bugün

mühendislik tercih ediyorsanız odtü itü boğaziçi den şaşmayın.
össde iyi bir yere giren adaylardan bu sene gireceklere yapılan tavsiyelerdir. puanlar düşecek, kontenjan da arttı deyip tercihlerde uçmayın. puanlara göre değil türkiye sıralamanıza göre tercih yapın.
aile baskısı,arkadaşımda orayı yazıyor ama,abinin dayının bilmem neyin avukat olmasından dolayı hukuk istemek...bu tarz şeylere aldanmayın kesinlikle kendi kararlarınız doğrultusunda hareket edin.yardım almayın demiyorum fakat sizin hayatınız nerede okuyacaksanız siz seçin sonra pişman olursunuz.
şehir, okul, maddiyat sıralamasi baza alin,
yada
ortam, karı-kız, disko-bar, kişi başına düşen kız miktari, şeklinde..
2 yıllık yazacaksan "şu dakika kalk pencereden dışariya bak!! gördüğün ilk kavak ağacını soy üzerine otur daha iyi"
tarzi yönlendirmelere kanmayin yazın güzel bir myo inekler gibi okuyun, belki dgs'i geçerisniz.
hiçbiriniz yapmayın bak seneye sınavı nasıl kaldırıyolar. (bkz: ben de girdim bu arada) *
fazla kasmayın hepsinin sonu aynı yere çıkıyor. eğlenebileceğin bir üniversite olsun gerisi hikaye.
özel üniversitede burslu okumak bazen devlet üniversitesinde okumaktan bile daha iyi olabiliyor.
tabi üniversiteye ve bölümüne göre değişir.

ama iyi bir puanınız varsa; özel üniversitelerin burslu bölümlerini de düşünün derim.
asla dışlama falan filan yok, tam aksine burslular daha çok saygı görüyor genelde.
öğretmenlik yazmayın. açık, net...
sadece istediğiniz bölümü yazın.. at antrenörlüğü istiyorum ama 350 puan aldım (höh öküz) yazık olmasın puanıma demeyin..gidin efendi efendi at antrenörlüğü okuyun..
la olm gidin bi kuaförün yanında çıraklık yapın, hıyarlık edip üniversite filan okumayın. verilecek en güzel tavsiye budur.
hiç bir bölüme yakın hissetmiyorsanız gidin en paralı bölümü okuyun.
milletin dediklerini sallayın gitsin önemli olan sizin ne istediğiniz. başkasının zoruyla girdiğin bi bölümden mezun olduktan sonra iş sahasında mutsuz olmaktansa kendi istediğin bi bölümün iş sahasında mutlu olman herkes için daha iyidir. özelliklede senin için...
puanınız tırt, okuyacağınız bölüm zırt ve sonuçta bi bok olamayacaksanız ya okumayın ya da gidin güzel şehirlere, güzel bi kafa dinleyin.
"Anamı sikeyim anamı!", "anamına mına koyim yaa!!" diye bağırıyordu.

Yaz mevsimiydi. "2001 an öss odyssey" zamanıydı. ızdırabım zükülmüştü adeta. Boşta beklediğim bir sene sonunda sınava girmiştim. Ve sonunda her şey bitmişti. Uzattığım taze yünivörsitili saçlarımla Yazın tadını çıkarıyor ve istanbul hayali kuruyorduk.

'Gece 12'den sonra içkili bir mekanda herkes birbirinin arkadaşıdır' tadında bir geceydi. O zamanlar 2 biraya kafa 1 milyon oluyordu zaten. Biz 2 milyonduk. 6 sıfır henüz atılmamıştı. Yan sitenin elemanlarıyla hararetli hararetli konuşuyorduk. Tıp fakültesi öğrencisi bir yazlıktaş, yukarıdaki sözleri söyledi işte...

Tıp fakültesini yazmasını annesi istemişti. Hatta yazmazsan hakkımı helal etmem demişti. Ve Çocuğun hayatı sikilmişti. Günde 3 paket sigara, bozulan bir ruh sağlığı... hastalara derman bulacak bir toktur bey olmak için girdiği okulda bir akıl hastası olmuştu. "istemediğiniz bölümü yaziim demeyin, anamı sikeyim diyorum lan daha ne diiim!" diyordu. kendi annesine küfreden, Hayatımda tanıdığım tek insandı. inşallah da son olurdu.

Aradan birkaç hafta geçti. Sonuçlar belli oldu. istanbul'da düzgün bir yere kement atmaya yetecek puanı almıştım. idealistliğe bakar mısın, bölüm değil şehir seçen insan... O zamanlar üniversiteli olan, benden 3 yaş büyük arkadaşımla eve kapandık, kampa girdik. Kupon doldurur gibi listeler hazırlıyorduk. Ben diyim 100 sen de 75 kez değişti o sıralama. (75-100, yani Tersi daha kuvvetli bir anlatım olurdu lakin takılma. anafikre odaklanmanı rica ediyorum.) Aslolarak aralarında seçim yapmakta zorlandıklarım şunlardı: biri "Lan bu daha eğlenceli olur sanki" dediğim bilgi reklamcılık, bursluydu... diğeri de, "Lan bu daha afili olur sanki, daha da oturaklı geliyor kulağa" dediğim bahçeşehir Avrupa birliği ilişkileri, bursluydu.

