bugün

1983 de trt de gösterilmiş olan, mithat cemal kuntay'ın aynı adlı romanından uyarlanan dizidir.
başrollerini burçin oralaoğlu, nilgün akça ve ayda aksel oynamıştır.
batan bir imparatorlukta "muharrir adnan bey" in hayatını ve aşklarını anlatır. ayda aksel'in bu filmde çizmiş olduğu belkıs karakteri en çok aklımda kalmış. aşktan aşka koşan adnan bey'in en çok sevdiği kadındır belkıs ama, belkıs onun sevgisine karşılık vermez. yıllar geçer adnan bey ödüğünde cüzdanından belkısın resmi çıkar.
mithat cemal kuntay'ın, istanbul'un geçirdiği 3 aşamayı anlatan eseridir.
istibdat istanbul'u...
Meşrutiyet istanbul'u...
işgal istanbul'u...

edebi ve tarihi yönü zengin eserlerdendir. Okunmalı.
çıban zehra vardı bu eserde. yamulmuyorsam bayanlar istanbul donemlerini temsil ediyorlardı.
bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
toprak eğer üstünde ölen varsa vatandır.

dizelerinin şairi mithat cemal kuntay ın tek romanıdır üç istanbul. türkiye tarihinin başlangıcı ve osmanlı imparatorluğunun son evresini anlatan roman, tarihi bir belge niteliği de taşır.
*
1- istibdat istanbul'u : romanın baş karakteri adnan; kadınların gözdesi, saraya muhalif, idealist bir gençtir ve hukuk fakültesinden henüz mezun olmuştur. hasta annesiyle birlikte oturdukları evlerinde geceleri ''yıkılan vatan'' isimli romanını yazıyor, gündüzleri ise hiç içine sinmemesine rağmen, sırf annesinin ilaçlarını temin edebilmek için saray eşrafının kızlarına edebiyat dersleri veriyordur. sultan hamid padişahtır ve o dönem aydınlarının tümü gibi kendisi de sultana büyük bir nefret duymaktadır. akşamları el ayak çekildikten sonra toplanılan evlerde memleket meseleleri konuşulmaktadır. adnan'ın en yakın arkadaşlarından biri şair mehmet raif'tir.*

bir gün yine ders vermek üzere gittiği konakta nazır kızı süheyla ile tanışır. Süheyla içe dönük, sessiz, başı örtülü, geleneklere bağlı, namuslu bir kızdır. birlikte geçirdikleri zaman içinde süheyla ile bir izdivaç yapabileceğini düşünerek konuyu dağıstanlı hocaya açar ve dağıstanlı hoca da bu izdivaç fikrine oldukça sevinerek nazırla konuşur. nazır adnan'ı kızı için münasip bulsa da adnan'ın izdivaç fikri yeni ders vermeye başlayacağı erkan-ı harp müşiri'nin kızı belkıs'ı görünce değişir. Belkıs, Süheyla'nın tersine, dışa dönük, modern, ince, güzel, kültürlü bir kadındır. aynı zamanda güzelliğinden aldığı cesaretle oldukça küstahtır ve bu küstahlık kendisini daha da çekici kılmaktadır. süheyla'dan adeta bir anda soğur. ancak belkıs bahriye miralayı hüsrev bey ile evlidir. hüsrev bey ise belkıs'a karşı oldukça mesafelidir. kumar oynamaktan ve avlanmaktan daha çok hoşlanmaktadır. tekrar süheyla'ya dönecek olursak ; süheyla adnan'ın belkıs'a da ders verdiğini ve belkıs'ın dillere destan güzelliğini öğrendikten sonra kadınsal bir içgüdü ile adnan'ın kendisinden uzaklaştığını anlar. ona tüm hislerini anlatan bir mektup yazar ancak belkıs'ın aşkıyla mecnun'a dönen -ki bunun imkansız bir aşk olduğunu bilse bile- adnan mektubu kaile bile almaz. bu arada evli iki kadınla işi pişirmiş, hatta birini hamile bırakmıştır çapkın adnan. * çocuğu düşürmesi için kadını ikna eder. bir gün kendisine tapu müdürü idi sanırım , onun evde kalmış kızı ile evlenmesi için teklifte bulunurlar o da bana bunu nasıl söylerler, beni o kıza nasıl layık görürler diye çıldırıp tekrar süheylanın peşine düşer ve ona evlenme teklif eder. ancak süheyla adnan'ın kendisine acıdığı için evlenme teklfi ettiğini düşünür, onu kovar. ''sizin acınacak hale geldiğiniz günü bekleyeceğim ve o gün ben merhamet ederek size evlenelim diyeceğim" der.

