bugün

doğaçlama müziğin Türkiye'deki ilk ve en önemli gruplarından biridir zen. buna rağmen pek bilinmez; doğaçlamayı kafaların pek kaldırmamasından olsa gerek. işin ilginci baba zula dinleyen kesimin bile büyük bir kısmı bilmez. 1988 yılında Boğaziçi müzik kulübü bünyesinde kuruluyorlar. demoları ardından 4 albüm yayınlıyorlar. bunlardan derya 1996 yılında "en iyi ve en az tanınan 10 albüm" listesine alıyor. aynı yıl newyork times "yılın es geçilen en iyi albümleri" listesine alıyor. Bakırköy akıl hastanesinde albümü hala kafamda soru işaretidir. mazhar osman isimli salonda verilen konserin nasıl bir ortamı vardı çok merak ediyorum. tan bul derdim anla derken, suda balık bu yol hiç bitmeyecek diyor. grup elemanlarından murat ertel, emre önel ve levent akman; tabutta rövaşata'nın film müzikleri için yan grup kurup baba zula oluyor, günümüze kadar geliyorlar.
sadece aslı zen'i akla getiren kelime.
zen,zenne, zennube.
kadın,kadın gibi,günahkar kız.
her yerde kadın var. kalbim senin bu gece.
taoculuk ve konfüçyüsçülük ile birlkte çin'in 3. sac ayağı olan budizm'in mahayana koluna mensup bir "yaşama sanatı". çin'in diğer sac ayakları ile de harmanlanarak, gittiği ülkelerdeki kültürlerle de etkileşerek bu günkü konumuna gelmiştir.
zihnin zorlamasızca kontrol altına alınması temeline dayanır. bundan sonrası da sözle anlatılamayan bir evren algısını beraberinde getirir.
zihnin kısır döngülerini parçalamak için mondo ve koan gibi paradoksal problemlerin çözümünün bulunması, tokat, sopa kullanımı gibi yöntemlere (!) başvurulur.

zen japonca olmasına karşılık isim çince'den devşirmedir (chán). değişik ülkelerde değişik isimlerle adlandırılır:

çince ismi
mandarin pinyin chán
mandarin wade-giles ch'an
kantonca jyutping sim
şanghayca (wu) zeu

korece ismi
romanizasyon seon
mccune-reischauer son

sanskritçe ismi
dhyana

vietnamca ismi
thien

zen düz yazı yerine mısralarla çok daha iyi ifade edilir, şöyle ki:

görmeden bak,
duymadan dinle,
öğrenmeden bil...

edit: gelen güzel bir soru üzerine dizelerin anlamını bir örnekle biraz açıklamaya çalıştım:

görmeden bak:
burada anlatılmak istenen şey, algılanan nesneyi inceleyerek tanıma oturtma çabasında bulunmamak geretiği aslında. bu şekilde de dışarıda neler oluyor diye bir merak da oluşmuyor. bu ne etki yapıyor? bu şekilde zihnin algılanan veriyi işlemesinin ve aktif konuma gelmesinin önü alınıyor. istemeden her şeyi algılıyoruz sürekli. ama bunlara "görerek", "yorumlayarak" tanım vermeye uğraşıyor zihnimiz. işte tam da bu otomatik aktiviteyi bitirerek arkada olan öz benliğin ve farkındalığın hissedilmesi sağlanıyor. sadece algılayarak bilincimizi aktif tutuyoruz. bu algıları kullanarak hafızadaki ön tanımlı referanslarla karşılaştırmak ya da ne oldukları hakkında düşünmek gibi "zihni dans ettirecek" bir işleme girişmiyoruz .

neden "bakmadan gör" değil?: herhangi bir uyaran/algılanan veri ortada yokken, dışarıda olanı algılama durumunu anlatıyor. bu durum, meselede bir şeyi bilmeye, neler olduğunu anlamaya çalışan bir "zihinsel aktiflik" durumunu tanımlıyor.
t: kökeni hindistan olup daha sonraları budizm aracalığıyla çin'e aktarılmış mistik disiplin.

uyduruk new age akımlarına alet edilmemiş sağlıklı bir giriş için :

https://youtu.be/PUCBOTMNM20
güncel Önemli Başlıklar