bugün

17. yüzyılda yaşamış paris' li şair savinien cyrano de bergarac' ın hayatından esinlenilerek fransız yazar edmond rostand tarafından kaleme alınmış tiyatro eseridir. ayrıca edmond rostand' ın diğer hiçbir eseri bu kadar başarılı olmamıştır. birçok kez sinema ya da uyarlansa da tiyatro daki coşkuyu tam olarak yansıtamamıştır beyaz perde de.
edmond rostand tarafindan kaleme alinan oyunu yillar önce okudugumda a$ik oldugum nüktedan, cenebaz, düellocu, büyük burnuyla her daim basi dertte olan ancak basi hep dik duran, gururlu oyun kahramani.

ege üniversitesi tiyatro toplulugunun (eütt) 2008de muhtesem bir sekilde sahneye koydugu, afisi hala duvarimda asili olan, defalarce izlesem bikmayacagim oyun. haklarini teslim etmek gerek, özellikle de cyrano karakterine can veren kisinin. buyrun bu da eütt nin web sayfasindan alinti:

--oyun hakkinda--

cyrano de bergerac düşünen ve düşündüklerini yazan, söyleyen bir insan. görmezden gelinenleri, bilip de sustuklarımızı anlatma hevesiyle yaşayan, sağlam dayılara sırtını dayamayan. cyrano de bergerac ifade ettikleriyle bizi de kıskacına almış dönen çarklara çomak soktuğu için öldürülmüş bir insan.

aklımıza bir soru düştü: düşünmenin, düşündüğünü anlatmanın, özgürce üretmenin ödülü sürgünler, hapisler, suikastlar ve de ölüm müdür? gazete sayfalarının altına itilen gerçeklerden geriye tek bir yanıt kalıyor; faili: meçhul.

ararken gerçeği biz, bir rüzgar eser; tarihin tozlu raflarında yıllanmış bir cilt arasında kaybolmaya yüz tutmuş sarı yapraklar ardı sıra açılmaya başlar; kelimeler kafiyelerle dans etmeye, hayaller ezgiye dönüşmeye, en temiz duygular coşa gelip dillenmeye başlar. Yaşama sevdasını aşkında bulan, kocaman burnuyla herkesin karşısında dimdik duran bu özgür şair girdiğinden beri hayatımıza; anlatılması gereken bir şiirimiz var. adı: cyrano de bergerac.

http://www.eutt.org/box/oyun.asp?id=4
Edmond Rostand'ın uzun burunlu kahramanlı meşhur oyunu.
(bkz: 17 nci yüzyıl fransız edebiyatı)
rüştü asyalı'nın seslendirmesiyle, gerard'ı döktürdüğü sahne için:

http://www.vidivodo.com/3...rac-_-istemem-eksik-olsun
1990 yılında filme alınmıştır.
bir şiir olsun. Gözlerimize, kalbimize, kulaklarımıza, kısacası tüm duyularımıza hitap etsin.
işte bu film öyle bir filmdir.
görüntülü şiirdir.
yahu, uzatmaya ne gerek var.

--spoiler--
no, merci. no, merci
--spoiler--
türkçe dublajının arandığı filmdir...
Kullanıcı adımı kendisinden aldığım kahraman.
Ayar ustasu.
Burunu kadar zekası da kocaman bir romantik.
imkansız aşklar için yaratılmış, ''seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli'' şarkısını mırıldayan bir şair
Kılıcı da en az sözleri kadar keskin bir silahşör
Ve benim kadar Hıncal Uluç'un da baş ucu kitabı ve kahramanı imiş iyi mi?
2012-2013 sezonunda ankara cüneyt gökçer'de sahne almaya başlayacak oyun. durukan ordu'yu, rab şeytana dedi ki'den sonra tekrar izlemek için gün saydırmaya vesile olmuştur.
ankara devlet tiyatrosu'nun bu sezon sahnelediği oyun. cüneyt gökçer sahnesi'nde izledik ve oyunu çok beğendik. durukan ordu'nun performansı başarılıydı. fazla edebi, sanatsal olsa da oyun; bize kelimenin tam anlamıyla bir görsel şölen yaşattı. ışıl ışıl kostümler, şahane bir dekor, güzel ışıklandırma, güzel bir mizansen mevcuttu. kostümlere ve dekora ekstradan bayıldım. öyle güzel bir dekor kurmuşlar ki güzel bir tiyatro venue'sü bir anda dev bir ağaca dönüştü; kah fırın oldu, kah seranada müsait bir eve dönüştü. tiyatronun hayatı kutlamak için güzel bir fırsat olduğunu düşünenler bu oyunu izlemeliler. ilk perdenin 2 saat sürmesi de sizleri yanıltmasın. oyun 4 saat sürmüyor. 15.00'da başlayan oyun 18.15'te sonlandı. ilk perdenin uzun sürmesi hasebiyle oyuna girmeden ihtiyaçlarınızı hallediniz.
uzun burunlu olduğu kadar dilide keskin olan kılıcıda bu iki özelliğinden alt kalmayan bir kahramanın aşk hikayesinin anlatıldığı müzikaldir.

