bugün

bazılarının imza atan ünlülerin ne kadar veya ne sebeple ünlü olduğunu sorgulayarak esasını perdelemeye çalıştığı bildiri. ha, bu dünyada yedi milyar insan var, sorsan bu listedeki bazı imzaları tanıyacak olanlar rte'yi tanıyacak olanlardan fazladır, orası ayrı. yani sen koskoca bir ülkenin başbakanı geçiniyorsun, on küsür senedir fırtınalar estiriyorsun, ama bir sean penn kadar tanınmıyorsun, acı tabi...

avrupa'lı olmak, avrupa'nın bir parçası olmak bu memleket için mısır'ın, libya'nın ya da kuzey kore'nin avrupa ile ilişkileri meselesi değildir, hele "keyfi" hiç değildir. avrupa'nın tarihsel, coğrafik, politik, kültürel ve ekonomik alanlarda bu ülke üzerinde o çok övündüğünüz islami altyapı kadar, hatta belki daha fazla etkisi var. avrupa geçen yüzyıl iki defa savaştı, bu coğrafya osmanlı'dan cumhuriyete, oradanda nato'ya savruldu. ağırlık budur.

aynı talep ve uyarılar türkiye'nin iç dinamikleri tarafından yapıldığı zaman chp zihniyeti, ateist, darbeci, alevi, çapulcu artık ne verdiyse saydıran, yetinmeyip benzer sözleri söyleyenlerin gözaltına alınması, fişlenmesi, işkence görmesi, hain ilan edilmesi için devletin bütün imkanlarını seferber eden tahakkümcü bir idarenin ve bunları destekleyenlerin elbette cibiliyetlerine uygun bir tarzda "dikkate almıyormuş gibi" bir söylem geliştireceği malumdur. bak, reisleri buyurmuş, the times'a davalar falan açacakmış -kendi cebinden değil elbette; heryerde türkiye mahkemeleri var zannediyor olmalı. o esnaf aklıyla bildiride geçen "strasbourg'da dava açılacak" uyarısını dengelemeye çalışıyor aklınca. "uyarı" diyorum, çünkü geç bile görünse hala bir şansı var: çıkıp en başta "vatandaşımıza aşırı güç uygulanmıştır, sorumluları bulmak hukuk devletinin bir gereğidir" üslubunda bir takım laflar söylenseydi zaten şimdi bu mektup ile hiç karşı karşıya kalmazdı "the prime minister of turkey". ama bırak sessiz kalmayı, bir de öldürülmeleri haklı gösterme gayretinde. şimdi bile çıkıp kendi tayfasının değil, ama tıpkı işgal ettiği makamın ismi gibi "tüm ülkenin başbakanı" gibi bir tutum içerisine girerse yine de yırtabilir. tabi kuru kuru olmaz, arada birilerini de kurban etmesi gerekir, o ayrı...

"beş kişinin ölmesi" diyor mektup, hem de iki defa; ilk cümlede ve son cümlede, aç parantez beş ölü, haksız için hazırlanan laflar, kapa parantez beş ölü. yani barışcıl gösterilerde beş insanın öldürülme emrini bizzat verdiğini itiraf eden bünyeye ellerinin kanlı olduğu hatırlatılıyor, bu ülkenin de herhangi bir yer değil, mektupta da belirtildiği üzere "avrupa birliği'ne girmeye çalışan" ve nice uluslararası anlaşmada "insanlara insanca davranacağı"na dair imzası olan bir kurum olduğundan bahsediliyor. dingo ve ahırı hikayesi kabul edilmiyor ve kimse hiçbirşeyi karıştırmıyor: bu zamana dek avrupa'da açılan davalarda geçmiş iktidarların sorumsuzluklarının bedelini türkiye ülkesi ödemişti, şahıslardan bağımsız olarak. bu kez kazın ayağı öyle değil. bu kez, bir şahıs ve bir parti politikası masaya yatırılacak. usülen mümkün mü değil mi bir yana, ama davanın gidişatı, reklam edilişi ve ele alınış biçimleriyle türkiye'nin ayıklanıp faturanın şahıslara kesilecek olması bir fark yaratacak. çevresinde hukuktan, politikadan anlayanlar varsa sorsun anlatırlar belki diye söylüyorum. yani bu kez makamın ya da memleketin arkasına saklanamayacaksınız, işin özü bu.

