bugün

aşık olduğum, en azından bana bir şeyler hissettirebilmiş bir kadınla öpüşmek, herhangi bir kadınla sevişmekten çok daha tercih edilebilirdir benim için. küstürmeden, incitmeden, tırnaklarına kadar üşüten öpüşmeler; dönüm noktalarıyla, şehvet ve arzuyla yitirir masumiyetini. her öpüştüğün kadında bir daha, bir daha kirlenir ve yıllanmış kitap aralarında o eski masum öpüşmeleri ararsın.

***

bir vakit önce, uzunca süredir görüşmediğimiz normal arkadaş statüsündeki bir kızla buluşup bi yerlerde içmeye karar verdik. hafta boyunca orada burada sürtmekten cepte kuruş kalmamış; hem serde erkeklik, hem de kendi içimizde aşamadığımız prensiplerimiz var, "kıza hesap ödetmem olum" diyerek, bir yerden para bulmanın hesabını yapıyor ve yine her zamanki gibi abime yavşıyordum:

- alo, naber yakışıklı?
- ne istiyon enis?
- sikerim maradonanı. bir gün de güler yüz göster lan kardeşine?
- olm belli ki bişey istiyon, noldu?
- ya hocam biraz para şeyapabilcen mi bana, yarın bi arkadaşla buluşcam da.
- daha yeni verdik ya olum, naptın o kadar parayı?
- ya sen nabıcan orasını, veriyo musun para? valla acil.
- yok aga veremem, maaşımın yarısını sana yediriyorum.
- lan bari bi iş ver onu yapıyım, ona karşılık ver para.
- haa o zaman olur, yarın sabaha yetişmesi lazım ama.
- yarın sabah olmaz.
- niye lan?
- çok geç. yarın sabah çok geç. sen o işi iki saate bitmiş bil papazov.
- hehehe siktir. hadi oyalama işim var.

laf aramızda fena sikiyorum herifi. şimdi aga, bizim birader bir üniversitede hocadır, benim yapacağım iş de bundaki raporların, ödevlerin üzerindeki verilmiş notları toplayıp bilgisayara girmek. son derece basit, bırak dört işlemi, toplama bilsen yeter. yalnız işi yaparken bir şey fark ettim: misal, 18+17 işlemi yapılacak, direkt 35 diyemiyorum, hafif fısıldayarak yaptığım konuşma metnini aynen veriyorum abi: "sekiz yedi daha on beş. elde var bir. bir bir daha iki, bi de elde var üç. otuz beş.", yeminle hala "elde var" muhabbeti yapıyormuşum ilkokul bebesi gibi. lan bana bak, bunu kimseye söylemek yok bak yeminle hullebinize huniyle sıçarım. misafiri görünce şımarıyonuz be.

yaptığı her işten, girdiği her delikten sosyal tespit çıkarmayı seven insanız vesselam. nicedir abimin ödevleriyle falan uğraşırken fark ettim misal bunu da, bir kız öğrencinin ödev kağıdı özenliyse kesinlikle çalışkandır ve notu yüksektir; fakat bir erkek öğrenci içerikten ziyade ambalaja vakit ayırdıysa o kağıttan bi bok çıkmaz. çoğu zaman tam tersi de geçerli olabiliyor. misalen erdal diye bi çocuk var, herif kağıtları ters zımbalıyor arkadaş, adamın ödevlerini okudum okuyalı bir sefer sektirmedi, hepsinde tersten zımbaladı it horozu. ulan olmuş sabah saatin siki, götümüzde ayı bağırıyor, iki saat sonra adama teslim etmek zorundayız, bi de erdal'ın zımbasıyla şeyiyle cedelleş. bişey değil herif çatır çatır yapıyor da ha, yeminle 20 üzerinden değerlendirilen ödevden 30 aldığına şahit oldum nah bu gözlerinen. mandrake erdal. ben kül yutmam! beni tersten zımbalayamazsın!

neyse abi, düşe kalka tökezleye bir şekilde bitirdim işi, sipalileri cebimize prekazi eyledik, zarıl zarıl osurarak nefis bi uyku çekiyorum. oldum olası saçma sapan mevzular üstü üste gelir bulur beni. tam uykunun en kıymalı pide kokulu mecrasında abimden gelen mesajla bi kamyon zopa yemiş gibi uyandım, mesaj şu: "köprü trafiği, nöbetçi eczaneler, maç sonuçları, şans oyunları, vizyondaki filmler, burç yorumları... sorularını 5767'ye gönder hazırcevap yanıtlasın! bilgi:500". lan resmen çıldırdım, hemen aradım iti:

