bugün

güzeldi yusuf. o kadar ki adı mah-ı ken'an'dı. yani ken'an'ın dolunayı.

güzeldi yusuf. o kkadar ki, o geçerken kentinin gecesinde kentinin sokaklarından, evlerinin sahibi olan kadınlar duvara vuran ışığın şavkımasından, yusuf geçiyor, diye fısıldar da sevinçle birbirlerine, kandillerini söndürürlerdi. ışık gökten yere değil o geçerken, yerden göğe ağardı.

güzeldi yusuf. o kadar ki her güzellik gibi onun da güzelliğinin olduğu yerde kıskançlık ve muhabbet bir arada yaşardı. ve her güzellik gibi yusuf'un güzelliğinin de kendisine zararı vardı. ama sadece ilk anda, çünkü yusuf dar zamanlar için değil geniş zamanlar ve uzun yollar için yaratılmıştı.

güzeldi yusuf, o kaddar güzeldi ki yusuf'u hiç görmemiş bir yazıcı onun güzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancak özetleyebilirdi. çünkü güzelliğin özeti yazıcının sözcüklerinden çok, okuyucunun muhayyilesi demekti. sözcük sınırlı, muhayyile ise sınırsızlıktı.

öyleyse yusuf'un güzelliği sözcüklerle sınırlı değil ancak hayalin ufuklarıyla sınırsıdı.
*
(bkz: yusuf ile züleyha)
(bkz: nazan bekiroğlu)
bu güzelliğin bir filmi de çekilmiştir tabi haliyle. filmde yusuf u oynayan çocuk tipsizin tekiydi. ona aşık olan kraliçe midir, prenses midir o da çok çirkindi. güzellik göreceli de bu kadar da değil dedirtmişti.
Muhammed'in * güzelliği yanında gölgede kalan güzellik.
(bkz: her güzelin bir kusuru vardır)
parmak kestiren güzelliktir.