uzun burunlu olmanın ne demek olduğunu çok iyi yansıtır.

içtiği herşeyi ondan önce tadan bir burnu vardır.

burun kılları bıyığım diye sakalına kadar uzanabilir mesela.
çayyolu cüneyt gökçer sahnesinde oynanmaya devam eden olağanüstü keyifli oyun.

aklı olan izler.

http://www.devtiyatro.gov...i-cryano-de-bergerac.html
http://www.youtube.com/watch?v=QUJpGqQly2Q
oyunun sonlarına doğru:

Ama ne işi vardı orada,
Ne yapacaktı o gemide?
Filozof, fizikçi,
Şair, kılıç ustası, müzisyen,
Gökyüzü seyyahı,
Laf ustası,
Aşık aynı zamanda, Bergerac yatıyor burada.
Her şey olmak isterken
Hiçbir şey olamadı.
Bağışlayın, daha fazla bekletemem.
Bakın, ay ışığı elimden tutmaya gelmiş!

derken;

Gururum!

diyerek bitirir.

tiratlarını tekrar tekrar okuduğum, nadide bir oyun. sahnede canlandıranlardan da kötü olanını hatırlamıyorum.
aynı zamanda isim babam oluyor cyrano.
adını yıllarca duyup ilgi duymadıktan sonra bir gün, yani bugün filmini izlediğim ve hayranı olduğum karakter.

hikayenin dönüm noktası, bergerac'ı bergerac yapan, christian ile karşılaştığı sahne bana kalırsa.

bergerac sivri dillidir, saldırgandır, güçlüdür. 100 kişiyi tek başına yenecek kadar cesurdur. sevdiği kadının sevdiği adamla karşılaştığında nefretini ve öfkesini kusmasını beklerken siz, christian'a sarılıverir.

çünkü bu dev adam roxanne'ı hak etmediğine o kadar ikna olmuştur ki, sözlerini kadınına ulaştırabilmenin tek yolu olarak gördüğü christian'ı kucaklar.

pek naif bir hüzün saklıdır bu sahnede.

hak etmediğine ikna olmuşluk hissi, içinde sonsuz yenilmezlik ve cesaret barındıran bu dev cüsseyle birleştiğinde oluşan tezat dünyanın belki de en dramatik karakterini doğurur.
Edmond Rostand tarafından yazılmış oyun.

Cyrano de Bergerac büyük burunlu, etkili ve güzel konuşan bir silahşördür. aşık olduğu kadına burun kompleksi yüzünden açılamamıştır. oyunun sonu çok acıklı bitmektedir. cyrano, aşık olduğu kadının kollarında hayatını kaybedetmeden önce ona olan aşkını dile getirmiştir. mutlaka izlenmesi gereken bir oyundur.
--spoiler--
"yana yatmaz mı senden evvel davranıp kadehine batmaz mı ?"

"acaba neye yarar bu alet ? makas kutusu mudur divit midir izah et."
--spoiler--
en sevdiğim tiyatro oyunudur.

--spoiler--

her şey olayım derken hiç bir şey olamadı. cyrano de bergerac....

