bugün
- bir kadın nasıl tavlanır13
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz38
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek23
- kızların tipe bakmadığı gerçeği21
- sözlük kızlarının saç rengi9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü10
- iğrenç bir his tarif et35
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- hemşire kızlar nasıl oluyor24
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- insanlar melek mi şeytan mı8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün11
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike17
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
bundan 1000 yıl önce türk ırkının nasıl yaşadığı sorunsalıdır.
--spoiler--
Avrupa karanlık çağ adını verdiği; pislikten ve hastalıklardan başını kaldıramadığı, cadı, şeytan diye sayısız insanı yaktıkları, her türlü sapkın durumların ortaya çıktığı devirleri yaşarken, Türkler pantolon giyiyor, giysilerini boyuyor ve ütülüyor, düğme kullanıyor, mendil ve havlu kullanıyor, parola ile beraber günümüzdeki bir çok askeriye kavramlarını, taktiklerini geliştiriyor, şu an bile kavrayamadığımız çatu gibi bazı yöntemleri sosyal hayatların da kullanıyorlardı. Tüm bu buluşlarının gelişiminin, Kaşgarlı Mahmud’tan bile çok uzun zaman evveler de olduğu düşünülürse; bu yüksek yaşam standartları aslında Türk Tarihi ve Medeniyeti açısından çok önemli bir durumdur.
Türklerin bin yıl önce giyim kuşamlarına özen gösterdiği, ütülü elbise, ipek mendil, eldiven ve havlu kullandığı belirtildi. Kıyafetlerini özel yöntemlerle çeşitli renklere boyayan Türkler, kendi icatları yoluyla zehirli yemeği de ortaya çıkarıyordu.
Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın kaleme aldığı ve Çince ile Uygurca’ya da çevrilen kitabında, Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lugati’t-Türk” eserine dayanılarak Türklerin bin yıl önceki ilgi çekici geleneklerine yer veriliyor.
Çin’de basılarak 8 Eylül’de Pekin’de tanıtımı gerçekleştirilecek “Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra-Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati’t-Türk” isimli kitapta yer alan bilgilere göre, Türkçede “ütü” olarak kullanılan söz, Divanü Lugati’t-Türk’te “ütüg” olarak geçiyor. Bu alet, Kaşgarlı Mahmud tarafından, “mala biçiminde olan, ısıtıldıktan sonra giysilerin kırışıklıklarına bastırılarak sıcaklığın etkisiyle bu kırışıklıkların düzleşmesini sağlayan demir parçası” olarak tanımlanıyor.
Giysiler ütülenirdi
Günümüzün ütüsünün ateşte ısıtılarak kullanılan eski biçimi olan “ütüg” için eserlerde, “ütidi” fiili de “ol tonug ütidi (o giysinin kırışıklıklarını ütüledi ve düzeltti)” şeklinde kullanılıyor.
Havlu ve Mendil kullanılırdı
Sözlük bölümünde yer alan “suvluk” sözünü Kaşgarlı Mahmud “havlu”, “eliglik” sözünü ise “eldiven” olarak tanımlıyor. “Su” sözcüğünün bin yıl önceki biçimi olan “suv” kelimesine getirilen yapım ekiyle türetilen “suvluk”un, el, yüz ve vücuttaki suyu kurutmak amacıyla kullanılan havlu olduğu anlaşılıyor.
Bin yıl önce Türklerin giyim kuşamında mendili kullandığı da eserde görülüyor. Erkeğin gerektiğinde burnunu silmek için cebinde taşıdığı ipek mendil olan “ületü”, Divanü Lugati’t-Türk’te yer alan bir başka giyim kuşam aksesuarı olarak öne çıkıyor. Bu veriler, Türklerin bin yıl önce giyim ve temizliklerine dikkat ettiğini, ütülenmiş kıyafet ve ipek mendillerle dolaştığını gösteriyor.
Giysilerini boyuyorlardı
Eserde, giyim kuşam ile ilgili bir başka ayrıntı da “bodudı” sözüyle gözler önüne seriliyor. Eski Türkçedeki “bodudı” sözü, “boyadı” anlamında kullanılırken, Kaşgarlı Mahmud’un bu söz için getirdiği örnek, “ol tonug bodudı (o giysisini boyadı)” şeklinde görülüyor.
Kaşgarlı Mahmud, giysi boyanabileceği gibi başka şeylerin de boyanabileceğini ve bu fiilin onlar için de kullanılabileceğini belirtirken, giysinin nasıl boyandığı konusunda bilgi verilmese de bu örnek, Türklerin bin yıl önce kıyafetlerini boyadığını gösteren bir kanıt olarak ortaya çıkıyor.
