bugün

uğur mumcu' nun oğludur. babası öldürüldüğünde 15 yaşındaydı. kız kardeşinin adı özge mumcu' dur.
çocukken hippilerden korkan ece temelkuranın kocası. sorbonneda devletler hukuku doktorası yapmaktadır.

(bkz: agri nin derinliği)
ece temelkuran'ın eşidir.
açıklamalarıyla beğenimi kazanmış yazar. babasının görüşlerine "eleştirel bir perspektiften" bakması temelinin güçlü olduğunu gösteriyor.
babası uğur mumcu nun ölümü için "islamcıların yaptığına inanmıyorum, PKK ve Kontrgerilla'ya şaşmam" ifadesini kullanmıştır. o bile anladı bazıları hala üç maymunu oynamaktan memnun.
bugünkü kısa ve öz yazısıyla bilincimizi tazelemiştir.

http://birgun.net/writer_...r=2010&action=catlist
twitter'daki aktif tanınmış kişilerden biridir. buyrunuz.

http://twitter.com/ozgurmumcu
ece temelkuran'ın eski eşidir.
bugünkü yazısında bildiğimiz sezar'ı 'caesar', 'casear', 'ceasar' gibi üç farklı kombinasyonla önümüze sunmuştur. yazı işlerinin mi yoksa kendisinin midir hata, bilemem, fakat çok göze batıyor.
yazının anafikrine gelince, elbette haksızın karşısına çıkıp haklıyı savunan esas kahramandır, ve haklı olandır. o ayrı.

@doğrusu caesar'dır.
yerinde olmak istedğim-ece temelkuran nedeniyle- çok isabetli tahlilleri olan, gençten temiz bir arkadaş.. gerçekten özgürlükçü bir sosyalistin nasıl olması gerektiğinin en büyük kanıtıdır..
ilkönce radikal de tanıdım biridir. sonradan babasının uğur mumcu falan olduğunu öğrendim, birgün gibi gazetemsi mecmua da falan yazmış. radikal daki yazılarında gelince normalın altında bir yazar ya da bana göre.
bugün alevilere dair yazmıştır: http://www.radikal.com.tr...te=&ArticleID=1029685
konuya yaklaştığı açı önemli... çünkü ben de aynen onun gibi düşünüyorum.
cemevlerimizin başbakanlığa bağlı bir kültür merkezi olması taraftarı olamayız. bu bir lütuf değil, hakaret.
olayları güzel noktalardan yakalayabilen ama kaleminin biraz daha gelişmesi gerektiğini düşündüğüm, babasına yakışır bir evlat olmasını temenni ettiğim, genç hukukcu, yazar.
(bkz: uğur mumcu)
(bkz: güldal mumcu)
babasının oğludur. aşağıdaki yazısı ile ne dediğini çok iyi bilen, cesur ve sağlam bir kalem olduğunu göstermiştir.

mehmet altan ve emre aköz'ü kelimenin tam anlamıyla kibarca itin g*tüne sokmuştur.
kalemine sağlık...

http://www.radikal.com.tr...01.2011&categoryid=97

edit: link cevap vermiyor, kopyalayıp yapıştırıyorum.

