bugün

en yakın arkadaşıma sayemde altına işemesini sağladım. karne günüydü belgeyi pantolonuna tutarak bindi servise (7.sınıf)
sene 2005 biskrem dolgulu çubuk çıkmıştı bir gün yiyecem diye kafaya takmışım sürekli orda burda reklamlarda görüyorum nasıl bir şey olduğunu acayip merak ediyorum birde böyle reklamlarda öyle bir anlatıyorlar ki türkiyede ilk falan çocukluk işte onu yiyince kendimi özel falan hissetcem sanıyom şekli meklide değişik. bir gün dedemden kopardığım 50 yenikuruş ile bakkalın yolunu tuttum. fakiriz tabi fakir mahalle kimsede öyle bakkala gidip bir şey alacak lüks yok. aldığın şeyi de birine versen o yıllar mahallede 10-15 çocuk geziyoz zaten biri bir şey alsa görgülü biriysen vermek zorundasın hatta sen vermesen bu neymiş deyip elini daldırıp 3-5 tane alan hergeleler illa oluyor böyle yerlerde. o yüzden ben çocukluğumda hiç doya doya bir şey alıp yiyemedim mk nereye gitsek 10 kişiyiz. mahallede 10 kişiyiz, sokakta 15 kişi, okulda teneffüste bile bütün sınıf kol kola geziyoz kantinden bir şey al bakayım alabiliyon mu aq hepsi yumulur. işte ben bir gün bunlara ben 1 saat sonra bilye oynamaya gelicem deyip gizlice bakkala süzüldüm ama nasıl gidiyom sanki fbi dan kaçıyom mk sağımı solumu arkamı önümü her an yokluyom tanıdık biri çıkcak mı diye birde böyle mahallelerde birini gördükleri zaman nerden geliyon nereye gidiyon diye gıcık gıcık sorular sorarlar sanane mk nereye gittiğimden. işte bunlar hep görgü meselesi ama varoş mahallede görgü ne arar mk. millet utanmasa evinin içindekine kadar soracak öyle bir yer. neyse yusuf yusuf bir şekilde gittik bakala girdim içeri tam karşımda duruyordu iki gözümün çiçeği o üzerindeki biskrem yazısı, o çıbık çıbık uzun siyah janti paketiyle beni daha ilk görüşte benden almıştı bile. oleyyy dedim içimden o benim olacakk.. bir hışımla alıp çıktım bakkaldan artık vakit kaybetmemem gerekiyordu önce biskremi saklamalıydım. cebim.. hayır cebim olmazdı oradan hemen görürlerdi anamın ördüğü kalın kazağın arkasına pantulun içine sıkıştırmalıydım böylece kimse göremezdi. az biraz gittikten sonra onlar nasıl olsa okulun bahçesinde bilye oynamaya gittiler diye dayanamadım ve çıkardım çıbık biskrememi açtım güzelce kokladım mis gibi kokuyordu tam 1. çıbığı ağzıma götürdüm tak karşımda bizim arkadaşlar ellerinde top sırıta sırıta geliyorlar. hemen ortamın yalakları attılar vayyy hanii evden çıkmecedin sen lennnn ooo birde biskrem almış şebek şebek gülüyor birde tipine zıçtığım. onlardan sanki 50 yıllık koca bir sırrı saklıyormuşum gibi hissettim, 30 yıllık hanımını aldatan hain eş gibi hissediyordum kendimi. vermezsem ayıp olur diye herkese uzattım teker teker herkes aldı son 1 tane bana kalınca bir tane vefalı arkadaşım çıkıp dedi ki onuda sen ye sonuçta sen aldın. içimden sağol ya dedim yiyim bari demi? herkes kıtır kıtır aç köpek gibi yemeye başladı. 2 gün sonra başka bir yerde düğüne gitmiştik ve ben gece gece parkta oynayacağım diye direği görmemiş burnumu kırmıştım davul gibi şişmişti mahallede gören arkadaşlarımdan biri ne derse beğenirsin yaaaa işte bizden gizli gizli bakkala gidersen böyle burnun şişerrrr demesin mi..