"ateş olsa cürmüm kadar yer yakar" diyorsanız bir zahmet acele edin, memleketi tamamen ele geçirin. zira bunu yapmazsanız o ateş tahmin edeceğinizden fazlasını yakar. şöyle anlatmaya çalışayım: daha yirmi sene evvel balkanlar'da ülkeleri adına kasaplık yapanlar vardı, ve bugün dudak büktüğünüz o "yabancı unsurlar" tarafından önce uyarıldı, sonra durduruldu. işte bir vakitler herbirşeyleri ülkeleri için yaptığından bahseden idareciler daha birkaç sene evvel kendi ülkeleri tarafından yakalanıp avrupa'ya teslim edilmişlerdir. neden? çünkü insanlar ellerini yıkamak, avrupa'nın ve dünyanın saygın bir üyesi olmak istiyorlar da ondan. bu kadar basit. yani hazır elinizde fırsat varken, muhalefet içerde ve susturulmuş, yargı keyfi, anayasa askıda iken derhal kontluğunuzu, sultanlığızı ya da parti hegemonyasını falan ilan edin, bütün o tanımadığınızı iddia ettiğiniz uluslararası kurumlardan boşanın, yoksa yarın bir bakmışsız iktidar değişir ve avrupa'yı daha ciddiye alan bir yönetim iktidara gelirse, bugün madalya taktıklarınız o gün kelepçeyi takar ve strasbourg uçağında size refakat eder.

bitti canım tabi, avrupa bitti... biterken arada hitlerleri, karadzicleri falan da yedi ama değil mi? avrupa yarın toptan yok olsa medeniyet yine avrupa'da geliştirilen esaslar ile çekip çevirilecek, ne zamana kadar? ta ki daha iyisi gelene kadar. ancak sen ve senin temsil ettiğin zihniyetin de medeniyet adına hayal edilen "daha iyi" bir alternatif için birer aday olduğunuz söylenemez. hadi diyelim sen anlamazsın bu insan hakları, ifade özgürlüğü, sosyal adalet gibi kavramlardan, nihayetinde demokrasi anlayışının çapı bir sandıktan ibaret. o zaman senin anlayacağını tahmin ettiğim bir konudan örnek verelim: adamlar "avrupa standartları" diye bir kavram çıkarmış ve amerika'sından çin'e kadar her diyarda üretilen mallar bu patenti almadan dünyada ciddi olarak pazar bulamaz, ekmek yiyemez. demek ki bu memleket te kendi "mal"ları için aynı patenti almak durumunda, kusura kalma, kişisel değil, şartlar böyle.
(#20659255).
turnusol mektubudur. bunu destekleyenler vahdettin'e hain diyenlerle aynıdır. vahdettin ingiliz'e gidince hain, çapulcular amerika'ya sığınınca kahraman. vay'nasını yaaa...

dahası içinde fazıl say olmasıdır. fazıl say olunca diğerleri otomatikman fazıl'ın seviyesine inmiş oluyorlar, kimyadaki bileşik kaplar misali...

öte yandan gören de mektuba imzasını koyanların konuya pek de hakim olduğunu zannedecek. bu tiplerin hepsi benzeri olaylara "default" olarak imza koyan tipler. tabii şimdi sean penn falan var, severiz ama misal bir bono ne kadar sosyalistse bunlar da o kadar "duyarlı"dır.

en komiği de meğer geziciler kemalistmiş. la ihvanlar, o kadar tatava yaptınız "orada siyasi duruş yok, kemalist de geldi, dinci de geldi, kürt de geldi" vs. eeee ne oldu şimdi, fabrika ayarlarına bu kadar hızlı döndünüz?

