bugün

kusura bakma ex aşkım. sana bi skim yazmadım.
hadi yine hiç beklenmedik bir anda karşılaşalım. çok uzun zaman oldu. özledim.
seni özlüyorum, seviyorum, merak ediyorum, kıskançlığımdan deliriyorum. Sen benimsin, bende senin. Yok öyle beni bırakıp gitmek, gel dargınlıkları bırakalım birbirimizin ömürlüğü olalım. Bak evlenelim dört beş tane çocuk doğuracağım yeminle. Anla işte halimi aşkınla doldum taştım vefasızlık yapma yazık etme bize. Diğerlerine baktığın gözle bakma, helalim de öyle sev beni. Dokunmak olmasın aşkın adı. Kirletmeyelim aşkı biz, inanmayanlara inat daha çok sevelim birbirimizi. Öküzlük yapma işte canım gel sarıl bana barışalım. Seni seviyorum.
bazen nefesimin kesildiğini hissediyorum.
öyle geziyorum parklarda, çocukları seviyorum.
sen aklıma geliyorsun sonra, sen bir şeyler anlatırken yanaşıp koklardım seni.
ben bir şeyler söylerken bir anda tutardın ellerimi, ellerin yüzümde dolanırdı. ne oldu diye sorduğumda benimsin ya, işte ondan mutluyum, bir sebebi yok derdin.
şimdi gel de gör. senden sonra neler oldu bir bak. senden sonra olanlara bakınca seni hiç hak etmemişim demek ki.
ben bu değildim, ben; seninle bendim...
unutma bizi...
"kendinize hedefler belirleyin", "amaçlarınıza ulaşmak için silahlar edinin ve elinizden gelen her şeyi yapın", "başarının yolu kendinize hedef seçmekten geçer" gibi zırvaları millete yutturmaya çalışan toptancı toplum piramitinin zirvesindeki küçük üçgen insanı, ben bu yazıyı sana değil, senin gibiler yüzünden hayata karşı 'merak'ını kaybetmiş, kimlik krizinin dibine vurmuş bedevilere yazdım!

endüstriyel çağın yakın zamanda insan beynine ısrarla sokmak istediği bu gibi motivasyon taktikleri birçoklarını şüphesiz ki başarıya ulaştırıp, koca egolarını şahlandıracaktır. ama unutulmamalıdır ki etrafta tıpkı "senin" "benim" gibi rüyası olmayan, hayata tutunmak için amaca ihtiyaç duymayan, para-şan-şöhret-pozisyon peşinde hırs küpü haline gelmeyen, hiç bir konuda en iyisi olmayı dilemeyen, tek ihtiyacı sadece ve sadece merakını gidermek olan insanlar var. kendimden biliyorum, sizin de aranızda "ulan benim neden başka insanlar gibi hayallerim yok ki onların peşinden koşarak hayatımı heba edeyim" var.

evet bu yazıyı size yazdım merak insanları. kendinize hedef belirlemekten kaçının, merak için açık kapı bırakın ki böylelikle hayat sizi hep şaşırtabilsin.
hava yine neyse de hayat çok soğuk.

