bugün

26 adet mayının ,270 kiloluk bir topun * tersine cevirdigi bir savastır.
http://canakkalesavaslari.comu.edu.tr/
ÇANAKKALE SAVAŞLARI

Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devletinin Çanakkale Boğazını ele geçirmeye ve istanbul'u işgal etmeye yönelik ingiliz-Fransız ortak harekâtına karşı yürüttüğü savunma savaşlarına Çanakkale Savaşları denir.

Osmanlı topraklarına karşı böyle bir harekat 1904-1911 arasında ingiltere'de planlandı. Ağustos 1914' den itibaren Çanakkale Boğazı giriş çıkışları kontrol altına alındı. Kasım 1914'te Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri arasında savaş başlayınca plan uygulanmaya başlandı.. Kasım-Aralık 1914'te ingilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 2.Ocak 1915'te ingiliz hükümeti Çanakkale Boğazının ele geçirilmesi kararını aldı. (Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill). 28 Ocak 1915'te Deniz harekatı kararı verildi. 19 Şubat 1915'de Çanakkale savaşları fiilen başladı. Boğazın dış tabyaları tahrip edildi. Bombardımana 12 büyük zırhlı ve diğer gemiler katıldı. Deniz savaşının yeterli olmayacağı anlaşılarak çıkarma kararı verildi. Dış tabyaların 19 Şubat'ta tahribi (Toplam 19 top) sonucu italyanlar itilaf Devletlerine meyletti, Ruslar telaşlandı ve istanbul'un Yunanlıların eline geçeceğinden korkarak 40.000 kişilik bir yardımcı kuvvet göndermeyi teklif etti; ancak, ingiliz ve Fransızlar boğazları Ruslara vermeyi vaat ettiler. Asıl çıkarmanın 18 Mart'ta olmasına karar verildi. Orta tabyalar sürekli bombardıman edildi, dış tabyalar için karaya asker çıkarıldı. Boğazda mayın arama ve temizleme işi sürekli uygulandı.

18 Mart 1915'te düşmanın Büyük Taarruz'u sabah saat 11.00 de başladı. 18 büyük zırhlı, birçok muhrip ve denizaltı mevcut idi . Toplam 506 topa karşılık savunmada toplam 150 top vardı. Sonuç aynı gün 17:45 te alınmıştı. iki ingiliz, bir Fransız zırhlısı battı. Bir ingiliz, iki Fransız zırhlısı ağır yara aldı, üç gemi karaya oturdu. Kayıplarımız kırkdört şehit, yetmiş yaralı, sekiz top idi.

Neticede, düşman boğazı denizden geçemeyeceğini anlamıştır. Avustralya'dan Kanada'ya kadar sömürgelerden toplanan askerler de savaşa sürülmüştür. Bu gruptan en savaşcı askerler: "Australia and New Zealand Army Corp.", "ANZAK" lardır.

25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşlarının en kanlı muharebeleri başlamıştır. Sabahın erken saatlerinde ingiliz ,Fransız ve ANZAK kara -deniz birlikleri, Seddülbahir ve Arıburnu'na, 70.000 kişi ile 109 harp gemisi, 308 taşıt gemisi desteğinde çıkarma yaptı. Aynı anda Fransız birlikleri Kumkale'ye yanıltıcı küçük bir çıkarma yaptılarsa da tutunamadılar. Arıburnu'na çıkan ve Conkbayırı'na doğru ilerleyen ingiliz birliklerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen karşıladı. Mayıs, Haziran, Temmuz ayları boyunca gögüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. 9 Ağustos ve 20 Ağustos'taki büyük saldırı ve geri püskürtülmeden sonra Çanakkale'yi karadan da geçemeyeceklerini anlayan ingiliz ve Fransızlar Kasım 1915'ten itibaren savaşı sona erdirmeye karar verdiler ve 9 Ocak 1916'da son düşman kuvvetleri de çekildi. Savaş boyunca 300.000 kadar itilaf Devletlerinden, 250.000 kadar Türk askerinden kayıp oldu.

Zeynep TÖRE
Aç ve perişan halkın dişinden tırnağından arttırarak parası peşin ödenmiş iki savaş gemimize ingilizlerin göz göre göre el koyduğunu, ve bu gemilere daha sonra askerlerini doldurarak Çanakkale'ye yolladıklarını,

Sultan Abdülhamit'in olayları kırk yıl önceden görerek Çanakkale'deki tabyaları güçlendirdiğini ve elden geçirdiğini, bazı yeni tabyaları inşa ettirdiğini, onun
yaptığı çalışmaların belki de savaşın seyrini değiştirdiğini,

Avustralya ve Yeni Zelanda gençlerinin daha önce Gelibolu'nun adını bile duymadıklarını,
Avustralya'da yaşayan iki zenci Müslüman'ın, Türklerle savaşa giden birliğe ateş açtığını ve orada şehit edildiklerini, Orada bulunan ve olayı yaşayan Avustralyalıların bu olayın nedenini uzun süre anlayamadıklarını,

Osmanlı Devleti'nin elinde sadece 26 deniz mayını kaldığını, bu mayınların hiç akla gelmeyecek biçimde ve son mayın kontrolünden sonra bırakıldıkları için ingilizler tarafından tespit edilemediklerini,