Bizimkiler hiç baskı filan yapmadı. Ne yazarsam yazayım destekleyeceklerdi biliyordum. Ama inceden inceden, reklamcılıktansa Avrupa birliği ilişkilerinden yanaydı babamın gönlü, fark ediyordum. Gözlerinde diplomat bir oğul resmi piksel piksel canlanıyordu sanki. yine de Bilgi'de okuyan eski bir öğrencisini çağırdı. oturduk konuştuk. Hoştu beşti. Bilgi iyidir dedi. reklamcılığı da iyidir. Lütfü de iyidir. Tavsiye ederim dedi. Bense hala n'apsam bilmiyordum. 19 yaşındaydım. Dünyanın en büyük kararını verecektim. Hayatımın kararını... Gizli gizli sigara içiyorduk arkadaşımla. Şitresten geberecektim. Bilgi reklamcılık mı, bahçeşehir Avrupa birliği ilişkileri mi? istikamet dolapdere mi olacaktı? Bahçeşehir mi?

Yaptık tercihleri. Belli oldu sonuçlar. geldim istanbul'a.

istikamet edirne hudutlarına dayanan, allah'ın siktir ettiği yerdeki Bahçeşehir uydu kenti oldu. Puanı daha yüksek diye (o zamanlar öyleydi şimdi nasıl bilmiyorum) ve kulağa daha afili geliyo diye Avrupa birliği ilişkilerini bir üst sıraya yazmıştım. O olmasa reklamcılığa gidecektim. Ama oldu. lanet, oldu.

Üzerinden 8 sene geçmiş an itibariyle. şu an Avrupa birliği yıkılsa, emin ol; barroso ve komisyon üyelerine, kasımpaşa'nın yolunu işaret ederim. Bitirmiş olmak için bitirdim. Sonra Askerliğimi yaptım ettim. Ve ne olmaya çalıştım tahmin et! Reklamcı... Kendimin hastasıyım. Yer yer ve zaman zaman Çengelköy menşeli, o güzide sebzemizin önde gideni, Bayrak taşıyanı ve bayrağı göndere çekeni olmak benim harcım. Neyse... 1 yıl boyunca para almadan staj yaptım bir reklam ajansında. Sürte sürte burun kalmadı diyeyim var sen anla. Şimdi yavaştan para kazanmaya başladık. Gönlümden asıl geçen reklam da değil aslında. Neyse oralara hiç girmeyeyim. Ama benim için kötünün en iyisi bu. Başka yolu yok.

7 yılın ardından bu defa nispeten doğru bir tercih yapmıştım. Yine de şöylesine bir cümle dudaklarımdan çıkmak için yanıp tutuşmuyor değil, buyurun geçin canlar, buyrun diyorum:

"Kafamı sikeyim kafamı."

Tavsiye vermeyi sevmem. Ki genelde işe yaramaz. Kendi açımdan düşünüyorum da, ne tavsiyeler verildiyse yine de bildiğimi okudum bunca yıl. Bir musibet bin nasihatten iyidir. Yaşayarak görmek en acısı ama en gerçeği. Yine de uzaklarda bi yerlerde "neden hayatımın içine sıçayım ki? Bak burada sıçılmışı var. Ona Bakıp ibret alayım. Aynı hatayı yapmiim!" diyen birkaç kişi olabilir. En azından 1 kişi. Şşşş ordasın biliyorum!

Bak canım kardeşim, Otur odanda. düşün sakin kafayla. ömrünün geri kalan yaklaşık 50 yıllık kısmında (insanlık tarihi açısından miniminnacık di mi?) nasıl bi hayat bekliyorsun? Bu hayatı hangi mesleği yaparak kazanmak istiyorsun? Kulağa afili gelio mu, parası çok mu, o ne der bu ne der, nasıl olcak nasıl bitcek işler güçler demeden gönlünde ne varsa Yardır gitsin. Severek yapacağın işin bölümünü oku. vakit kaybetme. "vakit nakittir" derler inanma. nakitten daha da önemlidir vakit. Ayrıca üniversite olayı çok da mühim bi hadise değil genç kardeşim. Hangi okulda okuduğundan çok onu nasıl yaşadığın önemli. Gözünde büyütmemek lazım diycem ama büyütüyor insan, haklısın. 19 yaşındaki o tedirgin halime kıçımla gülüyorum şimdi. iyi çocuktu ama denyoymuş biraz.

Bu arada geçenlerde duydum ki bizim okul Avrupa birliği ilişkileri bölümünü kaldırıyormuş. Tadından yenmez bir hal aldı kaderim, olmayan bölümün diplomasına sahip olacam. buyurdum buradan yakıyorum. Yemişim diplomayı. Yemişim Avrupa birliği ilişkilerini.
Yıkılsın Avrupa birliği, açılsın meyhaneler...

Tavsiye vermeyi sevmem ama bi tavsiye de kendime: böyle tavsiyeler filan, hayırdır? yaşlanıyo musun olm yoksa? hımm. bu pek tavsiye gibi olmadı sanki. ama aldım ben dersimi. ee yaş ilerleyince insan, derslere iştirak etmek istiyor bi yerde. haytalık nereye kadar? durakta inecek var.
tıp tercih edecek olanlar önce uzman olup olmayacaklarına karar vermelidirler.
herşeyden önce sınava girip puanınızın vb. gelmesini falan bekleyin.
hangi bölüm olursa olsun fark etmez kütahya dumlupınar üniversitesini yazmayın diyebilirim, yazmayın, yazmayın, yazmayın.
(bkz: ben yazdım başkası yazmasın)