bugün

ilginç bir filozoftur, sıklıkla postmodern filozof tabiri altına yerleştirilir, ama yerine göre haksız olduğunu düşündüğüm bir tasniftir bu. Levinas'ın felsefesindeki en önemli mihenk taşlarından birisi, Auschwitz'dir. Auschwitz ve onun getirdikleri, LEvinas'ın sorumluluk, öteki, ötekinin bizi çağırması gibi kavramların çıkış noktasını oluşturur. Her ne kadar Heidegger'in öğrencisi olup ondan etkilense de, felsefesi bir çok noktada Heidegger'e bir meydan okuma gibi görülebilir. Bu, de l'existence à l'existant'danlevinas autrement qu'être`'ye kadar gider.

ilk kitapta, varoluştan varlığa gidilir [Heidegger'in fundamental ontolojisi ise bunun tam tersini yapar], ikinci kitapta ise varlıktan başka [Etre:olmak, Almanca Dasein'in karşılığı olarak okunabilir] olma durumu söz konusudur. Heidegger, Aristoteles Metfizik'de bütün felsefelere bir temel sağlayacak, ön ya da kök felsefelerden ve alanlardan bahseder. Bunlara prote philosophia adını verir. Bu alan, ontoloji, metafizik ve teolojiden oluşur. Aristoteles'in bu tasnifinde Etik alanı Poesis alanı içine düşer [Poein: yaratmak, yapmak anlamına gelir, Poetika'da bu kelimeden gelmektedir], zira insan kendi eylemlerinin yapıp edeni ve yaratıcısıdır. Bu minvalde etik otonom bir alan gibi görünmez.

Öte yandan, Levinas, Heidegger ve Aristoteles'in aksine, Etik'i bir ilk felsefe olarak belirler. Etik diğer tüm felsefelerin temelindeki esas felsefedir.
Etik hususunda gerek fenomenoloji gerekse heidegger'den beslenerek ve onlardan farklılaşarak "insanın unutulmaya" başladığı dönemde "öteki" düşüncesini sahaya süren filozof. Entelektüel bir aileden gelmesinin de etkisi olacak ki strasbourg'da felsefe okumuştur. Freiburg'a gittiğinde ise azamet sahibi iki filozof, husserl ve heidegger yanında felsefe öğrenimi görmüştür.
Savaşın şemsiye açana bile yağan kederi onu da rahat bırakmamış ve 4 yıllık bir esareti olmuştur.

Onun felsefesindeki "öteki" kavramı aslında heidegger'deki "benim" düşüncesinden hareketle ve ona tepki olarak ortaya çıkmıştır. Başta ölüm hususunda heidegger "benim ölümüm" derken, leviNas "öteki"nin ölümü demiştir. Bu "öteki" kavramı etik alanda daha önemlidir. Ona göre yasa ve etiği birbirine bağlayAn hakikat "öteki"nin varlığına bağlıdır.
Husserl ve heidegger'in derslerine katılarak onlar üzerine çalışmalar yapmıştır. Hatta fransızlara heidegger'i tanıtan adam desek yeridir.

Levinas'ı gerek döneminde gerekse döneminden sonra farklı ve bu yüzden önemli kılan şey ise felsefenin "ben" ve "aynı" kavramlarının yerine "öteki" ve "başka" kavramlarını getirmeye çalışmasıdır. Onların yerine dedik ama levinas, ben'i ve aynı'yı dışlamaz sadece bunun yerine öteki'yi ve başka'yı temel alan bir ontoloji, felsefe geliştirir.

Heidegger'i de burada eleştirir. Heidegger'in zamanın nesnel olmayışı ve varoluş içerisinde farklı anlamlar ve sürelere tekabül etmesi görüşünü kabul eder lakin onun dasein'ı fundamental ontoloji içerisine sıkışıp kalarak incelemesine karşı çıkar.

Burada kişisel bir yorum getirmem gerekirse, heidegger'in temel ontoloji içerisinde yaptığı incelemeleri okurken heidegger'in bunu neden temel ontoloji içerisinde yaptığına ilişkin gerekçelerini de görürüz. Heidegger, fundamental ontolojiyi öncelikli olarak ele almıştır ve bu yüzden dasein bu ontolojik bağlamda incelenir.

Levinas, bunu görmemiş olacak ki karşı çıkmıştır. Ama levinas'ın bizatihi kendisi heidegger'i "zorunlu bir geçit" olarak görür. Zira heidegger'in dasein, varlık çözümlemeleri tek başına bir felsefenin yükseleceği temel olabilir rahatlıkla.
Husserl ile Heidegger'in düşüncelerinin ışığı altında geliştirdiği 'öteki felsefesi'yle XX.yüzyılın ikinci yarısında çok büyük yankılar uyandıran; içinde yetiştiği Fransız felsefe bağlamıyla birlikte anılan felsefeci. Levinas'ın düşün çevrelerinde tanınmaya başlayışı, 1930'larda Husserl ile Heidegger'in görüngü bilimsel felsefelerini bir yanda yaptığı çevirilerle öbür yanda yazdığı açımlama yazılarıyla Fransız felsefe gündemine sokuşuyla olmuştur. Daha sonra geliştirdiği özgün düşüncelerle Levinas, geleneksel Batı felsefesine kök saldığını düşündüğü 'Ben'in yerine 'Öteki'yi, 'Aynılık'ın yerine 'Başkalık'ı öne çıkaran bir felsefenin temellerini atmıştır. Söz konusu düşüncelerinde Levinas, prote philosophia (ilk felsefe) olarak kayıtsız şartsız sonuna dek 'Öteki' için duyulan sonsuz bir sorumluluk üzerine yapılandırdığı kendi etiği önermiştir. Nitekim Levinas'ın görüngübilimsel bir bakış açısından etiğin gerçek anlamını ortaya çıkarmak amacıyla yürüttüğü çalışmalar daha yaşarken klasik bir nitelik kazanmışlardır. 1961 yılında yayımladığı en önemli yapıtlarından Bütünlük ile Sonsuzluk (Totalite et infini) Levinas etiğin temelini Öteki ile girilen yüz yüze ilişkide Öteki'nin Ben'i sorun haline getirmesi olarak belirlemiştir. Başta Özün Ötesinde Varlıkların da Öteki (Autrement qu'être on au-delà de l'essence, 1974) adlı çalışması olmak üzere, daha sonraki yapıtlarında Levinas, giderek görüngübilimsel izlenceden uzaklaşarak bu belirlemesinin ön-koşullarım başka yönlerden geliştirme çabası içinde olmuştur. Son döneminde Levinas, görüngübilimin sonuna dek götürülerek sınırlarının dışına çıkıldığı yerde; ben'in içindeki ötekiliği görmeye yönelik bir düşünme tutumu içinde olmuştur.*
*Litvanya'da doğdu. Orta öğrenimini Litvanya ve Rusya'da tamamladı. 1923-30 arası Fransa'da felsefe öğrenimi gördü. 1928-29'da Almanya'da Husserl ve Heidegger'in derslerine katıldı. 1930'da Fransız vatandaşlığına geçti. Poitiers (1964), Paris-Nanterre (1967) ve Sorbonne (1973) üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı.*