200 yıldır yenilmeyen, dünyanın en büyük donanması olan ingiliz ve Fransız donanmalarının iki saatte dağıldığını, Türklerin batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktıklarını ve diğer gemilere ateş ettiklerini, bunu gören ingiliz komutanlarının olaya bir anlam veremediklerini,

Edremitli Seyit Onbaşının, topun ağzına mermi süren vinç tesisatı bombardımanda kullanılamaz hale gelince üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürdüğünü ve ateşlediğini, bu işlemi yapabilmesi için her defasında üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerektiğini, üçüncü atışta ingilizlerin "Ocean" zırhlısının dümenini parçaladığını, dümeni kırılan "Ocean"in mayınlara sürüklendiğini, bir mayına çarparak havaya uçtuğunu ve yirmi dakika içinde battığını,

Bu olayın ertesinde bölük komutanının Seyit Onbaşıyı çağırttığını, aynı mermiyi kaldırmasını istediğini ancak Seyit Onbaşının bunu başaramadığını, bnun üzerine komutanın "Bu merminin tahtadan bir maketini getirsinler, Bu yiğidin fotoğrafını çeksinler." diye emir verdiğini, bu fotoğrafın hepimizin çok iyi bildiği ve Seyit Onbaşının günümüze ulasan tek fotoğrafı olduğunu,

Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa KEMAL'in Edremit'i ziyareti sırasında Seyit Onbaşıyı sorduğunu ve Kaymakam dahil kimsenin bilmediğini....
Kaymakamın Seyit Onbaşı'yı Mustafa KEMAL'in huzuruna çıkarmadan tıraş ettirip takım elbise giydirdiğini, bu olayın Mustafa KEMAL'i derinden yaraladığını,
ingilizlerin 18 Mart faciasının suçlusu olarak mayın taramacıları sorumlu tuttuğunu, hepsinin kurşuna dizdirildiğini, savaş bittikten yıllar sonra her iki ordu arşivleri açıklanıp gerçekler öğrenilince bu askerlerin ailelerinden özür dilendiğini, tazminat
ödendiğini, iade-i itibar yapıldığını ve şerefli birer asker olarak öldüklerini ilan ettiklerini,
Zelanda Ordu Birliği" yazmaktan sıkıldığını pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulduğunu, bu kısaltmanın dünya tarihine geçtiğini,

ingilizlerin çıkmaları gereken geniş kumsala değil, dar bir koya ve kalabalık bir şekilde çıkmak zorunda kaldıklarını, karşılarında ise Ezineli Yahya Çavuş ve 62 kişilik takımı dışında hiçbir birliğimizin olmadığını,

4000 ingiliz askerine Yahya Çavuş ve arkadaşlarının eski tip piyade tüfekleriyle 18 saat boyunca karşı koyduğunu, mermi israfı yapmamak için asla tek dolaşan hedeflere ateş edilmediğini, neredeyse hiçbir mermi israfının yapılmadığını, adamların orada çakılı kaldığını, bir santimetre ilerleyemediklerini, komutanlarının verdikleri raporlarda karşılarında kalabalık bir makineli tüfek (!) birliğinin bulunduğunu bildirdiklerini, Ezineli Yahya Çavuş ve arkadaşlarının hepsinin orada şehit olduğunu,

Gelibolu siper savaşlarında on binlerce askerin savaştığı düşman askerini bir kere bile göremeden can verdiğini, kolların bacakların havalarda uçtuğunu, yerin altının ve üstünün sürekli yer değiştirdiğini,

Havada iki merminin çarpışma ihtimalinin 600 milyonda bir olduğunu, bu çarpışan mermilerden Çanakkale'de onlarca bulunduğunu,

Galatasaray Lisesi öğrencilerinin, 15-16 yaslarındaki bu fidanların, hepsinin tek bir saldırıda ingiliz makinelisi ile biçildiğini, Darülfünun’un tüm son sınıf öğrencileri şehit olduğu için o sene hiç mezun vermediğini,

Gömülemeyen ölülerin on binleri bulduğunu, ortalığın kokundan ve sineklerden geçilmediği, domuzun bile yaşamayacağı şartlarda askerlerin savaştığını, ilk ateşkesin dostluk gösterisi değil, şartların her iki taraf için de artık kaldırılamayacak kadar ağırlaştığı için zorunlu olarak alındığını, iki tarafın askerlerinin o gün arkadaşlık yaptıklarını, birbirlerine sigara, yiyecek, tespih, yüzük, rütbe gibi ufak tefek hediyeler verdiklerini,

Ortalığı basan sinekler yüzünden hiçbir yiyecek maddesinin birkaç tane sinek yutmadan yenilemeyeceğini, salgın hastalıkların da savaş kadar can aldığını,

Türklerin soba borularından top bataryaları yaptığını ve bu şaşırtmacanın işimize çok yaradığını,

Toprağın altında bile savaş olduğunu, her iki tarafın tüneller açarak düşman siperlerinin altına kadar gelip patlayıcı yerleştirdiklerini, bu şekilde iki tarafın da çok kayıp verdiğini,

Conkbayırı'nın 24 saat içinde 7 kere el değiştirdiğini,
Çanakkale seferinin son direnişinin ileride vatanı bir kere daha kurtaracak ve Cumhuriyeti kuracak olan genç liderimizi tüm dünyaya tanıttığını, Müslüman ülkelerde Mustafa KEMAL'in kahraman ilan edildiğini, kartpostallarının ve posterlerinin kapış kapış satıldığını,