ne kötü bir yerde büyümüşüz lan hayatım bunlardan kaçarak geçti mk. bir gün annem para vermişti dondurma al diye çıbıklı algida alacaktım onlarıda görmesinler diye çorabımın içine koymuştum yolda yine bunlara yakalanmıştım ama çorabıma soktuğum için görmemişlerdi ama piçler lafa tutukları için saatinde yetişemedim eve vardığımda dondurmalar çoktan erimiş çoraplarıma akmıştı bunu gören annem de bir güzel dövmüştü mk.

o mahalleden sağ salim aklı selim çıkmama şükür ediyom mk. birde ablamın neden benden daha özgüvenli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum hem okulu mahalle dışından güzel bir okulda okudu hem de sokağa çok çıkarmazdı babam kızsın başına bir şey gelir diye korkardı. olan bana oldu mk. ablamı ne kadar sakındılarsa beni de o kadar saldılar..

bu da böyle sikimsonik anılarımdan biridir.
pek sevmediklerimdir.
Aslında Okuldan Dönerken Formayı Çantayı Atıp Mahalle Maçına Dalmaktı.
Bisikletin arka lastiğine Pet şişe sıkıştırıp gariban işi varex ile m5 sahibi olmak..
Arkadaşlar şu aşağıdaki oyuncağı bilirsiniz. Altında depo yeri vardı. Oraya su koyarsınız. Oyuncağın şortunu indirince malum yerinden su fışkırtırdı. Ben bu oyuncak yüzünden dedemden ilk ve tek dayağımı yedim. Anlatayım:

Dedem aslında makara adamdı. Bana da bu oyuncağı zaten o almıştı. Ne zaman su fışkırsa hohoha diye gülerdik. Dedem o zamanlar bir sitede bekçilik yapıyor. Sitenin yöneticisi aynı zamanda avukat olan kişi eşiyle beraber bize misafirliğe geldi. Tabi ağır misafir dedem için. Misafirlere kolonya ikramı yapmamı istediler benden. Ben de kolonyayı bu oyuncağın içine koyup misafirlere Takdim etmeye başladım. Şort ne zaman indi yöneticinin yüzü değişti. Avucuna işeyen bir oyuncakla kalakaldı. Ben sonra eşine geçtim. O da ayıp olmasın diye elini açtı. Eşinin eline de işedi oyuncak. Ben dedem nasıl gülüyor acaba diye dedeme baktım. Ama dedemin yüzünün Türk bayrağından daha kırmızı bir rengi vardı. Misafirler gittikten sonra soba maşasıyla dövmüştü beni.

görsel
yaş 12-13 falan. yine bir mahalle maçındayız. ben defansta walter samuel misali çakılı oynarken burak diye bir arkadaşımız vardı hakikatten güzel top oynardı. çok estetik goller atardı. e haliyle havası da on göre olurdu. her mahalle maçında tv’de gördüğü futbolcuların gol sevinçlerini taklit ederdi.

işte bu maçta da nerden bellediyse her golden sonra diz çöküp istavroz çıkarıyor. kendi dahil kimse bu hareketin anlamını bilmiyor. burak arkadaşımızın babası da hacı. adamın sürekli dudaklar oynar dua eder öyle bir hacı.

neyse burak sağdan güzel bir şutla 5. golünü atmıştı ki karşıdan gelen babasını gördü. müthiş gaza geldiği için koştu koştu babasının önünde diz çöküp istavrozu çıkardı. hacı babası donuk gözlerle oğluna bakıyordu...

burak o gün öyle bir dayak yedi ki tarifi imkansız. en son babası elindeki pırasaları kafasına vuruyordu. bu olaydan sonra kaleye geçti. gol atma ihtimali çok düşüktü.
Evdeki iskemlileri aşağıda park eden arabalara fırlatırdım. Çok canım yandı ceza için fakat inatla geri gelmedim yaptığım yaramazlıktan. He birde saksı bükücüydüm geçmişte, saksıyı halıya dökünce hissettiğim mutluluğu hala daha yaşayamadım (:
7. Sınıfa gidiyorum, istanbul'a yeni gelmişim.