--spoiler--
Bu ay içerisinde bu köşede ağırlıkla faili meçhul cinayetlere yer veril-di. Okuması ya da yazması zevk verdiği için değil. Unutulmasın, hatırlansın ve de sorumlulardan hesap sorulsun diye. Bu cinayetlerin failleri bulunmadığı sürece güvenli bir memleket değil burası. ileride yeni cinayetlerin olmamasını ancak bu cinayetlerin çözülmesi sağlayacak.
Sadece kamuoyu tarafından bilinen cinayetlerin değil, memleketin her tarafında siyasi sebeplerle işlenmiş her bir cinayeti aydınlatmak bu devletin vatandaşlarına bir borcu. Borcunu ödemeyen bir devlet, her çözemediği cinayetle kendi meşruiyetinden kaybeder. Yaşam hakkı ihlallerini umursamayan bir devlet o çok meraklısı olduğu itibarını da zedeler.
Vatandaşları ölürken umursamaz davranan, cinayetlerin soruşturulmasını engelleyen, bazı cinayetlerde içindeki birimleri kontrol edemeyen bir devletin sırmalı paşaları ya da lacileri çekmiş siyasetçileri büyük devlet törenlerinde kendile-rine vehmettikleri vakar ve ciddiyeti taşımaktan aslında çok uzaktır. Bu yazılar onlara bunu hatırlatmak için yazılıyor. Bir de bir devletle bir çeteyi ayıranın hukuka bağlılık olduğunu.
Sadede gelin.
Bu, işin devlet erkânını ilgilendiren kısmı. Matbuattan beklenen ise cinayetlerin üzerinin örtülmesine engel olması, dezenformasyonu engellemesi, bunları yapamıyorsa da en azından boş boş konuşmaması.
Bu boş konuşma hadisesi geçen bir iki gün içinde Uğur Mumcu hakkında fikir beyan etmesi gelen iki matbuat üyesi sebebiyle aklıma düştü. TRT Haber kanalında Uğur Mumcu hakkındaki bir belgeselde konuşan Mehmet Altan özetle Mumcu’nun devlet istihbaratıyla ve bürokrasisiy-le çok içli dışlı olduğunu hatta devlet içindeki hesaplaşmalarda yazılarıyla rol oynadığını ima etti. Bir gazetecinin ‘yazdığından çok bilmemesi’ gerektiğini de ekledi.
Uğur Mumcu hayatı boyunca yazdıklarından hoşlanmayanların ideolojik duruşuna göre CIA, KGB ve MiT ajanlığıyla suçlandı. Bazı bilgilere nasıl ulaştığına aklı ermeyenlerin ilk sarıldıkları silah ‘ajan’ suçlamasıydı. Bir kişinin Avrupa’daki adresini nasıl bulduğunun imalı bir şekilde sorulması üzerine kaynağının o kişinin bulunduğu şehrin telefon rehberi olduğunu söylemesini hatırlıyorum. Bir telefon rehberine bile bakmaktan aciz olanların önüne geleni ajanlıkla suçladığı bir fikir dünyası burası.

Oku
Sayın Altan geçen sene Mehmet Ali Ağca serbest kaldığında şöyle yazmıştı mesela:
“Önceki gün TV24’te (...) Uğur Mumcu’nun yıllar önce bana söylediklerini naklettim. Uğur Mumcu, Ağca’nın ‘Abdi ipekçi’nin vurulacağını bildiğini, oraya bu nedenle gittiğini ama tetiği Oral Çelik’in çektiğini” söylemişti. Özen gösterip isim zikretmemiştim.’
Altan’ın 2010 senesinde gizli bir
bilgi olarak sadece fısıltıyla konuşulduğunu sandığı ve özen gösterip zikretmediği bu haber Uğur Mumcu’nun ‘Papa Mafya Ağca’ kitabında 1984 yılında yazıldığından beri herkesin malumuydu. Abdi ipekçi’yi Oral Çelik’in öldürdüğünü söyleyen kişi bizzat Mehmet Ali Ağca’ydı. Hem de italya’da Rebibbia Cezaevi’nde savcı Martella, savcı Scorto, zabıt kâtibi Arnoldo, Papa davası tanığı Uğur Mumcu ve bir tercümanın huzurunda 1983 senesinde.
insanları yazdığından çok bilmek-le suçlayanların, bildiğinden çok yazmaması tercih nedenidir.

Ölü tasnifçisi
Bu mevzuyu açmamın sebebi ikinci kişi ise Emre Aköz. Geçen günlerde köşesinde ‘Uğur Mumcu demokrasi şehidi değildir zaten demokrasiyi ‘cici demokrasi’ diye küçümserdi diye yazmış’. Mumcu’nun o kavramı kullandığı yıllarda ‘cici demokrasi’, ‘Filipin demokrasisi’ anlamında, halkı küçümseyen, onun çıkarlarını kaale almayan şekilden ibaret, sandık demokrasileri için kullanılırdı. Hadi o günleri geçtik, daha sonrasında da tarikat-siyaset-ticaret üçgeniyle mücadele edebilmek için dinci partinin de Marksist partinin de özgürce var olması gerektiğini ifade etmiş, siyasi özgürlükleri tanımayanlara ‘gizli faşist’ demiş birinden bahsediyoruz.
Bu da bir yana, cinayetle öldürülmüş insanları o demokrasi şehidi bu değil diye tasnife tabi tutmaya çalışacak kadar boş vaktiniz varsa, Uğur Mumcu cinayetinin dava dosyasını adresini-ze yollayabilirim. Boş vaktinizi en azından bu cinayetin aydınlatılması için kullanırsınız. Bir işe yarayacağınızı sanmam ama muhakkak ölüleri kategorilere ayırmaktan daha faydalı bir iştir.
Bunları böyle bir günde polemik amaçlı yazmıyorum. Söyledikleri arşivlere geçiyor, ileride arşivlere bakacak olanlar kimi okuduklarını anlasın diye yazıyorum.
Not: Bugün ‘Mumcu Suikastı’ düzenleyicilerinden yargı karşısına çıkarılamayan suçun asli failleri ve azmettiricileri hakkında yürütülen soruşturma ve kavuşturmada ihmali görülen yetkililer hakkında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulunuyoruz.
--spoiler--
radikal gazetesinde bugünkü köşe yazısında mesai arkadaşı yıldırım türker e inceden ayar vermiş, doğruları düşünüp kaleme almıştır.

