bugün

parkın ortasında bulunan kirli ve boş havuza su doldurup insanlar ne der diye düşünmeden içine girip o anı yaşamaktır.
Anneler gününde bahçedeki papatyaları koparıp kapı kapı dolaşıp anneler günü kutlamak ardından anneden tebrik beklerken fırça yemektir. *
bana göre bunun belli bir yaşı yoktur. daha çok insanın içinde olan ve olması da gereken bir şeydir.
çocuklar, en güzel insanlardır.
ulan ne güze kafalar yaşamışım çocukken..

(bkz: #15180506)
ekmek parasının üstüyle alınan çikolatanın tadıdır. mahalleye gelen dönen salıncaktır.
babam işten gelmişti. ben daha altı yaşındaydım. erkek kardeşimle bana sakız almıştı. bu şekerli olanlardan... tatlı tatlı gülüyordu bize sakızları verirken. önce ben atıldım ve sakızlardan birini aldım. sonra kardeşimin elindeki sakıza baktım. hemen onun elindekine de saldırdım. yazık yavrum canım kardeşim hiçbir şey demedi. ardından değiştirdim sakızları. halbuki sakızlar aynıydı! Allah' ım! neyse çocukluk işte. sakızlarımızı çiğnedik şekerli tadı gidene kadar. büyük ihtimalle de yuttuk şekeri gidince *
(bkz: işte öyle bir şey)
en ufak bir şeyle mutsuzken birden mutlu olabilmek. şimdi mutlu olabilmek öyle zor ki.
Yaraların öpülünce hemen geçecegine inanmak.
güzelmiş;

çocukluk yıllarım pek de güzel geçmedi aslen, hani tam anlamıyla çocuk olamadım hiç.
Ama doğduğum günden uzaklaştıkça anlıyorum ki çocuk olmak ne olursa olsun güzelmiş.

henüz yepyeni olmak... ne bileyim sadece "6 senedir hayattayım" diyebilmek, bunu düşünmek...
ölümü anlamamak, kendini daima güvende hissetmek,
Korunup kollanan, sevilen, şevkat gösterilen olmak,
saflığı, gerçek sevgiyi, arkadaşlığı tatmak,
henüz zenginliğe veya zevke giden yolda bir araç olmamışken, samimiyeti yaşamak. öyle degil mi? şu an çogu insan sana ihtiyaç duydugu için yanında degil mi? bu yüzden yanında olmadı mı? çocukken öyle degildi işte...

çocuk olmanın en güzel yanı da olumsuzluklara sağır ve kör olmaktı, gördüğümüz ve duydugumuz çogu şeyi anlamamaktı.
aldanmak güzeldi aslında.

ne olursa olsun gülümsemek, anlamaya çalışmadan iyimser davranmak... bunlar çok güzel şeylerdi.

henüz pişmanlığı tatmamış olmak, ve günahsızlık... ilk taşı atabilecek kadar masum olmak.

Aslında savunmasız olmak bile bir mutluluk garantisiydi.
Aslında en kötümüz bile bu dünya için fazlasıyla iyiydi o yaşlarda.