Anne baba çalışıyor, eve geldim okuldan odaya geçtim kapıyı kapadım.
Hırsızdan ise felaket korkuyorum o aralar, odanın kapı camından bir gölge gördüm.

Oda ne? Biri kapının önünde dikiliyor..

Kapıyı kilitledim, anne baba gelene kadar çıkmadım odadan.

Tabi geldiler kapıyı açtım, bide baktım ki askılıkta duran mont..

Hey allahım, ne ağır çocukluk geçirmişiz yahu..
Anaokuluna gidiyorum o zamanlar tabi tarih vermeyeceğim yaşımı hemen ele vermek istemiyorum. Neyse anaokuluna gidiyorum işte eve gelmişim okulda ne oldu hatırlamıyorum ama bir yerlerim şişecek bizimkilere bunu anlatmazsam habire anama babama bir şey anlatıcam size az bakın diye darlık veriyorum. Mübareklerin ikisi de beni sallamıyor oluyorum deli ama baya bir süre uğraşıyorum. En son baktım olacak gibi değil bunu hala yaparım stres altındayken tuvalete sığınmak. Canım mı sıkkın tuvalet, biri bana mı kızdı tuvalet, birine aşık mı oldum tuvalet. Saatlerce tuvalette oturabilirim. O zamanlar lanet olasıca televizyonda bir şey görüp etkilenmiştim.

O dizide adam karşı tarafı duymamak için kulaklarına pamuk tıkamıştı. Çocuk aklı işte dedim ulan siz misiniz beni dinlemeyen pamuk yok tuvalet kağıdı var top yapıp bastım kulaklarımdan içeri. Baya bir keyif verdi bu iş bana kasıla kasıla anamların yanına dönüp şimdi de ben sizi dinlemiyorum diyerek yattım. Gerizekalı ben kulaklarımdaki pamukları çıkarmayı unutuvermişim. Sabah okula gittim en sevgili arkadaşım Hande ile öpüştük oturuyoruz ben hiçbir şey anlamıyorum hocanın dediklerinden dersten baya kopuğum sürekli ne diye bağırıyorum ara ara durup bağırıyorum. Aradan iki gün geçti ve yine Hande ile okuldayız Hande birden bana trip atmaya başladı ne oldu bitti anlamadım yine ne diyerek günü geçiriyordum ki anamı babamı okula çağırdılar.

Eve gittik bir şeyler diyorlar ben sadece ne diyorum. O gece bana bir şey oldu ağrıdan uyuyamıyorum deli gibi başım beni acile götürüyorlar hoop bi ağrı kesici ateş düşürücü eve yollanıyorum bir gün daha geçiyor benim ağrılarım daha da şiddetleniyor ve kbb doktoruna gidiyoruz diyor ki bunun kulaklarında tuhaf bir durum var daha büyük bir hastaneye gidilmeli acilen durumu ciddi diyerek beni bir büyük şehire sevk ediyorlar götüm götüm gidiyoruz. Benim hala tek kelimem ne... Doktorun odasına giriyoruz bir de ne göreyim adam bir elinde cımbız bir elinde ayna derdim ama yok değil o da makas gibi bir şey bana tutuyor bu mu bu mu diye ileri geri sallıyor dedim ya kesecek bu kulaklarımı kesin cımbız daha makul onu seçeyim. Adam cımbızı sokup kulağıma içinden çıkarıyor benim bir haftalık tuvalet kağıdımı ben iptal. Taşlar anca yerine oturuyor bende ulan ben tuvalet kağıdı sokmuştum kendime. Baya baya unutuvermiştim bu hadiseyi. Tabi doktor şaşkın ne alaka bu ne çünkü kağıt kulak kiriyle beraber esrarengiz bir biçim aldı renkli kalite bir tuvalet kağıdıydı. Anam direkt masaya zıplayıp oyyy bizim tuvalet kağıdı bu dedi. Onu duyunca bir sevindim anlatamam resmen artık sağır değildim. Doktor bir süre güldükten sonra bizimkileri azarlamıştı haklı olarak.

