bugün
- sinemaların batma aşamasına gelmesi18
- sivasspor'a verilen penaltı21
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi12
- fenerbahçe12
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı11
- sözlük yazarlarının pankekleri13
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- patiswiss15
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı33
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü19
- siklememenin getirdiği huzur9
- anın görüntüsü19
- icardi190511
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- yazarların en rum özelliği11
- bülent uygun9
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington21
- nihavend longa19
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar9
- icardi1905 silik olsun kampanyası16
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı9
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
- türk kızlarının zenci sevdası13
- susmayan durmayan israile gemi ticareti8
- bir insan sizi ne kadar kırabilir13
- şu anda çalan şarkı11
- sevgili kendim12
- afrika ülkeleri ve türkiyedeki enflasyon oranları29
- abberline tarzı saçma sapan başlıklar açmak8
- icardinin bir haftada 600 üzeri entry girmesi8
- ekşi sözlük17
- türk kızlarının beğendiği erkek tipi16
- bir kadına yaklaşıp adres sormak9
- 21 nisan 2024 real madrid barcelona maçı19
- ona bir şey söyle12
bir metre yukarıda dökülen boyalarıyla tavan, sağında bir başka yatağın görüş açısını kapatmak için örttüğü nemli banyo havluları ve solunda o pis kokulu koyu renk perde ruhunu daraltıyordu. perdeyi aralayıverdi. terlemişti, gün pencereden salınmıştı üstüne. güneş nasıl da ışıldıyordu. misketlerin, ışıklı spor ayakkabıların olduğu, çaya ekmek banmanın, çocuk parklarının, en iyi arkadaşı hayriye teyzenin kızı damla'nın ve babasının olduğu günlerdeki gibi...
saçlarını ensesinden omuzlarına döktü. belinden yavaş yavaş süzülen ter damlalarını hissedebiliyordu. mavi duvara döndü yüzünü. ışıklar çıktı ordan, tekrar uyudu eski bir güne. o gün de, böyle kanına girivermişti güneş.
yüzünden sular damlaya damlaya kıvrılıverdi sofraya. erkenden uyanıp annesiyle ekmek pişirmişler, ikisi de yorulup acıkmıştı. içi kıpır kıpır, anacığının karnını seve seve ekmeğini yiyordu. aklından parka gitmenin yollarını arıyordu. sordu. "güneş var, hava bugün çok güzel baba" dedi. ama bugün tarlaya gideceklerdi. anacığı yüklü olduğu için babasının biricik kızına ihtiyacı vardı. "olmaz, çocuk musun sen? daha park mark yok sana, bana yardım etmen lazım. zaten halimiz perişan. yeni icatlar çıkarma gülsüm." gülsüm'ün boynu bükük, kocaman ve bir çocuk ne kadar kederli olabiliyorsa o kadar uzun cümlelerin doluştuğu gözleriyle babasının sıcacık ekmeği nasıl da pay ettiğini izlemeye daldı. baba, kavga ediyordu sanki ekmekle. gözleri kan çanağı, lokmasına zeytin-peynir ekliyordu. homurdanan ağzını, etrafı yağlanmış çay bardağına dayıyordu. kara tırnaklı, bol yarıklı kuru elleri bir küçülüp bir büyüyordu.
ama gülsüm, anlamazdı ki babasının yüzündeki yorgun hüznü. o daha bir çocuktu. güneşler isterdi tenini yakacak. bulunmak için saklanır, bir şeye ulaşmak için değil eğlenmek için zıplardı. yarıştaymışçasına değil, sadece koşmak için koşardı. hava güneşli diye sevinçle dolup, o sokağın sonundaki parka gitmek isterdi.
kaçıverdi gülsüm o gün. salıncaklara koştu, kaydıraklardan zıpladı. tam güneş tepedeyken, o sokağın sonundaki çocuk parkından duydu anasının feryatlarını. evlerinin bir anda nasıl dolup taştığını, saklandığı kırmızı çiçekli tünelin içinden izledi. o an büyüdü gülsüm, hiç bulunmak istemedi. köye birden akşam indi, bir kalabalık hüzünle taşıdılar babasının cesedini.
ama o gün nasıl da güzeldi hava...
gözlerinin yaşını silip, kalktı. elini yüzünü yıkadı, bir sigara yaktı. düşünde gördüklerini düşünüyordu. hep yemek sofrasında hatırlıyordu babasını. onu en çok izleyebildiği zamanlardı galiba. o yemek yerken niye korktuğunu, o gün neden eve dönmediğini hala anlayamıyordu. babası hep üzgün ve suskundu. daha kolay yaşamayı istiyordu belki. karısına aşık olabilmeyi... yumuşacık yataklardan, tıpkı kitaplarda anlatıldığı gibi cıvıl cıvıl ve yemyeşil baharlara uyanmak istiyordu belki de. yaşarken hiç sevmedi yemek yerken alnında damarlar görünen babasını. tek sevdiği, o boyaları dökülmüş çocuk parkıydı.