Zehirli yemeği gösteren “Çatu”
Suikastların çoğunlukla zehirleme yoluyla yapıldığı bir dönemde yemeklere karıştırılan zehri ortaya çıkarmak da büyük önem taşıyordu. Babası ile beraber aile fertlerini böyle bir suikast sonucunda kaybeden Kaşgarlı Mahmud da zehirli yemekleri ortaya çıkaran “çatu” isimli bir nesnenin var olduğunu, Türk dilinin baş ucu kitabında anlatıyor.
“Çatu”nun “balık duyargası” olduğunu, kimilerine göre ise Çin’den getirilen ve bıçak sapı yapımında kullanılan bir ağaç kökü olabileceğini aktaran Kaşgarlı Mahmud, yemekte zehir bulunup bulunmadığının da “çatu” sayesinde anlaşıldığından söz ediyor.
Onun verdiği bilgilere göre, zehirli yemek “çatu” aracılığıyla şu yöntemle anlaşılıyor: “içerisinde zehir bulunduğu sanılan çorba ya da yemek bir kapta getirilir. Daha sonra bu yemek ‘çatu’ ile karıştırılır. Eğer içerisinde zehir varsa ateş yanmamasına karşın çorba ya da yemek kaynamaya başlar. Ayrıca, ‘çatu’ kabın içerisinde konulduğunda da duman çıkmasa bile kabın kenarları buğulanır.”
“Hangi boydansın?”
Türklerin o dönemdeki görgü kuralları ile törelerinden de bahsedilen eserde, Türklerin tanışma şekilleri de okuyucuya aktarılıyor. Birbirini tanımasa dahi karşılaşan iki kişinin selamlaştığı ve görgü kuralları gereğince hal hatır sorduğu Türk geleneğinde iki Türkün tanışması da şöyle anlatılıyor:
“Birbirini tanımayan iki adam, karşılaştıklarında önce selamlaşırlar. Sonra, ‘boy kim? (hangi boydansın?)’ diye sorarlar. Hangi kabiledensin demektir. ‘Salgur’ diye karşılık verir veya boy adlarından birini söyler. Bundan sonra konuşmaya başlarlar veya daha fazla gevezelik etmeden kendi yollarına giderler. Böylece her biri diğerinin ait olduğu boyu tanımış olur.”
Kitapta, ayrıca, iki asker veya iki birliğin karşılaştığı durumlarda birbirini tanıma yolu da izah ediliyor. Kaşgarlı Mahmud’un verdiği bilgilerden, bugün askerlikte, poliste veya benzeri görevlerde kullanılan “parola sorma” uygulamasının o dönemde de var olduğu ortaya çıkıyor.
--spoiler--
not:alıntıdır.
--spoiler--
Avrupa karanlık çağ adını verdiği; pislikten ve hastalıklardan başını kaldıramadığı, cadı, şeytan diye sayısız insanı yaktıkları, her türlü sapkın durumların ortaya çıktığı devirleri yaşarken, Türkler pantolon giyiyor, giysilerini boyuyor ve ütülüyor, düğme kullanıyor, mendil ve havlu kullanıyor, parola ile beraber günümüzdeki bir çok askeriye kavramlarını, taktiklerini geliştiriyor, şu an bile kavrayamadığımız çatu gibi bazı yöntemleri sosyal hayatların da kullanıyorlardı. Tüm bu buluşlarının gelişiminin, Kaşgarlı Mahmud’tan bile çok uzun zaman evveler de olduğu düşünülürse; bu yüksek yaşam standartları aslında Türk Tarihi ve Medeniyeti açısından çok önemli bir durumdur.
Türklerin bin yıl önce giyim kuşamlarına özen gösterdiği, ütülü elbise, ipek mendil, eldiven ve havlu kullandığı belirtildi. Kıyafetlerini özel yöntemlerle çeşitli renklere boyayan Türkler, kendi icatları yoluyla zehirli yemeği de ortaya çıkarıyordu.
Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın kaleme aldığı ve Çince ile Uygurca’ya da çevrilen kitabında, Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lugati’t-Türk” eserine dayanılarak Türklerin bin yıl önceki ilgi çekici geleneklerine yer veriliyor.
Çin’de basılarak 8 Eylül’de Pekin’de tanıtımı gerçekleştirilecek “Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra-Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati’t-Türk” isimli kitapta yer alan bilgilere göre, Türkçede “ütü” olarak kullanılan söz, Divanü Lugati’t-Türk’te “ütüg” olarak geçiyor. Bu alet, Kaşgarlı Mahmud tarafından, “mala biçiminde olan, ısıtıldıktan sonra giysilerin kırışıklıklarına bastırılarak sıcaklığın etkisiyle bu kırışıklıkların düzleşmesini sağlayan demir parçası” olarak tanımlanıyor.
Giysiler ütülenirdi
Günümüzün ütüsünün ateşte ısıtılarak kullanılan eski biçimi olan “ütüg” için eserlerde, “ütidi” fiili de “ol tonug ütidi (o giysinin kırışıklıklarını ütüledi ve düzeltti)” şeklinde kullanılıyor.