adnan daha sonra ders vermeyi bırakarak okuldan arkadaşı tevfik ile avukatlık bürosu açar ve asıl mesleğini yapmaya başlar. ittihatçılarla yakınlaşır, bir jurnal sonrası sürgüne gönderilir. istanbul'a döndüğünde meşrutiyet ilan edilmiştir.
2- meşrutiyet istanbul'u : sürgünden dönen adnan, günün adamıdır artık. ortağından ayrılarak kendi avukatlık bürosunu açmıştır ve bal tutan parmağını yalar hesabı, iktidardaki ittihatçıların adamı olması vesilesiyle işleri her geçen gün daha da artmaktadır. kendisine ilk olarak bir konak satın alır. annesi de ölmüştür bu arada. devrin yalakaları artık adnan'ın çevresinde ve konağında toplanmaktadır. belkıs'a olan aşkı her geçen gün daha da çoğalmaktadır.belkıs'ın ihtişamlı günleri geride kalmış, babası sürgüne gitmiş, kocası ile ayrılmış, alacaklılar kapısını çalmaya başlamıştır. adnan belkıs'a zor günlerinde yardımcı olur,sonra evlenirler. evet, adnan'ın artık çok parası,saygınlığı ve bir konağı vardır ama belkıs'ı bunlar tatmin etmez; çünkü adnan kendisi gibi asil değildir.onu hep küçük görür,zevksizlikle suçlar. bu arada belkıs'ın kuzeni vatan hainliği suçlaması ile arandığından adnan ve belkıs'ın konağına sığınır. iki kuzen iğneliyici söz ve davranışlarla adnan'ı aşağılamaya devam eder.

bir gün karı koca, mısır'lı prens hasan'ın verdiği davete gittiklerinde belkıs orada çalışan uşak ahmet'i beğenir ve onu kendi evinde çalıştırmak için ev sahibinden ricada bulunur. prens hasan bunu kabul eder. bu arada eve dönüşte arabalarını durdurarak içki parası isteyen dilenci belkıs'ın kocası çıkar ancak belkıs uyuduğu için onu görmez. eskinin heybetli hüsrev beyi ve adnan, bir süre bakakalırlar birbirlerine.

uşak ahmet gayet saygılı,az konuşan ancak çok çalışkan birisidir. ahmet'in lakabı kolundaki benden ötürü benli ahmet'tir. belkıs ilk zamanlarda ondan oldukça memnun olsa da ilerleyen zamanda her şeyden olduğu gibi ondan da bıkar. bir gün kıymetli bir gerdanlığı kaybolur belkıs'ın ve suç ahmet'e kalır. oysa gerdanlığı çalıp parasını kadınlarla yiyen kuzen cevattır. ahmet karakolda sorgulanır,dayak yer. artık iyiden iyiye adnan ve belkıs'ın arası açılmaya başlamıştır. süheyla ise kendini yardım işlerine vermiştir. prens hasan ve karısı ile oldukça samimi dost olmuşlardır.

eskinin ittihatçı düşmanları ve jurnalcıları artık birer birer ittihatçı olmaya başlamışlardır. bunlardan biri de sakallı vasfi'dir. memlekette düzen bozulmuş,sultan hamid dönemi mumla aranmaya başlamıştır. rüşvet,dalkavukluk ve adam kayırma almış başını gitmiştir. umumi harp başladığında artık ittihatçılar bile huzursuzdur. cephelere giden geri gelmez. koskoca devlet gün geçtikçe küçülmeye başlamıştır.
3-mütareke istanbul'u : yıl artık 1918'dir. savaş bitmiş, mondoros mütarekesi imzalanmıştır. artık adnan işgal kuvvetlerince aranan bir kaçaktır. parası bitmiş,çevresi boşalmış, sağlığı da gün geçtikçe kötüleşmeye başlamıştır.

belkıs'a gelince, o hala çay partilerinin ve baloların aranan ismidir. gittiği bir davette ülkesindeki bolşevik ihtilalinden kaçarak istanbul'a gelen Rus Prensi Sergey ivanoviç Nebinski ile tanışır. prens bir morfinmandır ve en son karısını morfin parası bulabilmek için satmıştır. tabii belkıs bunları başta bilmez. adamın bir soylu olması onu çok etkilemiştir. taşralı bulduğu ve kendisinden hep utandığı adnan'ı terkeder ve prens Nebinski ile evlenir. çok geçmeden parasızlık, dayak ve hakaretler başlar. belkıs'ın eski halinden eser kalmamıştır. kocası morfin temin etmesi için sürekli kendisinden iş bulup çalışmasını istemektedir. belkıs sonunda pes eder ve çalışacağını ancak bunu başka bir ülkede yapabileceğini söyler. herkes ne der hakkımda diye düşünür. amerika'ya yerleşmeye karar verirler.

