bugün

olmayan zilin çalmasını bekleyen gerizekalı kız toplulukları.
ilköğretime gelmiş gibi velisiyle birlikte takılan tiplerin var olduğu günde yaşananlardır.
koca bir yıl için, arkadaşlık edecek birini aramak.
ilk gün yedili sekizli gruplar halinde dolaşılır bir de. yıllar sonra ise o toyluk günlerini aklınıza getirirsiniz ve o sıralar artık konuşmadığınız kişilere zamanında ben bununla volta da atmıştım deyip bir anlığına kendinizden tiksinirsiniz.
ilk ders aninda yaşanan komik olaylar zinciri. unutulmayacak anilar kismina kaydedilir bu ilk gün.

- hoca tanişalim der ve en onde oturan kizi işaret ederek evet kizim bize kendini tanit der.
+ kiz : adim bla bla yerim yurdum bla bla bidi bidi. yarismaci arkadaslara basarilar diliyorum der ve konuşmasini sonlandirir.
- hoca : biraz sonra bu gerizekali , aptal espriyi niye yaptim diye düşüneceksin ve bir mal oldugun gercegine varacaksin
* Sinif : Error
+ Kiz : mavi ekran!
"üniversitemizin akademik yıl açılış törenine tüm öğrencilerimizin katılması gerekmektedir..."

evet yukarıdaki ilanı üniversitenin ilk günü fakültenin panosunda gördük, dumur olduk ne demek "katılması gerekmektedir"? yoklama mı alınacak acaba diye de düşündük bir an. zaten ders falan da yok, hadi dedik gidelim hem bir üniversite açılış töreni görürüz, hem karı-kız keseriz, hem de bu yazı da yazan hakikaten katılmak "gerekli mi gereksiz mi" onu öğreniriz diye düşündük ve gittik.

hakikaten bizi kimsenin .iklediği yoktu, biz öğrenci miyiz değil miyiz, yoksa üniversite kampüsü önünden geçerken yazıyı gördük te "bir girelim bakalım" diyen sokaktaki adam mıyız, yoksa üniversite çalışanı mıyız, kimse sormadı daldık içeri, spor salonunun kapıya yakın kısmına oturduk, ki sıkılırsak kaçarız diye, törenin ayrıntılarını pek hatırlamıyorum ama iyi karı-kız kesmiştik, güzel öğretim elemanları ve üniversitenin çalışanları vardı, kestik kestik çıktık, sonra öğrendik ki ""üniversitenin akademik yıl açılış törenine tüm öğrencilerin katılması gerekmiyormuş..."
üniversitenin, büyük beklentilerle gelinen kampüsünde, hayalkırıklıklarıyla geçirilen günü. *
Arka bahçede bolca sigara içilir. Olup olmadık yerde telefon çıkarılır tuş kilidi bozulup tekrar kitlenir. Herkes melek gibi gezer. Kimse kimseyi terslemez. Birşey sorulduğunda çok nazik cevaplar alınır.
heycandan ya sakin takılarak ortam yapmak yada bir kenara çekilerek ortamı kesmek.
büyük bir ihtimalle liseden tanıdığınız bir arkadaşınız ile beraber gezerken şöyle bir diyalog geçebilir aranızda:
+hiştt. abi baksana ya adam kızı yiyo resmen
-ohooo abi o ne be. kız da istiyo ha
+oha amuda mı kalktı o..
hoca ilk ders imza kağıdını en öndeki kıza verir ve kız imzayı atar. Daha sonra hocaya bu kağıdı sağ tarafa mı sol tarafa mı vereyim ? diye sorar
ders mers siklenmez medikonun önündeki yeşilliğe yatılıp uyunur.yaşanmıştır.
(bkz: bizim zamanımızda kene yoktu)
Fakülte de ilk günümdeydim ve yalnızdım. Çaresiz bir şekilde dersliğimi bulamayıp kantine inmiştim. Dersliklerin bulunduğu yerin aksine kantin tıklım tıklım.

Aklımda bin bir türlü sorular. Acaba dersler başladı mı? Yoksa teneffüsteler mi? Neyse ne canım, ilk gün derse girmezsen kimse bir şey demez galiba. Zaten hocalar beni tanımıyor ki.