--spoiler--

edit: bunu eksileyen homo nenaderthalisin kafa yapısını incelemek lazım.
--spoiler--
varsın boyun olmasın bir söğüt ağacı kadar,
yaprakların bulutlara değmezse bir zararın mı var ?
--spoiler--
cyrano'nun burnunun ününü hep duymuştum, ama kitabını okumamıştım. biraz geç de olsa filmini sonunda izledim.

http://unutulmazfilmler.com/cyrano-de-bergerac.html

--spoiler--
filmde de anlatıldığı üzere ve sanılanın aksine çoğu kadın adamların yakışıklı olmasını pek de umursamıyor. önemli olan kadınla doğru şekilde iletişim kurmayı başarmak. bence bunu bir kez başardınız mı kadınların sizi unutması ya da aldatması çok zor. filmde yalnızca aşk değil siyaset unsurları olması filmi daha da cazip kılıyor.
--spoiler--
Ne güzel çingene kızı Esmeralda'ya itiraf edemediği aşkı ile Notre Dame'ın ünlü kamburu Quasimodo ne de yine aynı şekilde ünlenen bir diğer kahraman, Fransız yazar Gaston Leroux'un "The Phantom of the Opera" (Operanın Hayaleti) adlı başyapıtında; opera korosundaki güzel Christine Daae'ye duyduğu imkansız aşkı, yüzündeki maskeyle saklayan operanın hayaleti... Sevip de söyleyemeyen bu iki kahraman da iyidir ama ikisi de bir Cyrano de Bergerac değildir.

Cyrano de Bergerac, 17. yüzyılda Fransa'da yaşamış; keskin kılıcı, sağlam kalemi ve büyüleyici konuşması ile hayranlık uyandırmış, ancak ne yazık ki burnunun büyüklüğü ile ün kazanmış bir şair, oyun yazarı ve silahşördür. Cyrano, deliler gibi sevdiği kadın Roxane'a olan aşkını dile getiremediği gibi; kendisini bir ağabey olarak gören bu güzel kadının, emrindeki genç ve yakışıklı silahşör Christian'ı beğendiğini öğrendiğinde, genç çiftin arasını yapmak ve mutlu olmalarını sağlamak için çok uğraşmıştır. Zaten inanılanın aksine, Cyrano'nun genç kadına açılamamasının nedeni, aslında burnunun büyüklüğünü kompleks edinmesi deği; sevdiği kadının bir başkasını sevdiğini öğrenmiş olmasıdır. Cyrano, genç silahşör Christian'ın da Roxane'a karşı bir şeyler hissettiğini ancak bunu dile getirmek de zorlandığını fark edince; Christian'a yardım eli uzatmış, tüm aşk mektuplarını yazmış ve hatta çiftin buluşmalarında suflörlük yapmıştır. Böyle bakıldığında, aslında Cyrano, sevip de söylemiştir; hem de ne güzel söylemiştir de, bir başkası adına söylemiştir!

Fransa ile ispanya arasındaki savaş günlerinde, silahşörlerimiz cepheye çağrıldığında; Roxane ve Christian evlenmiş , Cyrano Roxane'a sevdiği adamı cephede koruyacağına yemin etmiştir. Ancak cephede aşkını kelimelere dökmekten kendini engelleyemeyen Cyrano, Christian'dan gizlice, Christian'ın imzasıyla Roxane'e mektuplar yazmaya devam eder. Sevdiği adamın mektuplarının aşk kokan satırlarındaki hasrete daha fazla karşı koyamayan Roxane, cepheye vardığında; ağır yaralanan Christian, karısının kollarında gözlerini yumar.Cyrano, kocasının bu trajik vefatının ardından manastıra kapanmaya karar veren Roxane'e yine de aşkını ilan etmez. Zaten hangi şövalye ruh, bir ölümün arkasından; "O değil, bendim o satırların yazarı, o aşkın kahramanı." der ki.