küçük bir otel odasında sefalet içinde yaşamaya mahkum olan adnan'ın aklına, sultan hamid'e muhalif genç bir idealistken yazmaya başladığı ancak paraya para demediği zamanlarda yazmayı bıraktığı romanı gelir. biraz da yapacak başka bir işi olmamasından dolayı tekrardan yazmaya başlar. artık iyice yeise kapıldığı ve otel parasını bile ödeyemeyecek duruma düştüğünde mısır'lı prens hasan gelir kendisini ziyarete. adnan'ın durumuna acıyarak beraber konağına gitmeye ikna eder. süheyla, prens ve prensesin yakın dostu olduğu için adnan'la yolları kesişir. babasından kalan mirasla durumu oldukça iyi olan süheyla'nın yıllar önce dedikleri çıkmış ve acınacak bir durumda olduğu an nihayet tek aşkı adnan'la evlenmiştir. çok geçmeden hamile kalır.

kendisini toparlayan adnan çok geçmeden bir avukatlık bürosu açar yine. ama ne gelen vardır ne giden. eskiden iyi bir avukat olduğu için kendisini seçtiğini düşündüğü insanlar oysa sadece devrin adamı olduğu için kapısını aşındırmışlardır. milli mücadele bitmiş vatan kurtulmuştur bu arada. bir yanı hala kendisine verilecek vazife bekler,ara sıra kalpağını çıkarıp takar ve aynada öylece kendine bakıp dalar.

gelelim benli uşak ahmet'e. ahmet bu kez belkıs'ın kuzeni cevat ve sevgilisinin -adnan'ın arkadaşı moiz'in karısı. moiz o sırada italya'ya kaçmıştır- evinde çalışmaktadır. içten içe evin hanımına aşıktır. birgün kadın sevgilisinden dayak yediği sırada ahmet cevat'ı öldürür. nihayet adnan'a bir dava gelir. cevat'ın annesi oğlunun katilinden hesap sorması için kendisine gelmiştir. ahmet'in avukatı ise adnan'ı en baştan beri hiç sevmeyen sakallı vasfi'dir. vasfi bu davayı ahmet'in adnan'ın oğlu olduğunu öğrendiği için üstlenmiştir adnan'a olan kininden dolayı. adnan davaya oldukça iyi hazırlanmış ve ahmet'i ipe yollamasına çok az kalmıştır. tam bu sırada sakallı vasfi yapacağını yapar konuyu ahmet'in piçliğine getirir,annesinin adını verir. adnan o sırada anlar karşısındaki genç adamın yasak aşkı macide'den olan oğlu olduğunu. demek macide çocuğu düşürmeyip doğurmuştur. mahkeme ahmet'e idam cezası verir. adnan bu sırada fenalaşır. mahkeme dönüşü eve vardığında karısının doğum yaptığını öğrenir; bir oğlu olmuştur. uşak ahmet'in kendi oğlu olduğunu öğrenmesiyle üstelik onu idam cezasına çarptırmasıyla şoke olan adnan'ın kalbi daha fazla dayanmaz. zaten bir de ince hastalığı vardır. süheyla ölen kocasının eşyaları arasında belkıs'ın resmini bulur. adnan kendisine ne yaparsa yapsın belkıs'ı sevmekten vazgeçmemiştir.

belkıs'a gelince... kocasıyla gittiği amerika'da bir çorap fabrikasına işçi olarak girmiş ve kocasına morfin parası bulabilmek için gece gündüz çalışmıştır. ama bir gün daha fazla dayanamayarak en güzel giysilerini giyer ve havagazını açarak yatağa uzanır.
1983 yılında trt'de dizi olarak ekranlara gelmiş burçin oraloğlu'nu kısa bir süre de olsa şöhrete taşımıştı.
bilhassa ruh tahlillerinin güzelliği ve derinliğiyle hayran bırakan, yazılalı 72 yıl olduğu halde bir esrime duygusuyla ve süratle okunabilen, en iyi türk romanları listelerinin vazgeçilmezi muhteşem roman, başyapıt.
mithat cemal kuntay'ın okumayanı pişman eden romanı.
"unutmamıştı; çünkü öğrenmemişti."
Eser, çökmüş kurumları ve yozlaşmış insanların aşk, çıkar ilişkilerini ele alırken daha geniş bir boyutta osmanlı devleti'nin hangi şartlar ve kişilikler altında çöktüğünü de sergiler bizlere.

