bugün

başlık ölüm adildir olacaktı ama türkçe karakter olayı maalesef.

ölüm adildir yaşlı, genç, küçük, büyük, güçlü, gücsüz, magdur, zanlı,
katil, maktül, yahudi, müslüman, hristiyan, ateist, budist, vs vs hepsinin/herkesin aynı derecede ölmesiyle gerceklesen bir önermedir. hayattaki en adil şeyin ölüm olmasıdır.
ah ulan riza!

yıllar sonra öğrendim.

hayatımıza teknolojinin getirdiği nimetleri bir şekilde sokuyoruz ya, haydi hayırlısı demiştik. en başından belliydi. facebook denen meymenetsiz yere üye olduğumda biliyordum sonunu. arkadaşlar bulundu pek tabii. kalbimiz temiz. allah için temiz. başka hiçbir niyet yoktu fikrimizde. nedense hep ilkokul arkadaşları merak edilir? en çocukluğa özlem belki de... hepsi bir yerlere gelmişler, güzel insanlar olmuşlar vesselam, kötülüklerini göstermesin yaradan.

ilk arkadaş, 17 yıl. hala ilk arkadaş, arkadaştan öte belki de.
aradan geçen yıllar... ortaköy çocuğuyuz biz. evveliyatını biliriz. dereyolunu biliriz. yeşilini biliriz bina olmazdan evvel. herkes aynı yerde. yer değiştiren, muhit değiştiren bir ben. canımız sağolsun diyoruz, bitiyor ufacık hayaller. lise yıllarında ise köklerden ayrılamıyor insan, özlüyor deniz kokusunu. başlıyor aynı hengame. bu sefer daha ağır belki de.

lise çağındaki bir insan hayatının en acımasız dönemini yaşıyordur. bu biline.
ondan daha değerli, ondan daha güzel, ondan daha zeki, ondan daha başarılı, ondan daha zengin... ondan daha'lara geneli katlanamaz. siz de geçtiniz bu yollardan bilirsiniz. hele arkasında dev gibi bir maddi desteği varsa. çürümüş et kokusu daha o zamandan yayılır, kamufle eder defter, kitap ve de tebeşir kokusunu. keşke diyorum, keşke bu kadar acımasız olmasaymışız birbirimize karşı.

onu o zaman tanıdım. babasının adını duymuştum, şairdi. halasının eşi ise yine çok konuşulan bir sanatçıydı, özeldi. o gün başın sağolsun dediğimde beni üzgün gözlerle cevapladı.

o da acımasızdı, belki de ben çok siliktim. o zamanlar utandığım bu özelliğimin gün gelip de lehime bu derecede döneceğini bilseydim, asla üzülmezdim. severdik yine de birbirimizi ama zamanla iyice koptu ipler. bir lise fenomeni daha; ufak çetelere bölündük. yazık... bir kez daha yazık... gel zaman git zaman başka bir liseye geçti. kader bu ya kendine en yakın arkadaş olarak benim ilk arkadaşımı seçti. aynı sınıfta okudular, bizden çok daha yakın oldular.

hayatımıza teknolojinin getirdiği nimetleri bir şekilde sokuyoruz ya, haydi hayırlısı demiştik. en başından belliydi. facebook denen meymenetsiz yere üye olduğumda biliyordum sonunu. arkadaşlar bulundu pek tabii. kalbimiz temiz. allah için temiz. başka hiçbir niyet yoktu fikrimizde. nedense hep ilkokul arkadaşları merak edilir? en çocukluğa özlem belki de...

yıllar sonra öğrendim, ne yaptıklarını, ne ettiklerini...
yine o saf heyecanla, çocukluk günlerimizi yad etmeye başladık. daha sık birbirimizi arayıp sorar, keşkelerimize yenilerini eklememeye karar verir olduk. ilk arkadaşım, canım, ciğerim... konuşuyoruz bir akşam; sahi dedim o nasıl? iyi dedi, hiç kopmadık birbirimizden.
hatta bir gün bir araya gelmeyi planlamıştık. eğlenebilirdik, güzel olurdu. kız kıza bir akşam, biraz dedikodu, bol gülmece, biraz da hüzün işte...