bir de engin ardıç sormuş (vallaha benim de aklıma geldiydi) kim verdi la bunun parasını? toplaşıp mı vermişler, ünleri ve oscarları oranında? fazıl kaç kuruş attırmış?

engin ardıç'ın da ayarî yazısını alıntılayalım:

"Bullshit

Nasıl bizde "medya maydanozları" varsa dünyanın her yanında da var tabii.
Medya maydanozları, yani ota bota fikirlerini açıklayanlar, her şeyi bilenler, her yayın kuruluşunun haber merkezinde telefon numaraları kayıtlı bulunanlar ve hemen arananlar, stüdyoya çağırılanlar ya da "canlı bağlantı" kurulanlar...

Bir haber dergisi yıllar önce bunlara muhteşem bir tuzak kurmuştu: Yabancı kokan uydurma bir kelime ortaya attı, "dermatalizasyonel" falan gibilerden, ne demek olduğunu sordu, hiçbirinin egosu "bilmiyorum, fikrim yok" demeye yetmediği için uzun uzun açıklamalar yaptılar, dergi kurduğu tuzağı açık edince de rezil oldular.

Bunlar dönem dönem imza kampanyaları da yaparlar. Gazetelere ilan verirler. Amerikan emperyalizmine, nükleer silahlara, çevre bilmemnesine falan karşı çıkarlar. Her ne kadar modası geçmiş olsa da Hasan Pulur üstadımızın ara sıra yumurtladığı inciler arasında bunlara taktığı mükemmel bir isim vardır: "Aydın Beyler'le Münevver Hanımlar!"

Seçimden önce "oylarımızı CHP'ye vereceğiz" diye bir ilan hatırlarım mesela, çok önemli insanlar olduklarını ve sırf onlar öyle dedikleri için halkın da peşlerinden gideceğini sanıyorlardı, bir kara mizah şaheseri yaratmış oldular.
Şimdi bazı ingiliz ve Amerikan bokyedibaşıları da Tayyip Erdoğan aleyhinde bir ilan vermişler. Hem de tam sayfa. Taksim ayaklanmasından dolayı başbakanı suçluyorlar ve AKP'nin düzenlediği karşı mitingi de "Nazi Partisi'nin Nürnberg mitinglerine" benzetiyorlar! Pes!

"Kendince solcu" geçinen bu kişilerin bu ilanı, tutuculuğun simgesi ve kalesi The Times gazetesinde yayınlanmış... içlerinde, Türkiye uzmanı, eski radyocu Andrew Mango da var. Turistik sayılabilecek eserlerinin yanısıra mükemmel bir de Atatürk biyografisi yazmıştır, Lord Kinross'u utancından mezarında döndürecek kadar... Anlaşılan Türk tarihini biliyor da Alman tarihini bilmiyor.

Başka? Bu tür eylemleri kimseciklere bırakmayan evrensel maydanozlardan sevgili "aile dostlarımız" Sean Penn ile Susan Sarandon var. Ben Kingsley var. Yönetmen David Lynch de var. Oyun yazarı Tom Stoppard var. Yılların maydanozu Troçkist Vanessa Redgrave var.

Kambersiz düğün olmaz, Fazıl Say da var tabii!

Nedim Gürsel falan, herhalde "ingiltere'de geçmedikleri" ve tanınmadıkları için yer almamışlar. Yazık. Oysa sevgili sınıf arkadaşım Nedim, geçenlerde Le Monde gazetesinde "Boğaz'da rakımı içmek istiyorum mösyö lö prömiye ministr" diye bir yazı yayınlamış, yani Fransız kamuoyuna "Boğaz'da rakı içmenin artık yasak olduğunu" düşündüren pis bir yalan söylemişti...
Hayrettir, Zülfü Livaneli de yok. Murat Belge de yok, reva mıdır? Sen o kadar ingiltere yollarını aşındır, bir imzanı almasınlar...

Bakalım kimler imza atmış başka: Ronald Thwaites... Avukatmış... Hugo Page... O da avukatmış... Frederic Raphael... Bu, yazarmış... Lord Julian Fellowes... Bu da yazarmış... Rachel Johnson, Edna O'Brien, Christopher Shinn, Claire Berlinski, bunlar da yazarlar... Daha böyle birçok "alakasız" insan.

