bugün

"Rüzgâr nereden eserse essin güzeldir
Alevler bir ayrı alemdir
Dirlik sevinçtir - göç içimizedir."

Cahit Zarifoğlu.
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
öyle yorgunum ki hiç sorma
sen halimden anlarsın.

sabahlara kadar oturup konuşalım
kimse duymasın.
mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız
dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın.
öyle halsizim ki hiç sorma
anlarsın.
...

Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen

Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Kerem'di,Yusuf'tu, Kays'tı
Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.

Erdem Bayazıt
önce ellerin
önce ellerin girdi dünyama
gel diyen, okşa diyen ellerin;
ser-sefil esir eden insanı
öl diyen, yaşa diyen ellerin.

ellerinde gördüm kaderimi;içimin burukluğu ondandır.
avuçladı perişan kalbimi,
kanımın sıcaklığı ondandır.

önce ellerin girdi diyorum
önce ellerin anlıyor, biraz,
en cömert okşayışlar nasıldır
ve nasıl sever, şair sevince?
o güzel ellerine sor biraz!...
g. samanoğlu
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
ottomancilara gelsin..

azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
lal-u sşarap içirem ve ıslatıp geçirem,
parmağina yüzüğü, hatem-i zer drahşan.
eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır,
lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
salınarak giderken arkandan ben sokayım,
ard etegin beline, olmasın çamur aman.
kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.
eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
herkese vermektesin, bir de bana versene,
avuç avuç altını, olsun kulun saduman.
sen her zaman gelesin, ben vehbiye veresin,
esselamun aleyküm ve aleykümesselam.

sumbulzade vehbi efendi
LAViNiA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al,
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
incinirsin!

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizliyeceğim,
Sen de bilme Lavinia.

Özdemir Asaf
LAViNiA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al;
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin!!!

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia.

Özdemir Asaf
(bkz: seni anlatabilmek seni)

seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni, anlatabilmek seni,
namussuza, haldan bilmez,
kahpe yalana.

ard - arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarina kan gülleri takayım
bir o yana,
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansiz inen akşamdan.
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni, anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed Arif
üşüyor gülüşüm bu kış ayında
yüzümü yüzüne süremiyorum
ikindi sonrası akşam çayında
seni buralarda göremiyorum

ne zaman derdimle kalacak olsam
aşkından bir demet alacak olsam
hoyratça kapını çalacak olsam
seni buralarda göremiyorum

gecenin koynunda heyecanımda
bir şarkı mırıldan otur yanımda
hüznüne durduğum en zor anımda
seni buralarda göremiyorum

işveli mevsimler düşler yakıyor
kanadı kırılmış kuşlar şakıyor
takvimler geçiyor günler akıyor
seni buralarda göremiyorum

en geniş sokaklar yollar dar şimdi
içimde dinmeyen özlem var şimdi
haydi ''merhaba''de sarıl sar şimdi
seni buralarda göremiyorum
füruğ ferruhzad'dan...

bana gururlu şeyler söyle
mutlu hikayeler
huzurlu güzellikler
bilirsin işte öyle şeyler

umudu anlat
inancı
ve sil aklımdan
her inanmış aldatılmıştır inancını..

bana aşkı söyle
tutkulu insanları
ihtiras tuzağını
sil beynimden
aşıkların aşşağılanışlarını

hadi bana güzel şeyler söyle
ruhumu yıkasın
tüm inançlarıma inat
var diye haykırsın

uyumalıyım
bana masallar anlatmalısın
kim bilir
bir şekilde inanırım bir bakarsın.
masal diyarlarına yapılan bir yolculuk,
ellerini tutmak ümidiyle günlerce,
limanlarında sabahlamak umudun,
izini sürmek hoş hayallerin senelerce,
hasret duymak tanımadığın bir mutluluğa,
açıp ellerini dua etmek bazen sadece.
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım.

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım.

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım .


Turgut UYAR.
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum. *
Bazıları gidiyor.
Bazıları alışmaya çalışıyor.
Hayat işte. Pek bir şey kalmıyor geriye.
Oturup saatlerce ağlamana sebep olan şeyler,
bir süre sonra sadece gözlerinin dolmasına sebep olabiliyor.
Sokakta yanından geçen birinin parfümü.
Başkasının sesini ona benzetmek.
Onunla dinlediğiniz şarkılar.
Beraber gittiğiniz yerler.
Hatta sadece adını duymak...
Unuttum diyorsun artık etrafındakilere değil mi?
Sen kimi kandırıyorsun?
O kadar kolay mı unutmak?
Her ''Unuttum.'' cümlesinin altında ''Gel artık çok özledim.'' yatıyor aslında değil mi?
Bütün gücünle bağırmak istiyorsun.
Olmuyor ama işte.
Sesin çıkmıyor.
O başka kollarda huzur bulmuşken sen onun mutluluğuyla yetinmeye çalışıyorsun.
Elinden bu geliyor sadece.
Sonra farkında olmadan bir başka dünya yaratıyorsun kendine.
Hayallerini en kara kutulara saklamak zorunda kalmadığın, her gece burnunu onun boynuna yaslayıp kokusuyla uykuya daldığın,
her sabah onunla uyandığın bir dünya kuruyorsun kendine.
Ve onu başkasıyla gördüğün,
duyduğun her saniye dünyan başına yıkılıyor.
Asla bıkmıyorsun değil mi?
Hep yeniden, yorulmadan tekrar yaratıyorsun dünyanızı.
Ve hala döneceği günü bekliyorsun değil mi?
Yapma.
Yaralama kendini daha fazla.
Kendi ellerinle yık son kez o dünyayı.
Bu defa onu ne kadar özlediğin değil de ne kadar güçlü olduğunu haykır gerçek dünyaya.
Yapamıyorsun değil mi?
Sadece özlüyorsun.
Anlıyorum.
“sonra farkettim ki..
su akıyor..
rüzgar esiyor..
yağmur yağıyor..
her şey yine ve aynı şekilde oluyor..
öyle bir yere geldim ki;
sıcak ve soğuk..
aşk ve nefret..
savaş ve barış..
üşümek ve sonra ısınmak gibi..
gitsem ayrılık olur..kalsam çöl..
gidersem bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler..
ama anladım ki özlemden hiç kimse ölmüyor;
ama ben ölüyorum..
nefes alıyorum önemsiyorum ve gitmek istiyorum..
anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor..
sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın;
su akıyor ve ben gidiyorum.. ”
merhaba ben kendi duasında ölmüş biriyim

