bugün

türkiyeyi, sınıfların pozisyonlanmasını, belirli sınıfsal çıkarlar temeline oturan siyasal partileri, bunların ve politik çatışmaların karşısındaki devletin durumunu değerlendiren ahmet altan'ın, tüyler ürpeten gelecek çözümlemesinden çıkan öngörüsü;

tüyler ürperten çünkü olabilme olaslığı epeyi fazla; çünkü şimdiye dek yapılan yanlışlarla taşlarının adım adım döşendiği, bu yanlışlardan dönme doğrultusunda da her hangi bir belirtinin şimdilik görünmediği, tam da bu nedenlerle yeni bir umutsuzluk dalgasına yol açan bu çözümlemeyi herkes, her kesim ve her politik yoğunluk ciddiye almalı, uzun boylu tartışmalı ve olasılığı bertaraf etmek için çaba göstermelidir;

bu çaba sadece yerelle sınırlı kalırsa yetmez... bu makaleyi örneğin genç siviller, dünyanın önemli tüm dillerine çevirmeli ve onların büyük medya organlarına göndermelidir. tüm büyük devletler bu konunun olasılık olarak çözümlemesini yapmalı ve konunun olasılık olarak kalması için elinden geleni yapmalıdır. çünkü çözümleme çok gerçekçidir, aşırı komplo teorilerine dayanmıyor, somut durumun somut tahlilini yapıyor, çok uzak olmayan bir geleceğe sadece ışık tutuyor... ve ne yazık ki çıplak gerçeğe... ve bu işi onun kadar iyi yapan yok.

yazı şöyle:

"Üçüncü dünya savaşı, türkiye'den çıkabilir...

türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.

bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.

daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.

cumhuriyet boyunca süren "kültürel bölünme" artık iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.

diğer yanda ise kız lisesiyle robert kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, allah'a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, batı standartlarına yakın bir grup var.

bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.

onları, batı'daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, incil'in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.

hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı.

hatta birbirine düşmanca.

birinci grup cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.

Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. kalabalıklar. ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.

ikinci grup ise azınlıkta. ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.

bu noktada da tarihi bir paradoksortaya çıkıyor.

daha batılı olan 'ikinci grup', batı'nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için batı'ya ve batı'nın demokratik değerlerine düşman oluyor.

yaşam tarzı olarak batı'ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak batı'nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için batı'yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

bu kültürel parçalanmada 'ordu' önemli bir role sahip.

eğer, birinci grubu desteklerse ve batı'nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.

aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.

bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.

birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, anadolu'da üretim yapıyor, 'devletle' arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. para kazanıyor. siyasi örgütünü destekliyor.

ikinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.

dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, türkiye'nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.

yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.

ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.

cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.

ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.

ve darbe söylentileri gittikçe artıyor.

cuntalardan söz ediliyor.

peki, darbe olursa ne olur?

yaşam tarzı batı'ya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve batı'nın desteğini kaybeder.

avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.

amerika her zamanki pragmatizmiyle, kuzey irak ve ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. ama amerika'nın önünde de ciddi bir engel var. "demokrasi getireceğim" diye irak'ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna türkiye'deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz. ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok. istese de istemese de darbeye karşı çıkacak.

silahını ve parasını batı'dan alan bir ordu ve ülke, batı'dan koptuğunda ne yapacak?

sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.

türkiye'de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.

türkiye, olası bir darbeden sonra, rusya ve iran'la ortaklık kurmak isteyecek.

silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.

rusya'yla iran'ın elindeki doğal gaz, petrolve nükleer güç, türkiye'yi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.

ama rusya, türkiye, iranbloku dünyanın bütün dengelerini değiştirir.

ortadoğu'nun kontrolünü tümüyle ele geçirir.

avrupa'yı küçük kıtasına hapseder.

kafkaslar'ı, afganistan'ı, pakistan'ı kendi gücüne katar.

müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar.

petrol kaynaklarına egemen olur.

Çin'le işbirliği yapabilir.

bu gelişme, avrupa, amerika ve biraz da japonya'dan oluşan 'batı'nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır.

yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir.

böylece, türkiye'deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.

eğer Üçüncü dünya savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.

"asla böyle bir şey olmaz" diyebilirsiniz... niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.

ama, ya olursa... ki bana çok mümkün geliyor.

o zaman ne yapacaksınız?

bugün türkiye'de kamplaşan ve bölünen insanların da...

türkiye'yi avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine "başöğretmenlik" yapmaya kalkan avrupa'nın da...

türkiye politikasında "ikili" oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan amerika'nın da...

bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.

türkiye'de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.

hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek tabanca patlamasıyla başladı."

7 mayıs 2007, pazartesi

ahmet altan

ahmetaltan@gazetem.net

http://www.gazetem.net

meraklısına özel bir ahmet altan değerlendirmesi için: #1746623
önce fransız Le Monde ardından da Alman Stern gazetesinde çevirisine yer verilen ve dikkatleri üstüne çeken bir ahmat altan yazısı.
türkiyeden çıkacağını sanmıyorum ama ortadoğu coğrafyasından çıkacağından ve içerisinde türkiye'nin yer almasından korkuyorum dedirten, sevmediğim bir insanın az biraz mantıklı bir kehaneti.
(bkz: desene tarihe geçeceğiz)
dünya'yı 2 büyük dünya savaşına sürükleyen almanların ve girdiği 2 dünya savaşında da katliamlar yaparak adını duyuran, kendi askerlerini bile afrika'dan getiren fransızların ağızlarının suyunu akıtarak büyük gazetelerine taşıdıkları yazıdır.

