gelmişler...
2 aydır hasretini çektiğim ayaz. hazırlığınızı yaptıysanız zarar vermez. yolda gördüğünüz her taşa oturmamanızı tavsiye ederim sevgili ankara sakinleri. buz sıçarsınız.
ankara için şarap vakti, severiz.
geldi gelmekte olan.
Bu sabah itibariyle kendini hissettiren ayardır. Güneşli havada bile 0.7 ile titretmeyi başarıyor.
Kuru ayazdir bisey olmaz. Bir kuşadası ayazi degildir.
Sivas havasını görmemiş insanların abartmasıdır.
Bir görüşme için Ankara’ya gidecektim, gitmişken biraz da gezerim diye düşünüp erken geldim,erken derken ben sabah 8-9 gibi planlarken sabah ezanı ile aştiden çıktım. Nereden nasıl geldim hatırlamıyorum gazi hastanesinin ordan büyük bir parka çıktım ama soğuktan beynim dondu bacaklarım horon tepiyordu yürürken. Elimi cebimden çıkarabilsem otel filan bakacağım ama 56 yerimden bıçaklasalar elimi cebimden çıkarmayacağım bir psikolojiye girdim. Gözüme bir bank kestirdim gidip üzerine in çık yapıp vücudumu ısıtmayı deneyecektim bu düşünce bile bir nebze içimi ısıtmıştı. Banka doğru yürürken aslında iş tamamen psikolojik aga filan deyip kendimi avutuyordum ki 7-8 kişilik bir gurubun bana yaklaştığını gördüm. Sis çökmüş parkta görüş mesafesi pek olmasa da gelen gurubun ellerinden havaya doğru bir şeyler attıklarını fark ettim, malum gurup yaklaştıkça daha seçilir oldu ve kadın olduklarını anladım(he he kadın). Ulan bu kadınlar ne yapıyor bu saatte burada ? Acaba pilates gurubu mu? Eylem protesto gurubu mu diye düşünürken görüş mesafem netleşti. Gelen gurupta kırmızı deri ceketli, siyah deri etekli, zincirli kot etekli ablalar görünce kafamdaki bütün iyimser tablo yok oldu. Kötümser düşünmeye vakit bulamadan abla dediklerimin sonradan meşhur olduğunu öğrendiğim ankara travestileri olduğunu gördüm ellerinde de kartvizitleri vardı. Beni fark ettiklerini gördüğüm anda yolumu değiştirdim ama benim gittiğim istikamete doğru gelmeye başladılar. Parkta bir ben bir de onlar var, ben hızlandıkça arkadan bağırışmaya ve koşmaya başladılar. Ben de koşmaya başladım ama sanki yürüsem daha hızlı giderim öyle bir koşuş. Soğuktan uyuşan beynim ayaklarıma söz geçiremiyordu sanki halbuki atletik bir vücuda sahibim kısa mesafeyi iyi koşarım. Neyse güç bela kendimi işlek bir caddeye attım ve gördüğüm ilk cafeye girdim. Burnum sızlıyor kulaklarımı hissetmiyordum ama cafede olmanın verdiği güven ve huzur hissi bunları bastırıyordu. Masaya oturmadan beni dikkatlice izleyen garsona durumu anlattım soba ufo ne varsa yak aslan parçası filan diyorum. içimdeki bütün karamsarlık yeni yeni doğan güneş ile yerini aydınlığa bırakırken masaya oturacağım anda ellerimi cebimden hiç çıkarmadığımı fark ediyorum. Otogardan cafeye kadar o ellerin o cepten hiç çıkmadığını fark ediyorum ve çayı içerken püskürtmemek için kendimi zor tutuyorum. Ne zaman Ankara ayazı deseler ellerim üşüse bu anımı hatırlarım.
Geldi özlemle ve aşkla beklenmekte olan.
bu daha ne ki ilk defamı geliyorsunuz? bekleyin şubatı.
Çekilecek dert değildir. Allah orada yaşayanlara sabırlar ihsan eylesin.
güzel dizi, film ya da kitap ismi olabilecek ayazdır.
Aslında o şarkı şöyle:

Her gören ağladı kalbini bağladı ankara ayyazınaaa.
Sene 2004 bahçeliden çıkmışım gece 02.30..