"Chopin Derneği" başkanı Lady Cholmondely var. "Toprak sahibi" olarak geçen Downshire Markisi bile var! Kate Middleton'un bebeği George ile ilgilenseler daha iyi edeceklerdi.

Bu insanlar Taksim Meydanı'nın yerini ya da yolunu bilirler mi?
Başka bir soru daha soracağım: Times gazetesinde tam sayfa ilan kaç bin sterlindir? Parasını kim verdi? Aralarında mı topladılar? Fazıl Say kaç pound katkıda bulundu mesela, bir tüvit atsa da öğrensek."
kendi ırklarının ya da kendi dindaşlarının bosna daki, filistin deki,suriye deki,mısır daki,çeçenistan daki,hocalı daki katliamlarına sessiz kaldıktan sonra bir hiç olan mektuptur.
o ünlüler haritada türkiye nin nerede olduğunu bulabilirler mi???
erdoğan'ın daha sonra "türkiye'nin saygınlığına zerre kadar leke getirmez" şeklinde yorum yaptığı mektuptur. mektuba imzasını koyan isimleri görünce acaba "leke gelmesi için daha ne gereklidir?" diye bir soru belirmiştir başkana hitaben. adam bunca şeye rağmen hala şapkayı alıp önüne düşünmesi gerekirken yaptığı açıklamaya bak. yakın tarih böyle bir lider görmemiş olsa gerek.
Bu vasat varoş sözlükte bu mektuba verilen tepkiye bak; bunlarünlü mü? Çok da fifi.

Allahın göt kılı: bunların ünlü olması mı önemli yoksa mektupta yazanların harfi harfine doğru olması mı?

O mektupta yazan her satır yüzde 1000000 doğrudur. Ben bunları elin adamlarından duyduğum için hem utandım hem sevindim.

Utandım çünkü koca 75 milyonda şu mektubu yazacak ve yayınlayacak üç beş delikanlı çıkmıyor.

Utandım çünkü türkiye gerçekten de tarihte eşine az rastlanır bir diktatörlükle yönetiliyor. En ufak eleştiri de başınız belaya girebilir ve size sahip çıkacak kimse yok. Yapayalnızsınız. Ve bu durum dışarıdan da belliymiş demek ki.

Sevindim. Çünkü demek ki yabancı da olsa türkiye deki durumlara kafa patlatan birileri var.

Çok da fifi demişler. Sen ayıbından utanmayan bir karaktere sahipsin. Bunu biz biliyoruz da yabancılar da görmüş olsun. Polise şiddet uygularken 4 kişi öldü diyenlerden vicdan merhamet bekleyecek kadar saf değiliz. Biliyoruz.

Hayır merak ediyorum; dünyanın hangi ülkesinde sokakta protesto yapanların peşine 4 gün sonra polis salınıp evlerine baskın yapılıyor.

Yunanistan? Brezilya?

Hani deniyor ya "avrupa amerika polisi daha sert" diye. Gösteri sırasında sert olabilir ama cadı avına çıkmak ancak faşist ülkelerde olur.

Sonuç; göt kılıyım diyene ne desen boş.

Fazıl say deseymiş keşke onlara "göt kılı anlamaz dinlemez utanmaz" diye.
doğuda bir gecede onlarca fidan şehit edilirken, avrupanın göbeğinde roj tv pkk çığırtkanlığı yaparken, başörtülü diye bugünün Türkiyesine yön verecek bayanlarımız ikna odalarında taciz edilirken, imam hatipli diye öss'de sıralama yapmış çocuklar katsayı adı altında kıytırık üniversitelere yönlendirilirken, orta doğuda onca masum bir petrol kavgası uğruna linç edilirken neredeydi bu ünlüler aydınımsılar. Şimdi çıkmış ülkenizin iç işlerine birileri karışıyor diye bayram ediyorsunuz.
kapı komşuları olan bosna'da yüzbinler katledilirken sesini çıkarmayan çakma humanist aşağılık avrupa entellerinin, zihinsel arka planında türkiye'nin kötü reklamından başka hiç ama hiçbir şey bulunmayan zırvalamasıdır. kendi ülkelerinde göstericileri bildiğin ezip geçiyorlar.