Hande ile ne mi oldu tabi ki sağır olduğumu öğrenince tekrar barışıp eskisi gibi olduk. Daha sonra hiç tuvalet kağıdı sokmadım kulaklarıma.
3 arkadaş biri vanlı, biri adanalı biri ben güvercin besliyoruz damda. bir gün bir bakıyoruz harçlıklarımızla büyüttüğümüz kümes patlamış bir tane bırakmamış ibneler. olayın kederinden bakkaldan ucuz şarap almış damda boş kümese bakıp bakıp içiyoruz. adanalı su gibi kafaya dikiyor şarabı. lan dur yapma etme diyoruz "bana koymaz" diyor. sonra bıçak çekip o enverin anasını bellemeye gidicem tutmayın diye bağırıyor, sakinleştirip oturtuyoruz. sürekli aynı sahne tekrarlanıyor. sonunda biz de yılıp kendi haline bırakıyoruz. izmirin sıcağında şarap etkisinde ter içindeyiz. adanalı sonunda beton üstünde sızıp kalıyor. bir müddet sonra birden mahallenin sütçüsünün eşeği anırıyor. adanalı betondan doğrulup ezan allah şefaturallah gibi bir şeyler söylüyor. ben üzüntüyü unutup gülmekten beton üstünde kıvranmaya başlıyorum.
Sibel canı çok severdim. müzik kanallarında hep onun klibi denk gelirdi,hepsinde de mutlaka dans ederdi Sibel ablacım. Bende hep sanırdım ki kıçımı salladığımda darbuka sesi çıkacak. salaklıkla saflık arasında ince bir yerdeymişim işte.
ilkokuldayken ogretmenin saglikli sandvic yapin gelin diye odev vermisti. sandvici gosterip yeme sirasi son dersti. ama ben o kadar cok acikmistim ki odevimi ikinci tenefuste yedim. daha sonra universite okurken final sinavimiz bir balik tabagiydi. ben final tabagina koymam gereken baligida yedim. istikrar konusunda benim gibi olun.
sene 1995. ilkokul 3.sınıftayım. o seneye kadar tüm derslerim karnede 5’ti, sadece müzik 4’tü. çünkü çekingen bir çocuktum. biliyordum bir kere şarkı söylesem o da karneye 5 gelecekti, ama dediğim gibi utanıyordum.

o zamanlar burak kut yeni yeni ünlü olmuş. benimle oynama şarkısı ortalığı kasıp kavuruyor. ben de tv’de klibini izledikçe dansını falan taklit ediyorum. dedim dur ben bunu müzik dersinde de yaparım karneye 5 getiririm. gittim okula müzik dersinde parmak kaldırdım başladım taklide. bir taraftan şarkı bir taraftan dans, ortalık yıkılıyor. arkadaşlarım alkışlıyor, öğretmenim mutlu. coştukça coşuyorum. sonra yaşandı bitti şarkısına geçtim. bilen bilir onun bir şiirimsi bölümü vardır. dedim ya gaza gelmişim o bölümde öğretmenime dönerek bir elimi de ona çevirerek okumaya başladım: “heyecanlıyım, çok çılgınım bebeğim! gel bana, benimle olmak tek çare!”

öğretmenim kendisine hitap etmiş olmamdan hoşlanmamış ki o sene müzik karneye 3 geldi!
Arkadaşlarımın soğuk ve boktan
şakaları

