bugün

ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda,
sıcacık bir sığınak olayım istemiştim.
Ben ona dedim ki , bütün kuşlar tünedi. Göğsümdeki tek kanatsın.

Şükrü Erbaş
"gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor öyle... usul bir gülümsemeyle yürüyorum. kırmızı bir bulut yüzün. bir çınar ağacı gölgesindeyim. yapraklar değil saçların dökülüyor üstüme. mavilikte bir görkem. şarkılar dinliyorum. parmakların, sesinden önce akıyor içime. 'uçan kuşlar sarhoş olur' bir daha inanmıyorum. " sözlerinin sahibi (bkz: Bağbozumu Şarkıları)
büyüklerin bunca uzun yaşadığı bir ülkede
bir onur dersi midir çocukların ölümü ?

- Şükrü Erbaş
--spoiler--
"Ben ona dedim ki
Suyun üç hali var
Dördüncüsü sensin.

Kalbim
Uzun menzilim benim
Yolumu karşılayansın.

Ben ona dedim ki
Bütün kuşlar tünedi
Göğsümdeki tek kanatsın."
--spoiler--

dizelerinin sahibi şairdir.
"sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
herkesin perde perde çekildiği bir akşam
siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
ağzında eriklerin aceleci tadı
elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun. "
“Canı cehenneme rahat uyuyanın,
Kapısını örtenin perdesini çekenin.
Yüreği yalnız kendiyle dolu
Duvarları ancak çarpınca görenin.
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.”
(bkz: hasan ibrahim ilkyaz) adında bir oğlu vardır, o da yazar bişeyler.
(bkz: bir türlü sevişilemeyen kadına mezmurdur)
“Bilene ağıt gibi oturur
kadının Gamsız Gülmesi..”
— ŞÜKRÜ ERBAŞ
Akşam akşam "ikilem" şiiriyle beni başbaşa bırakan şair ama insan...

Güzel kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin
Birbirini çoğaltıyor üç acı
Kadın,güzellik ve şarkı...

Kederli şarkıları güzel kadınlara söyletin
Birbirini bütünlüyor üç acı
Kadın,güzellik ve şarkı...

Ey insan ömrünü dolduran biçimleyen duygu
Hüzün müdür her vakit mutluluğun bir yüzü?...
“Ben bir iyiliğim, diyorum
Yitiklik duygusundan doğan.
Çoğalmak istedikçe azalmaktan alırım
Güzelliğimi.
Seçilmiş bir yalnızlığın içinden
Seslenirim mahcup ve özgür;
Sevdiği herkesi bir kedere
Dönüştüren kalbimle.”
— Şükrü Erbaş
--spoiler--
seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.
--spoiler--
“Binlerce taş saklanıyor içimde
Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?”
— Şükrü Erbaş
Ömrüm
Ah benim ördükçe sökülen
Yakasız kolsuz hırkam.

Şükrü Erbaş
"seni kim öğretti bize ey güvenlik duygusu
herkes gövdesine borçlu ölüyor."
"Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin''

erbaşların şükrü
Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan..
"yoruldum bütün yaşları çocukluğa taşımaktan."
*
bahçenin ortasında bir torba tuz
domates fidelerimi yiyorlar, diyor
salyangozlar bu kötülüğü bilmiyor
*
yer açın, kendimi şuraya bir yere bıraktım, kıymet bilmeye geldim. adını sol frame ye getirmek de bir şeydir.

"bir başka bağbozumu

dilsiz ustalar, suskun öğrenciler

(...)
dedem ölmemişti, babam benden gençti henüz. "dağlar dilsiz ustalardır ve suskun öğrenciler yetiştirirler." diyen goethe yi okumadan, bu iki insandan öğrendim kuyuların dilini. annem, ahırdaki ineklere, bahçedeki domateslere biberlere ve çocukların açlıklarına iliklenen bir sedef düğmeydi. evlerden birer tanrı suretinde çıkıp, daha yalnız birer tanrı olarak dönen erkekler kahvelere camilerden daha sadıktılar ve çocuklarından çok merak ederlerdi "ajans haberlerini." hiçbir şey yapmadan günde on kez hükumet yıkıp hükumet kurmayı; yüksek sesli devlet sevgisinin, ters yüz edilmiş bir yalan olduğunu; kendinden başka kimseye inanmamanın mağrur yalnızlığını; sevmek arzusuyla aldanma korkusunun nasıl bir cehennem yarattığını; duvar diplerinde tanrı diye yağmura nasıl dua edildiğini onlarda gördüm. yıllarca küfrettikleri devrimcilere, deniz-yusuf-hüseyin in idamlarından sonra, derin bir mahcubiyet ve saygıyla nasıl ağladıklarını da gördüm onların.
(...)"
senin korkuların benim inceliğimdir şiiri çok bilinip, sevilmekdedir. Ahmet telli ye nazirede bulunduğu görülür.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
bulmacanın beş harfli yemek sorusuna yanıt aramanla halkalanmış,
Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
''dünyanın bütün suçlarını işlemiş
bütün yanlışlarını ben yapmışım gibi
yaptığım her işten tedirgin oluyorum.
içimde sürekli bir horlanma korkusu
bir kekeme tutukluğu ürkek dilimde
en iyi bildiğim konuda bile
çekine çekine konuşuyorum.''
"kalktım yürüdüm elimdeki çaresiz soruyla; insan neden hep sona bırakır kendini?"
"bilmez misin bu evlerin özgürlüğü mezarlardır
üç renkli bir kefene sarılır rüyaları.

harflerden ve taşlardan bir gelecek ağıdı
herkes dağlardan bir kandile pervanedir burada.

ölüm korkudan merhametli, diyor, avuçları toprak
içinde soğumuş bir tanrı, tükenmiş namazlar kılıyor.

kar yosunları, dişbudaklar, yaban cevizleri
evlerin pencerelerine üşümüş fotoğraflar getiriyor.

halkın kirpiklerinden bir beşikte çocuklar
üç zamanı birden büyüyor katillerine gülümseyerek

beyaz tülbentlerinde siyah zamanlar
kadınlar çaresizliğin cenazesini kaldırıyor.

ölüler son nefesleriyle karları tutuşturarak
üniformalı bir sokağa çıkıyor dağlardan soğuk.

ben sana geliyorum, ters lale, yedi göller, zeytin acısı
her sözünle o çocuklar yeniden doğuyor ağzından.

- * -
ülkemizin değeri tam anlaşılamayan, bence efsane şairlerinden.