bugün

çocukken yaşadığı sokakların evlerin ırmağın herşeyin değişik gelmesi hali.
yıllar sonra gelirsin buruk bir sevinçle çünkü herşeyin değiştiğini düşünürsün..gittiğinde hiçbirşeyin değişmediğini farkedersin belediye hala yol yapıyordur kahvehanede biraz büyümüş işsiz güçsüz arkadaşların oturuyordur..ama tek fark sigara yasağından bahçeye taşınmışlardır..

sonra ulan zaten zar zor kurtuldum bir daha niye geldim ki buralara der çıkar gidersin..

(bkz: gerisin geri yürümek)
bence çocukluğunu yaşadığı yere yıllar sonra gelemek ve göremek sözlük formatının ebesinin hoplatılmasıdır.
(bkz: ve olaylar başlamak)
çocukluk aşkını görmek.
çocukluğunu yaşadığı yere yıllar sonra gelmek ve gözüne kocaman gelen o mahallenin aslında avuçiçi kadar olduğunu görüp şaşırmak.
muhtemelen kapıdaki görevli sizi içeri almayacaktır. orada geçirdiğiniz yıllarla ilgili kısa bir özetten sonra "ele mi?". "neyse beni çağıriler, müdür bey geldiğinde tekrar bi gelin, gezersiz içerileri" ile biten sohbetten sonra hevesiniz törpülenmiş şekilde bir daha gelmemek üzere uzaklaşırsınız. **
anlaşılmaz şekilde hüzünlendiren olaydır.

üniversiteye hazırlanmak için istanbul'dan üniversite okuyan arkadaşımın yanına, adapazarına gittim. doğduğum ve çocukluğumun geçtiği yerdir aynı zamanda adapazarı.

arkadaşımın evinde günler geçiyor, alışmaya başlıyordum adapazarına. bir ara halısahaya gidip gelirken bir mezarlığın önünden geçiyorduk, o kafama takıldı. küçükken bizim evin yakınlarında bir ermeni mezarlığı vardı. o bu olabilir mi acaba diyordum. ama aradan 14 sene geçmiş hiçbir yeri çıkaramıyorum üstelik. sonra bir ara anneme sordum. biz hangi mahallede oturuyorduk adapazarında diye. yağcılar dedi. bizim arkadaşın evide yağcılardaydı, o mezarlık ta. bi kaç gün sonra tekrar o mezarlığın oraya gittim, biraz sonra gözümde filimlerde ki gibi çocukluk anıları canlandı. sonra yürümeye başladım.saat gecenin onu. çocukluğumuzda avlusundaki ıhlamur ağacının altında oturduğumuz, oyun oynadığımız camiyi * aramaya başladım, oradan yola çıkarak eski evimizi de bulurum ümidi ile. biraz daha ilerledikten sonra beklediğimden çok büyük bir camiye rastladım. bu caminin yıldırım cami olmasına ihtimal vermiyordum ama merakımdan adına bir bakıvereyim dedim. bir de ne göreyim, caminin tabelasında yıldırım camii yazıyor. orada buna bir anlam verememiştim ama sonra öğrendim ki yıldırım cami marmara depreminde büyük hasar almış ve tekrar inşa edilmiş. şaşkınlıkla karışık merakla daha hevesli bir şekilde iç güdülerimi takip etmeye devam ettim. on onbeş metre ileride, babamın eskiden işlettiği kıraathaneyi, bahçesindeki söğüt ağacından tanıdım. bir spor klübünün bürosu olmuştu. babamın bana sürekli içirdiği meyve sularının, gazozların tadını damağımda hissettim o an. bahçe duvarına elimle dokundum birkaç saniye daha o tadı alabilmek için. aklıma bir soru takıldı o anda. acaba eski evimiz de değişmiş midir, yıkılmış mıdır depremde? ilerlemeye devam ettim. 1. sınıfı okuduğum okul * ve onun karşısında duran, alilerin bakkalının önüne geldim. abimle birleşip ablamın kumbarasındaki paralarla kurabiye, puding, kola aldığımız bakkal. zaten bizim eve çok yakındı. eve çok yaklaştığımı anlıyordum burdan. biraz daha yürüdükten sonra eski evimizi seçmiştim. merdivenleri dışardan, büyük, eski bir evdi. ışıkları yanıyordu belli ki başkaları oturuyordu. biraz daha ilerleyince avlu duvarını gördüm. akıllı sokak köpeğimiz bıdık'la oynadığımız yer...abim ablam ve benim sokak kedilerini beslediğimiz bodrumumuz. bir yandan çocukluğumun yansımalarını izlerken bir yandan da burun deliklerimi açarak olabildiğince havayı ciğerlerime çekiyordum burnumdan. şayet beni o anda gören olsaydı, gecenin onunda birisini gözetleyen pis bir serseri sanardı. sonra yavaş yavaş üzerimdeki şapşallığı üzerimden atarak bir sigara yaktım, sakin adımlarla çocukluğumun geçtiği ıssız parke taşlı sokaklarda yürümeye başladım.