bugün

kimine göre ölümden sonra asıl yaşam,kimine göre ölümden sonra asıl
ölümdür!
yoktur. doğmadan önceki belirsizlik ne ise senin için öldükten sonrada odur. karanlık belirsizlik. asıl cezamız bu olacak.
var olduğunu iddia edenlerin masalına bakarsak: cennete insan var ve yasak meyve yiyorlar sonra oradan dünyaya kovuluyorlar.

ayrıca yine var olduğunu iddia edene bakınca bunca şeyin nedeni tanrının istemesi oluyor.

tanrı bir gün çıkıyor diyor ki: ben insan yaratacağım ilk insanı yaratıyor, sonra bunlar yasak meyveyi yiyor ve insanlık bugüne kadar geliyor.

bence saçma ve tüm insanlık için açıklayıcı bir cevap olamaz bu masal.

ayrıca tanrı bilinmek istiyor ama sonra kendini gizliyor, sonra tekrar bilinmek isteyip ara ara peygamber gönderiyor, madem tanrı bilinmek istiyor o halde bunu neden bu kadar uzun yoldan yaptı?

tanrının kendi mantığına ters, o yüzden olduğunu sanmıyorum.

böyle bir iddiayı ortaya atmaya bile gerek yok.
Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. işte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız. (A'RAF/57)

O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız. (RUM/19)

Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu) ölmüş bir beldeye sevketmişizdir. Böylece yeryüzüne ölmünden sonra onunla hayat veririz. işte o dirilme de böyledir. (FATIR/9)

Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. (CASiYE/5)

Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. işte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz? (EN'AM/95)

Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. (YASiN/33)

Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık. (HADiD/17)

Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. (HAC/5)

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır. (NAHL/65)

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. (BAKARA/164)

Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir. (RUM/50)
yok. boşuna kerizlenmeyin.
ölümden sonra yaşam yok çünkü russell öyle dedi

argümana bak * biride çıkıp teist bir bilim insanının videosunu atar ve beyin yakan argümanlarla tartışırsınız bu konuyu.
Mit: insanlar öldükleri anda 21 gram hafifleşmektedirler. Bu, vücuttan çıkan ruhun ağırlığıdır. Bilim insanları X yılında kapalı bir vakumda yaptıkları deneyle bunu ispatlamışlardır.

Gerçek-1: Ruh, bilimsel bir kavram değildir. Bugüne kadar böyle bir "olgunun" varlığına dair hiçbir somut, güvenilir, tekrar edilebilir ve mantıklı veriye ulaşılamadığı gibi, bilimin böyle kolaya kaçan, uydurma yanıtlara herhangi bir ihtiyacı da olmamıştır. insanların anlayamadıkları davranışları ve genel olarak insanın hayatta olmasının, bilincinin, sözde "özgür" iradesinin, benliğinin anlayamadıkları "kudretini" açıklamak için uydurdukları, beden-üstü olduğunu iddia ettikleri ve asla ölmediğini düşündükleri (çünkü insanlar öldükten sonra tamamen yok olma fikrinden korkarlar) bir mittir. Yani bu mitin içerisinde bir başka mit bulunmaktadır (mitception!).

Gerçek-2: Bilim tarihinde hiçbir zaman tamamen vakumlanmış bir ortamda, bir canlı, hele ki insan öldürülerek aşırı hassas terazilerle bir ölçüm deneyi yapılmamıştır. Bu, insanların şahsi görüşlerini desteklemek için bilimi çirkince emelleri doğrultusunda çarpıtmalarına acı bir örnektir.

Bilgi-1: Mitin ortaya çıkışı şu şekilde olmuştur: 11 Mart 1907 tarihinde New York Times Gazetesi'nde (sayfa 5) ve Nisan 1907 tarihinde American Medicine dergisinde çıkan bir makalesine göre Massachusetts'teki bir hastanede görev alan Dr. Duncan MacDougail, ruhun varlığını ispatlamak ve ağırlığını ölçmek için vakumlu olmayan bir ortamda, kütle kaybının olabileceği bir şekilde, bir deney hazırlamıştır ve ölmekte olan 6 hastasının ölüm anını takip etmiştir. Bu hastalardan sadece 1 tanesi 3/4 ons (yaklaşık 21 gram) kütle kaybetmiştir. Kalan 5 tanesinde hiçbir kütle değişimi olmamıştır (veya deney güvenilir ortamlarda yapılamadığı için denek verileri reddedilmiştir). Doktor, 15 köpekle deneyi tekrar etmiş ve hiçbirinde kütle değişimine rastlamayarak "insanların ruhu vardır; ancak köpeklerin yoktur." şeklinde anlamsız bir sonuca ulaşmıştır. Tartışmaya bile gerek yok ama deney zaten baştan başarısız olmuştur (kontrollü olmadığı için); tek bir örneğin kütle kaybının hiçbir anlamı yoktur (istatistikte, böylesine hassas bir deney için yüzlerce örnek gerekir, tek bir kişinin verisi anlam ifade etmez); yazar kalan 5 örnekteki kütle kaynı olmayışını "teknik aksaklık" olarak tanımlamıştır (tabii ki!); ölüm anı günümüz modern teknikleriyle bile tam olarak belirlenemez (doktor, makalesinde 40 dakikalık bir zaman dilimindeki değişimleri not almıştır) ve son olarak zaten insanların neden "ruh" diye bir kavramı var ettikleri psikoloji sayesinde günümüzde bilinmektedir (bkz: yukarıdaki yazımız). Kısaca, yapılan deney popüler kültürde bir mit olmayı başarmış; ancak bilimsel tek bir değeri bile olmayan, vasat altı bir denemedir. Gerçek bir bilim insanının, 6 insan ve 15 köpek üzerinde yapılan bir deneyde, 5 insanda ve 15 köpeğin tamamında herhangi bir kütle değişimi olmuyorsa, sadece 1 değişime bakarak insanların "ruh"u olduğunu çıkarmak yerine, 5 insan ve 15 köpeğe bakarak hayvanların bedenüstü herhangi bir özelliğe sahip olmadıklarını veya en azından ölüm sırasındaki kütle kaybının önemsenmeyecek miktarda olduğunu ve çevresel/fiziksel unsurlara bağlı olduğunu çıkarması gerekirdi.

Bilgi-2: insan vücudu, öldükten sonra hafifleşir; ancak bu 21 gram olarak hiçbir bilimsel deneyde ölçülmemiştir ve asla sabit bir değer değildir. Öldüğümüzde idrar torbası gevşeyerek içeride bulunan idrar dışarıya çıkar; rektum gevşeyerek bağırsaklarımızdaki dışkı dışarı çıkar; akciğerlerimiz gevşeyerek barındırdıkları havayı dışarı bırakırlar ve hatta derimizden kimi zaman vücut sıvıları dışarı akabilir (örneğin ağzımızdan tükürük akar). Tüm bunların toplamı, kişilerde farklı hafifleşmelere sebep olabilmektedir ve gayet doğaldır. Bunun, zaten var olmayan ruh gibi bir bilimdışı kavramın ağırlığına ilişkilendirmek anlamsızdır (zaten fizik-üstü olduğu iddia edilen bir varlığın, fiziksel özelliklerle tanımlanması başlı başına bir çelişkidir). Ayrıca eğer ki bu sözde "ruh" bir "enerji formu" olarak kabul ediliyorsa, 21 gramın 451 kiloton TNT ile eşdeğer enerjiye sahip olduğunu söylemek gerekiyor. Eğer ki iddia sahipleri kütlenin "bilindik haliyle" dışarı kaçmadığını iddia ediyorlarsa, etrafa Hiroshima'da patlayan atom bombasının 30 katı saf enerji saçtığımızı mı ileri sürüyorlar?

