bugün

şu şarkıyı duyabildiğin her an..

i have learned one thing

it's that we make our own freedom
it's that we learn how to say
what is that freedom
and how do you say it

how do you say it
how do you say it
say our love is a big white chevy

we are its two black racing stripes
we have not been outdone
by just the possible demands of love
we are still side by side by side
we are still side by side by side
and i have learned that one thing

it's that i've made my own freedom
and i have learned how to say
what is my freedom
and how do you say it

how do you say it
how do you say it

i say it
put on your brightest pair of eyes
put on your rock'n'roll dress
put on your brightest pair of eyes
put on your rock'n'roll dress
that is freedom
that is our freedom
that is my freedom
that is your freedom

now, how do you say it
how do you say it
how do you say it
istifa ettiğin an... o ilk an sadece kendini özgür hissedersin. sonra kendini işe yaramaz, beceriksiz olarak düşünürsün...
(bkz: okuldan kaçmak) *
orta sonda karne gününü saymazsak son günümdü. ilk kaçış... kolay olmadı. belki de yaşadığım en fantastik duyguydu. durmadan koştum. hiç o kadar özgür hissetmemiştim. ~ ~
düzmece anlardır. zira kendimizi en özgür sandığımız anlarda bile özgür değilizdir, özgür olduğumuzu düşünmekten hoşlansak bile. örnekse bungee jumping.
bisikletle yokus asagi inildigi sirada, kulaklikta *reinassance in blood'in 138. saniyesinin caldigi andir.
seni boğan, sana hayatı zindan eden sevgiliden ayrıldıktan sonraki zaman dilimi.
Kişinin kendine güvendiği, kendini sevmeyi başardığı her andır. Çünkü bu duyguları vay be ben neymişim nasıl da yaptım şu işi tadında cümleler takip edecek, kişi kendini her zamankinden hafif, her zamankinden güçlü ve özgür hissedecektir. *
dışarı çıkmana karışacak birinin olmamasına rağmen, evde oturmayı tercih etmek.
sabaha karşı saat 04:35 sularında dışarı çıkmak, sokak lambalarının sadece senin için yandığını aklından geçirmek, fırından 4 tane ekmek alıp eve gelinceye kadar sıcacık birbuçuk ekmeği parça parça kopararak yemek.
tuvalet...kesinlikle tuvalet. bi kere ortamda yalnızsındır, istediğini yaparsın sana karışan olmaz, mekanın içine edersin, zıçarsın batırırsın ama kimse sana bişey demez, üstüne üstlük bi de iğrenç bir koku yayarsın... işte budur özgürlük. Ben özgürlüğü iki delik arasında hissederim.
çıplak bir halde sessiz bir koyda denize girmek.
aslında çok çok çok kısıtlıdır, çünkü o kadar farklı bağlarla o kadar farklı yerlere bağlıyız ki, iş, güç, aile, arkadaşlar derken bir tercih yaparken hepsini göz önünde bulunduruyoruz. çoğu özgürlüğe engel gibi görünmüyor ama tercih yaparken onları da düşünme zorunluluğu tercihi özgür bir tercih kılmaktan alıkoyuyor. onlar da aynısını bizim için yapıyor tabi, bu olması gereken ancak tam manasıyla özgürlüğü hissedebilmek bir şeyi sadece ve sadece kendi isteğinle, zorunluk hali dışında, hatta kendini şımartmek için yapabilmektir.
üniversiteye başladığın an.
(bkz: şelalede yıkanmak) *
(bkz: sevgiliden ayrildiktan sonraki ilk dakika)
ve malesef bir dakika sürer bu duygu, sonrası hüsran.
(bkz: otobuste sadece kendi yaninin bos kalmasi)
başka şehire okumaya giderken otobüsün hareket ettiği an. * *
başka şehirde okumaya başlandığında kapıdan ilk adımın atıldığı an...
deniz kıyısındayken tüm düşüncelerini serbest bıraktığın ve tabi onların da seni özgür bıraktığı andır.
sicacik yuvanda otururken esaslica bir osuruk birakilan an.
tutsaklıktan kurtulunan bir sabahta, güneş daha yeni çıkmış ve sabah sisi yemyeşil ovada gezinirken birden içinden bir güç patlayıverir ve bedenini tutamaz koşmaya başlarsın o ovaya doğru, sislerin içinde..işte o anlarda özgürlüğün ışıktan bir yol olduğunu görürsün.
başka bir şehirde okurken otobüsün memleketine dogru hareket ettiği ve pılını pırtını geride bırakıp sessizce o şehri ve o şehrin içindeki insanları ardında bıraktığın an.
moderasyonun uykuya yattığı andır.
yalnızca hiçbir korku taşımadığımızda özgür oluruz.

v for vendetta
askerliği bitirip eve geldiğinde halıya bastığın andır.