bugün

mutluluğun subjektif olduğunu ve herkese göre değişiklik gösterdiğini biliyoruz. Peki mutluluğun aslında tamamen kişilerin algılarına denk geldiğini ve algıları değiştirmenin de aslında insanın elinde olduğunu farkediyor muyuz her zaman? Sadece algı düzeyimizi belirleyerek aslında tamamen bir oyun olan bu birbirini geçmeceye dayalı yarışı doğru oynayabiliyor muyuz? elde edebileceğinle, istediğini birbirine yarıştırmak değil mi yaptığımız? yarışın hakemi de bizler isek neden hep karşı tarafa kazandıralım ki yarışı?

konu nereden geldi aklıma derseniz,

geçen sene müzakere ve ikna becerileri isminde bir eğitim içeriğinde oynatılan bir interaktif oyunda iki adet grup kuruldu ve iki gruptan biri bir hastanenin yetkilileri, diğeri ise bir inşaat şirketinin yetkilileri oldu. Kendi işleri ile ilgili tüm detaylar kendilerine verilirken birbirleri ile ilgili detaylar ise çok yüzeysel olacak şekilde verildi ve inşaat şirketi ile hastane arasında bir tadilat işi için pazarlık ortamı yaratıldı. oyun sonucunda hastane 600bin dolar peşin ve 2 aylık taksitle 200bin dolara bu işi inşaat şirketine yaptırdı. Oyun sonunda eğitmen iki gruba da sordu, pazarlık sonucundan memnun musunuz? Cevap iki grup için de evet idi. Eğitmen bu oyunu daha evvel onlarca kere oynattığını ve her seferinde iki grubun da pazarlıktan memnun bitirdiğini, hatta hastanenin inşaat şirketine işi 200bin dolara yaptırmayı kabul ettirdiği pazarlıkta bile tarafların memnun ayrıldığını anlattı. ve evet her ne kadar biz hastane olarak kazık yemiş olsak da memnunduk pazarlık sonunda.

hayat her yönüyle bir müzakere, her yönüyle bir pazarlık ve anlaşmalar bütünü. insan ilişkileri, iş ilişkileri ve hatta aşk bile bir pazarlık bütünü. Ve insan bu pazarlıklar neticesinde kazandıkları ile mutlu olur. Peki insan ne zaman kazanmış hisseder? Kafasında konuya ve alacaklarına biçtiği değer veya daha önemlisi kendisine değer biçmesi için verilmiş olan tüm dış veriler doğrultusunda hesapladığından fazlasını kazandığı zaman. Bu da demek oluyor ki aslında bir insana kazanmış hissini yaşatacak tüm güç aslında dışarıda ve elimizle müdahale edebileceğimiz seviyede.

Mesela ilişkileri örnek alalım, bir kadın karşısındakine kendisinden hiç taviz vermeyen ve kimsenin istekleri doğrultusunda hareket etmeyen bir insan olarak tanıtır ve ardından ilişki esnasında üzerine giyeceği bir elbise ile ilgili karşısındakinin isteğini yerine getirirse, bu hareket zaten her isteğini yerine getiren bir kadının bunu yapmasından çok daha fazla erkeği mutlu eder.

Veya çiçek aldığımız sokak satıcılarını düşünelim. Çoğumuz biliriz ki sokaktaki çiçek satıcısının söylediği rakamın yarısına almak makuldur çiçeği her zaman. Fakat bu bilgi ile donatılmamış bir insan satıcının 30 ytl diyeceği çiçeği biraz pazarlıkla 28e alırsa gerçekten rahatlamış ve mutlu olur. Fakat biz biliyoruz ki aslında o çiçeği 15 ytlye alabiliriz. dolayısıyla bizi mutlu edecek seviye 15 ytldir.

Mutlu olmak..evet hepimizin asıl amacı bu..bunu yapmak için de beklentilerimizi, isteklerimizi olabileceklerin ve imkanların ötesine yerleştirmememiz lazım. Nasıl olsa mutluluk herkes için değişebiliyor ise, mutluluk tamamen algıya bağlı ise o zaman mutlu olmak o kadar zor olmasa gerek..

sadece oyunu nasıl oynayacağını bileceksin..