bugün

Atatürk Çanakkale mücadelesinden sonra bir ülkenin başbakanı ile karşılıklı uzun bir masada otururlar. Masada atatürk ve yaveri diğer köşede ise o basbakan ve yaveri. Adam sorar sayın atatürk halkınız hastalıklı ve meçhul haldeyken nasıl oldu da bu ülkeyi kurtardınız. Atatürk sesli bir şekilde anlatmak yerine yaverine dönüp silahını ister daha sonra silahın içindeki tüm kurşunları çıkartıp cebine koyar. Sonra silahı masanın üzerine koyup yaverine kapının dışında bekleyen erlerden birini çağırmasını ister. Yaver erlerden birini çağırır- 20 yaşlarında tabiri caiz ise zımba gibi bir genç - atatürk o başbakanla hiç konuşmadan ere dönüp asker al bu silahı ve kendini vur der. Er hiç düşünmeden elindeki silahı kafasına sabitler ve tetiği bir çok kez çeker, Atatürk ise o sıra da yabancı başbakana gözüyle işaret edip' bak ışte benim halkım benim askerim bu toprakları canını verecek kadar çok sever, sende daha açık nasıl olabilirdi' der.
Vatan Ufuklarında Doğacak Güneş



Bir gece tatbikatından sonra Selanik in doğusunda bulunan Karaburun istikametinde yürüyüş yaptık. Mustafa Kemal Bey alayın (38. Alay) başında, bizim önümüzde yürüyordu. Ufukta aydınlık başladı, güneş doğmak üzereydi. Birden:



- Çocuklar! dedi. Nerede ise şafak sökecek. Yıllarca bu vatanın ufuklarında doğacak bir parlak güneşin doğuşunu bekledim. Bakalım bu sabaha.



Güneş doğdu, fakat geceden kalan bulutlar berraklığını peçeliyordu. Mustafa Kemal tekrar konuştu:



- Hayır, hayır! Beklediğim böyle karanlık bulutlarla örtülü olan bir güneş değildir. Ben vatan ufkunda her türlü bulutlardan kurtulmuş bir güneşin doğuşunu bekliyor ve bekleyeceğim.



Biz ister istemez dirseklerimizle birbirimize dokunduk.. Anlayamadığımız bir muamma karşısındaydık. Bu muammayı ancak 1923 senesinde Cumhuriyetin ilanıyla çözebilmiştik. Ziya KILIÇ H.Y. istanbul 1964
ingiliz kralina verilen ziyafet
ingiliz kralı 7. edward, istanbul'a Atatürk'ü ziyarete geldiği zaman Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti.
ziyafetten önce:
--"bana ingiltere sarayında verilen ziyafetlerin nasıl olduğunu bilen birini ya da bir aşçı bulunuz!" dedi.
sonunda bu sofra düzenini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o biçimde düzene koydular. kral, akşam sofraya oturunca kendini kral sarayında sanarak memnun oldu.
atatürk'e dönerek,
--"sizi kutlar ve size teşekkür ederim.kendimi ingiltere'de sandım." diyerek memnuniyetini bildirdi.
sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekteydi. bunlardan biri heyecanlanarak elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. yemekler de halılara dağıldı.Türk konuklar utançlarından kıpkırmızı kesildi. ancak Atatürk kral'ın kulağına eğilerek
--"bu millete her şeyi öğrettim, ancak uşaklığı öğretemedim!"
dedi.
sofradaki herkes Atatürk'ün zekasına hayran olmuştu. Atatürk garsona da
--"görevini sürdür.
buyruğu verdi..
benim hatirladigim kadari ile "karga" ile ilgili bir anisi vardi. karga kovaliyordu falan. cocukken de okurken gulerdim, simdi de gulerim. *
birgün atatürk, ben, yonca evcimik piknige gittik. sonra ben "atam soframızda bi tek kus sütü eksik, rakı bile var." dedim. atatürk de "artık ben ickiyi bıraktım doktorlarım yasakladı." dedi.

öyle iste...
--spoiler--
(bkz: vatanımın toprağı temizdir)
--spoiler--
Atatürk daima yakın arkadaşlarına:
"Beni Reisicumhursun diye Çankaya'nın kayalıklarına ve Dolmabahçe'nin rutubetli karanlık odalarına hapsediyorsunuz. sonra da siz istediğiniz gibi geziyor ve eğleniyorsunuz. Buna hakkınız yoktur" diyerek şikayetlerde bulunurlardı.
Bu üzüntülerini bazen öyle hüzünlü ve samimi bir tarzda, acındırıcı şekilde anlatırlardı ki muhatabını adeta müteesir ederdi.
Bir gece bir iki arkadaş izinsiz olarak Dolmabahçe'den bir arkadaşın evine gitmiştik.Bizim yakın dostumuz olan ev sahibini Atatürk hiç tanımıyordu.Orada yiyip içiyor, hoşça vakit geçiriyorduk. Saat oldukça gecikmişti. Birdenbire gözüme, Ataürk'ün pek sevdiği köpeği Foks ilişti. Rüya görüyorum zannettim.
Bu köpek, odalarında yatar, gittiği her yere beraber gider, gireceği salona herkesten ve Atatürk'ten daha evvel koşar girer, adeta Atatürk'ün geldiğini haber veriyormuş gibi hareket ederdi.
Ben de Foks'u görür görmez arkasından ne çıkacağını beklerken Atatürk'ün levent gibi endamı ve güzel yüzü ile içeriye girişini görünce hepimiz birden şaşırdık, kaldık.
Kapıdan girer girmez hepimize birden ilk söyledikleri söz şu oldu:
"Bravo size! Beni Dolmabahçe'ye tıkınız, siz burada eğlencede...Nasıl bastırdım!

KILIÇ ALi
Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır. Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir.

Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi´ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu. Yolda bie bedevi´ye rastladılar. Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabileceğini söyledi. Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı. Sıra Mustafa Kemal´e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi´ye açtı. Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde;
'Sen padişah olacaksın' dedi ve ilave etti '15 yıl hüküm süreceksin.'
Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler.

Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanı oldu.
Cumhuriyetin 14.yılında hastalandı. Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona "Artık içme Paşam" dediler.
Atatürk onlara birzamanlar yolda rastladıkları falcı bedevi´yi hatırlattı ve gülerek ;
'Arap vaktiyle söylemişti, Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek. Hesapça bu son senemizdir...'

Yıl 1938 ´di... *
Birgün italyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve
huzura kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında
konuşulduktan sonra, büyükelçi "Ekselans, dün Roma ile yapmış oldugum bir
görüşmede hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem
söylendi" der.
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram
eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde ayağında çizmeleri,
üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğruca masasına
gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve
Çakmak'a: " Paşa, italyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış. Hazır
mıyız" der. Fevzi Çakmak durmu anlar ve "Biz hazırız Paşam" diye
yanıtlar...Ata büyükelçiye döner ve: "Biz hazırmışız. Hükümetinize
söyleyin, isterlerse gelip Hatay'ı alabilirler" der..
atatürk bir seyahatinde, kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir mehmetçik gördü. çağırdı ve iltifat etti. sordu:

- sen güreş bilir misin?

yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle, mehmetçiği güreştirdi.

genç asker daima galip geliyordu. çok neşelendi, ayağa fırladı. ceketini çıkarıp mehmetçiğe ense tuttu:

- haydi, bir de benimle güreş!

genç mehmetçik, ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:

- ata'm, dedi; senin sırtını yedi düvel yere getiremedi, bir mehmet mi bunu başaracak?

o anda ata'nın gözleri doldu.. ağlamamak için gülmeye çalıştı..