(bkz: http://www.radikal.com.tr...02.2011&CategoryID=97)
yeni anayasa yapımı konusunda bugünki yazısına noktasına virgülüne kadar katıldığım yazar.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1043594&Yazar=%D6ZG%DCR%20MUMCU&Date=21.03.2011&CategoryID=97
twitter'dan melih gökçek kişisine sağlam ayarlar vermektedir.
babasının görüşlerini bile eleştirebilecek kadar yazar olmayı başarmış zattır. birgün gazetesinde yazmaya devam etmektedir ve ciddi anlamda mantıklı tahlilleri ile idoldür.
babasının kimliğinden ziyadesiyle sıyrılmayı başarabilmiş bir yazar.

twitter'da sıklıkla takip ediyorum kendisini.

mütevazi ve gerçekçi..
nihayet bulduğum, gerçekten okunabilecek bir köşenin sahibi radikal yazarı. ellerin dert görmesin.

"Her şeye alışabildiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Mesela istanbul'un orta yerinde istiklal Caddesi de yılbaşı süsleri geçen sene yaz aylarına kadar sergilenmeye devam etmişti. O kadar alışmıştık ki, uzun süre kimsenin aklına süsleri kaldırmak gelmemişti. Haziran ayında tepemizde Noel Baba kukuletalarıyla caddeyi arşınlamak mümkündü.
Yıllar önce Turgut Özal cumhurbaşkanı olduğunda Alışırsınız, alışırsınız demişti. Bunun üzerine Özal'a telgraf çekip Ben alışamadım diyen genç bir teğmen ordudan atılmıştı. Teğmen'e en çok kızan ise Cumhurbaşkanının Genel Sekreteri Orgeneral Kemal Yamak olmuştu.

Kimdi Yamak?
Diyarbakır'da insanlar işkenceden kırılırken Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı.
Onu yanına genel sekreter yapan Özal'ın büyük sivil olduğu fikrine alışmadık mı? Her şeye alışılır demek ki. 12 Eylül rejiminin Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı'nı genel sekreter, Ankara Sıkıyönetim Komutanı'nı parti sözcüsü yapan Özal'ın bile demokrat-sivil lider diye parlatılmasına alıştıktan sonra her şeye alışılır.
Yeni anayasaya ve onun yapılma şekline de alışacağız belli ki. Erdoğan geçen pazar günü istanbul mitinginde 367 milletvekilini boşuna istemedi elbet. Ne dedi Erdoğan: "Eğer 367yi bulursak, referanduma götürmeyi gereksiz bulurum. O zaman, siz kendinize güvenmiyorsunuz demektir. Bizi oraya millet getirdiğine göre bir de referanduma niye götürelim."