Bir gerizekalının saat kaç dediğimde "saat kaçmazki" diye cevap verip gülmemi beklemesi. Ardından başka bir salağın gelip başımda bozuk plak gibi " hey corc versene boş, olmaz maykıl bendede yok." repliğini tekrarlaması!
Sene 12 eylül öncesi. Evden epey uzak bir mahallede Babamla tüp kuyruğuna giriyoruz. Ortam çok kalabalık ama kavga gürültü yok. Millet sırada tüp bekliyor. Ben usulca sıvışıyorum aralarından. Hemen dolaşmaya başlıyorum bilmediğim bir mahallede. Evlerden birinin kapısı açık. Başıma geleceklerden habersiz Dalıyorum içeri. Deli cesaretiyle. Taa o zamandan manyakmışım demek. Neyse Giriş katın merdiven ucunda oyuncak bir itfaiye arabası. Görür görmez beni içeri çeken de o zaten. Bir müddet oynuyorum onunla. Neden Sonra aniden kapı açılıyor ve yaşlı bir kadın dikiliyor tepeme. Başlıyor bağırmaya. "Seni Utanmaz velet seni, elalemin evinde ne işin var senin, çabuk defol git burdan v.b." bir hışımla üzerime yürüdüğünü ve anında kaçtığımı hatırlıyorum. Yakalayamadı tabiki. Neyse gittim babam hala sırada. O hengamede benim yokluğumu farketmemiş bile. Sırayı takip ediyor. Hiçbir şey olmamış gibi yanaşıyorum yanına. Hala da bilmezler bizimkiler bu garip olayı. Hatırladıkça gülerim.
oturma odasının tam göbeğinde kömür sobamız vardı. abimle yanan sobanın üzerine çamaşır suyu şişesi koymuştuk. şişe eriyip yanmaya başlayınca aldık ama o sıcaklıkla parmağı yandı abimin hemen yere savurdu şişeyi sonra halının kenarı tutuştu anam geldi seri müdahele etti de bir aile faciasından kurtulmuş olduk. ben yapmamıştım zaten abim yaptı hep. ulan abi.
Küçük bir anadolu kentinde geçen çocukluk anılarıdır.

Dinlerin ve dillerin kardeşçe yaşamayı öğrendiği topraklarda.

Paskalya bayramlarında, bayramlarını kutlamaya gittiğimiz Maria teyze, boyanmış rengarenk yumurtaları aldığımızdaki sevinç, yediğimiz tarçınlı çörekleri...

Ramazanda, iftar saatine kadar, evinde yemek pişirip, yemek kokusu çıkarmamaya dikkat eden, gayrimüslüm nazik komşularımız...

Güzel günlerdi...
Hoşgörünün ve nezaketin tüm mahalleyi, buram buram kokuttuğu günlerdi.
Çok şanslıydık çook...
Bir dönem istisnasız her gece altıma işiyordum. Doktor, hacı, hoca para etmiyordu. Hatta bir ara su içirmeyerek önlem almaya çalıştılar o gece daha çok işedim.

işte bu zamanlarda misafirliğe gittik. Annem yanında kocaman naylon getirmiş altıma sermeye. Gururum örselendi o gece üst üste 3 kere altıma işedim. Kendi rekorumu egale ediyordum. Milletin çocuğu sbs, oks sınavında rekor kırar ben çişte rekora koşuyordum. işte bu rekor kırdığım sabah ev sahibinin fısır fısır soylediği "bu ne biçim çocuk içinde tanker var sanki" cümlesi çok örseledi beni. Çok kırıldım. Bir daha o günden sonra hiç altıma işemedim.
Atari salonunda street fighter oynamış nesil beni çok iyi anlayacaktır. Bu oyunda Balrog diye boksör bir karakter vardı. Kolu sol,sağ yapıp yumruk tuşuna basınca aduket atardı. Ben birgün yine böyle kaptırmış aduket atarken artık nasıl gaza geldiysem atarinin o kolu löp diye elimde kaldı. Bir elimde kol mal gibi ekrana bakakaldım. ilk panik anı geçtikten sonra kolu yavaşça yerine dik bir şekilde sabitleyip yavaşça arkama bakmadan çıktım ve şener şenvari koşuşumu yaparak uzaklaştım.
ilk hatırladığım anı iki yaşlarımın sonları, üç yaşlarımın başları.

evim tadilatta, bahçede taşlar, tuğlalar, çimentolar. koydum üst üste, "bahça duvarından aştım", karşıki bloka gittim, avlusunda bir grup liseli, porno dergisi okuyorlar, ya da bakıyorlar. gittim aralarına;

+n'abıyonuz bre!

dedim.

aldılar beni aralarına. ver allahım ver, ver allahım ver.

yok more yok, şaka. daldım aralarına, birlikte baktık dergilere, cam şişe içtik. güldük eğlendik, sonra onlar gitti. küçük alpertunna jones'un buluşları kısa sürdü, muhterem pederi geldi, iki tokat, doğru eve.
Yaz günleri sabahtan akşama kadar denizden çıkmazdım. Deniz tuzu kokardım bütün yaz. Saçlarım güneşten altın sarısı olurdu. En güzeli de artık güneş batarken iskelenin ucuna oturup kızıla kesmiş denizi, gökyüzünü seyretmekti. Suya baktığımda gümüş balıklarının parlayan sırtını görürdüm. En dipte deniz yıldızları...