Mustafa Kemal'in Anafartalar'da yaralandığını, kalbinin üstünde bulunan cep saatinin parçalandığını ve şarapnel parçasının derine girmesini engellediğini, bu yaranın aylarca kapanmadığını, Mustafa KEMAL'in askerin morali bozulmasın diye bu olayın tek şahidine "Sus!" emri verdiğini,

Çanakkale'de doktorların askerlerden daha çok yorulduğunu, binlerce yaralıyla ilgilenmek zorunda kaldıklarını, ümitsiz vakalarla hiç ilgilenilmediğini ve
kurtulma şansı olanlara öncelik verildiğini,

Savaşın özellikle sonlarına doğru askere günde sadece yarım ekmek verilebildiğini, bu ekmeğin de taş gibi kuru olduğunu, açlık içinde siperlerde yaşayan Mehmetlerin ayakkabı köselelerini kaynatıp çorba niyetine içmeye çalıştıklarını,

Medeniyetin öncüsü ingilizlerin beyaz bayrak sallayan Türk askerlerini kurşuna dizdiğini, esir askerlerimizi tahta barakalara doldurarak diri diri yaktıklarını, Türk askerinin savaşta silahsız düşman askerini öldürmediklerini hayretle gördüklerini, bir ingiliz askerinin Türklerden insanlık adına çok şey öğrendiklerinin itiraf ettiğini,

Yarım milyon cesedin ise Gelibolu'da toprağın kimyasını değiştirdiğini ve yeşillendirdiğini; hâlâ toprağın altında kemikler, boş mermi kovanları ve patlamamış top mermileri çıktığını,

Tarihin en büyük teknolojisine ulaşan ve teknolojiyle her şeyi halledeceklerini zannedenlerin tarihin en büyük yenilgisini aldıklarını,

Çanakkale savaşlarındaki en büyük askeri dehaların Mustafa KEMAL ve Esat Paşa olduğunu, düşmanın her hamlesini doğru tahmin ettiklerini, yaptıkları kritik hamleler ve aldıkları cesur kararlarla savaşın seyrini değiştirdiklerini, gelişen olaylar neticesinde askerlerinin de yüksek güvenini ve hayranlıklarını kazandıklarını, bir işaretleriyle emrindekilerin hiç düşünmeden ölüme koştuklarını BiLiYOR MUYDUNUZ!
engin ardıçın bugün ki yazısında değindiği gibi ise üzerinde farklı olarak da durmak gereken savaştır.. hamasetimiz ne kadar acaba dedirten bir yazı olmuştur.
(bkz: http://www.sabah.com.tr/ardic.html)
Çetin Altan'ın 8 Temmuz 1996 günlü Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde hezimet diye bahsettiği ,metre kareye 6000 merminin düştüğü destansı bir savaştır....
moh, cod, bf serilerinden kat be kat daha iyi oyunların yapılabilmesine sebep verebilmiş göğsümüzü kabartan destandır.
savaşları, çünkü: kara muharebeleri var, deniz muharebeleri var. çanakkale savaşı kafadan hatalı bir kullanım olurdu.

objektif bir yazı olacak. beklediğiniz övgüleri bu yazıda bulamayabilirsiniz. bu yazı size dayattırılan bazı şeyleri de yıkabilir bu yüzden dikkatli okumanızı tavsiye diyorum veyahut hikayeci tarih anlayışı seviyorsanız direk olarak okumayı bırakabilirsiniz. yazıda yanlış bilinenlere değineceğim. her şeye değinseydim bir kitap yazmam gerekirdi.

savaşın muhattapları ile anlatmaya başlayacağım ilk olarak liman von sanders. muhakkak ki çanakkale savaşları için, en yeteneksiz gösterilen, en etkisiz olduğu düşünülen kişi.
ben bu adamın yeteneksizliğinden bahseden tarihçinin objektifliğinden, haliyle tarihçiliğinden şüphe ederim. bir de benden dinleyin;

liman von sander, sadece cephede değil; fikirsel alanda da büyük uğraşlar verdi. almanya ile yapılan anlaşmalar sonucu, almayadan osmanlı' ya gönderilecek olan subay, rütbesinden bir kademe üstte görev yapacak idi. osmanlıy' a albay rütbesi ile giriş yaptığında osmanlı da bir general rütbesine sahip oldu. donanmanın başında bulunan ingiliz ve jandarma kuvvetlerinin başında bulunan fransız ayriyetten kara gücünü elinde bulunduran ruslar alman komutasına karşı çıkıyor. bu durumda liman von sanders' in rütbesi almanya' da generalliğe yükseltiliyor. böylece osmanlı' da bu rütbenin bir üstü olmadığından tüm orduları yönetme yetkisine kavuşuyor. böylece kendisine verilen yönetilmesi imkansız bir ordu ile baş başa kalıyor.
ordunun üstleri böyle iken, bir de savaşacak erler yöntilecek subayların durumu var; askerlik hakkında hiç bir fikri olmayanlar, savaş karşıtı olanlar, farklı etnik kökenlerden savaşma isteği adına hiç bir taşımayanlar(özellikle araplar), ve daha binbir türlü askeri vasfı bulunmayan askeri tertip ve disipline etmiş, çanakkala cephesini kazanan, kurtuluş savaşına temel olacak insanların içinde bulunduğu orduyu yaratmıştır. *