Kaptıkaçtı Anayasası
12 Haziran'da Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi 367 milletvekilini bulacak oy oranına ulaşırsa, bir "AKP Anayasası"nın yolu açılmış olacak. Açıklamalar gösteriyor ki Sayın Erdoğan bu anayasayı tek başına yapacak.
Yani Aldıkaçtı Anayasasından sonra bir Kaptıkaçtı Anayasasıyla yönetileceğiz. Seçmenin yarısının oyu, anayasayı baştan aşağı değiştirmeye yetecek. Anayasanın hayatlarını belirleyeceği insanların yarısı bu yönde irade belirtmediği halde, 367 kişi anayasa yapacak.
Alışacak mıyız? Elbette alışacağız. işimiz ne?
Oysa yeni ve taze bir başlangıç yapmak için sadece bu amaca özel, nispi temsil sisteminin uygulanacağı, barajın hiç olmadığı bir seçim de yapılabilirdi. Anayasayı sadece anayasa konusundaki projelerin yarıştığı, barajsız bir seçimle oluşacak bir Meclis de yapabilirdi. içinde herkesin bulunduğu ve nispi temsilin uygulandığı, amacı hükümet kurmak olmayan barajsız bir Meclis hepimizin anayasasını yapabilirdi.
Bunun yerine anayasa yapmak için Sayın Erdoğan'ın oyların yarısını, Meclisin neredeyse yüzde yetmişini alma projesiyle karşı karşıyayız. işin daha iyi tarafı yeni anayasayı yapma arzusundaki partinin seçim projesini somut anayasal vaatlerden ziyade Kanal istanbul gibi inşaat faaliyetlerinin oluşturması.
Alınan oy oranlarının Meclis'e birebir yansıyacağı, barajsız bir Anayasa Meclisi seçimi uzunca süredir içinden geçilen anayasal buhranı sona erdirebilir.
Herkesin adil bir şekilde temsil edildiği, amacı ve seçim çalışmalarının yönü yeni anayasa olan, bir defalığına seçilecek böyle bir Meclis bugün hayal.
Bunun yerine bu pazar, AKP 367 milletvekili kazanırsa, kendi başına yeni bir anayasa yapacak.
Bu gerçekleşirse, anayasanın bu şekilde yapılmasına alışacağız alışmasına ancak bu yöntem memleketin senelerdir süren anayasa arayışını gerçekten sona erdirecek mi?
Ben olsam bu pazar oy kullanırken aklımın bir köşesinde bu soruyu tutardım."

http://www.radikal.com.tr...55469&CRes=1#fc855469
sadece bir alıntı;

"% 92
hakkında taktığı puşi haricinde delil olmadan aylardır tutuklu yargılanan galatasaray üniversitesi öğrencisi cihan kırmızıgül, savcının ve ilk mahkeme heyetinin tahliyesini istemesine rağmen bir bilgisayar çıktısındaki ismi nedeniyle tutuklu yargılanan hüseyin edemir.
ergenekon, balyoz, kck, devrimci karargâh gibi bilinen davalardaki tuhaf tutukluluk halleri istisna değil. medyaya çok yansımayan böyle çok vaka var.
türkiye’de tutuklu sayısı 2005 ile 2009 yılları arasında % 92 artmış durumda.
bu demokrasinin ileri versiyonunda sizce de bir sıkıntı yok mu? hüseyin edemir’in bir sonraki duruşması 23 haziran’da. mektubunda şöyle yazmış:
“biliyorum bu haksız ve hukuksuz uygulamalara maruz kalan tek kişi ben değilim. ve belki de çok daha trajik hikâyeler vardır. daha fazlası olmasın, başkalarının da hayalleri ve gerçekleri yalan olmasın diye bu mücadelede sizi de benim yanımda olmaya, adalet ve özgürlük mücadeleme destek vermeye çağırıyorum.”
çağrısı sahipsiz kalmasın. çünkü böyle giderse bir gün herkes tutuklanacak gibi görünüyor. demokrasinin ilerlemesi için oy yüzdeleri kadar tutukluluk yüzdelerindeki artışa da odaklanmak gerek."


yazının tamamı;

http://www.radikal.com.tr...011&articleid=1052988
babası mevzuyu çözmüştü ondan öldürüldü, oğlu ise babasının ardından timsah gözyaşları dökenlerin elinde kalemşör olmuş, yani babasıyla alakası olmayan bir çizgide.
http://www.birgun.net/act...2&month=01&day=29
babasının soyadını yandaş gazetelere pazarlayarak var olan neoliberal yazar.
''derdiniz gerçekten hocalı mıydı?'' diye sorarak güzel bir yazıya imza atmış, pınar öğünç ve koray çalışkan'tan sonra radikal gazetesinde takip ettiğim üçüncü köşe yazarı.

http://www.radikal.com.tr...R-MUMCU&CategoryID=98
güncel Önemli Başlıklar