büyümek, sanırım sağlığa çok çok zararlı bir şey,
Yaşlılar fazla büyüdükleri için ölüyorlar.
insanin bebeklikten sonra, ergenlik döneminden önceki hayatın en saf, en temiz, en güzel, en eglenceli ve anıları unutulmayan, büyüdükten sonra geriye dönmek istediğimiz evre denilebilir.
masum olmaktır. ama çocuk olmak güzel değildir aslında. çocukluğu hatırlamak güzeldir. kimse ben çocuk olduğum için çok mutluyum amk demez. keşke büyüsem amk hemen der.
ama büyüğünce çocukluğa çok özlem duyar. çünkü büyüğünce insan o saflığın, o temizliğin çocuklukta kaldığını görür.
Annesi tarafından dayak yemişken bile anneeee diye ağlamaktır.
saf olmakır masumiyettir. ailenin yetiştirme tarzına göre o masumiyet ya olgunlaşır artar yada kendini canavara zalime dönüştürtür.
Masum olmak melek olmak piril piril bir kalbe sahib olmak ...Ah annem nerde benim çocukluğum ...
Yalın ve berrak olmak.
görsel
bazen 40 yaşında bile olmaktır. açık ve net.
yetişkin olan herkesin hayalidir. gerçi biz kürt olduğumuz için askerden çok dayak yedik ama olsun güzel geçti çocukluğumuz. açık ve net.
soru sormak demektir.
'anne bu ne?' ilk net sorumuzdur. yaşımıza göre buradaki b harfi, m ile yer değiştirebilir.
itiraz etmektir aynı zamanda.
'bana ne, bana ne!' ağlamadan sonraki ilk anlamlı itirazımızdır.
büyüklerin kişiliklerini, hayatlarını yüceltmek demektir.
bu yüzden bir an evvel büyümek ve onlar arasından seçtiğimiz rol modellerine benzemek isteriz.
büyüdükçe önce hayallerimiz, sonra seçtiğimiz rollere odaklı kişiliğimiz budanır.
okul denen format atölyelerinde kalan sivri yanlarımız da törpülenir, tek tipleştiriliriz.
sonra bir sözlük bulur, tek tip başlıklar açarız.
kendi saf ve dürüst sorularımızı çoktan unutmuşuzdur.
okullarda, yurtlarda ezberletilen beyin yıkama mesajlarını tekrarlar dururuz.
büyümüş mü oluyoruz bu durumda, emin değilim.
görsel
görsel
Çok, çok, çok özlediğimdir. Korktuğumda ya da üzüldüğümde yatağın dibinden yorgan altına girip annemle babamın arasından kafamı çıkarıp hiçbir şey için endişelenmeden uyumayı özledim. Hiçbir şeyin tadı aynı değil.
Çocuk, yaşı küçük olanı tanımlar ama, çocukluk neşe, coşku ve masumiyetle görünen zihinsel bir durumdur. 15 yaşına kadar çocuk olunur da, çocukluk her yaşta mümkündür...
Hayatımın en kayıp dönemiydi benim için.

5-6 yaşında taşınana kadar, karınca yuvalarına ekmek ufalayan, komşuların balkonuna tüf tüfle kağıt üfleyen, yan sokaktaki çocuklarla kavga eden, bahçelerde büyüyen bi çocuktum.

Taşındıktan sonra o kırgınlıkla herhalde çocuk olmaya dair herşeyden soğudum. Balkondan dışarda oyun oynayan çocuklara bakıp üff ne salak salak şeyler yapıyorlar diye geçirirdim içimden. Akranlarım sek sek oynarken, çamurdan pasta yaparken evde oyuncaklarıma kıyafet çizip dikmeyi, bilgisayar kullanmayı, kitap okuma alışkanlığını, hikayeler yazmayı, tatlı yapmayı, farklı bilim dallarına ilgi duymayı, resim yapmayı öğrendim.

Kız kardeşim benim aksime tam bir sokak çocuğuydu. Annem çok içerlerdi, sen de çık dışarı, sen de oyun oyna kaynaş onlarla diye. Hiç imrendiğimi hatırlamıyorum. iyi ki aklım başıma erken gelmiş. Şimdi bakıyorum hala sokaklarda oyun oynadıkları yıllardan bir adım öteye gidebilmiş değiller hayatlarında.

Bu da altı yaşında çocukluktan istifa edişimin haklı gururudur.
Güzeldi ya. Her şeyin kendine has bir tadı vardı. Hepsinden önce masumiyet vardı. aşk denen masalsı duyguya inanırdım ben mesela. O zamanlar gerçekten olmuş olabilir de. Çünkü saftı yaşanan her duygu. Arkadaşlıklardaki samimiyet başka bir boyuttaydı. Şimdi bak bir de 10 kişiden rahat 5inin çevresinde en az 3 tane sigara otlanmak için takılan akbaba vardır. Büyüdük ve her şey bozuldu gibi geliyor sanki bize. Ama aslında öyle olmadı. Bunu muhtemelen her insan yaşadı ve bu hiç hoş değil.