En iyisi şu kantinde oturayım biraz, sonra da eve giderim, uykuma kaldığım yerden devam ederim, dedim. Demez olaydım. Ne olduysa o andan itibaren oldu. Aklımdaki soruların sayısı katlandıkça katlandı. Şimdi ben buraya otursam acaba 4 kişilik masayı tek başıma işgal ettiğim için benim hakkımda konuşurlar mı, bana ezen gözlerle bakarlar mı? Onu geçtim haydi, acaba kantinden bir şey almadan oturabilir miyim?

Tamam, bir şeyler almak sorun değil ama nasıl alacağım bir muamma. Acaba şu ortalıkta dolanıp, masaları silen ağabey sipariş alıyor mudur? Yak sanmıyorum. Bak porsuga kar yagdi tezgahta çay dolduran birisi var, gidip oradan al bari.

Eee, parayı kime vereceğim? Hah, onu da gördüm. Peki, önce parayı mı yoksa siparişi mi vereceğim? Aklımdan bunlara benzer daha nice sorular bir kısa film senaryosu gibi geçiyor. Tam bu anda kendime bir denek buldum. Evet, bu iyi bir fikirdi. O ne yaparsa ben de onun yaptıklarını yapacaktım. Böylelikle kantinimizin sistemini çözmüş olacaktım.

Kendimi bir an kurnazlığın zirvelerinde buldum ve suratımda pis gülümseme oluştuğunu fark ettim. Şimdi deneğimi izliyordum. Kendinden emin bir şekilde kantine doğru yaklaşıyordu. Adımlarını yere sağlam basıyordu, bu da onun ne yaptığını bilen birisi olduğunu gösterir. Sonunda kantin tezgâhına yaklaşmıştı, çok kıvrak bir hareketle aniden kendisini tezgâhın arkasına atıverdi. Abur cubur un olduğu raflara doğru ilerledi.

Oradaki çeşit çeşit çikolatalar arasından bir tanesini aldı ve çay almak için ocağa yöneldi. Çayını da aldıktan sonra tezgâhta bulunan bayana ücreti verip aynı kararlılıkla oradan uzaklaştı. Artık onun nereye gittiği benim umurumda bile değildi. Çünkü sistemi çözmüştüm ve ilgi alanım da buydu zaten. ilk başta ne kadar ilginç gelse de bu tezgâhın arkasına geçmeler falan, sonra kendi kendime; burası iletişim fakültesi, bir gazeteci adayının kendi işini kendi yapması kadar doğal bir şey yok. Ayrıca bir gazeteci adayı emeğe saygı duymalı, o insanlar tezgâhın arkasında diye sana hizmet edecek değil ya; gibi etik açısından kendimi tatmin edici sözler sarf ettim. Özgüvenimi toplayıp, kendimden emin bir şekilde, yaz tatilinde kazandığım atletiklik sayesinde de görenleri hayran bırakacak bir bel çevirme hareketi ile o daracık tezgâh kapısından adeta bir zeytinyağı misali tezgâh arkasına süzülmüştüm.

Başarmıştım, artık bende bir iletişimciydim. Artık yalnız değildim, kendimi tüm bu gruba ait hissediyordum. Yüzümde aptal bir gülümseme, kaşlarımda gururun verdiği ciddiyetten kaynaklanan bir gerilme, göğüslerimde atletik hareketimin verdiği özgüvenden dolayı bir kabarmayla keklerin bulunduğu reyona doğru bir atılım gerçekleştirdim. Sanki herkes bana hayranlıkla bakıyordu.

Tam o anda bir ses; Ne istemiştin? O anda sanki dünya dönmeyi, öğrenciler dedikodu yapmayı, öğretmenler akademik tartışmalarını, kantin çalışanları işini gücünü bıraktı da beni izliyor. Okulun ilk gününde başıma gelen bu olay belki de öğrenim hayatımda derin bir yara açacaktı. Daha o mistik sese cevap veremeden, yine aynı ses tonuyla, bu tarafa geçmek yasak, personel harici girilmez. Ne istiyorsan söyle biz verelim. Dünyam başıma yıkılmıştı, gözlemlediğim deneğime inanmıştım, güvenmiştim ona.