- puşt! puşt!
- alo? noluyo lan?
- senin nöbetini nöbetçini sikeyim it, şaka mı yapıyon lan sabah sabah?
- ne diyosun olum kendine gel?
- koca herif utanmıyo da. ne köprü trafiği lan sapık?
- işim gücüm var enis, bişey demiyosan kapatıyorum.
- bi de yüzüme mi kapatı... lan? alov?

sinirden sızmışım amına koyim. lakin hadise bilahare netlik kazanıyordu. abimin avea numarasını "aveabi" diye kaydettimdi, mesaj da "aveabidunya" denen avea hizmetinden geliyormuş; herif hala yüzüme bakmıyo lan.

paşalar gibi bir uyku çektikten sonra kızla konuştuk, güvenpark'ın önünde buluşup yukarı çıkıcaz, içip sıçıcaz. bir şeyler atıştırdım, giyinip süslenip çıktım evden, durağa varır varmaz otobüs geldi, atladım. yalnız otobüste yanımda oturan herifte sürekli bir hareketlilik seziyorum, görüş açımdan fark edebiliyorum, mütemadiyen oynaşıyor herif. ulan merak edip kafayı bir çevirdim, pehlivan atmış elini sike, pantolon üstünden gayıııl gayıl sıvazlıyor. herifin günahını almayalım ama dört parmak haldur huldur sike dadanınca insan evladının aklına otuzbirden gayrısı da gelmiyor. arkadaş, insanlarda nasıl bir güven uyandırıyorsak, 11 yaşından beri hep "yanında 31 çekilen adam" oluyorum.

ilkokul beş'te, hemen yanımda oturan benden üç yaş büyük tarık isimli herif şakır şakır sıvaz patlattıydı gözümün önünde. hayır şimdi herif ergenlikte zirveye vurmuş, bizim daha kafadan gayrı hiçbi bölgede kıla tüye dair emare yok, mevzu üzerine az çok bilgimiz olsa da kimse yanımızda havuç törpülememiş o vakte kadar, ister istemez ufak çaplı bi kültür şoku yaşıyorsun. yalnız herif safi cemiyete zarar bi psikopat:

- hhh.. hhhh... şu an kimi düşünüyorum biliyor musun?
- (ulan öyle bir gözüme gözüme bakıyor ki, "abi hiç düşünme, hesapsız kitapsız ver sen elime o zekeriya'yı" diyesim var) tarık bilmiyorum tarık, bak öğretmen görücek tarık yapma.
- hhh.. hhhh... kimi biliyor musun? yazın siktiğim 16 yaşındaki sevgilimi. hhhh...
- yemin et?
- her şeye yemin edilmez lan!

aynı tarık gözümde, matematik dersinde konuşuyor diye atıldığında öğretmene "kovarsan kov, canıma millet!" cevabını verip bir anarşist eylem adamı, devrimci bir figür, bir guy fawkes olmayı başarabilmiş yegane tarihsel kişiklerdendir.

bir de serkan vardı, ortaokulda serviste yanımda suratını kasa kasa, kafayı öne geriye hareket ettire ettire iki parmak ucuyla sıvazladıydı. yaşımız itibariyle birbirimizle aşık atmaya layıkıyla teşne olduğumuz içün, "göster lan dölünü" dediydim de, sikinin ucundan çıkan "mezi" tabir edilen şeffaf zevk suyunu görmemle serkan'ın iri cüssesinden beklenmeyecek derecede ergenliğe girmediğine müşahade etmem bir olduydu. aynı serkan, derste kimsenin onu izlemediği zannıyla burun ve kulağın karıştırılmasıyla elde edilen maddeleri ağzına götürmekte bir beis görmüyor, teneffüste yediği yumurtalı patatesli ekmeğiyle yetinmeyip hamburgerlerimizden iri ısırıklar almayı kendine bir misyon ediniyordu. kendisini en son iki ay evvel bir arkadaşımın babasının cenazesinde gördüm. merhum, medyatik bir kişilik olduğundan, kameraların onu da çekeceği önkabulüyle süslenip püslenip cenazeye gelmesi, serkan'ı nefis tekmelerin sergilendiği açık hava dayaklarına davet etmem için yeterli bir sebep oluşturuyordu. şaka maka ne pis arkadaşlarım varmış lan?