uğraştığı bir diğer nokta ise enver paşanın hayalleridir. birinci dünya savaşı öncesi enver paşa; alman komutanlıklarına savaş taktiğini şu şekilde açıklıyor; ruslar doğu cephesinde yenilince ilerleme devam edecek, diğer türkilere ulaşılacak, önceden iran, suriye ve mısır' a gönderdiği ajanlar ile müslüman halkı örgütleyecek; cihad ilan ederek; ingiliz ve fransız kuvvetlerini etkisiz hale getirecektir.
enver paşa' nın bu planına karşılık liman amca istihbarat verileri takibinde çanakkale' ye yapılacak olan taaruzu biliyor, ordu' nun bir kısmının buraya kaydırılmasını sağlıyor ve buradaki kuvvetlerin başına geçiyor. enver paşa' nın savaş planı için ihtiyaç duyulan ordunun bu olmadığını herkesten daha iyi biliyor bu yüzden orduyu düzeltme işini devralarak ordu vasfına sahip askerler yaratıyor.
liman amcanın osmanlıya etkisi bununla da sınırlı kalmıyor. mustafa kemal' e güvenerek yedek tuttuğu tümenin komutanı iken; enver paşa' ya karşı korumuş, rütbesi elvermediği halde onu anafartalar komutanlığına getirerek mustafa kemal' in savaşta büyük rol oynamasındaki en önemli isim olmuştur. ayrıca kendisi' ni disiplinize edip yarattığı ordunun koordinasyonunu en üstün seviyede yapmış, yedek tuttuğu kuvvetleri gerekli yerlere en hızlı ve en etkili biçimde transfer etmiş. kayıp sayısı ve destek kuvvet sayısının fazlalığına bakarak bunun savaşın gidişatı açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabilirsiniz. 6 tümenle başlayan savaş 22 tümen ile sona eriyor.

ayrıca hata olarak değerlendirilen düşmanları çıkarma noktasının gerisinde karşılama planı var. bu plan akıllıca, alman askeri stratejisine uygun bir plan idi. atatürk' ün önerdiği belli noktaların savunulması ise tamamen içgüdülere dayanan bir kumar idi. eğer düşmanlar atatürk' ün tahmin ettiği yerler yerine daha geniş bir alandan çıkartma yapsa idi. bu sefer atatürk' ün ne kadar büyük bir yanlış yaptığını, falcı gibi savaş yönettiğini, liman amcanın ne kadar iyi bir komutan olduğunu söyleyip duruyor olurduk. olayı incelerken tüm ihtimalleri göz önüne almak gerek. son olarak;deniz muharebelerinde büyük çıkartma öncesi düşmanların 3 gemisinin battığı desteksiz bir bombardıman süreci var. bu süreçten yaklaşık 3,5 hafta sonra çok daha geniş çaplı, çıkartma destekli bir çıkartma yapılıyor. liman amca' nın 3,5 hafta içinde tüm tümenleri hazır hale getirip konuşlandırması takdire şayan bir olay.

neyse liman amca hakkında sözlerim bu kadar, savaşın komutanı olduğu için ve çok yanlış tanındığı için bu kadar fazla değindim.

geleyim ikinci yanlış bilinen hususa savaştaki şehit sayısı. iki yüz elli bin şehit verildiği iddiası var. kesin bir bilgi olmamakla birlikte beş bin hata payı şehit sayısı ancak 55 bin de kalıyor.
bu 250 bin şehit vakasının vuku bulmasındaki etken o zamanki kayıp anlayışı ile zamanımız koşullarında ki kayıp anlaşıyı farkı. o zamanlarda kayıtlara geçen kayıplar sadece ölenler değil idi; savaştan kaçanlar, kayıplar, yaralılar yani cephe de bulunma işlevini kaybetmiş herkes kayıp dahilinde sayılıyor idi.
verilere göre kayıplar şu sayılar ile açıklanabiliyor; savaşta osmanlı tarafından yüz bin kişi yaralanıyor, yirmi bir bin kişi hastalıktan ölüyor, altmış dört bin kişi savaştan kaçıyor, 10 bin kişi kayboluyor ve son olarak 55 bin kişi savaşta çatışarak ölüyor yani dini deyimi ele almak gerekirse şehit oluyor. anzak tarafının verdiği kayıp ise yaygın sanrının aksine üç yüz bin değil, iki yüz on üç bin.

bu sanrıyı da açıkladıktan sonra değinmek istediğim ilk nokta emperyalizm' e karşı verilmiş ilk savaş olarak nitelendirilmesi. 1. dünya savaşı toptan emperyalistler arası bir savaş özelliği gösteriyor. bu durumda emperyalistler arasındaki bir savaşta açılan bir cephenin emperyalizm' e karşı açılma ihtimali var mıdır? emperyalizme vurulan ilk ve en büyük darbedir diyen tarihçinin sokağa çıkacak yüzü var mıdır?
çanakkale de diğer tüm cepheler gibi emperyalizm' e dayalı bir cephedir.

