bugün

sevdiği entry'ler

15 temmuz gecesi rte nin pilotunun fetöcü çıkması

hayırlı fetö ile mücadeleler...

15 temmuz gecesiydi hava sıcaktı,
bir ihanet kalkışması ülkeyi yaktı...

sözlerime 15 temmuz destanı marşının girizgahıyla başlamak istedim.

o gece biliyorsunuz asrın liderimiz marmaris'teydi.
hayin darbeci fetöcülerden kıl payı(!) kurtularak istanbul'a geldi ve fetö ile mücadele(!) ederek darbeyi bastırdı...

işte o gece asrın liderimizi dalaman havaalanından istanbul'a getiren uçak vardı ya hani.
o uçağın pilotu var. pilotsuz uçak olmaz tabi malum, gerçi konyalı bilim adamlarımız onu da yapacak, şüphem yok.
neyse işte o pilotun adı: barış yurtseven...

o pilot var ya işte, o pilot fetöcü çıktı iyi mi?
http://www.milliyet.com.t...2834670&utm_term=post

savcılık şey başlatmış, ney başlatmış?
soruşturma işte başlatmış felan.

bu arada tabi asrın liderimiz o gece istanbul'a gelirken cumhurbaşkanımızın uçağına bir de f-16 eskortluk yapıyordu.
neden eskortluk yapıyordu?
cumhurbaşkanımızı fetöcü darbeci hayinlerden korumak için eskortluk yapıyordu.

o f-16 uçağının pilotu kimdi?
yunus poyraz...

yunus poyraz şu an nerede?
fetö'den tutuklu, cezaevinde...
http://www.diken.com.tr/e...ilotu-fetoden-tutuklandi/

şu fotoğrafa çok güldüm yalnız.
reisime bak civanım ya...
görsel

yunus poyraz'a el sallıyor galiba burada.

ya ben şimdi şunu anlamadım arkadaşlar.
tamam 15 temmuz bir destandı...hadi kabul...

şimdi o gece erdoğan'ı taşıyan uçağın pilotu fetöcü, koruyan uçağın pilotu fetöcü, erdoğan'ın yaveri fetöcü, o gün, o gece erdoğan'ı koruyanların hepsi fetöcü çıktı.
peki o gece erdoğan'ı öldürmek ve devirmek isteyenler kimdi o zaman?

sübhaneke dinimiz amin...

sözlük yazarlarının itirafları

10 yıldır bu sözlükteyim ve bugüne kadar çok değerli yazarlarla bu başlık altında hislerimi paylaştım, mutsuzluklarımı yansıttım 10 yıl boyunca ara sıra. şimdi böylesine mutluyken bunu da buraya not düşmeliyim..

bugün dünyadaki en şanslı insanlardan biriyim. sağlıklıyım, ailem ve dostlarım da sağlıklı. başımı sokacak bir evim var, karnım doyuyor her gün elhamdulillah. tatlı da çok tüketiyorum bu aralar. özgürce ibadetlerimi gerçekleştirebiliyorum, abd ve batı emperyalizmi artık eskisi gibi ülkemizi yönetemiyor, ilk defa bağımsızlığımıza bu kadar yaklaştık...

ve sen... yıllardır verdiğim yorucu mücadelelerden sonra karşılaştığım en güzel şeysin sen... ilk defa birine bu kadar güveniyorum ve boşa çıkmayacağına eminim... güzellikle sevimliliği aynı anda taşıyan gördüğüm tek kişisin sen.. bunlardan daha da önemlisi öyle güzel bir ruhun var ki daha önce kimsenin keşfedemediği... utangaç tavırlarının, anlayışlı tavırlarının, sürekli iyiniyetinin, yaşadığın tüm olumsuzluklara rağmen bana yansımayan asil-güçlü tarafının, gönlüme huzur veren kuş cıvıltısı sesinin kaynağı ruhun.. ben önce ruhunu sevdim senin, sonra gördüm seni, sanat eseri ellerini tuttum daha çok sevdim, gördükçe daha çok, konuştukça saatlerce daha çok, göremedikçe günlerce ama bana göre yıllarca hislerim hep arttı... hayatımda olduğun için çok şanslı hissediyorum, benim olduğun icin cok gururlu, mutlu olduğunu bildiğim icin de huzurluyum...

kahveye sigara çok yakışıyor, dondurmaya karamel mesela, yeşil çam ormanlarına kar yakıştığı gibi, benim yanıma en çok sen; beraber olmayınca dünya estetik açıdan daha zayıf biraz...

hayat kısa, kuşlar uçuyor, bizse birbirimize sarılıp film izlemeliyiz ölene kadar...