neyse, otobüsten indim, kızı bekliyorum güvenpark'ın önünde. bekle allah bekle, karı yok, sarıldım telifuna:

- alov? kızım nerdesin lan ağaç olduk burda?
- eniscim şimdi çıkabildim evden ya, saçım falan. kusura bakma taam mıı?
- ben bir keriz ağacıyım güvenparkında.
- hehehe yaaa?
- sıçarım zembiline. çabuk!

on beş dakika sonra kız geldi, oturduk bi mekana, içiyoruz. gecenin ilerleyen saatlerinde alkolün etkisiyle muhabbet çok saçma bir mecraya kaydı. hani oturulur, cinsellik üzerine ayıkken de konuşulur eyvallah da, mevzu fantezi boyutu ve ismi cismi belli bir arkadaşlığın girmemesi gereken tarlalara varması mevzuyu boka sardırdı:

- ben mesela aşık değilsem iki kız bi erkek olayına ters bakmam yani.
- kızım saçmalama be.
- senle de bi sevişemedik.
- haha ne?
- geç bile kaldık.
- hadi kalkalım mı?

kızı durağına bıraktım, tam dolmuşuna binmek üzereyken dudaklarıma kitlendi. yalnız hiçbir hareket yok, hela pompası gibi emiyor. kendimi geri çekmeye çalıştıysam da bırakmadı, benim aklımdansa bu basitliğin ardı, geçmişteki masumiyetimiz, aşkın selamı öpüşmeler geçiyor; ve her basit kadına dokunuşumda aklımda uyanan o pürneşe, bir o kadar temiz mazi...

geçmişte bir şeyleri eksik bıraktıysan eski sevgilinle, zerre şehvet duymadan yeniden sevmek, sevişmek istersin, böyle vurgunlara denk gelir. ne diyeceksin? sonra ne olacak?

- tozlu ellerini tutmayı, ılık ayaklarına dokunmayı ve göğsünde ruhumu dikmeyi özlüyorum. bir akşam gel, rakı içelim. sevişelim. sen yine git; bin sabah aniden, bin daha öldür beni...

saçların sıratım, suretin cennet; baktıkça güzelleşiyorsun...
kimilerine çok doğal gelsede aslında bir gram doğallığın olmadığı, tarafların kısa hoşlantılarında ya da aralarındaki sevgiden kaynaklanan olaydır.
masum olduğu zamanlar vardır, en basitinden dışardan içeri geldiğinizde kapıdan karınızı öperek içeri girmek kadar masum ne olabilir ki...
ta kendisidir masumiyet. Birine dokunmak onun dudaklarında hissetmek.
(bkz: öpüşene kadar herkes masumdur)
öpüşmenin sadece ilki masumdur.ikincisi üçüncüsü masumiyetini kaybetmiştir artık.şehvete yelken açmıştır.
öpüşmenin nedenine bağlı olarak değişebilecek durum...
aşıklar arasında geçen en büyülü olaydır öpüşmek. bir yerden sonra olayın rutine binmesinden ve samimiyetindede artmasıyla olayın daha ileriki safhalara taşınmasından mütevellit öpüşmenin içinde saklı kalan masumiyet artık yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutar. aşktan anlamayan abazanlar için problem oluşturmayan bu olay, aşıklar için artık aşkın doyum noktasına ulaştıklarının ve artık rutine binen seksin kendilerine öpüşmenin verdiği hazzı vermediklerinin kanıtıdır. seks varken masum bir öpücüğü aramak salaklık değil olgunluğa erişmişliktir.
(bkz: masum değiliz hiç birimiz)
öpüşmek sevdiğiniz insanla masumiyettir, ama ya sizi kenarda bekletip başkasıyla öpüştüğünü gördüğünüzde hissedeceğiniz duygunun ne olacağını varın siz düşünün artık...
"aslında seni öpmek istemiyordum, sadece dudaklarının tadını merak ettim." cümlesinin mümkün kılabildiği.