Bilgi-3: 1998 yılında Donald Gilbert Carpenter tarafından yazılan "Ruhu Fiziksel Olarak Tartmak" başlıklı kitapta söz konusu deneyin doğru olduğu savunuluyor. Diğer hayvanlarda kütle kaybının olmayışı "köpeklerin ruhu çok hafiftir, o yüzden kantar tartamaz" gibi bir açıklamayla savunulmuştur. Carpenter bunu ileri götürerek matematiksel bir formülasyon uydurmuş ve köpek ruhunun 1.8 gram olduğunu, bunun kantarın hassaslığından düşük olduğunu ileri sürmüştür. Tabii ki söylememize gerek yok, Carpenter isa peygamberin de ruhunu hesaplamış ve 384 gram olduğunu bulmuştur. Tabii ki, ne sanmıştınız? Sizin ruhunuzla onunki bir olabilir mi?

Bilgi-4: 2001 yılında koyunlar üzerinde yapılan bir araştırmada, ölüm sırasında kütlenin 1-6 saniye boyunca 18 ila 780 gram arasında arttığı belirlenmiştir. Bu araştırma da çok güvenilir değildir; ancak nihayetinde, farklı araştırmalarda birbirinden tamamen alakasız ve zıt sonuçlar elde edilebildiği, bu kütle değişimlerinin anlamlı olmadığı kolaylıkla görülebilir.

Bilgi-5: Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Gerry Nahum, araştırmayı incelemiş ve hatalarını tespit etmiştir. En temel hata, deneyin sadece bir tartı üzerinde yapılması, vakumlu bir ortam yaratılmamasıdır. Çünkü söz konusu tartılar, yeterince hassas olmadıkları için açık havadaki her türlü değişimden etkilenebilirler. Dolayısıyla ölen vücutlar kapalı, mühürlü ve vakumlu bir kutuda bırakılmalıdır. ikinci sorun, bunun sadece kantara bakılarak yapılamayacak olmasıdır: elektromanyetik detektörler kullanılmalıdır. Eğer ki kütle kaybı oluyorsa, bunun olduğu anda detektörler enerji değişimini ve akışını yakalamak zorundadırlar. 21 gram, yukarıda belirttiğimiz gibi çok yüksek enerji akışı demektir ve bu, bu kadar yakın mesafeden kolaylıkla tespit edilebilir. Son olarak kütle kaybı yaşanıyor olsa bile, bu illa "ruh" anlamına gelmemektedir. Beynimiz elektrik faaliyetleriyle çalışan bir makinedir ve öldüğümüzde, vücudumuzda ve özellikle beynimizde bu hücresel metabolizma sayesinde barındırılan enerji serbest kalır. Dolayısıyla ölüm, ister istemez (ter veya nefes kaybına gerek kalmaksızın bile) enerji ve kütle kaybını beraberinde getirebilecektir; bunda şaşılacak bir taraf yoktur. Sonuçta bilinç, düşünce, algı gibi olgular da tamamen maddeseldir ve ölüm sırasında bunların yitirilmesi, etrafa belli düzeyde enerji saçılmasına neden olabilecektir. Dr. Nahum, ölüm sonrası beynin işlevsizleşmesinden ötürü kaybedilen verilerin, bit başına yaklaşık 3x10-21 joule enerjiye eşit olduğunu söylemektedir. Bu, 1 kilogramın milyar kere milyar kere milyar kere milyarda biridir. Şu anda beynimizde depolanan bit sayısı tam olarak bilinmemektedir. Ancak ne kadar olursa olsun, miktar elektromanyetik detektörler tarafından algılanabilecek düzeydedir. Ruhun varlığı, ölüm sırasında "göğe yükselmesiyle" değil, vücut içerisinde varlığı doğrudan ispatlanırsa doğrulanacaktır. Böyle bir şey bugüne kadar yapılamadığı gibi, daha önceden de söylediğimiz gibi, bilinç, düşünce, algı gibi olguları açıklayabilmemiz için böyle bir varlığın var olmasına gerek de yoktur. Bugün bunlar zaten açıklanabilir unsurlardır.