almanların savaşa katıkısı, liman von sanders ile sınırlı değil tabiki. deniz muharebesinin kazanılması türkler için almanların çizdiği yolun sonuna kadar gidilmesi başarısıdır. şöyle açıklayayım:
çanakkale' ye yapılacak olan çıkartmanın istihbaratını alan almanlar, çanakkale savaşının başında bulunan komutan bir alman, boğazları inceleyip mevziileri belirleyen, mevzilere uygun top döken, bu topları gerekli mevzilere yerleştiren, plan aşamasını gerçekleştiren yine almanlar.
siz kıçı kırık bir mayın gemisinin döktüğü bir kaç mayınla savaş kazanılacağına inanan uygurlardan mısınız? oysaki bu sadece bir efsanedir. bu savaşın kazanılması düşman donanması menzili dışında kalan topçu birlikleridir ki yukarıda bu topları kimin yerleştirdiğinden, kimin döktüğünden, menzillerini kimin ayarladığından bahsetmiş idim.

ingilizlerin elini kolunu sallaya sallaya arıburnuna çıktığı iddiası var. fakat bu olay böyle gerçekleşmedi yani çıkartma yapan ingiliz kuvetleri genel sanrının aksine direkt olarak atatürk ile karşılaşmadı. atatürk' ün komutasındaki yedek birlik mevziiye yamulmuyorsam 9-10 kilometrelik uzaklıkta bir yerde tutulmakta idi.
hikayeci tarihanlayışının yok saydığı albay ali sami' nin yönettiği 9. bölük çıkarmayı ilk karşılayan bölük idi.
bu insanlarda 57. alaydakiler gibi hayatlarını kaybediyorlar, albay ali sami de yarbay mustafa kemal kadar büyük bir cesaret ve inançla savaşıyor. düşman' ın gücü karşısında karşı koyamayacağını anlayan 9. bölük, yedek kuvvetten yardım istiyor. bunun üstüne de atatürk birlikleriyle çıkartma cephesine geliyor.
yani atatürk' e gökten vahi inmiyor. oralarda bir şeyler oluyordur deyip at koşturmuyor. kendisinden istenen yardım üzerine birliğini cepheye sürüyor. yani emir üzerine cepheye geliyor kendi insiyatifinden doğa üstü güçlerinden bahsetmek saçma olur. tarih bu bir bilim, dede masalı değil. mustafa kemal' in insiyatifi ise liman amcanın harekete geçmene izin veriyorum sözünü beklemeden harekete geçmesi üzerine kurulu.

bunlara ek olarak birde 57. alayın tümünün "ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum" hitabesinden sonra şehit olduğu iddiası mevcut elimizde. olay şöyle cereyan ediyor. mustafa kemal yönetimindeki birlik conk bayırını kaybediyor. haliyle hasar alıyor zira conk bayırını kaybeden birlikler cephede göreve devam ediyor. bölükten çok büyük bir kısım tifüsten ölüyor. kaçanlarda mevcut. zira tarihin doğru kısmı 57. alayın tümünün o cephede hayatını kaybettiğidir. emir sonrası ölüm hatalı bir bilgi.

bunun üstüne söyleyeceklerim tabi bununla sınırlı değil. sanılanın aksine düşman bu emirden sonra denize dökülmüyor, aylar süren bir mevzi savaşı başlıyor. 30 nisanda ilk denize dökme çabası gerçeleşiyor, anzak ve ingilizler püskürtüyor. 19 mayısda bir tane daha onun sonucu da başarısızlık. 30 mayıs' da yine bir denize dökme çabası ve tabi ki sonuç başarısızlık. atatürk bu sırada albaylığa yükseliyor ve eline daha geniş askeri olanaklar geçiyor. ve tarih konusunda yamulmuyorsam 29 haziran da, düşmanın açtığı tecavüz ateşini bir taaruz başlangıcı olarak algılayan mustafa kemal, birliklerine düşman mevzilerini ele geçirme emrini vererek hala mevzilerini terk etmemiş olan düşman askerine bir yem hediye etmiş oluyor, ve bin kişinin şehit düşmesine sebep oluyor. - bu atatürk' ün askeri alanda yaptığı bir hatadır ayrıca -
bu durumu gören enver paşa mustafa kemali görevden alıyor.. düşman askeri hiç bir zaman denize dökülmüyor. zaten baştan yanlış bir çıkartma harekatı olan ve başarıya ulaşması beklenmeyen bu plan churchill' in devrilmesine yol açabilecek iken, yine kendisi bir geri çekilme planı hazırlıyor ve başarılı bir geri çekilme ile en az zaaiyat ile kendileri gidiyorlar, böylece kendisini de kurtarmış oluyor.
daha sonrasında görevden alınan mustafa kemali liman amca anafartalar komutanı ilan ediyor. ve atatürk bu görevde üstün bir başarı gösteriyor. sonrasında hastalanıyor ve görevinden istifa ediyor.. ayrıca hiç bir zaman anafartalar kahramanı diye anılmıyor.. bu da başka bir efsane..