evlatlık olduğunu öğrenirsen tepkin ne olurdu

çok kötü bir şey degil. ben 13 yaşındayken öğrenmiştim. babamın evrak çantasında bir şey ararken mahkeme tutanaklarını gördüm, okudum ilk önce kabullenmekte zorlandım. çok fazla duygusal buhran yaşamadım. teyzemin annem olduğunu öğrendiğimde sevinmiştim bile. çünkü tek çocuk olmadığımı 3 tane de öz abim olduğunu öğrenmek biraz rahatlatmıştı beni. biraz öz güvenimi arttırdı sanırım. ama aradan bir kaç hafta geçtikten sonra öz babamın ölmesi psikolojimi alt üst etti. sanırım yaşla ilgili bir şey. ben kimseye konuyu bildiğimi söylemedim. normal hayatıma devam etmeye çalıştım. annem de bazı sorunlar varmış ve bu sorunlar çocuk sahibi olmasına engelmiş. onlarda bir karar verip 4. erkek çocuk olarak doğduğum için beni almışlar. zaten 3 tane erkek çocuğu olduğundan öz annem beni teyzeme vermiş. bence gayet mantıklı. annem de babam da vefat ettiler. ben onları üzmemeye gayret ettim. çünkü maddi ve manevi anlamda hiçbir sorunum olmadı. onlardan gördüğüm sevgi ve merhameti hayatım boyunca unutamam. şimdi hayatta bir tek öz annem var ve ben hala ona teyze diyorum. anne demek tuhaf geliyor. ben iki tarafında mirasçısıyım. şimdi çalışmasam hayatımın sonuna kadar rahat rahat yaşayabilirim. ama işte mezarlığa gidince 2 babanın ve bir annenin mezarını ziyaret etmek gerekiyor. duyguların bazen karma karışık oluyor ama insan her şeye alışıyor. bana çocuğunu başkasına verir misin diye sorsalar veremem heralde...

zorluklara göğüs geren kız

iffetsizdir. göğüs gerer falan hayırdır burası türkiye öyle göğsünü memeni değdirmek yok sağa sola.

her playlistte olması gereken şarkılar

Osiris - wasted.

Dream theater - the enemy inside.

ben bu yazıyı sana yazdım

...

başlangıca gerek yok bitise doğru gidiyoruz, her şey, her zaman aynı yeni bir gün doğuyor hayat başlıyor kalkıyorsun kahvaltını yapıyorsun evden çıkıyorsun işe okula ya da boş boş sokaklarda sürtmeye.

sanki hayat bir oyun, sende kahraman, birisi başla tuşuna basmış yükleniyor lütfen bekleyin... yazıyor başlangıçta arada sırada durdur tıklanıyor hayatlar da, kaldığın yerden devam etmeyi bekliyorsun, biri seni yönetiyor sanki.

nefes bile alamıyorsun biri izin vermezse, bakamıyorsun geleceğine, hayatın akışına, karanlık bir gece de her gün yok oluşuna , bazen uyanmak istemiyorsun yeni bir güne hep o yatakta o şekilde ayakların duvarda öylece kalmak istiyorsun hiç kımıldamadan.

radyo dan aynı şarkının sesi yükseliyor...

biten aşklarımın ardından ağlayamam ben böyle yas tutamam diyor demet...

düşünüyorsun şimdiki gibi ben ne yazıyorum, ne anlatmaya çalışıyorum diye, hatta bunu kime yazıyorum diye.

bakıyorsun hayata dair bir mesaj..

enteriniz silindi...

sebep..

başlık entry uyumsuzluğu..

entry kesinlikle tanım içermelidir...

olmayan bir tanım...

ocak- 2007 - ankara.

ben bu yazıyı sana yazdım

Herkes güzel bir tebessüm ile bahsederken 20'li yaşlarından, ben sahte bir gülümseme bırakacağım seni sevdiğim yıllarıma...

***

Uğur Dündar "Neden burası böcek dolu?" diye sorduğunda; "EVET NEDEN BÖCEK DOLU BURASı?" diye bağıran pastaneci gibi uyandım bugün. belliydi garip bir şeyler olacağı. çünkü ne zaman tersimden uyansam, garip şeyler olur.

8 yıl aradan sonra, 3 ay önce evlenen eski ve ilk sevgilim telefon açtı bugün.

özge... ismini bile duyduğumda, içimde şehirler yanıyor, insanlar etrafa kaçışıyordu bir zamanlar...
şimdi geriye dönüp baktığımda; koskocaman bir hiç görüyorum. uğruna koskoca 8 yıl heba edilen bir kadın...

"mutsuzum. çok mutsuzum..."

samsung teknik servisi gibiyim zaten şu aralar. evliliği yolunda gitmeyen beni arıyor.
bilmiyorlar ki, ben teknik servis olayını çoktan bıraktım.

hep düşündüm ona dair:
"Yüzlerce kilometreden, milyarlarca insanın arasında sıyrılıp yan yana geldiysek, karşılaşmamızın parçalanmaktan başka bir nedeni olmalı." diye. hasbelkader düşündüğüm gibi olmadı. yokmuş.