takdiri zor değil, bir buçuk yıl mutsuz olmuş bir insanı bir günde mutlu edemezsin. bir başkası da edemez. bir buçuk yıl mutsuz eden biri olsa o da edemezdi. kişisel bir şey, ama bilmen gerekiyor. canını sıkmaman için bazı şeyleri bilmen, bazılarını bilmemen, bazılarını ise hızla unutman gerekiyor. herkes için bu böyle. ben bilmemem gerekenlere ağırlık vererek yaşamaya çalışıyorum bu ara. unutması çok zor oluyor çünkü. hem ne gerek var ki bir insanı bilmeye, bir insanın bazılarına ne gerek var. bundan sonra sen de böyle yap bence. bunu bil ama, bu önemli.
yanılıyorsun ne sendın sana aşık olduğumu falan mı? ne sanıyorsun çok mu umrumda sence. benim kızıdığım tutarsızlık. gereksiz bir bi konu basit bi şekilde geldi , geçti , bitti.
birini kaybetmek için özce kazanmak gerekir. sence sen hangisini başardın?
sana hiç yakıştıramadım yaa, gerçekten bu sefer hiç yakışmadı sana söylediklerin..
umarım ölürsün!
ben bu yazıyı sana yazdım, fakat senden başka herkes okuyor. eklemeler yaptım yönetim bile kabul etmedi sana olan azıcık isyanımı.
sanırım özledim. hatta sanırım falan değil deli gibi özledim!
geçip gitmesi bunu bana senin hissetirmendir. olmamış birşeyi yaşayacakmışım yeni uyandım.herkes yaptığı hatanın bedelini öder ben ben bi hata yapmamıştım. peki bu neyin bedeli. neden özlemim ben mi yanlış anlamıştm o 'im' leri..
3 yıl, 6 ay 4 gün geçti aradan. daha dün gibi hatırlıyorum, ayrılamalıyız artık,bu uzaklık bana ağır gelmeye başlıyor dediğini. sana o gece ne kadar çok dil dökmüştüm, sabah ki attığın mesajına cevap vermediğim için mi kızgındın bana demiştim, sana demiştim ya hani, geç kalktım, sen de bana diyecektin ki akşam 12 den sonra uyuyorum ben diye mesaj atmıştın, bunları konuşup yine bana 2-3 saat trip attıktan sonra barışırız diye düşünmüştüm, ama bu sefer çok daha farklıydı, gariptin, gerçekten kararlı gibi görünüyordun, ben düzeleyim diye yalan söylemiyordun, gerçekten ayrılmak istiyordun ve sen o gün bitirdin.

dedim ki kendi kendime bu doğru olamaz. yanına gitmeliyim. hani hatırlar mısın 2 gün sonra 1 aylık harçlığımın hepsini vermiş olduğum bir uçakla gelmiştim yanına. seni aramıştım, sen neden aradığımı sormuştum bana, demiştim hani, senin şehrindeyim, tam nefes aldığın havayı soluyorum demiştim. sen soğuk bir sesle ben burada değilim, şehir dışında teyzemlerdeyim diye bana yalan söylemiştin. çünkü biliyordum, en yakın arkadaşını arayıp sormuştum, telefondaki bene tam 4 yıllık sevgiline, aşık olduğun insana yalan söylemiştin. sonra düşündüm kendi kendime haklısın dedim sen hiç bir zaman şehrimizde olmadın, inandığım insan sen olamazdın, ne yapacağımı bilemez bir halde şehrin sokaklarında gezinmeye başladım. şimdi gerçekten her şeyimi kaybetmiştim, seni kaybetmiştim. kendi ayaklarımın üstünde bir daha duramayacağımı düşünmeme sebep olmuştun, içimde fırtınalar esiyordu, boğazımı parçalayarak öfkemi haykırmak istiyordum. işte ben o an anladım ki, insan çok sinirlendiğinde konuşamazmış, istese de ağzından tek bir ses bile çıkamazmış, gerçek öfke, gerçek üzüntüyü o an gördüm. toparlanmam, açık konuşmak gerekirse uzun bir süre sürdü. sessizdim insanların içinde, gözüm telefonun ekranından ayrılmıyordu. senden gelecek bir mesaj bekliyordum (arayamazdık zaten birbirimizi, paramız yoktu, üniversite öğrencisiydik). o telefonun ekranı hiç bir zaman parlamadı, sakindim, seni bir daha aramayacağıma yemin etmiştim. gururuma yediremiyordum. bir daha düzelebileceğimi hiç düşünmüyordum. işte tam o vakit hayatımda ilk defa kişisel sorunlarımı birine söyleme ihtiyacı hissettim. anneme koştum, seni anlattıkça dayanılmaz bir rahatlama hissediyordum, sanki böyle üzerimdeki yük azalıyordu, bütün yükü karşı tarafa atıyordum sanki. annem hiç cevap vermedi. o da anladı, benim tavsiyeye ihtiyacım yoktu, birinin beni sadece dinlemesine ihtiyacım vardı.