Bilgi-6: Ah, tüm bu yaygarayı koparan doktorumuz MacDougail'in "doktorluk" ünvanını "homeopati" alanında aldığını söylemiş miydik? Gerçi kendisi art niyetli biri değildi; ancak yaptığı çalışmanın bilimsel açıdan zayıflığını ve halk üzerinde yaratacağı gereksiz ve hatalı heyecanı öngörmesine rağmen güvenilmez sonuçlarını yayınlamayı tercih etti. Tabii ki bu tür araştırmalar yapılabilir, her iddia test edilmeye açıktır. Ancak doğru düzgün etik onayların alınmadığı, test düzeneğinin son derece güvenilmez olduğu, tekrar edilmeye müsait olmayan biçimde yapılan, kısaca "bilimsel sayılamayacak olan" bir deneyi basmak, modern bilimde kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. işte sahtebilimin tehlikesi de zaten budur: gerçek veriler sunmadan, insanları gereksiz yere heyecanlandırır ve hatalı yönlendirir.
http://www.evrimagaci.org/fotograf/56/1259
varsa yandık? acaba kaç yıl daha çekilir ki bu yaşam denilen harala gürele?
Hayattayken cevabı asla öğrenilemeyecek olan soru. işin ilginç yanı eğer ölümden sonra yaşam yoksa bunu öldüğünüzde de öğrenemiyorsunuz.
Ben ise olduğu görüşündeyim.
siz doğmadan önce yaşamıyordunuz öldükten sonrada yaşamayacaksınız hayata gelmeniz bile bilmem kaç bin spermin içinden birinci gelmeniz gibi bir mucizeye bağlı saçmalamalamayılım.
var demeyle var; yok demeyle yok olmaz.

bilimsel, nesnel, reddedilemez bilgilere sahipmiş gibi konuşan kâfirler laf kalabalığı yapmasın.

ateist propaganda yapan sitelerden copy-paste yapanlara da allah akıl fikir versin diyorum.
kesin bilgi yayalım... yok.
Yav Allah var diyo olumden sonra yasami, m eleman gelmiş "russel denen adam yok diyo" diye kendini avutuyo, olm allahtan iyi mi bilcekler bunlar? Dikkat edin.
madde olmadığına ve partiküler evren de hiçlik hüküm sürdüğüne göre, yaşam dediğimitz konunun bir tür hologram ya da simulasyon olması gerekir.

mantıken bu durumda bu simulasyonun bi programlayıcısı olmak durumundadır. çift yarık deneyi, bu soruya yanıt olarak " yok" diyenleri çürütmektedir. çünkü bu deney vermemesi gereken bir sonucu vermektedir.
vardır.
ölümden önce yaşam var mıydı sorusuna tahminkar bir cevap bulamadığınızda, şu an yokluğunu kendinize nasıl söyleyebilirsiniz? ...sorusunu öncelikle bana sonra da size sordurtan sorudur.
Yoktur.
Elektro şok ile geri döndürme vardır,
Yaşam olsaydı orada birileri muhakkak bu tarafa geri dönüşü arardı inanacağımız şey cehenneminde cennetinde bu dünyada var olduğu gerisi yalan.
pist pist , ölelim mi yakışıklı ?
var ya da yok demek mümkün değil, herkes inandığı gibi yaşıyor.

lakin bu konuyla tam olmasa da azıcık ucundan bağlantılı bir söz vardır ki söz gibi sözdür.

"her canlı ölümü tadacakdır. yaşamı ise sadece bazıları."
Peygamber efendimiz miraç gecesinde cenneti ve cehennemi görmüştür. Yani islam dinine göre asıl yaşam öldükten sonra başlıyor. Araştırma yaparsanız çeşitli sitelerden bilgi alabilirsiniz.
(bkz: ı origins)
görsel
Önce yok o kesin.
görsel
Ölünce öğreneceğiz bilemeyiz.