bugün

8 yılda akp nin yaptığı kötü icraatler

AKP iktidarının en başından itibaren, Erkan Mumcu nun bakanlığı döneminde YÖK reformu konusunda yapılan çalışmalar ve atılan adımlar çok başarılıydı. Reform çalışması oldukça demokratik, açık, uzlaşmacı ve ilerici bir şekilde yürütüldü. Üniversite kamuoyu reform taslağının içine çekilerek desteği sağlandı. Ancak bu konuda sonuna kadar gidecek bir kararlılık sergilenemedi. Halbuki AKP nin içerde ve dışarda yeterli presiji, desteği ve gücü vardı. Ancak YÖK yönetiminin uzlaşmaz tutumlarına karşı ısrar bir tutuma gidilmedi. Son olaylar ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki kırılmalar YÖK ve üniversitelerin nasıl bir direnç noktası oluşturduklarını AKP ye de göstermiş oldu, ama zamanında bu konuda ısrarcı olunmaması YÖK ün ıslahı adına kaçırılmış bir fırsat oldu. Bir daha öyle bir fırsat aynı şekilde ele geçmez gibi görülüyor.
Bunun gibi kaçırılan bir fırsat da derin devletle mücadele konusunda gerçekleşti. Derin devletin varlığı artık bilinen ve ilgili pek çok üst düzey yetkilinin bizzat teyid ettiği bir fenomen. Ancak bu olgunun yapısı, içeriği, mahiyeti bir ruh veya hayalet gibi perdeler arkasında. Bu yapının ortaya çıkartılması konusunda Şemdinli ve daha sonra çözülen bazı cinayetler ve çete oluşumları hep AKp ye birer fırsat sundular. Ancak özellikle Şemdinli sonrasında Erdoğan ın sonuna kadar demesine rağmen bir noktada bu kararlılığından tam dönüş yapması, hatta savcının meslekten menedilme derecesinde cezalandırılması açıkçası AKP nin karnesine bir eksi olarak geçti. Sadece bununla kalmayıp sonrasındaki süreçte ve seçimlere götüren gelişmelerde derin yapının üzerine gidilmemesinin sonucu gördü AKP. Erdoğan Şemdinlide sonuna kadar gitmediğine mutlaka pişman olmuştur veya olacaktır. Şemdinlide gösterilecek cesaret ve kararlılık e-bildirgelerin önüne geçebilir ve hatta belki ardından gelen Danıştay ve Hrant Dink cinayetlerini de engelleyebilirdi. Ama maalesef AKP yönetiminin bu konuda sergilediği pasif duruş yine AKP nin başını yaktı ve yakmaya da devam edecek gibi gözüküyor.
Doğrusu şahsen bu bahsettiğim iki konunun çözülememiş olmasını nispeten anlayabiliyor ve normal karşılayabiliyorum. Ancak Kürt meselesi veya Güneydoğu sorunu ile ilgili AKP nin bu derece pasif kalmasını anlamakta zorlanıyorum. AKP maalesef bu sorunun bütün yönleriyle kavramaktan ve her yönüyle olmasa da belli yönlerden bu soruna neşter atmaktan aciz kaldı. Bu hususta somut olarak atılan adımlar, bir AB sürecinde yapılan bazı düzenlemeler bir de Erdoğanın Türkiyelilik üst kimliği tartışmasını açmasından ibaret kaldı. Halbuki bu mesele Türkiye nin en köklü sorunlarından birini teşkil ediyor ve şu an en acı yönüyle karşı karşıya gelinen terörün de çıkış noktası. Bu sorun hem ekonomik yönüyle bölgenin kalkınması, sosyal şartlar yönüyle devletin bölgeye daha çok hizmet götürmesi ve çeşitli alanlarda sosyal projeler üretilmesi, eğitim kalitesinin ve imkanlarının artırılması ve bu konulardaki devlet yatırımlarının yanısıra özel sektörün de yatırım yapmaya teşvik edilmesi, ve tabiiki askeri önlemlerin bombalar patlamadan önce alınması gibi tedbirler, açılımlar, atılımlar yapılabilirdi, yapılmalıydı. Üst kimlik konusundaki girişim bence doğruydu ama belki konjonktürel bir yanlış yapıldı ve medyadan ve derin odaklardan yeterince destek alınmadan böylesine köklü bir meselede yanlış bir zamanlamayla çıkış yapıldı. Dolayısıyla AKP nin göreve gelir gelmez el atmış olması ve projelere başlaması gereken bir alanda neredeyse hiçbir şey yapmamış olması sonuçta yine tüm Türkiye ile birlikte kendi başını yakıyor ve öyle görülüyor ki yakmaya devam edecek.
AKP nin başarısız kaldığı temel noktalar arasında son olarak laiklik konusunu vurgulamak istiyorum. Kemal Karpatın Erdoğana mektubunda belirttiği gibi AKP iktidarı Türkiyede din ve laikliğin uzlaşması konusunda çok büyük bir fırsat ele geçirmişti. Doğrusu bu hususta atılabilecek adımlar oldukça cesaret isteyen, belki siyasi intihar kabul edilebilecek bazı girişimler olabilecek, ve çok ciddi bir tarihi, felsefi, entellektüel birikime sahip olmayı veya böyle bir birikimi harmanlayıp kullanabilmeyi gerektiren nitelikte olurdu. Dolayısıyla belki de AKP den bu sorunu çözmesini beklemek fazla bir beklenti, bu sorun belki de AKPnin kapasitesini aşıyor. Ama en azında daha sağlıklı adımlar atılabilir, yanlışlara meydan verilmeyebilirdi. AKP dindar kesimden gelen ve dindar kesimin büyük bir kısmının desteğini yanına almış bir parti olarak laik kesimin hassasiyetlerini ne yeterince tanıyabildi ve anlayabildi, ve de laik kesimin tereddütlerini, kuşkularını giderme adına yeterince yaratıcı açılımlar yapabildi. Burda bütün suçu AKP ye yüklemek mutlaka yanlış olur. Karşılıklı güvensizlik ortamında AKP yöneticileri değiştik derken ve endişeleri haklı çıkartacak ciddiyette gerici adımlar atılmamışken ve hatta atılan bazı yanlış adımlar geri alınmışken, hala sizin niyetiniz başka düşüncesinde ve güvensizliğinde ısrar etmek, hatta bunu cumhuriyete sahip çıkalım derecesinde bir paranoya haline dönüştürmek normal ve haklı görülebilecek bir tepki değil. Ancak mitingler bu düşüncelerin toplumsal bir karşılık bulduğunu gösteriyor ve AKP nin bu hususta yapılabilecekleri yeterince yapmadığını ortaya koyuyor.