Kafam nasıl kuru dolu..

Gençlik parkında bulmuşum kendimi.

Elimde bir cep kanyağı, umutlar vardı hala o ankara nın ayazında..
özlediğim ayazdır. evet ayazını bile özledim memleketimin.
Hele o ayaz da yapılan beklenen kişileri.
Ellerim ve bacaklarım acı acı yanmaya başlamıştır. Gecenin su saatinde dışarıda çalışınca sonuna kadar hissediyorum ankaranin ayazını.
Yoksa alt kattadaki kombiyi açmayan yavşak komşu senmisin.
Eğer musluğun soğuk tarafı size istemsizce okkalı küfürler savurtur, ellerinize ince belli çay bardağı hasreti çektiriyorsa... o meşhur ayaz dışarıya hakimdir. Evdeyseniz yorganın altı, dışarıdaysanız atkı bere eldiven takımı ellerinizden öper.

Edit: iş bu entry musluğun soğuk tarafından alınan güçle yazılmıştır.
2014 yılı, kasım ayıydı. Ilk defa Ankara'dan geçip gitmemiş, arkadaşımın nişanı için kalmıştım. Bir kasım ayı için kalın bile giyinmiştim. Nişan Etimesgut'taydı. Navigasyon sayesinde kolayca bulmuştuk. Nişan icin ayrilan salon oldukça küçük ve içerisi kalabalıktı. Arabadan salona gelinceye kadar biraz üşümüştüm. Nasıl olsa salon sıcak olur diye düşündüm. Içeri girdiğimde yanılmadığımı anladım. 3 tane ufo yanıyordu ve kalabalıktı. Kabanımı çıkarmadım, biraz ısınayım öyle çıkarırım diye düşündüm. Ayrılan masada biraz oturduk ve hala üşüdüğümü fark ettim . Geleli neredeyse 1 saat olmuştu. Salon küçük, kalabalık ve 3 tane ufo yanıyor. Biri de benim dibimde üstelik... Yüzüme yansiyan kısım sıcacık, alt taraf donuyor. Dikkat ettim ki herkes nişanda kaban, mont ne varsa o şekilde oturuyor ve herkes ufoyu kendine döndürme telaşında... Nişanda yaklaşık 3 saat kaldık, daha sonra arabamıza binip evimize döndük. Evde hala üşüyordum. Burnum , ellerim buz gibiydi, o gece bir türlü ısınamadım.
Hala hayret ederim. Ankara ayazı nasıl bir ayazdır ki hem küçük hem kalabalık hem de elektrikli ısıtıcıların yandığı bir yer bile insanı donduruyor. Ayaz deyince ilk aklıma gelen yer Ankara'dır. Evimiz Adapazarı'ndadır. Burada don olsa bile böyle soğuk, ayaz olmaz.
çok keyiflidir, keyfini almasını bilene... mekanlara saracaksın, sıcak şarabı içeceksin ve sokakları arşınlayacaksın gecenin bir körü.

böyle keyfi çıkar.

sıcak şarap demiş miydim?..
Kırşehirde daha çok hissediliyor.
Istanbul boğazında değil
Ankara nın ayazında aşk güzeldir.

kamyon arkası yazılarından biridir.
Sabah 6 da kalkıp istanbula gideceğim, gözüm kesmiyor. Araba ısınana kadar soğuktan felç geçirebilirim diye korkuyorum.
içliği tersten giydirir adama uyuşmuşluktan hiç bir şey hissetmezsiniz.
1 hafta içinde gidicek ayazlardır vatana millete hayırlı olsun.

(bkz: bokum dondu)