bugün

dışarı çıkacaktık, sen koşarak çıkmıştın.

seni son görüşüm olduğunu biliyordum, muhtemelen sen de bunu tahmin etmiştin.
zaten o gün sen ve ben değildik. sana ihtiyacım yok der gibi bakıyorduk. o gün bir şeyleri çözmüştüm zaten. nasıl bu kadar güçlü durabildiğini. altta kalmış gibiydim. garip bir gündü işte, sen kendini ispatlıyordun, bense kendimi göstermiyordum. çünkü kazanmak istemediğim tek insandın. istesem kazanacağımı biliyordum. ama dedim ya, istemedim. hiç istemedim.

benle değil başka biriyle samimi olmaya çalışıyordun. zaten o gün kamyon çarpmış gibiydim, tabi bunlar güçlenmeden önceydi. hep bir el aradım, bir açıklayan, bir anlatan. neler olmuştu böyle! neler oluyordu? göz göre göre teslim oluyordum birine, zaten hep de olmuştum. ama o beni takmıyordu bile, ve ben yine de devam ediyordum.

oldu, sen başardın sonunda. ve gittin. bir kere bile sormadın. dedim ya, seni son görüşüm olduğunu biliyordum. ben hala buradaydım, bıraktığın yerde. ama bu ben değildim. sonraları öğrendim, bunca zaman tanıdığım sen, aslında sen değilmişsin. tamam özünü değiştiremezsin. ama bazı davranışların, kısaltmaların, lafların. özümsedim onları, hepsi benim oldular. kullandım. merak etme, bende eğreti durmadılar. hem sen de benim laflarımı kullanmıyor muydun bazen? sonra ben sen oldum, yani o kadar da sen olmadım. sadece bazı durumlarda sen oldum. aslında bambaşka biri oldum biliyor musun? şimdilerde uzun zamandır görmediğim birçok kişi sokakta görsem tanımazdım diyor.

demiştin ya, sanki hep vardın falan diye. yeni tanışmamışız diye. bazen bir insanı birkaç ayda çok tanıyabilirsin, bazen yıllarca yanında durursun tanıyamazsın, tanımak istemezsin. demiştim daha önce, bu dünyaya sevgiyle bakan birkaç insan tanıdım. hani onların gözleri bile bir farklıdır, güzel bakarlar. güzel düşünürler. iyi insanlardır onlar. ama bu farklı bir iyilik, tarif edemediğim. sen bana öyle bir bakardın ki mesela, o kadar sevgiyle, kendinden emin, ışık saçardın etrafa. sanırım bir tane daha eklendi bize. yani bilmiyorum, görmediğim biri ama bence sevgiyle bakıyordur. sevdiceğim, iyi biri. iyi insan. sana o kadar benziyor ki, davranışları, içe dönük olması, sevgi dolu olması, beni çok sevmesi.

sonra güçlü olmayı öğrendim, bu yazdıklarımı durdurdum içimde. fakir edebiyatıydı. gülmeyi öğrendim, hep eğlenceli olmayı. hep gülmeyi. kötü sözler duyunca benden daha kötü durumda olan bir sürü insan var demeyi. çok iltifat duydum, hayatta duymadığım kadar. insanlar bana daha çok inanmaya başladılar. dışadönük, yine de gizemli bir yapıya büründüm, ne yapacağı belli olmayan. olmadığım kadar mutlu oldum, mutlu oldukça güldüm. insanları kullanmayı öğrendim, idare etmeyi. bencilce harcamayı, harcana harcana. sonra egoist olmayı öğrendim, bencil olmayı, boşver gitsin demeyi. çünkü insanlara değmediğini öğrendim. bunları bana sen öğrettin biliyor musun? hani çok mutlu olduğumuz bir yerden ayrılacaktık ve seni son kez göreceğimi biliyordum.

dışarı çıkacaktık, sen koşarak çıkmıştın.
seni unutmak mı ?
bak sana çok samimi bir şey söyleyeyim mi ?
ben halen gazetelerin orta sayfalarında ilk senin burcunu okurum.
" sonbaharın gözü sulu tomurlarında ters akan tüllerin kuşları üzdüğü hallerde gel " bişi anlamadın di mi ? bişi anlatmadım ki zaten , ağzına ökendim sadece.
"beni unutma
imzasız kalmasın kederin"

hüseyin atlansoy
yazarların söylemek istedikleri kişiye açık açık söyleyemediği şeylerdir.

sevgilim, bitanem, herşeyim, sen benim gerçekten herşeyimsin. evet ben bunları sana da söyleyebiliyorum zaten. ama ne olur yapmasan be? ne var yani bu sefer de benim istediğim olsa? hayat boyu böyle mi gideceğiz güzelim?

ben senden bu kadar vazgeçemezken, ben sana bu kadar bağlanmışken ve sana bu kadar aşıkken sen nasıl oluyor da beni kırabiliyorsun?

nasıl hiçbir sözünü tutmuyorsun ? sesini duyduğum an eridiğimi biliyorsun, senin köpeğin, kulun olduğumu da biliyorsun be sevgilim.

acaba bunları biliyor olman mı seni bunlara yöneltiyor. sonra da diyorsun ki bana güven. ee sen hiçbir verdiğin sözü tutmadın ki ben sana güveneyim be tatlım.

neyse biliyorum senin uykun geldi ve konuşmak istemiyorsun. tamam iyi geceler...
lounge-deep house karşımı ilginç müzik son ses, "doğal ışık severim" diye etrafta mumlar,karşımızda devasa ayna ...
kediler beni sevmez normal de ama yeni kedimiz lola, cenin şekilde koltukta yatmış düşüncelerle boğuşurken kalçama geldi orda yatıp uyudu. horladıkça kıkırdadım ama uyanmasın diye de abartmadım.

sonra o geldi doğa, yanıma yatıp beni her zamanki gibi şaşırtmaya başladı.
-seni kim iyi tanıyor?
+: sen.
- nasıl, ben senin daha 4 gündür tanıyorum.
+ insanların neyin sevdiğini neyin mutlu ettiğini kızdırdığını bilmesi seni tanıdığı anlamına gelmez, geçmiş bir sınırlandırmadır gelecekte ne yapacağına dair. ben geçmişimi bilenlerin beni tanıdığına inanmıyorum. sen beni tanıyorsun çünkü ben ne dersem anlıyor ve hissediyorsun ve geçmişimdekilerden daha iyi tanıyorsun.
- ya kelimeler, kelimeler olmadan iletişim olmalı diyorsun doğa ama okuduğun kitaplar tezini çürütüyor.
+ (gülümsedi) eğer kelimeler hiç olmasaydı bu kitaplara da ihtiyacımız olmazdı. imse kelimelerle düşünmezdi ve böylece daha mutlu olabilirdik.

ben ne desem diye düşünürken lola uyandı su içip bu sefer göğüsümde yatıp horuldamaya devam etti. lolayla ilgilenirken doğa yanıma geldi saçlarımı okşadı ve benim genelde yaptığım hareketi yaptı; burnunun ucuyla burnumu dürttü gülümsedik.
bana her zaman ki gibi heyecanlandığında "r" harflerini yuvarlayarak ilginç şeyler anlatmaya devam etti, pek dinlemedim ama insan vücudunda sadece doğumda ve ölümde salgılanan bir hormondan ve bunun bir ilaçla deneyim edilebileceğinden söz ediyordu.
ben kafa salladım ama korktum, değişik merakları olan bir adamdı ve yanında çok ucuz kalıyordum sanki.
onu mutlu eden ve istediği tek şey: basitlik.

hergün bambaşka şeyler yaşıyor, öğreniyorum. ve çok acı olan şey birbirimizden uzak durmak zorunda oluşumuz.
sadece uzak durmakta değil, yanyana olduğumuzu herkesten saklamamız gerekiyorken nasıl kendi benliğimde olabilir ve bölünmeden ondan birşeyler öğrenebilirim ki.
niye uzak durmalıyım mı...
bu sefer benim bile yıkamayacağım tabu mevcut, ilk kez.
ama belli de olmaz.
sevgilim, sana tam 12 yıl 2 ay 29 gündür aşığım. ve seninle 7 sene 8 ay 17 gün birlikteyiz. hayatımda var olduğun her saniyeyi sevdim ben. *
düştün yine aklıma. sen gideli çok oldu. ben ise hala sürüklüyorum hayatı, hala seni sevmekten vazgeçmedim biliyormusun? bazen kitaplara sığınıyorum bazen sokaklara ama hiç vazgeçmiyorum seni sevmekten. senin sevdiğin kitapları okuyorum. eski ders notlarına bakıyorum, hani beraber çalıştığımız çekiyorum kokunu içime. össye girdiğin kalemde duruyor hala onla yazıyorum seni bizi. sana olan özlemimi yazıyorum ve her geçen gün katlanıyor. bak sözlüğede yazıyorum. sana ola sevgim bir an olsun azalmasın diye her daim her yere yazacağım. özledim seni be çok özledim. vaktimiydi gitmenin, beni böyle bırakmanın. cennetten oku bunlarıda benim gönlüme bir tebessüm yolla.
bakıyorum sürekli bu başlığa yazılan entrylere, görünce başlığı heyecanlanıyorum.
acaba bana bişey yazılmış mı diye.
iki satır yazsa çükü düşecek sanki ibnenin.
sen şimdi uyuyosun ya hani mışıl mışıl , bende yanına sokulsam keşke izlesem sen uyurken , sen susasan ,açsan gözlerini o tatlı sesinle '' susadım'' desen ,küçük bi öpücük kondursam dudağına bi koşu mutfaktan suyunu getirsem...
merhaba ütopyamızın giriş kapısından bana öylece gülümseyen güzel kız...

hani son gidişinde israfil'i bile kıskandıran kıyameti avuçlarımın içine bırakıp giden kız...
senden sonra görmeye bile cesaret edemediğim o ağacın karşısına dikildim bugün. hani derdin ya ; ''bu ağacın elleri olsa şiirler yazardı bize'' diye. işte o ağacın karşısındaydım bugün..
gidişine o da darılmış olacak ki artık bırakmıştı kendisini, iyi görünmüyordu, eskisi gibi rüzgar şarkısını söylerken el sallayamıyordu sanki.
çok kızmıştım ona. hatırlasana; biz en ölümcük ayrılıklarımızda onun altında güç bulurduk, sanki o bize sevmeyi tekrar öğretirdi, elini tutabilmem için kulağıma fısıldardı.
bugün onun karşına hesap sormaya gittim sevgilim...
ama artık gözlerimin içine bakamıyordu, artık o da mı kaybetmişti umudunu? yoksa o da mı inanmıyordu artık bize?
ve ben bugün anladım sevgilim,
sen artık yoktun...

sen gittikten sonra ben çok sustum sevgilim, geleceği özleyerek sustum.
senden sonra tüm anılarımızın bileklerini kestim. ama anlayamadığım şuydu:
hangimiz katildik şimdi? bizi öldürüp giden sen mi? yoksa geriye kalan tüm görgü tanığı anıları ortadan kaldıran ben mi?

ben bu yazıyı sana yazdım sevgilim ama, akciğer kanseri olmuş bir adamın son sigarasını yakması kadar anlamlı olabildi sadece. bu yazdıklarımı zaten duymaya ihtiyacın da yok.
çünkü zaten dünyanın en güzel ve kısa sözcüğünü her gün duyuyorsun;
anne...
kızın, sen ve eşin yarım kalmış portremin son fırça darbesine benziyorsunuz.
şairin de dediği gibi;
''avuçlarımda hoşcakallar eziyorum, varsın görenler gidişini alkışlıyorum sansınlar...''
hoşçakal sevgilim...
değin gibi sevmedin ki. beni sahip çıkamadın bana aşkımıza. hareketlerinle laflarınla umutsuz bir aşkin peşindeymişim meğer dedirttin bana. Uğraştım bunun böyle olmadığına inandırdım kendimi ama bir yıkım daha geldi ardından. Niye böylesine sevdim ki ben seni vazgeçmeyi istemek ağzımdan çıkan öylesine laflardan biriydi sadece. Sadece sevdim ben küçük bir kız çocuğuydum sevdim seni büyüdüm senınle ve hala seviyorum seni.
adın yok, sanın yok unuttun aslında. yalan çok, dolan çok ben asla inanmam...
söylesene haydi şimdi! çok sevmiştin di mi?
nasıl olsa ölmiycez mi? gizleme derdini.
bana anlat.
sevgilim içim parçalanarak yazıyorum bu yazıyı sana.nasıl bir azap nasıl bir acıdır bu? 76 ay önce tanıdım seni ben, bundan 3 gün öncesine kadar beraberdik be senle. ite kaka iyi kötü geldik bu güne kadar, her anı güzeldi şimdi buradan bakınca. ama içimde anlatılmaz bir acı var, sanki ciğerimden bir parça koptu. bunu 3 gün önce hissettim tüm bedenimde, zamanla geçecek lafı o kadar saçma geliyor ki, acı acı gülüyorum. insanın nefesinin kesilmesi böyle bir şey mi acaba? artık göz yaşım kalmadı, içimde bir nehir var sana doğru akıyor. kalbimi ellerine bırakıyorum. sevmek, seni sevmek, mutlu olmayacağımı bilerek sevmek. beraber büyüdük senle, alıştık. arkama dönüp bakıyorum ilk aşk, ilk öpücük, ilk uyku, ilk sevişme, ilk ilk ilk ilk bitmez bunlar. dayanamıyorum, bir şey düşünemiyorum, iliklerime kadar bu ayrılığı reddediyorum. ama susuyorum. güç diliyorum. söylediğin şeylere, yaptığın şeylere inanamıyorum. bu yazıyı yazarken bile ellerim titriyor. sanki göreceksin. hayır. sana bunu hiç söylemedim ama seni, sen anlayamayacağın kadar çok sevdim, sana sevgimi tarif etmedim, sevgi sözcüğü de duymadım yıllarca, nankörlük etmedim, hep şükrettim. kokunu duymadan uyumaktan hep nefret ettim. sen bilmedin. aynaya bakamıyorum halime acıyorum. aramamak için kendimi tutuyorum. ama şunu biliyorum, bir gün o bir gün gelecek. işte o zaman her şey değişmiş olacak. birlikte yaşlanmak istediğim adamdın. hayat bu kadar mı anlamsız, garip gelir. zaman, hadi geç zaman diyorum. bunca yıl beraberken bir gecede tükenmişliklerin ortaya çıkıp sesli hale gelmesidir içimdeki sancı. her şeyi çok net görsem bile, vazgeçemiyorum, olmuyor. olmayacak biliyorum. sen beni o gece hayatın o anında bıraktın, artık ne bir adım ileri ne bir adım geri giderim. o bir gün geldiği zaman kalbimi geri almış olacağım senden. sana dair tek dileğim bu. şimdi özgürlüğünün tadını çıkar. kışa çevirdiğin hayatımı bahar edersem eğer, yanımda olsan bile seni o kışa hapsetmiş olarak seveceğim. seni sevmekten vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim. kendimi iyi tanıyorum ne yazık ki. keşke okuyacak olsan bilmeden. bensiz geçen günlerin sana da azap versin. bu iğrenç dileğimi her gün dileyeceğim. bu da çaresizliğim olsun.
Saatlerim, günlerim hatta aylarım birbirine girmiş. Gecem gündüzüm kalmamış, zira güneşi gördüğüm de yok. sıkıntıdan mı yoksa belki yeniden diyebileceğimden mi bilemiyorum, tekrar yazmak istiyorum. ama parmaklarım uyuşmuş. zaten yazmak için smackdown güreşçisi kadar kaslı olmayı gereken bi klavyede yazıyorum.

ilhan irem dinliyorum uzun vakitler sonra. Paralel evrendeki ben nerede ne yapıyor diye düşünüyorum. kafam leyla, bu kadar bile yazmamalılıyım aslında sana diyorum şu an.Saçmalıyorum ve evek lan gidiyorum işte...
biz buralara kimleri getirdik, kimlere el salladık, kimlere sövdük bilmiyorum.
ben sana yazı yazmıyorum blog yazıyorum. ve daha haberin bile yok. çok arabesk durumdayız kısaca.
not:3 sene oldu lan.
not:5 sene oldu lan.
gelmen bir iyiliktir diyecektim, kapıyı hep başkaları açtı.
sen sadece şımarık bir çocuksun, ah keşke büyüsen keşke cüssenin arkasında onu kaldıran bir ruh bir kalp olabilse biliyorum ki yok ama bilmemezlikten geliyorum bunun farkında mısın?

