevgilim/ben hala aynı parktayım aynı omuzda//" *
Hayatın Yerine Harfler bir ilk kitap olmasına rağmen, içerdiklerinin kendine özge kımıltısıyla müthiş sarmalın içinde yer buluyor kendine. Kuşun kuşca ötmesi gibi yalın ve anlaşılır sesleniyor. Bu anlaşılırlıkta insana ait sözün önemi öne çıkıyor tabii ki. Adını şiir olarak ünlediğimiz, kimi zaman acı veren kimi zamansa neşelendiren o tılsımlı sesin içerdiği anlam kuyusunun ya da doruğunun içinde eriyoruz. Bilmecelere yüz vermiyor. Sayıklamaları şiirin katili olarak görüyor adeta. Bu yüzden safralarından arındırıyor sözcükleri.Bilerek,isteyerek harflere indirgiyor. Ve her harfi kendi harmanında dövüp ayıklayarak, tasarladığı biçimin yapı taşı kılıyor. Şimdi, sözkonusu şairin şiirini abarttığımı söyleyenlere ilk kitap içeriği bir şiir olarak şu şiiri örnek veriyorum:
"Büyüsünü yitirmiş güz/karanfiller gitmiş,laleler çoktan/güle yaslanınca kaya/düşürülen dalgın yazdan//Ne kalır gülden geriye/su'yu saymazsak?Başka hangi bahane/kurumuş yazdan//Çoktandır verimli bir bahçeye/düşmüyor makas/çoktandır kıştan nedenler/iki zaman arasında/kesik dil//Sıkışmış taşra şehrinde/kirini yok sayıyor kaya/yağışlar ki beklenmedik/yolu arınmaya düşmüyor/gölgesi suya." *
Bu şiirin tınısında, havaya yayılan kokusunda uzak ve yakın zaman şairlerinin kokusu var. Bundan doğal ne olabilir ki; şiiri yol eyleyenin nerelerden gelip nerelere gittiğini bilmek isterken içine düştüğü güzel bir tuzaktır bu durum. Yürüdükçe kurtulacaktır bu tuzaktan. Önemli olan, şairin bütünü olanca yalınlığıyla yakalayabilmiş olmasıdır. Kitabın sayfaları arasında dolaşırken bu savımı doğrulayan bir şiire rastlamak sevindirdi beni. Şair, kendisine ait bir yola girmiş bile:
"Közü ateşten çıkardım/anı parklarımda hantal kıvrımlı/demiri tende dövülmüş salıncaklar//Alevdim önce/otuz dokuz ateş-ten eridi/hava soğudu birden/şöminede ve bende//Sözü aramızdan çıkardım/gözler anlaşır nasılsa/eğer bir şey kalmışsa//Tomurcuğu gülden çıkardım/kokusunu nergisten/bana ait ne varsa/sonradan edindiğim/ağaç ne anlatır dalına? Onu da//Derinliği denizden/beyazı martıdan/-kaybolun uzaklara!Daha!Daha!".. *
Şiirin kulvarında yol alırken, gözümüze ilişen her nesneden ve özneden yansıyan renklerle,s eslerle ait olduğumuz zaman dilimini yorumlarız. Bir zorunluluktur adeta bu durum. Hani 'kendin ol' söyleminin gizi işte bu güzergahtadır. Okumalar, araştırmalar, var olan bilgi öbeklerini irdeleyip bir yerinden bu bütüne bir şeyler eklemeye uğraşmalar sonucu anlam kazanıyor 'kendin ol' deyişi. Şiire açılan kapılarda bekleyen şair için de geçerli bu durum. Hayatın Yerine Harfler'in şairi şöyle diyor bu konuda:
"Şehir ve kin arasındaki sözleşme/ne kadar yakınlar şu dev gibi sözlükte/benim atlasımda kıtalar kadar/fersah fersah koşuyor atlar, çünkü ben/milim aldım kilometre ödedim//En büyük Lokman zaman, senelere yatırdım/kara üzüm gibi çekirdeksiz yarayı/ne hava ne ışık ne de güneşe açtım/şarap gibi bekletip mahzenimde sözledim/bir dize aldım da şiir ödedim" *
Şiirin uçurumlarından geçmeyi öğrenene merhaba. * *