Havlu ve Mendil kullanılırdı
Sözlük bölümünde yer alan “suvluk” sözünü Kaşgarlı Mahmud “havlu”, “eliglik” sözünü ise “eldiven” olarak tanımlıyor. “Su” sözcüğünün bin yıl önceki biçimi olan “suv” kelimesine getirilen yapım ekiyle türetilen “suvluk”un, el, yüz ve vücuttaki suyu kurutmak amacıyla kullanılan havlu olduğu anlaşılıyor.
Bin yıl önce Türklerin giyim kuşamında mendili kullandığı da eserde görülüyor. Erkeğin gerektiğinde burnunu silmek için cebinde taşıdığı ipek mendil olan “ületü”, Divanü Lugati’t-Türk’te yer alan bir başka giyim kuşam aksesuarı olarak öne çıkıyor. Bu veriler, Türklerin bin yıl önce giyim ve temizliklerine dikkat ettiğini, ütülenmiş kıyafet ve ipek mendillerle dolaştığını gösteriyor.
Giysilerini boyuyorlardı
Eserde, giyim kuşam ile ilgili bir başka ayrıntı da “bodudı” sözüyle gözler önüne seriliyor. Eski Türkçedeki “bodudı” sözü, “boyadı” anlamında kullanılırken, Kaşgarlı Mahmud’un bu söz için getirdiği örnek, “ol tonug bodudı (o giysisini boyadı)” şeklinde görülüyor.
Kaşgarlı Mahmud, giysi boyanabileceği gibi başka şeylerin de boyanabileceğini ve bu fiilin onlar için de kullanılabileceğini belirtirken, giysinin nasıl boyandığı konusunda bilgi verilmese de bu örnek, Türklerin bin yıl önce kıyafetlerini boyadığını gösteren bir kanıt olarak ortaya çıkıyor.
Zehirli yemeği gösteren “Çatu”
Suikastların çoğunlukla zehirleme yoluyla yapıldığı bir dönemde yemeklere karıştırılan zehri ortaya çıkarmak da büyük önem taşıyordu. Babası ile beraber aile fertlerini böyle bir suikast sonucunda kaybeden Kaşgarlı Mahmud da zehirli yemekleri ortaya çıkaran “çatu” isimli bir nesnenin var olduğunu, Türk dilinin baş ucu kitabında anlatıyor.
“Çatu”nun “balık duyargası” olduğunu, kimilerine göre ise Çin’den getirilen ve bıçak sapı yapımında kullanılan bir ağaç kökü olabileceğini aktaran Kaşgarlı Mahmud, yemekte zehir bulunup bulunmadığının da “çatu” sayesinde anlaşıldığından söz ediyor.
Onun verdiği bilgilere göre, zehirli yemek “çatu” aracılığıyla şu yöntemle anlaşılıyor: “içerisinde zehir bulunduğu sanılan çorba ya da yemek bir kapta getirilir. Daha sonra bu yemek ‘çatu’ ile karıştırılır. Eğer içerisinde zehir varsa ateş yanmamasına karşın çorba ya da yemek kaynamaya başlar. Ayrıca, ‘çatu’ kabın içerisinde konulduğunda da duman çıkmasa bile kabın kenarları buğulanır.”
“Hangi boydansın?”
Türklerin o dönemdeki görgü kuralları ile törelerinden de bahsedilen eserde, Türklerin tanışma şekilleri de okuyucuya aktarılıyor. Birbirini tanımasa dahi karşılaşan iki kişinin selamlaştığı ve görgü kuralları gereğince hal hatır sorduğu Türk geleneğinde iki Türkün tanışması da şöyle anlatılıyor:
“Birbirini tanımayan iki adam, karşılaştıklarında önce selamlaşırlar. Sonra, ‘boy kim? (hangi boydansın?)’ diye sorarlar. Hangi kabiledensin demektir. ‘Salgur’ diye karşılık verir veya boy adlarından birini söyler. Bundan sonra konuşmaya başlarlar veya daha fazla gevezelik etmeden kendi yollarına giderler. Böylece her biri diğerinin ait olduğu boyu tanımış olur.”
Kitapta, ayrıca, iki asker veya iki birliğin karşılaştığı durumlarda birbirini tanıma yolu da izah ediliyor. Kaşgarlı Mahmud’un verdiği bilgilerden, bugün askerlikte, poliste veya benzeri görevlerde kullanılan “parola sorma” uygulamasının o dönemde de var olduğu ortaya çıkıyor.
--spoiler--
not:alıntıdır.
türkiye'nin geldiği nokta düşünüldüğünde "10 yıl sonra türkler nasıl yaşayacak ?" sorusunun yanında ihmal edilebilir önemde olan soru.
güncel Önemli Başlıklar