dizi olarakta zamanın şartlarına göre oldukça başarılı bir yapımdır. umarım trt akıl eder de yeniden çeker en kısa zamanda.
--spoiler--
Ermeni tercüman: "Adliye binasının güzel tarafı deniz cephesidir Mis; Grek üslubundan yapmak istemişler; o tarafın üslubunun sütunlu olmasına çok ehemmiyet vermişler; ecnebiler vapurla istanbul'a gelirken görsünler diye. Kara tarafı yerliler görecek diye sarı sıvadır."

Amerikalı kadın: "Halkını bu kadar hor gören memleket! Ne tuhaf şey?" dedi.

Ermeni genci: "Osmanlı imparatorluğu hokkabazdır, Mis" dedi, "kaldırımından mektebine kadar her şeyini Avrupalılar görsün diye yapar. Beyoğlu'nda yaptığı caddeler üç kıtadaki bütün Türkiye kaldırımlarına müsavidir."

Amerikalı kadın yüzü buruşmayarak hayret etti.

Ermeni genci: "Beyoğlu'ndaki Altıncı Belediye'yi de bu düşünce ile açtılar. Bu Altıncı Daire, ilk yaptıkları Belediye dairesidir; fakat adına Altıncı dediler: Beyoğlu'na gelen ecnebiler istanbul'da beş tane daha var zannetsinler diye."
--spoiler--
cemile adlı değersiz bir karakterin olduğu kitap. cemal kutay döktürmüş resmen. insanlar ve cinler'in yavaşlığından sonra niagara şelalesi gibi akıcı bir kitap.
bugün bitirdiğim tarihi roman. dönemi, karakteri, düşünceleri ve olayları üst düzeyde anlatılmıştır.
trt sağlam bir kadroyla tekrardan çekse bu diziyi, reytinglerde muhteşem yüzyıl'ın eline vermezse ben de bir şey bilmiyorum.
80'li yıllarda trt'de yayınlanan efsanevi dizi. dizide baş karakter adnan bey dışında çıban zehra, sakallı vasfi gibi çok önemli yan karakterler vardı.
Bu kitapla aramızda pek müstesna bir ilişki vardır. ilk okumaya başladığımda bitiremedim, tarih dersinde bu kitap üzerine ödev yazmamız gerekiyordu yazamadım dolyısıyla. Aradan yaklaşık iki yıl geçtikten sonra kitabı elime tekrar aldım, bir çırpıda bitirdim. Aslında kitabı sevmiştim ama ödev teslim tarihine kadar bitiremeyince bırakıvermiştim ilk denemede. Ondan sonra kitabı ikinci defa bile okudum. Sonra da DD gelen dersimi tekrar aldım. Yavuz Selim Karakışla'nın HIST322 dersiydi. Hey gidi günler hey.
mithat cemal kuntay'ın yazdığı, türk edebiyatının okunması gereken ilk 50 romanında yer alması gereken romanı.

türkçe yazılmış en muazzam eserlerden birisi sanırım. kurgusu gerçekten çok sağlam gerçekten.

---------özet----------------
Üç istanbul’da elliye yakın kişi vardır. Ama asıl konu şu üç kahraman arasında geçer : Adnan, Süheyla, Belkis. Romanda Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde istanbul’un durumu yansıtılır.

Adnan 93 Osmanlı-Rus savaşında şehit düşen miralay Salim Bey’in oğludur. istanbul’da Aksaray semtinde hastalıklı annesiyle yoksul bir hayat sürmektedir. Darüşşafaka’yı bitirmiş, Mekteb-i Hukuk’a girmiştir. Edebiyata düşkündür. Özellikle Namık Kemal’i beğenir. Yazar olmayı kurar. Bir yandan öğrenimini sürdürürken bir yandan da çalışarak annesine bakar. Saraydan Hidayet’in aracılığıyla Maliye Nazırı’nın kızı Süheyla’ya özel edebiyat dersi verir. Süheyla dürüst, az konuşan, başı örtülü, geleneklere bağlı bir kızdır. Bu yüzden Adnan önceleri onu pek alaturka bulur, beğenmez. Fakat zamanla öğrencisinin Fransızca bildiğini, klasikleri okuduğunu anlayınca şaşırır. Kızın değeri gözünde büyür. Onunla evlenmeği düşünür. Süheyla da Adnan’dan hoşlanmaktadır.

