bugün

nazım hikmet'in en bilinen eserlerinden biridir. gerçekten okumaya değerdir. gönül suraya tümünü koymak isterdi fakat gerçekten biraz uzun, bulun okuyun.. belli kısımları zülfü livaneli, cem karaca ve ahmet kaya tarafından seslendirilmiştir.
nazım hikmet'in seyh bedreddin, Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa'nın demokrasi taleplerinden destanlaştırdıgı hüzünlü bir şiiri...
(bkz: cem karaca)
bu destanı cem karacada seslendirmiştir,ülkedeki ilk rock operalarından biri denir.13 dk uzunluğunda,cem karacanın etkileyici sesiyle efsaneleşir gözünüzde bu destan.bir şeyh bedrettin olasınız gelir ama nerde...
bkz:(#397061)
çemberimde gül oya'nın son bölümünde mehmet* ve idama giden arkadaşının bağırarak bir bölümünü okuduğu şiirdir.**
cem karaca'nın şu kısmını seslendirdiği nazım hikmet şiiri;

Sıcaktı.
Sıcak.
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
sıcak.

Sıcaktı.
Bulutlar doluydular,
bulutlar boşanacak
boşanacaktı.
O, kımıldanmadan baktı,
kayalardan
iki gözü iki kartal gibi indi ovaya.
Orda en yumuşak, en sert
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın:
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.

Sıcaktı.
Baktı Karaburun dağlarından O
baktı bu toprağın sonundaki ufka
çatarak kaşlarını :
Kırlarda çocuk başlarını
Kanlı gelincikler gibi koparıp
çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde
beş tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp.

Bu gelen
Şehzade Murattı.
Hükmü hümâyun sâdır olmuştu ki Şehzade Muradın
ismine
Aydın eline varıp
Bedreddin halifesi mülhid Mustafanın başına ine.

Sıcaktı.
Bedreddin halifesi mülhid Mustafa baktı,
baktı köylü Mustafa.
Baktı korkmadan
kızmadan
gülmeden.
Baktı dimdik
dosdoğru.
Baktı O.
En yumuşak, en sert
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.

Baktı.
Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar.
Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu
fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla.
Oysaki onlar bu toprağı,
bu kayalardan bakanlar, onu,
üzümü, inciri, narı,
tüyleri baldan sarı,
sütleri baldan koyu davarları,
ince belli, aslan yeleli atlarıyla
duvarsız ve sınırsız
bir kardeş sofrası gibi açmıştılar.

Sıcaktı.
Baktı.
Bedreddin yiğitleri baktılar ufka...

En yumuşak, en sert,
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.

Sıcaktı.
Bulutlar doluydular.
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
Birden-
- bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
Dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.

Mübalâğa cenk olundu.

Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.

Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

Yenildiler.

Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.

Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
O, «hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,»
der.
Ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..

Dostlar
biliyorum!
Dostlar
biliyorum nerde, ne haldedir O!
Biliyorum
gitti gelmez bir daha!
Biliyorum
bir deve hörgücünde
kanıyan bir çarmıha
çırılçıplak bedeni
mıhlıdır kollarından.
Dostlar
bırakın beni,
bırakın beni.
Dostlar
bir varayım göreyim
göreyim
Bedreddin kullarından
Börklüce Mustafayı
Mustafayı.»

Boynu vurulacak iki bin adam,
Mustafa ve çarmıhı
cellât, kütük ve satır
her şey hazır
her şey tamam.

Kızıl sırma işlemeli bir haşa
altın üzengiler
kır bir at.
Atın üstünde kalın kaşlı bir çocuk
Amasya padişahı şehzade sultan Murat.
Ve yanında onun
bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim Bayezid Paşa!

Satırı çaldı cellât.
Çıplak boyunlar yarıldı nar gibi,
yeşil bir daldan düşen elmalar gibi
birbiri ardına düştü başlar.
Ve her baş düşerken yere
çarmıhından Mustafa
baktı son defa.
Ve her yere düşen başın
kılı depremedi:
"iriş
Dede Sultanım iriş!"
dedi bir,
başka bir söz demedi..
yarin yanağından gayri herşeyde heryerde hep beraber diyebilmek için......

dizeleriyle hayat felsefemizi çizmemizde bize ışık olan destandır. nazım usta'nın eseridir.
cem karaca şarkısıdır. numunelik bir kere bile bedrettin lafı geçmeyen şarkıda "sıcaktııı, sıcaaaaaak" diye devam eden bir nakarat vardır ki; hava sıcaklığının tavan yaptığı dönemlerde dinlenmesi sakıncalıdır. insanları buhrana ve sinire sevk ederdir.
Diğer daraltan cem karaca şarkıları için:
(bkz: ceviz ağacı)
(bkz: safinaz)
kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.

ve gölde ipi kopmuş

boş bir balıkçı kayığı

bir kuş ölüsü gibi

suyun üstünde yüzüyor.

gidiyor suyun götürdüğü yere,

gidiyor parçalanmak için karşı dağlara.

iznik gölünde akşam oldu.

dağ başlarının kalın sesli sipahileri

güneşin boynunu vurup

kanını göle akıttılar.

kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır,

bir sazan balığı yüzünden

kaleye zincirlenen balıkçının kadını.

iznik gölünde akşam oldu.

bedrettin eğildi suya

avuçlayıp doğruldu.

ve sular

parmaklarından dökülüp tekrar göle dönerken

dedi kendi kendine;

--o ateş ki kalbimin içindedir

tutuşmuştur

günden güne artıyor.

