bugün

https://www.youtube.com/watch?v=0dRRMYCk5kM

dıdıt :

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme

Mevlana Celaleddin Rumi
''kim anlayacak şimdi iki yana düşmüş kollarımı?
tanrım bari sen anlat en çok dili bilen sensin''

bülent parlak
Ellere var da,
Bize yohh mi...
...
ben ne zaman
öyle durup dururken,
öyle damdan düşer gibi
açıp seni okumaya başlasam
anlıyorum ki
mahvolmuşum…

orhan veli kanık
Sevdim.
Çaresizliği anlatan en iyi şiir susmaktır. Sanmayın susmak asalettendir. Sanmayın en büyük cevaptır. Eğer bir insan susuyorsa gerçekten çaresiz ve sefildir.
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
"Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün
bir kamyon yükü
anlam taşıdığı günlerdi

Kaldırımlar toz ve kağıt topakları
Ankara’nın
Ankara’nın sonbahar yaprakları
ayvalar sarı
hüzünler olgun
yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

Ben yanımda çok acıklı
epey yol üstü sözler getirmiştim.
“Sanki terk edilmiş bir viraneyim
her yanım dağılmış yıkılmışım ben”

Okul önlük mevsimi
ve kaplanması kitapların
cumhuriyet gazetesiyle
bir ön beslenme çantası kompleksi
malum şu otlu peynir meselesi

Saçlarını süt mısırı örgü yapmış
bir al yüz koca göz görüyorum.
Sanki o tehlikeli yolun başındayım
Aşk’a geliyorum!
ama yanıma hep
köy zılgıtlı sözler almışım
arabesk kalıyorum
her kent soylu aşkın karşısında
“Bir kulunu çok sevdim” diyorum
“O beni hiç sevmiyor” diyorum
“Kalbimi ona verdim
artık geri vermiyor” diyorum.
BiR KAYISI AĞACI

ibrahim Abdülkadir Meriçboyu



Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.

Küçücük bir ev önünde yaşarım yapayalnız.

Yılda bir çiçek açar, yılda bir kayısı veririm, avuç içi kadar.

Yaz olur, bir kadın silkeler dallarımı,

Bir çocuk yerde bağırır, güler,

Bense hoşnut olurum.

Hem zaten benim ne söğütler gibi nezaketim vardır,

Ne kavaklar gibi gururum.

Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.

Dinekbağı'nda üç insan severim,

Bir çocuk, bir genç kadın,

Bir genç adam, benim kadar sessiz sedasız,

Benim kadar halim selim.

En güzel Ay nisan ayı, toprak yumuşak yumuşak, en güzel ay nisan ayı.

Yağmur yağdı, çiçek açtı, bir hoş oldu içerim,

En güzel ay Nisan ayı.

Kavaklar uzakta upuzun, bir sağa, bir sola, başı döner kavakların.

Ben bir kayısı ağacı, başımda çiçeklerim.

Ben bir kayısı ağacı, üç insan severim:

Bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam.

Çocuğun adı Ahmet, kadının adı Fatma, adamın adı ibrahim.

Ahmet küçük ve sarı,

Fatma tombul ve beyaz,

ibrahim uzun ve narin.

Bir tek Toprak odaları var üçünün,

Toprak odanın bir tek penceresi.

Ben bir kayısı ağacı,bazen eğilir bakarım odaya,

Yerde bir eski yatakla yorgan görürüm,

Duvarda bir eski kırık ayna,

Yerde bir eski kilim, bir eski hasır.

Bir kayısı ağacı,bazen eğilir bakar odaya, çiçeklerinden utanır.

Dün gece, gaz yakamadılar,

Ayışığında gördüm üçünü.

Üçünün suratı asık.

Önce oturup zeytin Ekmek, taze soğan yediler,

Sonra baktılar birbirlerinin gözüne, sonra esnediler.

Gökyüzü bembeyazdı.

Gökyüzü çiçeklerimin renginde.

Gökyüzünde kavaklar…

Fatma uzandı ibrahim'in yanına, sağa döndü.

Tombul,beyaz yüzü pencerede,

Gözleri açık durdu sabaha kadar…



Çiçeği en öce kayısı döker.

Ben bir kayısı ağacıyım, döküyorum çiçeklerimi.

Yer beyaz beyaz, başım yeşil yeşil, kayısılarım memede.

Haziran gelecek, güneş yakacaktır tepemi,

Kayısılarım balla, şekerle dolacaktır.

Ben bir kayısı ağacıyım,

Haziran gelecek, avuç içi kadar kayısılarım Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır.

Ben bir kayısı ağacıyım.

Kötü bir düşüncedir almış beni.

Geçti bağları budama zamanı, dedim,

Dedim, çarşıda dört döner ibrahim,

Dedim Ekmek parası, zeytin parası, gaz parası.

Dedim, insanlar neden yaşatılmıyor ağaçlar kadar olsun.

Ben bir kayısı ağacı.

Fatma'nın, ibrahim'in, Ahmet'in yumurtası, şekeri, eti.

Gittikçe artmakta kederim.

Günlerden pazartesi…

Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.

Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,

Ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.

Durmuş ibrahim kapıda,

Yüzü dalgın ve sinirli, bakıyor eli çantalı şişman adama.

Şişman adam uzattı gövdeme elini,

Pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,

Büktü boynunu kuzular gibi.

Ben bir kayısı ağacı.

Gövdemde sarı kağıt.

Yol parasını verememiş ibrahim,

Verilmiş haciz kararı.

Yapmayın, dedim.

Yılda bir çiçek açarım, dedim.

Etmeyin, dedim.

Ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.

Bir öğle vakti baktım, kavaklar uzakta upuzun,

Bir sağa,bir sola.

Ben kışlık odun, altı lira
(bkz: sevgi duvarı)
ne sen leyla'sın ne de ben mecnun,
ne sen yorgun ne de ben yorgun,
kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu.
bir misafirliğe gitsem,
bana temiz yatak yapsalar;
her şeyi, adımı bile unutup
uyusam...
bu hüznü siz de bilirsiniz,
anlat deseniz anlatamam,
enine boyuna yaşarım ancak.

turgut uyar
KAPI

Mutlu değildik,
Aslında
Ama
Kapımızı
Hep
Renga renk boyardık.
Nasılsın diye sorulduğunda,
Hep iyiyiz der,
Kanadını usulca kapardık.
Kötü olmak ayıptı,
Sanki
Kiliti açar yalan söyler
Sonra
Hüzünlerimizi üstümüze kitler,
Gerçeklerimizle başbaşa kalır,
Kapı arkasında sessizce aglardık .
Bilinmez,
Daha
Nice acılar saklar,
Süslü püslü kapılar
Ardında. (edit: bu bir lcb şiiridir.)
sevgim acıyor, kimi sevsem
kim beni sevse

turgut uyar- sevgim acıyor.
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

CY-Eğer.
(bkz: şafak türküsü)

kaç zamandır yüzüm tıraşlı
gözlerim şafak bekledim
uzarken ellerim
kulağım kirişte
ölümü özledim anne
yaşamak isterken delice
Orhan veli - Anlatamıyorum.
Bir yoldayım
Başı yok sonu yok
Tek başımayım bu hengame de
Ne bir dost ne bir düşman
Yok mu oluyorum yoksa doğuyorum.
görsel

Şiirden de iyi anlatmış
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.
Necip Fazıl Kısakürek- Aynalar yolumu kesti.