halbuki ne zaman o yeşil sofra örtüsünü dizlerine çekse çocukluğundan utanır, bastırırdı yüzünün nedensiz gülümsemesini. gözleri ateş gibi, seyrederdi babasını, al al yanakları. sanki hiç çocuk olmamıştı ekmeği elleriyle bölen adam, güneş hiç onu ısıtmamıştı... o sokağın sonundaki park onu hiç çağırmamıştı.
saçlarını ensesinden omuzlarına döktü. belinden yavaş yavaş süzülen ter damlalarını hissedebiliyordu. mavi duvara döndü yüzünü. ışıklar çıktı ordan, tekrar uyudu eski bir güne. o gün de, böyle kanına girivermişti güneş.
yüzünden sular damlaya damlaya kıvrılıverdi sofraya. erkenden uyanıp annesiyle ekmek pişirmişler, ikisi de yorulup acıkmıştı. içi kıpır kıpır, anacığının karnını seve seve ekmeğini yiyordu. aklından parka gitmenin yollarını arıyordu. sordu. "güneş var, hava bugün çok güzel baba" dedi. ama bugün tarlaya gideceklerdi. anacığı yüklü olduğu için babasının biricik kızına ihtiyacı vardı. "olmaz, çocuk musun sen? daha park mark yok sana, bana yardım etmen lazım. zaten halimiz perişan. yeni icatlar çıkarma gülsüm." gülsüm'ün boynu bükük, kocaman ve bir çocuk ne kadar kederli olabiliyorsa o kadar uzun cümlelerin doluştuğu gözleriyle babasının sıcacık ekmeği nasıl da pay ettiğini izlemeye daldı. baba, kavga ediyordu sanki ekmekle. gözleri kan çanağı, lokmasına zeytin-peynir ekliyordu. homurdanan ağzını, etrafı yağlanmış çay bardağına dayıyordu. kara tırnaklı, bol yarıklı kuru elleri bir küçülüp bir büyüyordu.
ama gülsüm, anlamazdı ki babasının yüzündeki yorgun hüznü. o daha bir çocuktu. güneşler isterdi tenini yakacak. bulunmak için saklanır, bir şeye ulaşmak için değil eğlenmek için zıplardı. yarıştaymışçasına değil, sadece koşmak için koşardı. hava güneşli diye sevinçle dolup, o sokağın sonundaki parka gitmek isterdi.
kaçıverdi gülsüm o gün. salıncaklara koştu, kaydıraklardan zıpladı. tam güneş tepedeyken, o sokağın sonundaki çocuk parkından duydu anasının feryatlarını. evlerinin bir anda nasıl dolup taştığını, saklandığı kırmızı çiçekli tünelin içinden izledi. o an büyüdü gülsüm, hiç bulunmak istemedi. köye birden akşam indi, bir kalabalık hüzünle taşıdılar babasının cesedini.
ama o gün nasıl da güzeldi hava...
gözlerinin yaşını silip, kalktı. elini yüzünü yıkadı, bir sigara yaktı. düşünde gördüklerini düşünüyordu. hep yemek sofrasında hatırlıyordu babasını. onu en çok izleyebildiği zamanlardı galiba. o yemek yerken niye korktuğunu, o gün neden eve dönmediğini hala anlayamıyordu. babası hep üzgün ve suskundu. daha kolay yaşamayı istiyordu belki. karısına aşık olabilmeyi... yumuşacık yataklardan, tıpkı kitaplarda anlatıldığı gibi cıvıl cıvıl ve yemyeşil baharlara uyanmak istiyordu belki de. yaşarken hiç sevmedi yemek yerken alnında damarlar görünen babasını. tek sevdiği, o boyaları dökülmüş çocuk parkıydı.
halbuki ne zaman o yeşil sofra örtüsünü dizlerine çekse çocukluğundan utanır, bastırırdı yüzünün nedensiz gülümsemesini. gözleri ateş gibi, seyrederdi babasını, al al yanakları. sanki hiç çocuk olmamıştı ekmeği elleriyle bölen adam, güneş hiç onu ısıtmamıştı... o sokağın sonundaki park onu hiç çağırmamıştı.
ilk aşk son orta ve aile mezarlığı gibi çocuk parkı ile ilgili yazılan hüzünlü hikayelerden biri.
betimlemeyi yarmışsın. devam ettirip bastırsan kitap halinde satar bu. reklam şart tabi.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar