Türkiye cumhuriyetinin cumhurbaşkanı bu ikisini kıyaslayabiliyor işte gerisini siz düşünün. Magna Carta nın da selamı var bu arada.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde TRT'de "ingiltere'deki Kraliçe de bir nevi yarı başkan değil mi?" mealinde bir ifade kullanınca, sayın cumhurbaşkanı'nın yanlış bilgilendirildiğine inandım.

Erdoğan'ın, teknik olarak biraz da yanlış ifade ettiği sıfatla ingiltere'de (doğrusu Büyük Britanya) Parlamenter Monarşi'nin nasıl çalıştığını, zorunlu olarak biraz da basit bir dille izah edersek:

En başta şunu hatırlatmak gerekiyor: Britanya'nın bir yazılı anayasası yok. Devlet işleri, büyük ölçüde yüzyıllara dayanan teamüller (convention) ve parlamenter sistemin yaptığı yasalarca yürütülüyor. Kraliyet'in kendi tanımlaması ile "Anayasal Monarşi" de (Constitutional Monarchy) hükümdar (Kraliçe) hem Devlet'in, hem de Ulus'un başı olarak kabul ediliyor. Ulus'tan kasıt da; iskoçya, Galler, Kuzey irlanda, bağlı deniz aşırı topraklar halkı. Yani Sembolik bir "Başkan"lık söz konusu. Bunun dışında, kanun yapma ve yürütme yetkilerinin tamamen seçilmiş Parlamento (Avam Kamarası ve lordlar Kamarası) ve kendi tayin ettiği Hükümet (Her Majesty's Goverment - Majesteleri'nin Hükümeti) aracılığı ile kullanıldığını kabullenen bir Hükümdar'dan söz ediyoruz.

Kraliyet makamı, kendi internet sitesinde, kendi yetkilerini tanımlarken dahi, "yasaları imzalar" diyor. Yani "onaylar" ifadesini bile kullanmıyor.

Evet, Kraliçeher hafta düzenli olarak Başbakan'ı kabul ediyor, ondan devletin işleri ile ilgili bilgi alıyor ancak bu tamamen bir gelenek gereği. Yürütmenin işlerine bir müdehalesi ya da Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmesi (ki istese bunu da yapabilecek geleneksel kudrete sahip) söz konusu değil. Her yasama yılının başında şaşaalı bir törenle eline tutuşturulan hükümet programını, Parlamento ortak oturumunda bizzat, "Hükümetim şunları yapacak bunları yapacak..." ifadeleri ile okuyor. Seçimler öncesinde ya da hükümet erken seçim kararı almışsa, Parlamento'nun feshini (yine iktidar partisinin talebi üzerine) ilan ediyor.

Silahlı Kuvvetler'in de Başkomutanı (ki Kraliçe dahil önde gelen Kraliyet Ailesi üyelerinin askeri rütbeleri de var) sıfatı ile, askeri atamalar, yargıç atamaları v.s. Kraliçe'nin imzasını taşıyor ve bu ünvanların çoğunda hep "H.M." (Her Majesty's) ibaresi bulunuyor ancak bunların tamamının hükümetin iradesi (Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı) ile yapıldığını söylemeye dahi gerek yok.

Kraliçe'nin, dokunulmazlığı da, "Taht'ın ve hanedan" ın geleneksel konumu gereği, "Hakkında hiçbir sivil ya da cezai dava açılamayacağı" yolundaki yüzyıllar öncesine dayanan hükme dayanıyor. Şunu da eklemek gerekiyor: Krallığın ilgası yani ortadan kaldırılması, Britanya'da mevcut yasalara göre hala suç teşkil ediyor.

Kraliçe, aynı zamanda "Anglikan Kilisesi"nin de başı ve Britanya laik, bir ülke olmamasına rağmen, bu durum ülkenin sivil yönetimine hiçbir etkide bulunmuyor.

Kısacası, dünyada halen uygulanmakta olan hiçbir başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan özel ve Britanya'ya (ve bağlı idari birimlere, Galler, iskoçya, K. irlanda ve bağlı deniz aşırı topraklara) özgü bir yönetim sisteminden söz ediyoruz.

Büyük Britanya halkı ve siyasal sistemi tüm kurumları ile Hükümdar'ın varlığından memnun. Reform yönündeki ısrarlı çağrılara rağmen, yapılan son anketler, halkın bundan vazgeçmeyi henüz düşünmediğini (% 66 civarı) gösteriyor.

(Zafer Arapkirli, Yurt Gazetesi, 31.01.2015)