tabi ki değilsin neyin farkındasın ki, insan merak ettiği zaman fark eder ve sevdiğini merak eder dimi sende ikisi de yok, sana neden katlanıyorum bu kadar mantıksızken ikimizde biliyoruz seni seviyorum.

sen sana olan sevgimi hak etmediğini biliyor musun ben bu son barışmamız da böyle olduğunu iyice anladım. hiç bir zaman zora gelemezsin ki sen, hiç çok yorulamazsın ben 50 saat uykusuzken bile gelirim yanına, gel de yeter, ama sen, her neyse. sana kızmaktan bile yoruldum ben.

farkındaysan artık bazı fikirlerimi paylaşmıyorum bile senle, pardon ya unuttum fark edemezsin ki sen çünkü umrunda değil, ben yine bir an düşünceli bir insan yapıverdim seni.

her sefer ayrılıp barıştığımızda senden daha fazla uzaklaştığımı ve seni düşündüğümde sadece yüzümü ekşitmeye başladığımı bilsen seni sevmediğimden değil ama kaybediyorsun yavaş yavaş beni sanki kazanmaya çalıştın da benim ki de laf senin elini sallasan ellisi ya, ne kızlar var da sen lutuf edip benlesin ya, hey allahım. utanmıyorsun da ya bu nasıl bir egoistlik, kendine güvenen insanları severim ama senin beynin kendine güvenmek ile kendini beğenmişlik arasındaki farkı çözememiş, yazık, çocuksun.

yine bir gün sadece fikirlerimi ortaya dökelim diye konuşmaya başlayıp bunu tartışmaya çevirip kavga haline dönüştüreceğiz tabi sen coolsun ya kendine göre, halbuki öyle oldukça gözümde küçüldükçe küçüldünü bilmiyorsun ve sonuçta öyle ağır laflar edeceksin ki yine ve yine bense sabredeceğim bekleyeceğim hakaretlerin bitsin diye ve sonra diyeceğim, ben senle olmayı bırak sensizliğe bile cesaret edip bitirdim sense çok istedin tekrar başladık, şimdi git mi diyorsun? sense cevap vereceksin ki belki vermeyeceksin suratıma bakmazsın öyle zamanlarda naparsan yap umrumda değil tavrı takınırsın, işte o zaman git diyebilecek kadar güçlüysen 'çocuk' hoşçakal dedeğimde, sende hoşçakal deyip ebediyen sus anladın mı. sonra peşimde dolanma, dedim ya ben sensizliğe de dayanırım buna dayanamıyorsan arkasında duramayacağın laflar etmeyeceksin.
' seni seviyorum' demenin sözlükteki halidir.
bok vardı ingiltereye gidecek.
bak yine o şarkıyı dinliyorum. gündüz yüzlü kız.

ben çıktıktan sonra yazdıklarını gördüm.

sen bensin doğru. ama bu durumda değilsin. bu durumda hem aşık hem de aşık olmayan kişiyi oynayamazsın. "poş" olmak yok burda. bir ceketi çıkartarak kapıcı olamazsın.
keşke beklese demiyorum yani. diyemem. demek istemem'den öte demem.

hata yapıyorsun özge, tavrını belli et özge, umut vermiş gibi olucaksın özge özge özge. ne var amınom ne var !
ne yapmam bekleniyor benden ?
sana karşılık vermiyceğim için senden uzaklaşmamı mı?
yüzünü bile görmek istememi mi ?
seni kendimden soğutmamı, benden nefret etmeni mi sağlamalıyım ?

bana aşık olduğun için bizi cezalandırmalıyım.
sanki yıllardır tanıdığımı hissettiğim adamı, ulan o var işte öyle biri var ve onu tanıyorsun, yanında, seni bırakmaz, elinden hep tutar, sen sussan da seni anlar.gülersin hem de çok gülersin.sahte gülümsemelerini farkeder, o lan işte öyle biri var. ama aşık değilsin. aboooo sıçtın işte ! bütün bunları , bütün bu adamı, sen olanı aşık olmadığın, olamadığın için bi kenara itmek zorundasın. hayatında hiç olmamış gibi davranmalısın.