Fedekarlığın sözlük karşılığı olan Cyrano'nun bu efsanevi hikayesi, Roxane'ın kollarında hayata gözlerini yumarken aşkını itiraf etmesi ile son bulur. Cesur silahşörün Roxane'ın kollarında olduğu ilk ve tek an da budur zaten; ölmek üzereyken bile yıllar önce yazdığı mektubu satırı satırına ezbere okur. Sevip de söyleyememe literatürüne damgasını vuran bu hikaye, ardında çok sayıda soru işareti de bırakır. Roxane, genç ve yakışıklı silahşör Christian'a gerçekten aşık mıydı? Yoksa güzel kadın, aslında; kendisine yazılan mektuplara, okunan şiirlere, fısıldanan aşk sözcüklerine mi aşık olmuştu? Peki, Roxane tüm bu sözcüklerin Cyrano'ya aşık olduğunu bilseydi; yine de Christian ile mi evlenirdi? Sevdiği kadından böylesine büyük bir sırrı bir ömür boyu saklayabilen Christian'ı mı, sevdiği kadının mutlu olabilmesi için kendi mutluluğunun peşinden koşmaktan Cyrano'yu mu tercih ederdi? Peki, ya Cyrano; Roxane'ı mı seviyordu, yoksa iç dünyasında çizdiği bir kadın portresini mi? Belli ki bizim kendi kendimize sorduğumuz bu derin soruları, sevdiği bir şeyi elde etme hırsı ile aşık olmak arasındaki farkı ayırt edebilen Cyrano, kendine hiç bir zaman sormamış. Çünkü bir kere kendi kendine sormaya başladın mı, gider sevdiğine de sorarsın.

Bu sevip de söyleyememe durumu zor iştir. Küçüklüğünden beri, tuttuğu takımda değil de ezeli rakibine forma giyen futbolcunun yaşadığı duygusal çıkmaz gibi. Susmak ne zaman kaybetmektir, ne zaman kazanmak bilinmez. Kahramanımız Cyrano, "...tek sen mutlu olasın diye, kendi mutluluğumu veririm de, istemem bunu bilmeni. Yalnızca bir gün olsun uzaktan görmek yeter seni, canıma mal olan mutluluğun gülümsediğini." derken; gururundan mı sustu, reddedilmekten mi korktu, yoksa aslında senden benden daha mı cesurdu, o da bilinmez. Ancak diyeceğim o dur ki; iki dubleden sonra, "Abi seviyorsan git konuş." diyenin çok olacaktır etrafında. Ben başka bir şey demiş olayım sana; kalbin ne kadar severse sevsin, aklın karşılık alamayacağına dair güçlü kanıtlar sunuyorsa; yapma, başkalarının lafına kanıp, kendine yenilip, gidip de konuşma. Her şeyi olmak isterken, hiç bir şeyi olma!"
(Pınar Bekbölet, Esquire, Eylül 2012)
Gerçek yaşam hikayesinden esinlenilmiş bir rostand eseri. Tiyatro oyununun yanı sıra kitap ve film uyarlamaları da mevcut. Ayrıca Bu sene ibb şehir tiyatroları sahnelerinde de izleme imkanı bulacağız kendisini. En kısa zamanda gidip editlemek dileğiyle..
21 gün sonra gelen edit: genel anlamda güzel bir oyundu ama oyunda insan kendi kültüründen pek fazla öge bulamayınca adapte olmada zorlanıyor. Bu yüzden ilk perde biraz durağandı benim için. Ama ikinci kısım da artık olaylar geliştiği için daha bir aksiyonlu ve izlenesi geldi.
her şey olmaya çalışıp hiç bir şey olamayan adam! cyrano benim kahramanımsın ve bir adam bu kadar güzel aşık olabilir. kılıç ustası, şair, asker ve aşık... tiyatro oyunu olarak yazılmasına karşın baştan sona tek solukta okunacak kadar da güzel bir metindir. yaşasın cyrano'lar!
cyrano tutarlılığın vucut bulmuş halidir. ne der Roxane "yüzünün güzelliği olmasa görebilir miydim ruhunun güzelliğini". Roxane ise o yüz güzelliğini Christian da bulmuştur, bunun farkında olan cyrano gururum der ölür. gerçektende asıl aşkın sahibi kan dökenindir gözyaşı dökenin değil. sonrada fransızlar milliyetçi olurlar zaten.
1600lerde falan yaşamış Fransız bir şovalye, oyun yazarı ve şair. Bir fiziksel özelliği ile ünlü, profilden çok uzun bir burna sahiptir. Karakter olarak gururlu ve cesur birisi imiş. Yaşamı tiyatrolarda oynanmaktadır Edmund rostand'ın yazdığı oyun ile. Oyunda hiç yenilmemiş bir şovalyenin aşka yenilgisi işlenir. Güzel tiradları vardır, sevmiştim. Ayrıca kendisini Gerard Depardieu'nun canlandırdığı 1991 yapımı hoş bir film ile sinema uyarlanması da vardır. izlemiştim güzeldi.
güncel Önemli Başlıklar