Bu tablo hala rüyalarımın fon rengidir. Çoğu gece o iskelenin ucundan denize doğru doğru uçtuğumu görürüm. Genzimde müthiş bir deniz suyu tadıyla...
Çocukluğumun büyük bir bölümü anneannemin yanında geçti. En mutlu olduğum, çok ama çok özlediğim yer. Bahçesinin içinde bulunan meyve ağaçları, tulumbası, çeşit çeşit beslediği hayvanlar, bir dediğimi iki etmeyen anneannem, dedem, teyzem, dayım o zamanlar çok gençler her şey tozpembeydi benim için. Yalnız bu güzel zamanlarımı kötüye çeviren vardı;
Yakışıklı.
Huysuz, aksi bir şey. Yandan yandan bakardı. her an bana saldıracakmış gibiydi. Hatta gibiydi değil saldırırdı.

Anneannemin evi 3 katlıydı ve 2. Katta oturuyordu.
3. Kat iste çatı katıydı fakat anneannem orayı kümes yapmıştı. Bir yaz günü anneannemin komşuları gelmiş, ben de iyi çocuk olup, kapının hemen önünde bulunan vitrinli kanepede oturuyorum.- O zamanlar evlerin kapısı hep açık olurdu.- Kapının ordan hafif bir tıkırtı geldi. Ben de kafamı çevirip baktım. belalım olan yakışıklıyla gözgöze geldik ve gelir gelmez yakışıklı bir hışımla içeri bana doğru koşmaya başladı. Nasıl yerimden fırladığımı hatırlamıyorum. Hatırladığım evin içinde; önde ben, arkamda yakışıklı, onun arkasında anneannem koşuyoruz ve " aaaa" diye hayretle ses çıkartan komşular. Sonuç olarak o günü yara bere içinde kalmadan atlattım. Anneannem yakalayıp dışarı bıraktı onu.
Her sabah 2 yumurta alıyorum diye, nedir bu kin? o zamanlar hiç anlayamıyordum. Gerçi hâlâ anlam veremiyorum ya. Her sabah ya her sabah elimde 2 yumurta ağlayarak aşağı inerdim. Tabii küçüğüm 3/5 yaşlarındayım, gücü bir bana yeterdi.
Seni de unutmadım zalım.

Kendisi görseldeki gibiydi;

görsel
bir nevi insanın anavatanı gibidirler. kolay kolay unutulmazlar ve de güzel olanlarına ömür boyu özlem duyulur.
hani bazı anlar vardır basittir, detaysızdır; ama etkisi büyük olur. beş veya altı yaşında olmalıyım. hava çok sıcaktı. köylük bir yerdeyiz. annemle babam misafirliğe gittiğimiz evde. ben de evin diğer çocuğuyla bahçede oynuyorum. derken gözleri henüz açılmış bir yavru kedi buluyoruz. hayvan halsiz, bitkin... sadece ince ince miyavlıyor. ben onu severek iyileştirebileceğimi düşünüyorum. sürekli seviyorum, okşuyorum. iyileşmiyor bir türlü. ellerimin arasında ölüyor. oysa ki seversem mutlaka iyileşirdi, ölmezdi. cansız bir şekilde yatıyor. tüyleri hala çok güzel ve çok sarı. ne ağlayabiliyorum ne de hayvanı elimden bırakabiliyorum. ve sonrasında ne oluyor bilmiyorum. sadece yumuşak sarı tüyler kalıyor aklımda. ve kimseyi çok severek iyileştiremeyeceğim...
güncel Önemli Başlıklar