sonra haberlerde duydum... hayallerimizi gerçekleştirecek zaman kollarken, koca bir yıkım onu bekliyordu. babasını kaybetmişti. bir sanat adamı daha göçüp gitmişti. ilk arkadaşımı buldum hemen, doğru mu dedim? maalesef ki evet dedi. onu sordum, perişan dedi. benim de amcam gibiydi, en az onun kadar üzgünüm dedi.
teselli etmek bir yerden sonra mantıksız gelmeye başlıyor. ölüme teselli bulunmuyor.

haber edebileceğimiz her yere, herkese haber ettik. cenaze şu gün şu saatte kaldırılacak diye. cenazede okul arkadaşlarından olan yalnızca ikimizdik. ilk arkadaşım ve ben. beni gördüğü andaki yüz ifadesini ömrüm boyunca unutmayacağım. "nereden çıktın sen" derken, ismimi söylerken döktüğü göz yaşlarını hiç unutmayacağım.

o gün "keşke" dedim, "keşke böyle olmasaydı". yıllar sonra öyle bir yerde ve o şekilde karşılaşmasaydık.
keşke birbirimize biraz daha şefkatle yaklaşabilseydik.
belki her şey çok daha farklı olurdu.

lakin adalet herkes için adalet...
yerini bulmuştu...
obcekşın, obcekşın, obcekşın. itirazım var sayın hakim bey. şurdan başlayıp kısaca bitirebilirim gibi geliyor. ölüm hayatın sonudur efendim. hayatın bir elamanıdır ve hayat olmadan anlam ifade etmeyen bir terimdir. tabiki boşuna dememişler her canlı ölümü tadacektır diye. tamam eyvallah her canlı ölümü tadacaktır ama bu onun adil olduğunu göstermez. evet ölüm kesindir her canlının başına gelecektir ama adil değildir. çünkü ölüm aslında bir zamandır ve hayatın bir parçasıdır. hayat ise adil değildir efendim. bu sebeple ölümde adil olamaz. fazla derinlere inmeden burada bitireyim en iyisi.
ölüm ya da onu mümkün kılan tanrı adil değildir. nasıl bi önerme lan bu? 10 yaşındaki çocuk da ölüyor, 100 yaşındaki kadın da. benim üzerimden tır geçiyor 150 metre altında sürükleniyorum bacağımın kopuşuna tanıklık ediyorum acı çekerek ama başka bir adam uykudayken ya da hiç acı çekmeden ölüyor.

neresi adil? yemişler sizi canlar. şimdi dağılın.
ölüm adil değildir. kimisini uykusunda yakalar hafifçe, kimisini hapiste kanserle.
tek adil olan şeydir. bakmışsın senden daha iyi yaşayan adam senden önce veya senden daha kotu şekilde ölmüştür.
adına adalet denebilirse eğer, niteliksel bir ayrım olmaksızın her canlı için birgün gerçekleşecek olmasıdır.

- ya! zamanı.

kötü kalpli, kibirli ve haris insanların uzun-uzadıya yaşamalarına bakarak; dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğin henüz kırkı bile çıkmadan, her hangi bir sebeple ölüp gitmesindeki adaleti, bana kim izah edebilir?

başlık sahibi gibi yaşam sevinciyle, insanlık erdemiyle dolu gencecik kardeşlerimiz bu dünyadan göçüp giderken, insanın bir türlü inanası gelmiyor, bu ilahi adalete!
insanlar ölmek için doğar herşey engellenebilir ama ölüm sadece ertelenebilir .
insan yakınındaki birileri vefat edince ölümün ne kadar adil olup olmadığını sorguluyor.. vefat eden kişinin yaşına göre de adalet yargılaması değişkenlik gösteriyor.. 21 yaşında vefat eden biri ile 80 yaşında vefat eden birisi arasında büyük bir adalet sorgulaması ortaya çıkıyor.. sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi başka ölümler üzerinden adalet sorgulaması yapıyoruz ya işte en aciz olduğumuz anlardan birisi oluyor bu..

