bugün

Kis geri geldi resmen. Balkona cikip iki hava alayim dedim gotum dondu aq resmen. Kazaklari kaldirmistim, carsamba ise giderken geri cikartmam lazim.
ÜZERiNE EDEBiYAT YAPMAYANI SiKiYOLARMIŞ ŞEHRi.
Bi sevmiyorum ki o kadar sevmiyorum.
Sınırsız mezeleri eşliğinde Balgat'ta ciğer yemeyi özlediğim şehir.
oradayken terketme hissi uyandıran ama uzak kalınca da kendini özleten bi garip şehir. ben de çok özledim tabi ki. okuldan çıkıp bahçelide bir şeyler içmeyi, milli kütüphanede müjgan cunbur'daki kediyle ders çalısmayı, beytepe kampüsünde yürüyüş yapmayı, daha neleri neleri özledim. eryaman'ın bitmek bilmeyen yollarını özlememiş olabilirim ama sanırım bir tek o...
şu virüs meselesi geçtikten sonra taşınmayı düşündüğüm şehir. bakalım hayat elini açıp bişey vericek mi.
Bir nevi ikinci hayatımın başlangıcı yer..

Burada hayatımın en önemli ameliyatini oldum daha 9-10 yaşında falandim.

Masada kalma durumum varmis amaa
Allah'ın işi işte hayattayım..

O yüzden Ankara'yı hatırlayınca hep o ameliyat gelir aklıma.
Yaşamak istanbuldan çok daha kolay. Evler genel de daha büyük ve ucuz. Çayyolu ve Eryaman semtleri baya bı iyi vs .
Birden soğuyan güzel şehrim.. Gelmeyin, kalabalık ediyorsunuz güzelim şehri. Sonra ankara şöyle ankara böyle. Yediğiniz kaba pisliyorsunuz çok ayıp çok. Özellikle istanbullular gelmesin. *
ankarayı sadece avm, kafelerden, pavyondan ibaret sananlar var. gezmemiş iki yer görmüş. her ilin kendine has özellikleri var. yok deniz yokmuş sanki hergün sahilden çıkmıyor.

sonra yok şöyle kötü yok böyle gri, gelme kardeşim davetiye mi gönderiyoruz. hiç değilse trafik artmaz.
kendi alıştığın yerin dışı kötü gelir beğenmez insan ama çamur atmaz. kızın biri bana ora çok soğuk dedi, evet iglo da yaşıyoruz. tamam ayaz havası sert ama gülün de dikeni var. dikeni eline batıyor diye gül sevmekten vazgeçer mi insan.
Bir türlü ısınamadığım şehir. Oradayken şehirden gitmeye gün sayıyorum resmen. Kalabalığı ve havası boğuyor beni.

Küçük şehir seviyorum çünkü daha samimi daha tatlı geliyor.
işe alınsaydım yaşayacağım şehirdi. güzel de olurdu neyse sağlık olsun.
Birbirimize defalarca şans verdik, sen beni ben seni sevmeye çalıştık ama biliyorsun ki bizimki imkansız bir ilişkiydi. Üçüncü şahıslar hep aramıza girdi. Sonsuza dek ayrıldık senle, ara sıra anıyorum seni unuttum sanma.
An itibariyle korkunç bir yağmurun yağdığı şehir. Balkona çıkıp bi tane sigara içecektim ama şartların elverişliliği ortadan kalktı.
Bu yağmur bu hızla biraz daha devam ederse artık deniz sorunumuz ortadan kalkacak..
Pazartesi günü yolların açılması ile tekrar gideceğim, muhtemelen de akşamına geri istanbula döneceğim şehir....

Yollar açıldı, tren saniyesinde doldu, otobüs fiyatları uçmuş....
Allah'ım neden böyle, 5 saatlik yola 160 tl para vercem...
2 aydan beri sıkışıp kaldığım şehir.
Herkes sana bayılıyor olabilir ama ben nefret ediyorum senden Ankara. Ve biliyorum bu nefret karşılıklı.
bugün yine çok güzel. sevgili ankaralılar... piknik sepetinizi ve termosları kapıp gelin.

güneş altında yakıyor, gölgede serinletiyor. öyle güzel bir hava var şuan.
1923: Başkent.
1980: Adı kara.
(bkz: 6 haziran Ankaralılar günü)
Yalnızlığımı uykusuzluğuma kattığım şehir...
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililîğî!)
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme
Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar.......
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar....
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara.....
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.
görsel
görsel
Şuan deli gibi yağmur yağıyor iyi oldu serinledim.
Vay anasini sikeyim bu nasil yagmur lan.