bugün

euzu açıklama: bahsolunan çarpık ilişkiler herhangi bir sınırlamaya tabi değildir; kadın-erkek olabilir, arkadaş ilişkisi olabilir, şey olabilir, eee, başka da bişey yok amına koyim.(bi saatlik yazının 50 dakikası üçüncü alternatifi düşünmekle geçti terbiyesiz evladı olayım)

başlığı "internet ilişkileri" şeklinde açıp yapacağımız genellemelerle yaşanan/yaşanmış güzel ilişkileri harcamayalım diyerek, çarpıklığı dile getireceğimiz içün böylesini uygun gördük. zira çok tercih ettiğim bir iletişim/sosyalleşme yolu olmasa da, benim de internet üzerinden hayatıma soktuğum insanlar oldu. neyse, "artık tartışılmaz bir vakıa olarak internet denen sosyal arazide, yanlış temeller üzerine yükseltilmiş çökmeye ya da çürümeye mahkum ilişkilerdir." deyip, entryler'deki hukuki aykırılıklarla, ne bileyim entry-başlık uyumsuzluklarıyla ya da başlıklardaki imla hataları/anlatım bozukluklarıyla vesaire uğraşacağına, entry içinde üslubum gereği özellikle deforme ettiğim bazı sözcükleri (bilin mi, görüncı, sikizleyek vs.) gammazlayarak gammazlık müessesesinde; ve bu bilinçli deformasyonların gerçekten düzeltilmesi gerektiğine inanıp rötuş isteği göndererek moderatörlük müessesesinde çığır açan pek hevesli ve işgüzar dostlarımızın gadasını alarak tanımı kurtarıyorum.

başlığa gerizekalıya anlatır gibi tanım yaptıysak, inceden mevzuya girelim papazan. şimdi ben hadisenin hareket noktasını "gerçeklik" olarak belirlemek istiyorum. klişe bir söylemdir ama bu onun doğruluk payını azaltmaz, insanlar monitör ardında olmanın verdiği rahatlıkla diledikleri kıyafete bürünebiliyor; fiziksel kompleksleri olan biri reelde taşımadığı özelliklere gerçekmişçesine insanları inandırabiliyor, normalde kızarıp bozaran, zorla konuşturabildiğin bi herif msn'de "niye konuşmuyon olm" diyerek titreşim gönderebiliyor, evde sıvazdan sıvaza koşan herif orgy'den döndüğünü bile anlatabilir, bunları hepimiz biliyoruz. biraz spesifik örneklere geçelim de artık şu giriş sıkıcılığından kurtulalım lan. kimse de bişey demiyo, kahvedeki soba manzaralı dede gibi anlattıkça anlatıyoz amına koyim.

şahsen, korkunun da telaşın da sevincin de çok gerçek olmasından yanayım, misal monitör karşısında kızla konuşurken sıçtığımızda hem sıfatın aldığı hali karı görmediği için hem de elini kolunu nereye koyacağını bilememeni rahatlıkla gizleyebileceğin için bana o göre o hadise gerçeklikten çıkıyor, yapay bir hal alıyor. bu bir avantaj ya da kendi sınırları içerisinde güzel bir şey olsa da, mesela abimin başına gelen hadise kadar asla hayatımda yer edecek bir anı ya da olay olamaz o kişinin yaşadığı:

***

vakti evvel abimin bi kız arkadaşı var, özel bitakım sebeplerden ayrılıyor bunlar (abimin siki küçük. şş şaka lan), fakat bizim üst katımızda kızın iki tane yakın arkadaşı yaşıyor ve sık sık gelip gidiyor. bizim birader de o dönem hala seviyor kızı ve ilişkileri de kısa sürdüğü için kendini tam anlamıyla ifade edememiş, içinde kalmış şeyler var. neyse aga, bi gün bu dangoza annem vermiş tencereyi, süt aldıracak. adama tatilde giydiremezsin, kırk yılın başı tutmuş terlikle çıkmış. lan terlik de bildiğin bantlı hela terliği. elinde ağzına kadar süt dolu tencere, ayakta açık mavi köpükten insanlık ayıbı bi terlik, üstte hırka falan; o sıfatın acilen akşama muhallebi yetiştirmesi lazım diyim sen hesap et mavranın çapını. o halde apartmana yönelirken anladığın üzere kapıda bizim eski yenge beliriyor:

- haluk? naber?
- ha? ühü? ıı iyilik senden?
- (gülmemeye çalışarak) ımm, napıyosun?
- ben süt alıyorum. benim olayım bu. süt alırım ben.(ulan garibim ya)
- hmm, peki, benim biraz acelem var da. görüşürüz?(karı hala tutuyo kendini)
- görüşürüz. iyi günler. görüşürüz. iyi günler.(aynen, iki kere)

hani herif, düştüğüm durumun sikikliğine mi üzüleyim, mal mal konuştuğuma mı yanayım, yoksa şu ineğini siktiğimin südünü mü dökmeyeyim diye kafada bin tilki sikerken, karşılaşma anına rahmet okutacak o herif belirir, sitenin altındaki dükkanı işleten, ota boka karışan o patavatsız kasap:

- (naradan hallice bir ses tonuyla) lan haluk! haluk! süte bakma oğlum süte bakma dökersin lan!
- abi allah rızası için gir içeri. nolur sus abi, bak allah'ın adını verd...
- lan, terliğin de ne güzelmiş, alamanya'dan mı geldi ahıahakahkaha
- (ağlamaklı) abi allah senin belanı versin. biraz insan olaydın. serdal abi, duydun mu? allah-u teala senin de belanı versin.

***

iyi kötü hepimiz bir şeyler yaşadık, hepimizin anıları var ve son tahlilde geldiğimiz noktada bizi biz yapan şeyler de bunlar. basitçe anlatmak gerekirse, yukarıda abimin başına gelen olay, onu monitör karşısında sıyrılınabilecek binlerce hadiseye nazaran onu daha da olgunlaştıracak, onu daha hayatın içinde kılacaktır.

internet, hepimizin hayatının merkezinde, zaten işlevselliğini kimsenin inkar ettiği yok. fakat insan, mekanizmaların açıklarından nemalanmaya teşne bir yaratık olduğu için yeri geliyor cinsel sapkınlıklarını da burada fişekliyor, sonracığıma söyleyim zaman oluyor silik karakterini insanları provoke ederek perdeliyor, vay efendimi fordlayım kimi zaman da elindekinden memnun olmayıp daha büyüğünü arıyor (enlarge your penis bannerlarını kastetmiyorum lan). mesela yakın tarihte ilkokul arkadaşım bir kızla karşılaştık otobüste. diyalog bir ara soyadı muhabbetine kaydı, ben o sırada kızın direkt yüzüme söyleyerek değil de facebook üzerinden arkadaşlık talebi gönderecek olmanın yolunu yaptığını anladım. oysa ki "madem karşılaştık bundan sonra görüşelim hacı" demenin, telefon istemek ya da açık açık facebook hesabı istemek gibi farklı ve sinsi olmayan alternatifleri de var. benim takıldığım internet üzerinden iletişime geçmek istiyor oluşu değil, hepimiz msn'di, sözlüktü, facebook'tu bir şekilde iletişim halindeyiz, bunlar internetin işlevselliği dahilindeki şeyler zaten, ama o kızın, isteğini birebir bana söyleyemezken internet üzerinden taşaklarını yaya yaya benimle konuşacak olmasını ya da facebook'taki arkadaş sayısını arttırma çabasına alet olmayı ben kaldıramıyorum arkadaş. adamın osuruğunu düğümlerim ben yoh öyle. daha fazlasını istemek dedik, hah, inkar edecek değilim, ben de eve gelir gelmez kendi hesabım olmadığı için arkadaşımınkinden girip kızın adını soyadını arattım. karıyı bulamadığım gibi bahtıma karşıma çıkan gruplara bak: süper bi fikrim var diyenler (fikrinizi sikiyim ben), aliye rona (lan bebek gibi kız arıyoruz, sinemanın iblisi çıkıyor karşımıza), baskül ailesi (vay babayın atayın), coca-cola'dan başka kola içmedim, içmem diyenler(sizin allah belanızı versin). şimdi aga, facebook'un olayı, arkadaşımızı bulalım, arkadaşlar da bizi ararken zorlanmasınlar gerçek halimizi en fazla andıran fotoğrafımızı koyalım değil midir? e kanlı canlı gördün karıyı, daha ne fotoğrafa motoğrafa bakma peşindesin sinsi sinsi? 500 tane fotoğrafı olan karı biliyorum lan, bakıcam tabii. heheh.

internet alemi, kendini olduğundan farklı gösteren ya da bunu istemdışı gerçekleştiren o kadar çok insana yataklık yapıyor ki, her gün bir kez daha şaşırıyorum yeminle. çok yeni ve sıcak bi hadise olduğu için onu da anlatmadan geçemedim, ki aslında bu entry'yi yazmama sebep de bu hadisedir:

***

çok yakın bir arkadaşım last fm'den bi karıyla tanıştı, last fm üzerinden, msn üzerinden muhabbet derken bayağı yakınlaştı bunlar. herif de ballandıra ballandıra anlatıyor, yok çok efendi kız da, muhabbeti çok iyi de, bin çeşit mavra işte. bir gün kız bizim bebeyi house party olayına davet etti, arkadaşlarını da al gel diyerek. allah var, tozmayı sürtmeyi, ortamları içizlemeyi seven adamım, kaçıracak değilim muhabbeti. fakat kızın bende bıraktığı imaj öyle bişey ki, sanki sarayda bir baloya davet ediliyoruz; elit insanlar, sakin müzik, güzel yemekler falan. ulan ortama bi girdik, yerleri bok götürüyo, tipler desen kırmızı kafalı punk ibnelerden evin içinde sarı plastik çizmeyle gezen kafası trilyar karılara envai çeşit manyak. hani benim arkadaşlar da rocker, pek sırıtmıyolar. e ben? ceketim ve kotumla adeta ortamın eşşoğlueşşeğiyim. kız geldi, mıymıymıy bi boklar anlatıyo, iğrenç bi kız, yaşı küçük, üç lafından beşi "abi". ulan deliricem resmen, nereye geldim ben? karıdan tiksindiğim için aldım kendi biramı, bi köşede ayakta takılıp milleti tip tip izlerken, baba zula çalmaya başladı ve mekandaki mübalağasız herkes dans etmeye başladı. bi tek ben ortamın al pacino'suyum amına koyim. bilahare sarhoş karının teki geldi, iki eliyle omuzlarımdan sallayarak beni dans ettirmeye çalışıyor. ulan zaten asabiyet tavan yapmış, kızınca da kendini kontrol edebilen bi insan değilim, kafamda "enis olum sakin ol, misafirsin sakin ol" düşüncelerini tekrarlayıp duruyorum:

- olay buuuuuu... olay buuuu... kopuşşşşşşşşşşşş... hadiiii dans eeeeet. hadiiiiii...
- la bırak!
- olay buuuuuuu... hadi dans et hadii amaaa
- heheh, yok ben pek sevmiyorum. sevmiyoruuum ben diyoruuum, duyuyon muuu? dans etmem beeeen.
- hadi daaaans.
- omzumu bırakır mıs...
- (zerre dinlemiyo) olay buuuu.
- lan! gözüme bak. buraya bak, gözüme bak benim. ben sarhoş karı avutur muyum lan? siktir git. la bak hala... la oğlum bıraksana lan omzumu?

bak şimdi tesadüfü dinle. ben karıya bağırıp hafif de kakarken erkek arkadaşı geldi. ulan? aytek? aytek... vakti zamanında msn bu kadar yaygın olmadığı için mirc'de okulun kanalında chat yapardık. bu aytek de okulun kanalında op'tu. orta sondayım, kanalda muhabbet ediyoruz, aşık olduğum kız da orada. ben kızın gözüne gireyim diye aytek'le acımasızca taşak geçince, bebe dayanamayıp voice'umu aldı. bilmeyenler için söyleyelim; op, voice'unuzu alıncı, ne yazarsan yaz kanaldaki kimse göremiyo, sesini kısıyolar bi nevi. lan ben de mevzunun cahili olduğum için, hala bi espri çabaları, hala kıza yazılmalar falan ama kız benim dediklerimi zerre siklemiyo, aytek'le kavga ediyo "ya versene enis'in voice'unu geri" diye. meğerse yazdıklarımı göremiyomuş amına koyim, mübalağasız iki saat voice olmadan esprilere muhabbete yamanmalara devam ettim. ulan adamın aklına da mı gelmez niye kimse gülmüyo bu amına koduğumun esprilerine diye. hasılı, bu aytek iti kanal op'luğundan aldı yürüdü, bilgisayar mühendisi oldu (nalakaysa). fakat ta o dönemden bildiğimiz, adam internetle fazlasıyla haşır neşirdi.

neyse hadiseye dönecek olursak, herife "aytek?" dememle, derin muhabbete girdiğimiz bir oldu. o da last fm'den tanışmış, msn'de muhabbet çevirmişler, partiye davetli güruhun profiline dair bilgisi varmış, ondan o deri ceketle gelmiş; olmadığı biri gibi... "ulan utanmıyo musun?" deyip, voice'unu aldım itin.