hiç ölmeyecekmişiz gibi başka ölümler üzerinden hayatı sorguluyoruz.. işte buradayız çırılçıplak geldik ve yine öyle gideceğiz.. anlamsız bir maddeden yine anlamız bir maddeye dönüşeceğiz..
(bkz: cennet ucuz değil cehennem luzümsüz değil)
adaletine etki eder mi bilemem ama kesin olarak bildiğim bir şey var ki;
(bkz: her ölüm biraz erkendir)
aynı ani olduğu gibi adil olmasıdır.
adil olmayan bir dünyada nasıl olurda ölümün adilliğinden bahsedilebilir ki?Amerika da obezlikten ölen insanlarla,Afrika da açlıktan ölenler,adil olarak mı ölmüşlerdir.Atom bombaları oldukça.Bir tarafın refah içinde yaşaması için,öbür tarafın sefalete mahkum olmasını gerektiren bir düzen varoldukça,ölüm adil olmayacak ve yaşamak için diğerlerini öldürecek insanlar.Ayrıca Nazım Hikmet şöyle demiştir bu konuda.

Bir eski Acem şairi :
«Ölüm âdildir»diyor,
«aynı haşmetle vurur şahı fakiri.»

Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
Herhangi bir şahın bir gemi ambarında
Bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
adaletin dahi adaletten noksan olduğu dünyada, en saf yerini buluştur. ölüm sonrası yaşama inananlar için "iyi bir kimseye azrailin sevdiği surette görünmesi" yahut, "kötü bir kimsenin çekeceği azap" olarak tahayyül edilen, terazinin dengelerinin nihayet oturmasıdır.
ölümün sıcaklığını hissetmeyen bir insanın sarfedeceği bir laf ve olaki kasıt zamansız ve beklenen bir ölüm ise.
ali gaffar okkan'a, uğur mumcu'ya, eşref bitlis'e, deniz-mahir-taylan-yusuf-hüseyin'e, abdi ipekçi'ye sorulası önerme.

ölümün adil olabilmesi için, hayatın da adil olması gerekir.
kimsenin yaşama süresi yada yaşama şekli ile ilgili elinde bir garanti belgesi olmadığına göre, ölüm adildir.
sonuç itibariyle adil olabilir ancak geliş şekliyle adil olmayabilir. kimi 6 yaşında yıkılan bir beton duvarın altında kalarak ölür, kimi 95 yaşında artık vücudunu tükettiği için ölür. ölüm şekil itibariyle adil değildir.
ancak ölümün bu anlamda adil olmayışından allah'ı sorumlu tutmak ta adil değildir. neticede her biri birbirinden farklı insanlarız şu dünyada yaşayan. hepimiz farklı duygular farklı düşünceler içinde yaşıyoruz. kimi doktor oluyor, kimi çöpçü, kimi asker, kimi iş adamı oluyor. biz dünyayı monoton yaşayamıyorken, dünyada adil bir yaşam sürmüyorken nasıl bekliyoruz ki ölümün adil olmasını? hepimiz doğduk hepimiz öleceğiz. bunun dışında bir eşitlik söz konusu değil. dua ederim allah'a bana ve inananlara hayırlı ölümler versin diye.
öyle ki, hem daha ilk gününü tamamlamamış olanı alır, hem de 100 yaşını geçmiş olanı alır aramızdan. kimi zaman 5 çocuğu olana ilişmez bir çocuğu olan insanın ciğerini söker koparır. bu ölümün neresinde adalet?
adil olduğu kadar da adidir.
doğrudur lakin o bile, ölümün gerçekleştiği ana kadar ilahi değil dünyevidir.

düşünün bir kez! etrafınızda, sevdiklerinizin hüzünlü bakışları arasında ve bu dünyanın havasını son kez ciğerlerinize çekerek fakat hiç eziyet çekmeden gerçekleşen bir ölümle, rezil-kepaze bir vaziyette ve ızdıraplar içerisinde sersefil ölmek aynı şeydir iddiasında bulunabilir misiniz?

- evet! ölümün adil olduğu doğrudur ancak son nefesi verdikten sonrası için...
bir nebze doğru olan önerme, haktan bilindiği takdirde adildir.