bugün

üniversite okurken aynı zamanda çalışmaktır.

hemşirelik bölümünü kazanmıştım. o kadar mutluydum ki neredeyse ağlayacaktım öyle mutluyum. koştum evdekilere söyledim hemşirelik kazandığımı. annem, babam, kardeşim o kadar sevindiler ki açtık nokia 225 tuşlu telefondan şemme başladık halaya falan ben selfie çekip instagram'a atıyorum kardeşim babamla annemin boy resmini çekiyor face'ine kapak fotosu yapıyor derken günler böylece geçti ve üniversite hayatım başladı.

üniversite hayatım başladı başlamasına ama para yok pul yok. zaten ben yurtta falanda kalamam derken en iyi arkadaşım hüseyin ile bir eve çıktık. hesaplara göre her ay 550 lira kira vereceğiz ve ev sahibi bir kürt. durum böyle olunca elektrik falanda kaçak geçinip gidiyoruz.

tabi iş bulmak gerekti çıktık yine yollara iş arıyoruz. hüseyin bir lokantada bulaşıkçı olarak işe girdi ve çalışma hayatına atıldı. ben ise mecburiyetten sanayide çalışıyorum. gel zaman git zaman hayatın bize gösterdiği zorlukla karşılaşmaya devam ediyorduk. zaman geçip gidiyor, biz ise sadece üniversiteyi bir an önce bitirip evimize, memleketimize dönmeyi planlıyorduk. çünkü üniversiteyi şırnak'ta okuyorduk.

sanayide çalışmak gerçekten çok zordur. özellikle ustanız bir kürtse. sayın okurlar, neler çektiğimi bir tek ben bilirim birde allah. adam her gün dükkana gelir, yayları her tarafından fırlamış, krem rengi üstünde gül ve karanfil resimleri bulunan kumaşı yırtık o koltuğa oturur, ayaklarını da yeni aldığı meşe ağacından yapılmış sehpanın üzerine uzatırdı. bana kürtçe bir şeyler mırıldanır ve bana seslenirken sürekli "hewal" yada "kuzi keri" tarzı bir şeyler söylerdi. kendisine defalarca bu dilden anlamadığımı söylesem de bana her zaman "bizim anadilimiz budur, ister beğen ister beğenme biz buyuz" derdi. amacım asla adamı aşağılamak olmasa da adam her zaman onu ezdiğimi, dışladığımı ya da beğenmediğimi düşünür yada öyle anlardı.

hüseyin ve ben zorlu kış günlerinde, sıcak yaz günlerinde hiç alışık olmadığımız bu insanların arasında okulumuzu okumaya çalışırken ciddi anlamda sıkıntılar çekiyorduk. üniversite hayallerimiz her zaman kızların içinde, anne baba dır dırı olmadan, rahat bir şekilde geçeceği düşünceleriydi. fakat eve ne zaman bir kız getirmek istesek bize kürtçe bağırır çağırır ve büyük ihtimalle küfür ederdi. ne zaman bir kızla tanışmak istesek hemen bize arkasını döner yine kürtçe bir şeyler mırıldanırdı. anlam veremediğimiz bir soğukluk vardı insanlarda. fakat yılmadık. okumaya devam ettik.

üniversitenin bitmesine bir yıl kala ikimizde tükenmiştik ve hayattan soğumuştuk. yatay geçiş yapmamız neredeyse imkansızdı. hem buraya alışmıştık artık. insanların bizden çekinmesine, bunu yaparken bizi istemeden de olsa dışlamalarına, fakat her zaman bizim onları dışladığımızı düşünmelerine, her tarafa asılan yeşil sarı kırmızı bayraklara -ki bu bayrakların ghana bayrağı olduğunu düşünürdük ve neden bu bayraklara bu kadar değer verdiklerine bir türlü anlam veremezdik- , ağalık sistemlerine, kan davalarına, kızlara önem vermemelerine, kız çocuklarını okutmamalarına, artık bir hastalık seviyesine gelmiş olağanüstü cahilliklerine ve daha birçok farklı düşünce ve davranışlarına alışmıştık. o kadar alışmıştık ki artık biz de birer kürttük.

işte benim hayatım bu noktada kaydı. kendimi kürt gibi hissetmem sonucu hayatım kaymıştı. molotof yapmayı öğrenmiş, polisleri üstüne taş atılması gereken organizmalar olarak görmeye başlamıştım. adeta vahşileşmiş, aynı oranda çevresine zarar veren ciddi anlamda zararlı bir canlı haline gelmiştim. devletin bize neden bakmadığını düşünüyor, buna bir cevap verememekle birlikte diğer insanlar gibi bende ghana bayrağına aşık oluyordum. günler geçti, aylar geçti, hüseyin ile birlikte küçük tepelere çıkmaya başlamıştık. insanlar dağa çıkmaktan bahsediyorlardı fakat biz henüz buna hazır olmadığımızı, şimdilik tepelere çıkarak kendimizi alıştırmamız gerektiğini söylerdik.

zamanla alıştık. artık gerçek birer kürttük. türk kelimesini unutmuş, o topluluğa "foşik" adını koymuştuk. artık bizim için ankara değil, diyarbakır başkentti. asker değil peşmerge vardı. anavatan olarak mezopotamya'yı görüyor, kürt kızlarıyla rahat rahat konuşabiliyorduk. ağaya kulluk ediyor, bizi doldurmalarına ve beyinlerimizi yıkamalarına izin veriyorduk. okuduğumuz bütün kitaplardan vazgeçiyor, kendimizi cahilliğe teslim ediyorduk.

işte üniversite okurken çalışmak benim için budur. hayatımı tamamen değiştiren bu olay, benim hayatımın dönüm noktası olmuştur.
üniversite okurken çalışmaya çalışmaktır.
Arada yaptığım eylemdir tabi babamın yanında.
Çalışırken bir yandan da üniversiteye gitmekle de sonuçlanabilecek eylemdir.
Zordur. 4 senelik fakültenin yarısını çalışarak geçirmiş biri olarak tavsiyem ya 4 sene çalışın ya hiç çalışmayın. benim gibi ilk sene çalışmayıp sonra 2 sene çalışıp sonra tekrar fakülteye dönünce o ortamlar, sağa sola çağıran arkadaşlar, doğum günleri, konserler vb etkinliklerin haberleri sana ayrılık mesajı gibi gelir. boğazın hafif düğümlenir sonra yapacak bir şey yok başkan çalışmaya devam dedirtir.
okunmaması gereken yazı.

o değil ciddi ciddi bir anı anlatıyor sanıp kol gibi yazıyı okudum, hayatımın 5 dakikasını çaldı, hakkımı helal etmiyorum..
ciddi olup olmadığımı bilememekle beraber sanki kafasına silah dayayıp zorla okutmuşum gibi, hakkı olduğunu iddia edip üstüne birde helal etmeyin güzide yazara selam olsun.
Okunması gereken ibretlik olaydır...
güncel Önemli Başlıklar