Bu durumun verdiği eziklikle aldığım çayımı karıştıra karıştıra olay yerinden uzaklaşmaya çalıştım. O an düşündüğüm tek şey oradan bir an evvel uzaklaşmaktı. Ne çay ne de içindeki şekerin erimesi umurumdaydı. Oradan sinsice uzaklaşırken gözüm bir anda fotokopiciye takıldı. Evet, bu oydu, benim deneğimdi bu. Yanında iki arkadaşıyla birlikte çay içip muhabbet ediyordu. Bir şeylere gülüyorlardı katıla katıla.

O an sadece bana gülebilecekleri geliyordu aklıma ve bu durumdan iyiden iyiye rahatsız olmaya başlamıştım. Ama yapacak bir şeyim yoktu. O kalabalık içinde yapayalnızdım. O an benim bunları yaşamama sebep olan fotokopici çocuğun benden yalnız olması için feda edemeyeceğim şey yoktu. Başım önünde kantin bahçesinin en ücra köşesinde oturdum. intikam duygusu esir almıştı beni.

Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.
sicagi sicagina yaziyim da seneye bakar bakar dalga gecerim yani umarim oyle olur. neyse hedefim adnan menderes universitesi veteriner fakultesi olarak gecici evimden ciktim daha o an canim sikildi boydan boya yurusen bir saat surmeyecek aydin da ki bu ev kampuse sadece 4 km ! tam bir saat otobusle perisan edildikten sonra artik fakulte girisine geldim. tabi bu esnada kendi kendine bildik konusmalari yapiyor basacagim kaldirim tasina kadar hesapliyorum diger taraftan da comez ne yaptigini bilmez tavrimi gizlemeye calisiyorum ama ne mumkun neyse sanki babamin ogluymus gibi kaydimi yapan elamanin yaninda aldim solugu meger millet erkenden gelmis hocalariyla tanismis hatta ders bos yavrularim gidin top oynayin komutunu bile almis adam da haliyle simdi git oglen gel dedi gel gelelim oglen de buna benzer bir hadiseyle aptal dolmus yolculugum bir kere daha basladi. bu hikayede sira disi, ilgi cekici ne var? -hicbir sey yok. bende buna yaniyorum zaten. ot gibi gittim geldim yahu su sonradan pisman olunan arkadaslilardan bile kuramadim arkadas.
kantinde abuk subuk para harcanir, kiz kesilir, tipten karakter tahlili yapilir bolca. bir cogu bir daha okulda o kadar vakit gecirmez.

(bkz: kendimden biliyorum)
kampüste kendi fakülteni bulamamak.
(bkz: komünist olmak)
kampüsü gezerken iktisadi ve idari bilimler fakültesinden girip mühendislik fakültesinden çıkmak.
ilk günden hoca hakkında kötü düşünmemi sağlamıştır bu yaşadıklarım. ege üniversitesi yabancı diller meslek yüksek okulu ek binasındaki tüm sınıflara hocaları gelmiş, gerekli bilgileri verip bugünlük işi bitirmiştir. ama bizim hocamız bütün sınıfı bekletti ve gelmedi. bir o bina bir bu bina aradık taradık yok. biz de dağıldık napcaz.

bu arada kitaplar da 340 tl imiş.* sevgi yolunda sordum ellerinde bir kısmı varmış. ilk parçalar 90 tl devamı ile 150 tl ediyor. teksir okulda 7 lira.*.
ilk gün önümden geçen kıza bakarak "cennete mi düştüm ben" demem kızın "cennetmi cehennemi görürsün" demesi ve o kızın aslında hoca çıkması.**
sadece bir tane ders için okula gitmek ve evden gitmenle gelmenin bir olması.
ilgün tanışılan herkesle yıl sonunda kavga edicek olmak.
oda arkadaşım saçlarımı çok beğenip "valla olmaz yapmadan bırakmam" nidalarıyla maşa yapmıştı bana. bi daha da göremedik. hayır ümitlendiriyorsun bari her pazartesi yap değil mi?
genelde rezilliktir.
(bkz: Hayal kırıklığı)
güncel Önemli Başlıklar