"bittikten sonra neden arar, neden yazar ki insanlar?"
- aşk bitmediğinden.

ha siktir be, ha siktir!

senin o sevgi dediğin, aşk dediğin şey yıllarca aklına gelmiyor da şimdi mi geliyor?
"ben senden daha enayisini bulamam." desene sen şuna!

merak etme tek faul sen değilsin hayatımda.

taaa ilkokulda bir gün peltek bir çocuğa okutmuşlardı andımızı." iyi dertler arkadaşlar." dedi, bir daha da düzelmedi benim hayatım. bunu düzeltecek kişi sen değilsin. ama daha bok edemezsin. en azından buna eminim. çünkü ben 45 katlı bir gökdelenin en tepesinden düşeli ve yere çakılalı çok oldu. şu an yerdeyim ve üstümdeki tozları çırpıyorum.
daha fazla ne olabilir ki? bırak beni de silkeleyeyim üstümü başımı...

sussan olmuyor, susmasan olmaz işte.

kendimi en mutlu hissedeceğimi bildiğim yer ile, kendimi en değersiz hissettiğim yer senin yanın,
ben sana bunun çaresizliğini nasıl anlatayım?

her şeye rağmen teşekkür ederim sana.
yaşattıkların için değil, ama bana öğrettiklerin için sana binlerce kez teşekkür eder ve eşinle aranı düzeltmeni can-ı gönülden isterim.

çok şey öğrettin bana çok...

sayende hayatın acımasızlığını öğrendim, çok seviyorum diyenlerin bir gün gidebileceğini öğrendim.
aynı kişilerin yıllar sonra, şart ve durum ne olursa olsun köpekler gibi pişman olup, dönebileceklerini öğrendim.

düşündüm de,

"annem beni senin büyüttüğünü bilse, çok üzülürdü."

-elveda sana.

ben bu yazıyı sana yazdım

hep merak ederdim. "evlenen insanlar nasıl yaşıyorlar, nasıl mutluluklarını devam ettiriyorlar?" diye.
bugün yeni tanıştığım çınar abinin hayat hikayesini dinledim. eşi ile tartışmalarını, boşanma noktalarına gelmelerini, fakat her şeye rağmen birbirlerine olan bağlarından dolayı ipi kopartmaktan vazgeçmelerini... her şeyi anlattı.

"en az 5 kere evden gittim. defol dedi bana, istemiyorum seni dedi. her seferinde de kendisi geri çağırdı.
özlüyorum, seviyorum, gel dedi. ayrılıkta da, sevgide de önemli olan erdemdir canım kardeşim.
eve o son dönüğümde içimde biriktirdiğim her şeyi söyledim:

-sen beni bu evden hep kovuyorsun, kovacaksın biliyorum.
ama tahmin edemediğin, atladığın bir şey var; ben içinde sen olan evi kalbime yapmışım. bu evi yıksan da, onu yıkman mümkün değil. beni buradan göndermen hiçbir şeyi değiştirmiyor. sadece seni görememenin acısını, özlemini çekiyorum. bunu ne yaparsan yap, değiştiremezsin."

o günden sonra karısı bunu hiç evden kovmamış. çocuğu da o sene yapmışlar. maaşallah pek de mutlularmış şu an.

cümlenin sonuna ekliyor çınar abi:

"eğer seviyorsan ve seviliyorsan bilirsin işte, yollar bir gün her türlü tekrar kesişecektir. bunu hiçbir şey, hiç kimse değiştiremez."

bunu düşündüm gün boyu.
ve ben seni kalbime, henüz ev olmasa da misafir yapmışım çoktan.
bir gün yollar kesişecek, biliyorum.

yine de aklımı bir soru kurcalıyor:

"ya evde yoksan...?"

***

"En değerli misafirim,

Bugün bıraktığın anılarınla boğuşuyorum odamda..
Sen düzenlemişsin her tarafı. Her taraf sen kokuyor, sen var gibisin aslında
ya da ben senin hayalinle süsledim her tarafı..

Son nefesleri vereceğimiz güne kadar kalamadın. Oysa tahminimce otuz sene kalmıştı benim son nefesime.
Bir yaşam vaad ettim ben sana, bu evin içinde.
Kabul etmiştin;
Meğer sen hep bu izbe evin penceresinden bakıyormuşsun...

Ben seni elimden geldiğince ağırlamaya çalıştım. Yapamamışım.

Sen bu evin karanlığı ile başedemedin sevgilim.
Bense o karanlığın en ücra köşesinde yaşıyorum şimdi.