- bir de şu hani eski osmanlı askerlerinin ruhlarının da savaştığı rivayeti var ki buna değinmeye bile gerek duymuyorum -

bir de mustafa kemal üstüne yanılgılar var bu savaşla ilgili ve tabi bol bol efsane.
birincisi mustafa kemal' in çanakkale savaşıyla şöhret kazanması. bu külliyen yalan. atatürk kurtuluş savaşları sırasında halk tarafından tanınacak idi. -ayrıca harp akademisinde ünlendiği de yalan, eğer ünlenseydi enver paşa' ya gerek duyulacağını sanmıyorum -
mustafa kemal çanakkale de i adet tümeni ve çeşitli cephelerde geri çekilen kuvvetleri, tümenleri yönetmiştir. trablusgarp da ünlenmesi de külliyen yalan buna başka bir entry de değineceğim bu entry yeterince geinişledi zaten. savaşın gidişatında mustafa kemal' in etkisi halk içinde duyulacak denli büyük değil idi anlayacağınız. halk enver paşayı, fethi okyarı bilir idi. mustafa kemal ise osmanlı ayan tabakasında tanınan bir şahıs idi.

en ünlü kelamını bu savaşta ediyor "ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. "
bu sözün söylendiğine dair tek bir bulgu yok. dayanağı sadece atatürk' ün verdiği askeri tutanak. bir de röportaj vardı yamulmuyorsam. oysa ölü bir askerin cebinden şu resmi emir kağıdı çıkmıştır;

"hiç birimizin balkan savaşındaki utancı tekrarlamak yerine ölmeyi tercih etmekte tereddüt edeceğini sanmıyorum. fakar aramızda böyle insanlar varsa, onları ortaya çıkarıp kurşuna dizmeliyiz."

tabi "ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum. " sözü kulağa daha hoş geliyor, edebi falan ama bulunan emir yukarıda yazdığımdan ibaret. bunu göz ardı etmemenizi temenni ediyorum. ayriyetten atatürk' ün yolda bir kaç askerle karşılaşması olayı da şu yüzden desteksiz. yardım istendiği zaman atatürk deli dumrul gibi kendi başına atını cepheye sürmemiş idi. ordusu ile birlikte bu yola koyulmuş idi. ve cephe' haberini iki üç askerden alması saçma idi; çünkü ona bir haberci zaten gelmiş idi.. üst satırlarda atatürk' ün anaartalar komutanı olduktan sonraki durumuna değişinişime şunu da ekleyeyim; kurtuluş savaşı sonuçlanıp atatürk bir halk kahramanı olmadan ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum sözü kimse tarafından bilinmiyor. bu iddia atatürk' ün anıları ile sınırlı kalıyor..

anafartalar kahramanlığı ile ilgili şu anektotu vereyim; atatürk sofya da iken, osmanlı tarafından göreve atanıyor. ve sivil halk onu anafartalar kahramanı olarak karşılıyor. fakat bu karşılama töreninin aktörü atatürk' ün arkadaşı binbaşı izettinden başkası değil. bunu da not almanızı öneririm, karşı kanıt olarak sunacak olan olursa.

daha fazla uzatmak isterdim, söylemediğim daha bir çok şey var zira yeterince uzadığını düşünüyorum. bu konuda kalan kısımları farklı başlıklar altında değerlendireğim.

ben buradan alındım: http://www.murtecisozluk.com/post.php?eid=264874

--bir şark kahvesi; mayıs 12; 1934; akheramosis
bir milletin kaderini belirleyen, türk insanının azmini, cesaretini, aklını ve tevekkülünün ne derece fazla olduğunu tüm dünyaya gösteren bir savaştır.

ingilizlerin kibirle söyledikleri, gemilerimizi görünce arkalarına bakmadan kaçacaklar sözünü adeta ters çevirip itilaf donanmalarını arkalarına bile bakmadan boğazdan kaçmak zorunda bırakan bir savaştır.

tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. ruhları şad olsun.

tabi bir de , gerçekten şu an böyle bir saldırı olsa ne olurduk kimbilir? sözlükte bile koskoca çanakkale savaşları için açılan başlıkta 10 tane entry varken, türk gencinin ne kadar duyarlı olduğunu bir kez daha anlamamızı sağlamıştır.

siz daha sağ sol, ideolojik mantıksızlıklar peşinde koşun. aferin!
askerliğinin bir kısmını çanakkalede kışın ortasında yapan biri olarak söyleyebilirim ki;

o boğazın dondurucu soğuğunda sadece tek bir gün savaşmanın bile (24 saat daha fazla değil) kahraman ilan edilmeye yeterli olacağına kanaat getirmiş durumdayım.

sayılarla ilgilenmiyorum. 250,000 şehit verildiği için değil, o zor tabiat şartlarında aylarca direnmenin ne kadar insan üstü bir çaba olduğunu tahmin ettiğim için bu savaşın önemli olduğunu düşünüyorum.

m.kemal o savaşta parlamamıştır, ama önemli bir mevzinin komutanıdır. belki devlet erkanında dikkati çekmiştir.

aynı şartlarda savaşan düşman kuvvetlerini düşününce onlarında bir kahramanlık destanı yarattığını inkar edemiyorum.
özellikle anzaklara acıyası geliyor insanın.
varlığımızı borçlu olduğumuz savaşlardır.
(bkz: gerçek zamanlı çanakkale savaş günlüğü)
Çanakkale savaşları'nda, osmanlı ordusuyla, itilaf orduları arasında geçen çarpışmalar.