reklam ve propagandanın gücü sayesinde onlar medeni, biz baskıcıyız.

mısır'daki olaylara da ses çıkıyor mu bu kodumun hümanistlerinden?
hassiktir diyoruz hassiktir.
nihat doğan, doğuş, şafak sezer, okan bayülgen'den başka ünlü tanımayan şakirtleri ortaya çıkaran mektup.
rte'nin avrupada da dibe vurduğunu gösteren mektup.
3 gün sonra yumuşayıp "hain tayyip al sana bombe" sertliğine bürünmeyeceklerse aferin dediğim mektup.
başbakanın iplemeyeceği, üç beş tanesi dışındakilerin neresinin ünlü olduğu bilinmeyen bir grup tarafından yazılmış mektup. kim lan bunlar. hani ünlüler nerde olum. 32 ünlüden beş tanesini tanıyınca cahilliğin gitti mi? sorusunu sormam gerekir şimdi bazı asalaklara.
Myanmar da insanlar canlı canlı yakılıyor onlara mektup yok, çin de yaşanan insanlık dramına bir tek kelime dahi yok. buraya yaz babam yaz. yemezler anam yemezler. hadi yandaki inşaatın kumunda oynayın biraz.
' biz bu mektup yazanları iyi biliriz. bir yerde mektup yazılacaksa, en iyi mektubu biz yazarız. % 50 mektup yazmak için sırada bekliyor' diye cevaplanacak mektuptur.
ismail türüt ve doğuş imzalayanlar arasında olmadığından haklı olarak "bunlar ünlü mü?" sorusuna muhatap olmuş mektuptur.
tam olarak oynan oyunun gerçek yüzü bu işte.
ünlü denilenlerin hiç biri tanınanmamakla birlikte alayı gavurdur.
Üç beş soytarının âhlak dersi vermeye çabalamasıdır. Siz önce kendinize ders verin sünnetsiz soytarılar. Türk insanının gözünde hiç bir değeriniz yoktur.
Hadi mystic riverı izlemedin sean penn'i bilmiyorsun, mulholland dr.ı izlemedin david lynch'i tanımıyosun. Atatürk'u de mi okumadın. Andrew mango nasıl ünsüz olsun. Ama zaten okusaydin Atatürk'u, mektuptan birşey anlardın. (bkz: dünyayı kuyunun ağzı kadar sanan kurbağa)
aynı tavrı amerika ülkelere demokrasi! götürürken de görmez isteriz mike.
" aktörlüğü sizden özğrenecek değiliz, önce dönsünler de bollywood un edepli ahlaklı aktörlerine baksınlar" şeklinde cevaplanacak mektup.
işine gelince oooouv sanatçılar kızgın oooow sanatçılar haklı oooooow sanatçılar ...... deyip gelmeyince ya o ne anlar ki siyaset bu diyenlerin diline dolamasına aldırmayıp çok da tınnnn dediğimiz mektuptur.
--spoiler--
bunlar ünlü mü
--spoiler--

sözlüğün son dönemde içine düştüğü kızların memesi, bacağı, kalçası, eteği, türbanı gibi konular varken bunun gibi bir konuyla uğraşmak sözlük yazarlarının geneli için çok fazladır.
(bkz: bunlar ünlü mü)
sean penn, susan sarandon, david lynch, sir ben kingsley ve andrew mango'yu tanımayan göt kıllarını ortaya çıkartmış yazıdır. bir tür cahil turnusolu yani...

o değil de nuremberg demişler lan! aihm demişler be!

yalnız işin içine sean penn girdiyse abd'de kamuoyu bizimdir. diktatör tayyip!
benim bile okumaya tenezzül etmediğim mektuptur.
güncel Önemli Başlıklar