siz dua eder misiniz bilmem

herkesin duası kendine sonuçta

ha ben baya ediyorum ya

iyi geliyor işime gelmese de çoğu zaman

allahım nolur beni cebraille diyorum biraz

nolur şu şiiri yazayım bana yerle bir et beyhudeliğimi

yalandan sana allahım yalandan ve talandan

sana ve aşka sığınacak bir mısra

biraz öfke biraz soğuk su biraz kasık

yani yazık tabii kendine dua etmesi insanın kendi için

zaten bir ölüm beğenmedikten sonra

bence yazık yani yazık başka türlü başlamak da

hem ne o öyle hemen bir merhabayla



ama elveda daha kısa cümlerle bundan sonra

daha seri hareketlerle hıncımı çıkarıp

batan bir yün kazak gibi zar zor geçirip boynumdan

bir köşeye fırlatıp hınçlanarak hıncıma

ilmiklerinden sökerek kadınsızlığımı

kalpsizliğimi ve çarpışmasızlığımı

bollaştırarak amelesizliğimin kollarını

nasırsızlığını ellerimin ve kırışıksızlığını alnımın

hınçla topaklarını yolarak

ufak ufak biriktirerek avucumda bir yumak

varoşsuzluğumdan darpsızlığımdan ve sicil kayıtsızlığımdan

merhametimin yeniklerini örerek

berbat türkçemle ve kaypak

ekonomipolitikliğimden ve sosyokültürelliğimden

kesimler seçerek hıncıma dar kesim bir pantolon

bir boğulmuşluk

yaralı bir hayvan üstüne bir şarkı

kulaklarımızı tırmalayan nefemizi tırmanıp

bir tahriş olarak elbette

bir sakal canavarlığımdan

birleşmiş milletliliğimden ve natoluğumdan

faizlerimden modeller çıkarıp

kara kalem çalarak

yamayarak hıncımı

hıncıma terk edip çıplak

diken diken korkudan ve soğuktan

kendi kendime konuşmam bu benim

giderek uzayan merhabam



uzadıkça da açacağım ağzımı allahım nolur

nolur örtme ne kadar titrese de sesim

açacağım elbette sana değil ey aynadaki canavar

masa başı dostluklarına da değil açacağım

kanepe kenarı sevgililerime hiç değil

bak örtebilirsin onlara açağımı da

açacağım mevzuatlı işbirlikçilerime

ve şiddetsiz düşmanlıklarıma da değil

yalnız allahıma açacağım senden yansıyanı

allahım nolur konuştur şu göğsümde susan volkanı

haramla tıkadığım ağzını içkiye boğduğum

sikişe ve bin bir türlü yoluna kafayı bulmanın

ve kaybetmenin amı götü dağıtıp

boğduğum ağız bozduğum ağzıma

nolur patlat allahım gene de bir aşkla

bir aşkla öfkeyle fışkıran kasıklarımdan

somut bir aşkla bir kadında soğuyan

belki üzerine bir bardak soğuk su



ama insanı insanın toprağı kılan bir merhaba.
Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimallim

Hayalini, resmini değil

seni koymuşlar içine

Onun içindir adınla atışı

Adını besteleyen kanlı bir kalb

Bir fildişi kule değil

Ötesi berisi toprak

Bir Mecnun bir Kerem, bir Ferhat

Gören göz, duyan kulak o

Alperenler imanı

Bir derviş sabrı, ganî

Unutmuş deliya çıkan adını

Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimallim

Hayalini, resmini değil

seni koymuşlar içine

Onun içindir adınla atışı
Çocuk gibiyim şimdi
Aklimda annemin nasihatleri
Iyi arkadaslar buluyorum kendime
Artik ağlamak yok
Düşünce kalkip siliyorum dizlerimi geçiyor
Terli terli rakı içmiyorum artık
Halil Sezai.
Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir.

ömer hayyam
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar?

Değiştim?
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil?

Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim?
Sorun değil?

Elbet Alışırım?
Biraz alıştım.
Her şey kadar, her kez kadar, sen kadar?

Alıştım!
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum?
Bir yanım bırak diyor bir yanıma
Kesin değil! Henüz tanıştık?
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar?

Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
Samimi değil?
Bir hayli kırıldım?
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar?

Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım?
Aslında ne sana, ne olanlara?
Kendime kırgınım!..
Maziye hiç değil, âna kırgınım
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
Bir hayli kırgınım?
Beni ben kırdım oysa?
iyi değilim.
Galiba yoruldum?
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar?

Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
Ki Seni sorgulamamasını nasıl beklerim?..

Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı
Sana bakan yanımsa toprakla aynı
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!

Gözlerim yorgun?
Dudaklarım, dudaklarım hissiz?
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır?
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz
Söyleyemediklerini söylesende şimdi
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
isteyerek değil?
Çok çalıştım

Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Daha öncede gitmiştim?
Çok çalıştım?
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için
Çok çalıştım

Daha öncede gitmiştim
Kendi isteğimle
Anladım ki daha önce sevmemiştim!

Çok çalıştım inan
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
Ve alışmaya kendime
Bu göz gözü görmez dumanlı halime
Çok alışmaya çalıştım hem de

Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da

Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
An be an çöküyor, insanın içindeki güç
Işığı sönüyor
Beyaza dönüyor rengi git gide
Hissizleşiyor

Ne yormak istedim Seni,
Nede yormak kendimi
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da
ikisi de aynı acı, ikiside rezil
Daha öncede gitmiştim
Ama böyle kalarak değil
Böyle kalarak değil...
günün şiiri olan şiirdir.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar
söyleyeyim,
incinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia

-Özdemir asaf
Susup yitirilmiş kelimeler...
Kalemler meyilli yazmaya.
Düşünceler kaçışmakta..
Tükenmiş sabır ...
Sonsuz hayaller bile.
Bir sona yaklaşmakta.
Koskoca vakit.
Akmakta.
Eserse bir gün.
Hatırlamak.
Aklına.
Konuşmalarımızı.
Anımsa .

Ç.K.
ertelenmiş bir şeyler var şimdi.
sevmeler ertelenmiş
aceleyle sevişilmiş yatak dağınıklığı gözlerimde.
ellerin çok geç kalınmış bir intihar artık.