bugün

Falih rıfkı atay'ın başyapıtıdır. okunması gereken Olağanüstü bir eserdir.

"Zeytindağı, her mütefekkir gencin okumak mecburiyetini hissedeceği bir eserdir. falih'in kalemi, dimağın paslarını temizliyor, beyni ataletten kurtarıyor."

selami izzet sedes

"falih rıfkı bunları yazmaya başlarken, türk edebiyatına ve türk vatanına bu kadar kıymetli bir yadigar bırakacağını ihtimalki ümit edemedi. buna tevazuu belki mani oldu. fakat zeytindağı'nda nasıl türkün o acı günlerini bütün neşeleri, heyecanları ve ıstırapları ile yaşatmaya kendi şöhret sanatını da türk edebiyatında çok yükseklerde ve ilelebed diri tutacak bir abide yaratmıştır."

fikir hareketleri: 14 şubat 1935; matbuat hayatı sütununda "zeytindağı" için yazılan yazıdan bir parça

"edebiyatımızda böyle bir esere tesadüf ettiğim için bir türk sıfatile, ben iftihar ederim. bir muharrir bütün ömründe böyle bir kitab yazabilmişse, dünyaya beyhude gelmemiş demektir."

hüseyin cahid yalçın
Türkçe dilinin en iyi kullanıldığı eser olarak kabul edilir.
Falih Rıfkı Atay'ın yazmış olduğu başyapıttır. 1.dünya savaşının ortadoğu boyutunu merak edenler için kesinlikle tavsiye edilir.

--spoiler--

bu kitap 1. dünya savaşında anadolu gencinin hiç bilmediği, görmediği, coğrafyasına yabancı olduğu kutsal topraklarda nasıl savaştığını, bıkmadan, cesurca yokluğa, açlığa, güçsüz teçhizatlarla,, güçlü ingiliz itine nasıl direndiğini çok güzel bir dille anlatmıştır.
oradaki savaşında en az Çanakkale kadar önemli önemlidir.
şu bölüme ise söylenecek hiçbir şey yoktur.

istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
- Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor.
Hangi Ahmed’i, yüz bin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak trenin gideceği yolun, istanbul yolunun aksini gösteriyor.
- Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdad’a mı?
Ahmed’ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa Ahmed’ini görsen ona da soracaksın:
- Ahmed’imi gördün mü?
Hayır. Hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü.
Şimdi Anadolu’ya, Batı’dan, Doğu’dan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş oğlunu arıyor.
Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi ondan, Anadolu’dan utanır gibi, hepsi istanbul’a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor.
Anadolu Ahmed’ini soruyor… Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed….
Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek…
--spoiler--
çöle düşen altın sesinden, cemal paşa'dan, o topraklar için harcanan enerjiden, savaşın ne kadar manasız bir şey olduğundan, çöllerde şehit olmuş isimsiz kahramanlardan bahseden kitaptır. birinci dünya savaşında türk-arap ilişkilerini merak edenler için güzel bir başlangıç kitabıdır.
Kpss 2014'te genel kültür sorusu olarak çıkmadan önce 17 haziran'da akp grup toplantısında başbakan recep tayyip erdoğan'ın türk gençliği tarafından okunması gerektiğini önemle belirttiği falih rıfkı atay'ın yazdığı kitap.
Savaşın anlatırken çok üzerinde durulmayan, genelde şurayı aldık burayı kaybettik denilen cephelerini yakın perspektifle anlatan kitap. Yokluğu, zorluğu idrak ediyorsunuz.
Ha anlatım dili, özellikle kitabın başları, daha açıklayıcı olabilirmiş.
Okunası kitaptır.dönemin ilginç detaylarının da bahsi geçtiği eserdir.
Bir asır öncesinden günümüz başlığıyla https://tayfunsurucu.word...-asir-oncesinden-gunumuz/ adresli blogumda yorumladığım Falih Rıfkı Atay başyapıtı #zeytindagi . http://wp.me/p4iYTe-5s .
2014 edebiyat pardon tarih sorusu. Dönemin başbakanı sınavdan kısa bir süre önce gençlere okuyun tavsiyesinde bulunmuş. Bu sene de bekliyorum böyle bir güzellik.
falih rıfkı atay ın birinci dünya savaşı nda birebir doğu cephesinden, çok sade ve saf bir türkçe ile dönemin çarpıcı gerçeklerini osmanlı nın araplar ın ve türkler in perspektifinden tüm çıplaklığıyla yazdığı kitabıdır.