Bavulunu toplamış misafirin ayaklarına kapanmak değer mi?

Kapıları kilitlemeli mi, bir yere kaçmasın diye sevgili?

Bu evi yıkma sevgilim. Ben burada yaşıyorum. Ben buradayım hep.
Hep seni bekliyorum kapılar pencereler açık, duvarlar yıkık. ama yine ışık yok sen olmadıkça;
hala karanlık.

Dışarısı çok korkunç sevgilim gitme.
Gitme,seni izlemek zor başka evlerin içinde!
Başka düzenlerle...
Başka aşklarda...
Başka sevgilerde...
Başka dudaklarda...

Sen başkalaştıkça.

Seni benden kimse almadı ama, beni benden sen aldın be sevgilim.
işine yaramam bırak beni.

Bırak kırılmış kalbimi...
Bırak umutlarımı...
Bırak gülücüklerimi...
Bırak yalan tebessümlerimi...

Beni yalnız bırak bu evde, ama sen de ol içinde.

Ben bu aşk sorumluluğunu üstlenemedim. Her şeyden çok sevmek yeterli olmuyormuş demek, bilemedim.
Gitmeni kabullenmeyi bilemedim.
Hayatımın tadını kaçırdın ,o yüzden tadını çıkarmayı bilemedim.
Bu evi kendim yıkmayı bilemedim.
"Başka evlerde senin mutluluğun" dediler, taşınmayı bilemedim.
En mutsuz olduğum anlarda, sen olmadıkça Ağlamayı bilemedim.
En gülünç esprilere kahkahalar atarken;

içten Gülmeyi bilemedim...

***

Şimdi Tek bildiğim; dışarıya baktığın pencerelerden seni izlemek.

Ya gel bu eve yeniden
ya da git bu mahalleden.

Penceremdeki manzaram olma.

Gözümdeki yaşlar olarak, karış yağmurlara.

Terk et bedenimi, ben terk etmeden.
Benim yarınım ol, umudum değil.

Gelirsen de hiç gitme.
Benimle paylaş bu evi ve ev arkadaşım ol.

Misafirim değil..."

3 kelime ile üzücü bir şeyler yaz

anneler gününde annesizim.

sadece fotosu görülen birine aşık olunur mu

https://www.instagram.com/p/BJI-aZPAKYU/

Konu kapanmıştır. 52 sene öncesi ama günümüzü anlatmış resmen.

aile baskısı

çocukluktan başlamaktadır şunu yap bunun yapma diyerekten.çocuğun üzerine gereğinden fazla düşülmektedir.buda çocukta zamanla belirginleşen güvensizlikle aileye cevap olmaktadır...baskı altında yetiştirilen evlat zannedilirki çok hayırlı felan olacak.olanlarda vardır tabii sözüm meclisten dışarı ancak meraktan sormak isterim kendilerine memnunlarmı acaba yaşamlarından.böyle sosyal ortamalarından falan.
bu baskıcı aile aslında genel tipik türk ailesidir.çocuğu her şeyden habersiz yetiştirip büyütürler.cocuk belli olgunluğa gelir mutlaka kötü insanlarla karşılaşır ve ne yapacağını bilemez.çünkü daha önce hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştır.sap gibi kalır yani acıkca.ailede böbürlenir ben evladımı en iyi şekilde yetiştirdim napıyım onun geninde var diyerek konuyu kapatır...veya kapatmayıp çocuğunu habire arayıp,nereye,kimle,nersi, gibi sorularla bunaltır...çocukta bununla beraber ailem bana güvenmiyor duygusu oluşur...
çocuğunda aslında bir birey olduğu çoğu kez unutulur.onun düşünceleri pek önemsenmez.yok sayılır.
çocuğun cevresi giderek azalır...psikolojik sorunlar falan...tamda ergenliğe geldiğinde bu konu gayet önemsenmesi gereken bir konudur.çünkü evden kaçma efenime söyleyeyim intihara teşebbüs arkadasın aklına girmesiyle gayet mümkündür.ancak genelde hep vazgeçilir.
çocuk ailesinden biraz daha duyarlı olmasını beklemektedir.aile ise genelde fatura borç gibi kavramlarla uğraşmaktadır...
çocuk büyüdüğünde ise;genelde anne yardımıyla gelin aranmaya baslar..aileye uygun gelin adayı aranır...tabii çocuk buna karşıdır...ancak elden bir şey gelmez...
saçma sapan akılların yaptığı yine saçma bir gelenek diyeyim öyle oldu çünkü türkiiyede özellikle..

hayata karşı duruşunuz

görsel

evlenilecek insanda aranan özellikler

Anormal biri olsun, normal biri olursa anlaşamayız. Sabırlı olsun, dürüst olsun, güzel olmasına gerek yok sempatik olsa yeterli.