yaptığınız rezillikleri örtüp başkasına çamur atmak hoş oluyor değil mi?
(bkz: yok artık lebron james)
kötü bir varsayım. dünya savaşı bir ülkede olanlarla patlamaz. başlaması için ülkeler arasında sinirlerin iyice gerili olması şarttır. tetikleyen olay ise bahanedir, yani savaş gerekiyorsa başka bir bahane uydurulur. öyle de gergin bir durum gözükmüyor şu an için. küçük ve orta ölçekte çıkar çatışmaları için 500 milyon insanın öleceği savaşı kimse göze alamaz.

ha siz türkiye büyük bi güç iran-rusya ikilisini coşturur derseniz de onu bilemem. baksanıza bakan başının dediğine göre yurtiçindeki 5000 teröristi bitirmekle uğraşmalıymışız öncelikle gücümüz gereği.. diğer yandan, abd ve ab ordularını hafife almayalım. e tüfek çıktı mertlik de bozuldu. savaşlar eskisi gibi öyle babayiğitlikle kazanılmıyor artık.
(bkz: dunya savasi turkiye den cikar/#1771312)
(bkz: kurtlar vadisi) *
(bkz: onerme basliklari acip sozlugu forum yapmak)
dikkat edilirse burada ahmet altan beyfendi'nin korkusu rusya,iran ve türkiye eksenli bir oluşumun nasıl felaket getireceği. Yoksa ab ve abd destekli bir türkiye'nin barışçıl ve uslu olacağı. kısacası büyük gazeteler de alıp demektedir ki; bak kendi dış politikanızı oluşturursanız hem batı ile olan ilişkilerinizde kopar hem de bir de mahvolursunuz. hem batı ile göbekten bağlı bir sınıftan bahsediyor, aslında bu sınıfın ulusal burjuvazi olduğunu tespitinden kaçınıyor, batı'nın bu burjuvazi sınıfını deli gibi sömürdüğünü ve bir oraya bir buraya attığını, aynı batı'nın birinci grup diye bahsedilen kesimin en uç kısmına açıkça destek verdiğini görmezden geliyor. Ahmet bey bir kere cumhuriyet'in ilk yıllarıyla başladığını söyleyip bir yandan da cumhuriyet'e bok atarken kültür farklılığının tanzimat'a kadar dayandığından bir haber değildir tabi. Ahmet bey nedense bu birinci grup ile ikinci grup atasındaki ilişkiden de bahsetmiyor hiç. Aslında birinci grup ile ikinci grup arasındaki akrabalık ve ticari ilişkiyi önemsemiyor, değerlendirmiyor. Bununla birlikte ordunun tabanına hitaben klasik psikolojik savaş ağzını kullanmaktan da çekinmiyor. yerim senin tahlilini ahmet.
çok kötümser bir varsayım.
bir adama 40 gün deli dersen deli olduğuna inanmaya başlar misali sürekli bir şeyler işlenmeye çalışılıyor.Son günlerin konusuda müslüman laik ayrımı.türkiye de yaşayan tüm aileler içerisinde başı açık insanlar da var kapalı insanlar da.hatta çekirdek bir aile içerisinde bile daha inançlı ve inancı daha zayıf kardeşler bile var. ama onlar kendi hallerinde mutlular.Önemli olan birilerinin sürekli bunları kaşıması.tahriklere kapılmadan sağduyu ile hareket ettiğimiz sürece hiç bir şey olmaz..
komplo teorileri ile kafayı bozup, kurtlar vadisin'den teyiti alan yurdumun gazetecisinin düşüncesi...
(bkz: kurtlar vadisi ahmet altan)
türkiye' den çıksa çıksa sahte mesih çıkar bu saatten sonra dedirten yanlış önermedir.
griden bahseden ahmet altan'ları bile siyah-beyaz ikilemine hapsetmekte üstümüze yok; bu başlık en azından bu tarzdaki düşüncelerin ortaya dökülmesini sağlamıştır;

kendisini ülkesine, insanına karşı sorumlu hisseden bir yazarın, hislerini ve düşüncelerini satırlara dökme biçimidir, kendine özgü üslubu olan bir yazarın yapması gerekeni yapmıştır; * *

"çıkabilir" diyor, "çıkar" demiyor, çıkmasını istemiyor; yaşamın, birinden öbürüne akmasının binlerce şartı vardır; önemli olan bu uyarıyı doğru algılamak, meseleyi küçümsememek, ideolojik koşullanmalarımıza ve politik ihtiraslarımıza kurban etmemektir; sorun esas olarak bunu engellemektir, yazarın asıl amacı da budur;

ahmet altan'ın savaş karşıtı olduğu biliniyor *, bu ortamda seçtiği sözcükler, dile getiriş biçimi, ihtimaller üstünde durması; tutarlı bir düşünce serüveni ve etik, estetik sağlam bir duruşun ürünüdür;

söylenenleri beğenmeyebiliriz, hakkımızdır ancak bu başlık, suyun üst başında olduğu halde kuzuya, onu yemeğe kararlı kurt edasıyla, "suyumu bulandırma" der gibi olan yorumları hak etmeyen bir yazarın başlığıdır; aradan yıllar geçtiğinde, geriye dönüp hak verme ihtimalimizin yüksek olduğu bu yazısı, kanımca daha sakin, daha az ideolojik ön-yargıyla, daha bilimsel kuşkuculukla bakılmayı gerektiriyor. yoksa ilerde çocuklarımız, onu yeterince sabırla dinlemediğimiz için bizi suçlayabilirler.

ahmet altan'ı sakince algılamak için:

(bkz: #1703806)
(bkz: metal fırtına ahmet altan)