Osmanlı imparatorluğu (Devlet-i Aliyye-i )
Alman imparatorluğu
Macaristan imparatorluğu
(asker sayısı 315,500)
(zayiat 250.000)

osmanlı cephesi komutanları: * baş komutan Otto "Liman von Sanders"
mehmet Esat bülkat Paşa
Vehip kaçı Paşa
Cevat çobanlı Paşa
Yarbay Mustafa Kemal

itilaf devletleri:
Britanya imparatorluğu
Birleşik Krallık
Avustralya
Yeni Zelanda
Britanya Hindistanı
Fransa
(asker sayısı 568,000)
(zayiat 252.000)

itilaf ordu Komutanları: Winston Churchill
Ian Hamilton
John de Robeck
Horatio Herbert Kitchener

Seddülbahir Cephesi (Kirte Bağları Muharebesi)
Birinci Kirte Muharebesi
ikinci Kirte Muharebesi
Üçüncü Kirte Muharebesi
Zığındere Muharebesi
birinci. Kerevizdere muharebesi
ikinci Kerevizdere Muharebesi
Arıburnu Cephesi
Sarı Bayır Harekâtı
Anafartalar Cephesi
Suvla Koyu çıkartması
Birinci Anafartalar Muharebesi
Tekketepe Muharebesi
ikinci Anafartalar Muharebesi
ilber ortaylı'nın çanakkale savaşları ve savaşlar hakkında bilginin topluma kazandırılması hakkındaki yazısı aşağıdadır.

karanlık bir konuda ışık niyetine önümüze konan belge ve döküman her zaman gerçek ışık olmayıp seraptan daha kötüsüne mal olabiliyor. işte 1915 savaşı ve ermeni techirinde yaşadığımız da tam budur.

--spoiler--
Britanya imparatorluk Harp Tarihi Müzesi ve Britanya Kütüphanesi’ndeki hazır dökümanlara el atıp kolayına film çıkarmak modasından artık vazgeçmelidir. 18 Mart gecesi TRT’de seyrettiğimiz belgesel daha evvel vizyona giren filmin düzeltilmişi gibi... Çanakkale Savaşı’nın encamı ve ruhu Avustralyalı askerlerin yazdığı mektuplardan anlaşılmaz

Her toplum tarihi yapar; bazısının yaptığı tarih öbürlerini ve dünyanın gidişini etkiler. Çanakkale Deniz Muharebeleri ardından kara savaşı, dünya tarihinde kendi anısına dikilen abide kadar kalıcı ve destansıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini, savaş sonundaki gelişmeleri etkileyen büyük olaylardandır. Savunma durumunda olan Türkler, Tıb Fakültesi ve Mühendis Mektebi’ndeki, seçkin liselerdeki genç aydınlarından kasabalardaki becerikli zenaatçısına, ülkenin toprağını ekip biçen çiftçisine kadar ancak 40 yılda telafi edebilecekleri büyük kayıplar vermişlerdir. Kurtardıkları topraktaki insanlar verdikleri
savaş yüzünden vatandaşlık toplumuna doğru önemli bir adım atmışlardır.
Evet, vatandaşlık toplumuna ve bilincine bir ulusun bireyleri, filozofları okumaktan çok yaşadıklarıyla ulaşırlar. Çanakkale’de savaşan asker Galiçya’ya gitmiştir. Aynen başındaki genç komutanlar gibi Doğu cephesine kaymıştır. Suriye-Filistin’e ve Mezopotomya’ya akmıştır. 1915 ve 1916 Gelibolu ve Kut’ül Ammare gibi Britanya imparatorluğu’nu sarsan, ingiliz kamuoyunu imparatorluk uykusundan uyandıran, ingiltere’yi Avrupa’dan Ortadoğu’ya çeken savaşlardır. Yanlış tarafta savaştık; daha doğrusu bizim olmayan bir savaşın içindeydik, yenilgi kaçınılmazdı ve imparatorluk parçalanacaktı. Ama bu arada vatanımızı ve insanlarımızı da kaybettik.

TRT’nin hizayı bulma vakti gelmiş de geçiyor bile

Bu dramatik muhteşem tarihi nasıl yorumluyoruz sorusuna gelince; bir müddetten beri moda olduğu üzere, Britanya imparatorluk Harp Tarihi Müzesi ve Britanya Kütüphanesi’ndeki hazır döküman ve kasetlere el atıp kolayına film çıkarmak modasından vazgeçmelidir. 18 Mart gecesi TRT’de seyrettiğimiz belgesel daha evvel sinemalarda vizyona giren filmin düzeltilmişi gibi görünüyor. Çanakkale sadece ANZAC’larla Türk askerleri arasında geçen savaş değildir. Çanakkale Savaşı’nın encamı ve ruhu Avustralyalı askerlerin yazdığı mektuplardan anlaşılmaz. Hemen hemen hiçbir Türk savaş tarihçisine müracaat edilmemiş. Sadece kısa takdim konuşması yapan bir prodüktör var. Peter Hart (ki iyi bir tarihçidir), Nigel Steel, Robin Prior, Les Carlyon ne kadar iyi de olsalar bu gibi filmlerde “audi alteram partem” (öbür tarafı da dinle) kuralına uyulması gerekir. Uyulmaması imkansızlıktan değil, kolaycılıktan. Bu geçiştirmeciliğin sonunda başkaca rejisörün biri evinin bahçesine siper kazarak Çanakkale filmi çevirmeye kadar işi götürdü. Ciddi olalım; yapılan tarihin böylesine geçiştirilmesi hazin bir tecellidir. TRT’nin de artık hizayı bulması vakti gelmiş de geçiyor bile.
--spoiler--
1. dünya savaşında itilaf devletlerinin osmanlı devletini yok etme amacıyla açtıkları cephedir. ancak başarılı olamamışlardır.
Tam bir insan kiyimidir. Iitihatcilarin macera tutkulari bir yana insanlık tarihinin destanlarinin basinda gelir.