işte yıllar yılları kovaladı, tam bu gün geçmişime baktığımda senin hayatımdaki önemini hissetmeye başladım. sen benim hayatımın çok önemli bir yerine sahiptin, senin sayende bu günleri gördüm, aşkın aslında, değişken bir şey olduğunu öğrendim. bu gün olaylara daha sağlam tepkiler verebilen bir insan olduğumun farkına vardım.hayatıma anlam katan insana, sana.
ya birbirimizle hiç konuşmayalım, ya da ... ne biliyim diğer seçeneği göremiyorum bile.

çocukken yaptığım safça dualar kabul olmadı malesef.
eğer bir tanrı varsa duymadı beni. oysa ki çocukları daha çabuk duyuyormuş diye düşünürdüm, kalpten istenilen bir isteğe kayıtsız kalmazmış diye öğretilmişti bana hep. ama olmadı duymadı, ben de seslenmekten vazgeçtim.

şimdi ne ileri gidebiliyorum ne geri. olduğum yerde sıkıştım kaldım. bir çözüm bulamıyorum.
insan en sevdiklerinden nasıl uzak kalabilir ki. gidemiyorum işte ama kaldıkça tırmalıyorsun sen de beni. o boş bakışlarında, o ufacık mimiklerinde öldürüyorsun beni.

görmeyince gerçekten özlüyorum, ama on dakika huzurlu bir şekilde konuşamıyoruz ki seninle. ya kalbini kırıyorum ya kalbimi kırıyorsun.
sana söylediğim her sözden sonra nasıl toparlanırım bilmiyorum.
giderek alışırım bu duruma, artık canımı yakmaz diye düşünüyordum ama yok, böyle bir şeye nasıl alışabilir ki insan.
kendimi kandırmaktan öteye gidemiyorum kaldı ki kandıramıyorum da.

anne, ne olur. ne senden ne de kendimden nefret etmek istemiyorum. senden edemem zaten bunu biliyorsun ama ya kendim?
bana bunu yapma lütfen.
gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor içimde, yutkunamıyorum artık. lütfen.

ben bulamıyorum, sen bul o çözümü. bul ki yeniden, o uzun saçma eteklerinle yaptığın hamağın içinde uyuduğum günlere döneyim. tek kavgamız o taranmak bilmez kıvırcık saçlarımı yolman olsun.

lütfen.
okumayacaksın biliyorum ama içimi dökmeliyim; yeter, yeter artık yeter. sorumsuzluğun canıma tak etti. kendine gel. bıktım bunaldım artık.
her akşam saatlerce dünyayı kurtarırız da bir kendimizi kurtarmak gelmiyor aklımıza ha? yalnızlığın boğucu ikliminden soluk olmaya çalışalım birbirimize, aferin. geçen zaman ömürden değil zaten. off ki ne off.
artık kimimsin neyimsin bilmiyorum.
hayatımda olmanı da istemiyorum.
sadece git sorgulamadan.
hayatının her alanında benim hayatımdaki hiçbir statüye hiçbir etkikete uymuyorsun senin sıfatın yok.
ve sen arkadaş olan biliyorum özleyeceksin özlüyorsun ama inadından vazgeçmeyeceksin.
neden hala orda duruyosun? gelsene lan buraya.
yapamıyorum.
az önce geldim eve. bir kaç söz harici konuşacak birşey bulamamıştım. yada konuşmak istemedim.
masadaki misafir dördüncü kişiydim. tanışma faslından başka hiçbir şey konuşamadım.
sesssizce oturdum arkadaşımın yanında. bir zaman sonra masadaki konuşmalar, kafamdaki düşünceler için fon müziği gibi geliyordu seni düşünürken.
ikide bir arkadaşımın dizime vurmasıyla irkilip evet yada hayır diyordum sadece.
halbuki yeni bir başlangıç için davet edilmiştim oraya. mahçup etmiştim arkadaşımı sevgilisine.
tam bir fiyaskoydum gelen arkadaşına. belki şimdi hakkımda ne kadar aptalmış diye konuşuyorlardır aralarında.
aptal değilim ben aslında.
sadece ruhsuz biriyim bu sıralar.
yiyorum, içiyorum, yatıyorum bugünlerde.
anlam veremediklerim nefes almamı zorlaştıyor. yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım kalbimin atış ritmini altüst ediyor ne yazıkki.