dövülmüş demir olsa dayanmaz buna

eriyecek yüreyim...
insanı "herkes şeyh bedreddin gibi olsa, nasıl olurdu acaba? diye düşündüren destan.
`Yağmur çiseliyor
Korkarak yavaş sesle
Bir ihanet konuşması gibi `
Yağmur çiseliyor
Beyaz ve çıplak
Mürtet ayaklarının
Islak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor
Serezin esnaf çarsında
Bir bakırcı dükkanın karşında
Bedrettin' in bir ağaca asılı
Yağmur çiseliyor
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir
Ve yağmurdan ıslanan
Yapraksız bir dalda sallanan
Şeyhimin çırılçıplak etidir
Yağmur çiseliyor
Serez çarşısı dilsiz
Serez çarşısı kör
Havada konuşmamanın görmemenin
Kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü
Yağmur çiseliyor...
destanda şöyle bir bölüm var. padişah elde ettiği zaferin tadını çıkarmak için bedreddinden ilhadının (din yolundan çıkmak) sebebini sorar (padişaha göre dinden çıkmak tabi). bu anı nazım destanda şöyle anlatır:

"bedreddin
baktı kemerlerden dışarı.
dışarda güneş var.
yeşermiş avluda bir ağacın dalları
ve bir akarsuyla oyulmaktadır taşlar.
bedreddin gülümsedi.
aydınlandı içi gözlerinin,
dedi:
-madem ki bu kerre mağlubuz
netsek, neylesek zaid*.
gayrı uzatman sözü.
mademki fetva bize aid
verin ki basak bağrına mührümüzü"

bedreddin gerçekten böyle mi demiş bilmiyorum ama nazımın elinden o kadar temiz dökülmüştür ki mısralar, insanın içinden yaptığının arkasında mertçe duran bu sözlerin söylendiğine inanmak gelir.

destan, benerci kendini niçin öldürdü kitabında yer alır. nazım destanı yazdıktan sonra böyle bir hareketi gerçekleştiren bir millete mensup olmakla övünmesinin sosyalizmle çelişmeyeceğini açıklama amaçlı içinde lenin'in bir yazısının da yer aldığı şeyh bedrettin destanı'na zeyl'i yazmıştır. nazım aynı gururu mimar sinan'ın eseri olan süleymaniye camii'nde de türk emekçileri adına duymuştur. bu zeylin sonunu da bedreddin'in son sözleriyle aynı umut veren tavrı sergileyen;
"ne ah edin dostlar,ne ağlayın
dünü bugüne,
bugünü yarına bağlayın" diyerek bitirmiştir.
(bkz: madem ki bu kere malubuz netsek neylesek zaid)
(bkz: madem fetva bıze ait verın basak bagrına muhrumuzu)
(bkz: ciplak ayaklarla islak ve karanlik toprakta kosmak)
(bkz: havada konusmamanin gormemenin kahrolasi huznu)
(bkz: yagmurun bir ihanet konusmasi gibi ciselemesi)
(bkz: serez carsisinin elleriyle yuzunu kapatmasi)
(bkz: serez carsısının dilsiz ve kör olması)
iliklerine işler...okuyup kitabın kapağını kapatmakla kalmaz tüm hayatın boyunca tekrar edersin.

Yagmur ciseliyor.
Serez carsisi dilsiz,
Serez carsisi kor.
Havada konusmamanin, gormemenin kahrolasi huznu
Ve Serez carsisi kapatmis elleriyle yuzunu.
cem karaca ve ahmet kayadan dinlenesi bir nazım hikmet yapıtı. zira defalarca okudum defalarca da okurum.
Bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
ve bir yelkenli vardı.
Bir gece bir denizde bir yelkenli
yapyalnızdı yıldızlarla.
Yıldızlar sayısızdı.
Yelkenler sönüktü.
Su karanlıktı
ve göz alabildiğine dümdüzdü.

Sarı Anastasla Adalı Bekir
hamladaydılar.
Koç Salihle ben
pruvada.
Ve Bedreddin
parmakları sakalına gömülü
dinliyordu küreklerin şıpırtısını.

Ben:
— Ya! Bedreddin! dedim,
uyuklıyan yelkenlerin tepesinde
yıldızlardan başka bir şey görmüyoruz.
Fısıltılar dolaşmıyor havalarda.
Ve denizin içinden
gürültüler duymuyoruz.
Sade bir dilsiz, karanlık su,
sade onun uykusu.
Ak sakalı boyundan büyük küçük ihtiyar
güldü,
dedi:
— Sen bakma havanın durgunluğuna
derya dediğin uyur uyur uyanır.

Bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
ve bir yelkenli vardı.
Bir gece bir yelkenli geçip Karadenizi
gidiyordu Deliormana
Ağaçdenizine...
Sapkanlı demiri kör bir bıçaktı.

Coşkuyu hat safaya çıkaran cem karaca destanıdır.
O isyan değil miydi ya. Tarihim zaten kötüydü şeyh bedrettin destanını da yanlış biliyormuşum demek o yüzden kpss tarih yapamıyorum beennn.
Yarın öbür gün "şeyh Öcalan isyanı" da diyebilirler. O potansiyel var hafızalarda.
şeyh bedreddin denilen terörist için yapılmış güzellemedir.

bu güzellemeyi yapan da moskof nazım'dır tabi. yani, sovyet adıyla nazim hikmet verzanski'dir.

tatlı su solcuları bu yüzden biraz da bu terörist bedreddin'in hayranıdır. çünkü bu teröriste güzelleme yapan kişi atatürk'e "köpek" diyerek hakaret eden rus çocuğu nazım hikmettir.
Özellikle Tuncel kurtiz'in seslendirmesini gece karanlıkta dinlemenizi tavsiye ederim.