***

yemek tarifleri yayınlayıp, birbirlerine mıç mıç "canımmmmmmmm! çok güzel yapmışsın kabak tatlısınıııııı ;)))))) sevgiler!" (bildiğin kabak ulan?) diye salakça övgüler sıralamasına, arada bi kocaları izin verirse (gerçekten böyle, takip ediyoruz olm sapık gibi) buluşup piknik falan yapan 35 yaş üstü blog kadınlarının bu tasarruflarını aklım almasa da interneti faydalı biçimde kullanma alternatifi olarak görüp saygı duyarken, aynı güruhtan bir karının yemek tarifi blogunun orta yerine fotoğrafıyla beraber "merhaba! bazı beyefendiler beni sürekli taciz ediyor, görüşmek istediklerini söylüyorlar. ben böyle biri değilimmmmmm!!!!111" yazısını yazma dangalaklığını anlamlandıramıyorum. genel olarak çarpık internet ilişkilerinin ve internetten faydalanma biçimlerinin benim için bir tür özeti budur evet.

***

- sayın vaudeville for vendetta, biz yanlış yapmaktan utanmıyoruz ama yanlış yaptığımız söylenince böyle iblisleşiveriyoruz.
- hayatım biraz işim var, sonra.
- ayrıca bize yanlışımızı söyleyince arkandan sinsi sinsi iş çevirmekten de geri durmuyoruz.
- ötede dur canım.
- neden?
- ki sikmeyeyim abide-i zürriyetini.
çok yaşayan çok yorulur.

yaşananlar çoğaldıkça o şeyden tiksinme hissi, yaşanan şeyden memnun olmama hissi ayyuka çıkar.

internet ilişkisi dediğin nedir? görücü usulünden hallice olan; kendini ifade edebildiğin, sonunda iyi kötü bir sonuca ulaştığın ilişkidir.

internetten tanıştığın kişiyle buluşmak, buluşmamak, onu listenden silmek falan bunlar hep elinde olan şeylerdir. internet ilişkisi, sınırını kendin belirlediğin ve bazen karşındakini de dahil ettiğin hayat oyunlarından biridir.

çarpıklıktan kasıt nedir bilinmez ama; beklenti ile bağlantılı belki de herşey. hep yanında olmasını istediğin, ve bunun ne tür bir yoldaşlık olacağını umursamadığın sürece; internet ilişkisi denen şey çarpık olamaz.

varlığından rahatsız olduğunu silersin, istediğini yanında tutarsın. bu kadar basit ve yalındır.

internet ilişkisi şu ömrümüzdeki en güvenli şeylerden biridir.
insanların çok çabuk kaynaşıp aynı hızda birbirlerini tükettikleri gerçeği... hatta bazen gerçek hayattaki eşlerin birbirlerinin karşısına naranaraaaaaa nidalarıyla sanal ortamda birbirlerine aşık olup, birbirlerini tamamen silmelerine neden olan araçtır. insanların kendi ütopyalarında oluşturduğu kişilikler, ve ütopyaya aşık olunma durumları gibi bir çok çarpıklıkların sözkonusu olduğu sanal dünyadır. ve can dündar' ın deyimiyle;
bizde var olmayan "bir şeytan yaratmadı". içimizdeki şeytanı "uyandırdı" ve yerelden ulusal, global ölçeğe taşıdı. Sübyancılık siteleri, saraylarımıza damgasını vuran bir adeti alenileştirdi. Eskiden, öldürüp köy mezrasına gömdüğümüz cesetleri ise büyük şehirlerde -yersizlikten - saksılara dağıtmak zorunda kalıyoruz. bizi azdıran, baştan çıkaran, katil eden, günaha sokan, nesebimizi bozan, O sadece, nicedir gözümüzü diktiğimiz yasak elmayı dişleme cesareti verdi ve günaha mütemayil ar damarımızı "chat"lattı...
(bkz: horoza sormuşlar)
(bkz: facebook ortamında koca arayan kız modeli)
2020 yılının dizileri alasında olması muhtemel olandır.
%93.789455872347534843493 ihtimalle olacaktır da.
(bkz: Küsüratlı sayı verince inandırıcı olmak)
(bkz: carpik kentlesme)
sanırım olay çarpık internet ilişkisi, aldatmış mı ne olmuş ? anlatsın biri.