mesafeler daha da yakıyor içimde yanan ateşi.
hiçbir kişide söndüremiyecek bir süre bunu.
belki yanan ateşin sıcaklığı ısıtıyor kalbimi.
sahip olduğum tek tesellim şu sıralar.

oysaki çok isterdim ak düşmüş saçlarını taramayı.
kırışmış ellerine krem sürerken bakacaktım gözlerine.
beraber alacaktık ilaçlarımızı.
sabah ben ekmek gazete almaya gidecektim, sende kahvaltıyı hazırlayıp beni bekleyecektin.
torunlarımızın okuma yazma müsamerelerine gidecek, videoya çekecektik biz seninle.
kaplıcaya gidecektik ikimiz.
ufak bir yazlığımız olacak, yazları domates biber yetiştirecektik.

ben bunları düşünüyordum az önce o masada.
bu yüzden susuyordum.
bu yüzden masadaki fransızdım ben.

şimdi biraz oyalanıp, uyumak için yatakta bir sağa bir sola döneceğim.
yorulunca da gözlerim kendiliğinden kapanacak, uyuya kalacağım.

aklımdakileri daha yazamıyorum.
kendine çok iyi bak güzellik.
iyi geceler.
sen insanı öldürürsün. insanı güldürürsün.
gitme gelmeyeceğim.
sana gitme diyemem haksızım, ama gitme.
anlatmak istediklerimi daha anlatamadım ki daha çok şey vardı ki.

düşünüyorum da daha hiç birşey anlatmadım sanki. hayaleriminin çoğunu bilmiyorsun. şeftali yiyemem mesela ben. kızamık gibi olurum. sonra bişeye sarılmadan uyuyamam. hayrettinden bahsetmiştim sana ama hiç sormadın kim bu hayrettin diye.

bugün gelmemek için neler yaptığımı biliyor musun? yada dün sızdıktan sonra konuşturmuşlar beni. herkesin seni bildiğinden de haberin yok tabi. hiç birşey bilmiyorsun.

ama haklı olduğun bi konu var elbet birbirmizi gerçekten hiç tanımıyoruz.. bence böylede kalmalı. tek hayal kırıklığına sen uğramadın. ben bir daha kaldıramam inan.

ben senin kadar güçlü değilim. hep öle olmasını istedim. ama değilim.
Konuşmayalı, ne
yaptığını bilmeyeli 34 gün oldu, senden uzaklaşmaya karar verdiğim ve
bunu işleme koyduğum saniyeden itibaren içimi saran pişmanlık hissi,
ağzımda yokluğunun yarattığı paslı demir tadı, ve derinden bir özleyiş,
geçmiyor.

Senden uzak kalarak seni unutabileceğimi ve hastalıklı hislerden
kurtulabileceğimi nasıl düşündüm bilmiyorum. ama senin olmadığın her gün
unutmak silmek değil, daha çok özlemek, beynime fikrini, göz
kapaklarıma resmini kazımak demekmiş. Artık anladım.

Kaybettiğimi biliyorum, ama kaybetmeyi kabullenmeyi bilmiyorum.

Biliyorsun seni kaybetmek en son isteyeceğim şeydi, ve biliyorsun
ki kaybeden insanların umrunda değildir hiçbir şey. Ne gururum, ne küçük
düşeceğim hissi, ne de tükürdüğümü yalayacak olmam umrumda değil.

Köpek gibi özledim, gel.