Bu sırada Adnan yine Hidayet’in yardımıyla yeni bir öğrenci bulur : Erkan-ı Harb Müşiri’nin kızı Belkis, Bu; kibar, modern, güzel, kültürlü bir kadındır. Miralay Hüsrev’le evlidir. Adnan kısa zamanda Belkis’e aşık olur. Süheyla’yı küçümsemeğe başlar, onun evlenme teklifini karşılıksız bırakır. Alafrangalığa, asilzadeliğe özenir. Belkis’in Avrupa’da staj gören kocası yurda döner. Hüsrev çok yakışıklı bir adamdır. Adnan, onun karısını sevmediğini öğrenince sevinir. Bir ara ittihat Ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Fakat gizli Cemiyet’le ilişkisi duyulunca tutuklanır, Trablus’a sürgün gönderilir.

1908 de Meşrutiyet ilan edilince, Adnan istanbul’a gelir, ittihatçıların gözde adamlarından biri olur. Avukatlığa başlar. Gitgide ün ve para kazanır. Zengin olur. Belkis evlendiğinden beri bir türlü anlaşamadığı kocasından ayrılır. Adnan hemen ona evlenme teklifinde bulunur. Babası sürgüne gönderilen ve para sıkıntısı çeken Belkis kabul eder. Evlenirler. Gelgelelim, evlilikleri iyi gitmez. Çünkü, Adnan’la karısı arasında sınıf ayrımı vardır. Adnan bu ayrımı gidermek için Şişli’de bir konak tutar, içini antika eşya ile donatır. Öyleyken, Belkis’in gözünde, küçük eski «Tarih Hocası» olmaktan kurtulamaz. Üstelik, mütareke dönemine girince ittihat Ve Terakki’nin egemenliği sona erer. Adnan’ın da yıldızı kararmağa başlar. Gitgide yoksullaşır, itibar ve kuvveti azalır. Bu arada Belkis bir Rus prensine tutulur. Parası için evlendiği Adnan’dan boşanır. Fakat Prens de parasızdır ve morfin kullanmaktadır. Sık sık Belkis’i dövmektedir. Sonunda, Belkis ondan da ayrılır. Amerika’ya gider. Orada iş bulamaz, aç kalır. Sinirleri bozulur. Umutsuzluğa kapılarak havagazıyla intihar eder.

Adnan Mütareke günlerinde bir süre saklanır. ingilizlerin elinden kurtulur. ittihatçılar Malta’dan salıverilince o da ortaya çıkar. Yeniden avukatlığa başlar, fakat hiç müşteri bulamaz. Sıkıntıya düşer. Tam bu sırada Süheyla ona dost elini uzatır. Adnan, hala kendisini seven ve yıllarca bekleyen Süheyla ile evlenir. Süheyla’nın konağına yerleşirler. Evin masraflarını karısı karşılar. Adnan’ın yazıhane kirasını da gizlice o öder. Adnan’ın artık yıldızı sönmüştür. Eski tanıdıkları, koltuklayıcıları ona yüz çevirmiş, yalnız kalmıştır. Avukatlığı da iyi gitmemektedir. Bu durum Adnan’ı derinden yaralar, verem olmasına yol açar. Hastalığı yavaş yavaş ilerler. Annesi gibi o da bir gün veremden ölür.

---------özet------------
Mithat cemal kuntay'ın enfes romanı.

ilk okuduğum yıl 2009'du. Ve hayata yeni başlayan genç bir bünye olarak romandaki hiçbir tarihi alt yapıyı bilmeyerek ve mithat'ın o şahane üslubunun tadına varmayarak alalade okumuştum. Şimdi tekrar okurken görüyorum ki her cümlesi not edilmeli.

Osmanlı'nın son yıllarında gerçekleşen üç ana dönemi(istibdad, Meşrutiyet ve dağılma) belgesel titizliği ile ortaya koyuyor. Ayrıca şair mehmet akif'i romanda mehmet Raif ismiyle okuyabilirsiniz.

Mutlaka okunması gereken romanlar sıralamasının üst bölümlerinde olmalı.
Mithat cemal kuntay'ın kitabı. insana ihtilalci havası veriyor.
"Memleketi taksim mi ederlermiş? Memleketin zaten neresi benim? Ereğli'de kömür Fransız! Haydarpaşa'da demir Alman! Yalnız Yemen'de dökülen kan Türk! Üstünde ölüp altında gömülecek kadar toprak; bu mu memleket?"

Üç istanbul - Mithat Cemal Kuntay