ben bu değilim.
istediğim çok mu ütopik ? çok mu geniş ve rahat düşünüyorum ?
iz bırakanlar unutulmaz diyorsun ya , bizden unutmamızı bekliyorlar. birlikte olamıyacağımız için başka seçeneğimizin olmadığını düşünüyorlar. özge önünde iki yol var. birinde sevgili olucaksınız diğerinde görüşmiyceksiniz.

e nasıl olucak ? kimseye anlatmadığım o boşluğumu bilen adamı, bana aşık olan dostumu itip diğer yoldan koşmaya mı başlıycam ? seni hiç tanımamışım gibi mi yapıcam, eksikliğin olmıycakmış gibi, özlemiycekmişim gibi, var olmamışsın gibi, nedenini bilmediğim bir özlem duygusu mu ekliycem o müthiş boşluğuma ?

beni hiç yanıltmadın demişsin, doğru şu an hayatımda biri yok çünkü . ya birini seversem ? aşık olursam ? napıcaksın o zaman ?
neye inanıyorsan neye güveniyorsan onu yap. ve sen bilmiyorsun neye inanıp neye güvendiğini. ben söyliyim o zaman. aradığın cevap "ben" değilim. beni unut. ben senin yolunu aydınlatan kişi değilim. kendine inanıp güveniceksin. hayallerine, isteklerine. yolunu senden başkası çizemez. çizdiğin yolu da başkası aydınlatamaz. orası senin, o yol sensin. yoluna güven. ben her zaman o yolda olur muyum bilmiyorum. belki bir iki mahalle aşşağısındayımdır, düştüğünü duyarım koşarak gelirim. belki yolundaki lambalar patlar , ellimde mumlar ampüller yine gelirim. belki birlikte yürürüz, eşlik ederim. ama akşam ezanı okununca evime dönerim. seni yolun sonunda, yol kenarında bekleyenler olur, beni de yemeğe bekleyenler. bana inanma berkant, ben kendime bu konuda güvenmezken seni yanımda sürükleyemem.

benim için kendini harcama. değip değmemem önemli değil. ben karşılığında sen tükenirsin. işte o zaman ben de tükenirim. kendini kimse için harcama. sen o kadar ucuz, kolay bulunan bişi değilsin.

keşke beklese demiyorum. sen de demezdin. eğer birini bekletirsem hayatımı yaşayamam çünkü. hayatımdaki adamı doğru düzgün sevemem bile. o zaman ne anlamı var onun hayatımda olmasının ? onu tam anlamıyla sevemiycem, sen bi ümit beni bekliyceksin, ben dönüp durucam. sonuç elde var hüzün.

bi evim vardı yokuş başında, şiddet içeren filmleri seyredemez yaşımda hem de. cuma günü eski mahallemden geçtim. yokuşumu gördüm. çıkarken zorlandığım, dağ gibi yokuşum bi kabartıydı artık. dakikalarca çıkabilmek için uğraştığım yokuşum iki adıma düşüvermişti. içim acıdı biliyor musun ? ölen komşularımızın evinin harebe olduğunu görmek, yokuşumun eridiğini görmek çok canım acıdı.

o mahalleye dönmiycez artık biliyorum. o komşularımız geri de gelmiycek. anıları dolaşıcak etrafta o da ben hatırlayabildiğim sürece. geriye içi boş beton ve asfalt yığınları kalıcak. kaldı.

beni bekleme berkant. doğru ya da yanlış seçimler yap. kar yağsın bırak, nasılsa güneş doğucak her sabah. buzlanmaz yolların erir zamanla. yokuşlarını eritme.

yıllar sonra geldiğimde erime berkant. içim acır için açırsa. sen bendin ben de sen. yakmasak ya canımızı ?
çikolatayı severdim ama şimdi ayrı bir anlamı var. hele de çikolata kokusunun.
az önce bitter çikolata yemiş idim. bana kadardı kusura kalmazsın artık.
ne zahmet ettin ah canım.
güncel Önemli Başlıklar