o dönem genç bir subay olan falih rıfkı, rumeli den savaşmak için arapça türkçe veya osmanlıca dan başka her dilin konuşulduğu, savaşın kendisinden dahi daha soğuk, daha yabancı bir memlekete kudüs e gidip yine memleketin insanlarına karşı yapılan anlamsız savaşı anlatır. ve tüm bunların sonunda elinde ne kendi memleketi rumeli vardır ne de kudüs.

osmanlı ne demek? arap ne demek? türkler ve türklük bunun neresinde? özellikle şu son dönemlerde değişim hızına yetişemediğimiz tarihimiz göz önünde bulundurulduğunda, dönemin siyasi tarihimiz açısından daha objektif değerlendirilebileceği eşsiz bir güncedir zeytindağı fikrimce.

behçet kemal çağlar ın tabiriyle adeta bir ağıt niteliği taşıyan bu kitabın okunması bir vazife ve borçtur.
'Mustafa Kemal, Büyük Harbe girmek aleyhinde idi: kafa ve sanat adamı olduğu için!
Mustafa Kemal, kurtuluş harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı: vatan adamı olduğu için!
işte size bütün kitabın özü: ilim ve vatan adamı olunuz.
Hiçbiri yalnız başına, ne sizi, ne de milletin kurtarabilir.'

Arap pisliklerini, o coğrafyada anılar biriktirmiş önemli birinden öğrenmek isteyenlerin okuması gerekli olan kitaptır zeytindağı.
arap milletinin p*çliklerini tarihi gerçekliğiyle göz önüne seren anı-belge türünde bir eser.
o günden bugüne değişmeyen o kadar çok şey var. atatürkün bu ortadoğululardan neden uzaklaştığını, kaçındığını anlıyorum.
görsel

ALLAH'A ıSMARLADıK ...

Üç tabur, ah üç tabur.

Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz.

O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin "lüzumsuz Türk!' bulmuştuk.

Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk.

Bir sabah kumandanın odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: Kudüs ingilizlerin elinde idi

Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca Vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs'ü israiloğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hristiyan mabetlere doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlıyacaklardır.

Karargâhın içinde: "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a Şam'a Haleb'e göz yaşlarımızı hazırlamak lâzımdı.

Artık yalnız Anadolu'yu ve istanbul'u düşünüyorduk. imparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!

Zeytindağı'nın çamları arasından, güneşi hiç sönmeyecek, hiç akşam gölgesi görmeyecek gibi bakan Lût çukuru şimdi bütün imparatorluğu, içine çeken bir mezar gibi, genişleyip derinleşiyor.

Eşyam ve kâğıtlarımı bavuluma yerleştiriyorum. Artık Şam'dan ayrılıyoruz. Cemal Paşa istanbul'da istifa edecektir .

Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan'ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüs'süz, Şam'sız, Lübnan'sız Beyrut'suz ve Haleb'siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız.

Kumandanım harap Anadolu topraklarını gördükçe:

- Keşke vazifem buralarda olsaydı, diyor.

Keşke vazifesi oralarda olsaydı. Keşke o altın sağnağı ve enerji fırtınası, bu durgun, boş ve terk edilmiş vatan parçası üstünden geçseydi!

- Eğer kalırsam, diyor; bütün emelim Anadolu'da çalışmaktır.

Eğer kalırsa, eğer bırakılırsa... Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:

- Benim Ahmed'i gördünüz mü ? diyor.

Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini?

Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun. istanbul yolunun aksini gösteriyor:

- Bu tarafa gitmişti. diyor.

O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdad'a mı?

Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi ? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın :

- Ahmed'imi gördün mü?

Hayır... Hiç birimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. En alasından cehennemi gördü.

Şimdi Anadolu'ya batı'dan doğu'dan sağdan soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna , şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor.

Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu'dan utanır gibi, hepsi istanbul'a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor.

Anadolu Ahmedi'ni soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.

Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!

ZEYTiNDAĞı S.116 | FALiH Rıfkı ATAY ...
Büyük yazarımız Falih Rıfkı Atay'ın anıt eseridir.

Kadiros Mısıryanis hayranı osmanlı torunlarına özellikle tavsiye edilir.