Dedelerim yaşadıkları sıkıntıları anneme anlatmış ben de ondan dinledim, ders kitaplarinda anlatilanlari ilk ağızdan dinlemek güzel bir duygu, bu yuzden kendimi şanslı hissediyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=WrF5ggbFGW0
bir savaş nasıl bu kadar korkunç ve vahşi olabilir ya rabbi? bazı cephelerde on binlerce şehit... toplamda yüz binlerce şehit... savaş buyruğu değil de ölüm buyruğu veriliyor ve mehmetçik öleceğini bile bile saldırıya geçiyor. rabbim onlardan razı olsun. bu topraklarda o halet-i ruhiyeye layık yaşayabilmek dileğiyle...
ingiliz donanmasına ait majestic'in batışı:

görsel
görsel

Terk edilen Kraliyet Donanması zırhlısı HMS Irresistible 'ın batışı (18 Mart 1915).
görsel

''Mustafa Kemalli'' Çanakkale Savaşı'ndan inanılmaz detaylar...
Kaçırmayınız...

Alman Kölnische Zeitung gazetesi muhabiri, Arıburnu çıkarması öncesi bölgeye gidiyor. Önce Liman Von Sanders ve Esad Paşa ile; sonra ''Mustafa Kemal Bey'' ile görüşüyor... Hani bugün bazılarının Çanakkale'de yok saydığı ''Mustafa Kemal Bey''. Muhabirin aktardıkları ise sadece iki ay sonra 16 Haziran 1915'te iskoç Scotsman gazetesinde veriliyor.

Daha o tarihte ''Kemalyeri'' olarak aktardığı yerde (ki bu detay bile paha biçilmez), Mustafa Kemal Bey ile savaşın gidişatına tanık oluyor. Mustafa Kemal Bey'in yanında bulunduğu sürede kesintisiz Türk misafirperverliğini vurguluyor ve ''Burada düşman önünde bu misafirlik iki kat daha keyifli.'' yorumunu yapıyor.

Muhabirin aktardıkları arasında şu kısım oldukça dikkat çekici:

''Bu Anadolu askerlerinin demirden yapılmış sinirleri var ve savaşa aşırı bir öfkeyle girdiler. Onlar Gelibolu'da ne için ve kime karşı savaştıklarını biliyorlar ve nefretleri sonsuz. ilk süngü hücumunda düşmanı denize sürdüler. iki parmağı vurulmuş insanlar bana gülümseyerek diğer üçünün süngü hücumu için yeterli olacağını söyledi. Siperlerde, bir saldırı emri verildiğinde ölüme hazırlanıyorlar. islam geleneklerine göre temiz kalmak için çabucak kıyafetlerini değiştiriyorlar. Ortaya koydukları dehşetli ''Allah'' nidasın karşında ne ingiliz'in ne Fransız'ın ne Avustralyalının ne de Hint'in sinirleri dayanabilir. Kısa süre önce, Kemal Bey en büyük tehlikenin olduğu bir saldırıya niyetlendiğinde, bu zor görev için bilhassa gönüllüleri istediğini duyurdu. Kısa bir süre içinde yüz elli adam, şu mütevazı kelimelerle onun çadırının kapısına geldiler: 'Ölmek istiyoruz.' ''

inanabiliyor musunuz? iki parmağını kaybettikten sonra gülerek ''Diğer üçü süngü hücumuna yeter.'' diyen askerimiz. Dünyanın en kanlı savaşlarından birinde, cephe arkasında misafirperverlikte kusur etmeyen bir Mustafa Kemal.

Ve... Komutanı ''Ben size ölmeyi emrediyorum.'' emrini vermeden önce; komutanına ''Biz ölmek istiyoruz.'' diyerek gelen kutlu, şanlı neferler...

Alttaki son haber ise, 17 ağustos 1916'da Manchester Evening gazetesinin verdiği, aynı Mustafa Kemal Paşa'nın 1 yıl sonra Bitlis'te Ruslara karşı savaştığı haberidir!.. Oradan Filistin'e, oradan da Ankara'ya gidecek, Milli Mücadele'yi başlatacaktır!

Bunları, Mustafa Kemal Paşa'ya ''ajan-hain'' diyen, onu yok sayan ve ''Ölmeyi emretti askerimizi öldürdü'' diyebilecek kadar alçaklaşmış olanlara değil; onların zehirlemeye çalıştığı yeni nesillere okutmanızı rica ederim.

-Ertürk Özel-
görsel

25 Nisan 1915'te Anzakları Arıburnu'nda ilk karşılayan ve yardım gelinceye dek kahramanca dövüşen 27. Alay'ın komutanları ...
görsel

ingilizlerin Çanakkale seferindeki tek başarıları geri çekilebilmeleri oldu.”

Prof. Dr. Stanford Shaw.
görsel

1915'te Çanakkale'yi geçemeyen Britanyalı soytarılar, 1922'de Çanakkale'de bu pozu verdiler. O gün Çanakkale'den birileri geçmesin diye siperler kazmışlar... Kimler geçmesin diye? Hemen altta yazıyor... (Sphere/21 Ekim)

-Ertürk Özel-

https://www.facebook.com/...5/posts/2843996972392684/