bugün

ah ulan rıza adlı şiirin sahibi, şair kişisi.
ahmet kayanın besteleri bir çok şiirine melodi katmıştır.
(bkz: birazdan kudurur deniz)
ahmet kayanın bacanagı insan kişisi.
yazdığı kadar güzel okuyamayan mükemmel ötesi şarkılara imza atmış. gözleri intahar mavi içmekten bir deri kemik kalmış melankolik yapan yetenekli kelimelerle bir usta edasıyla oynayıp yüreğimizi kasıp kavuran zat.

şu dağlarda kar olsaydım
ayrılığın hediyesi
bahtiyar
kim susturabilir

ve daha nice güzel eser..
ahmet kaya nın kayınbiraderi, yani hanımının abisi olan şair.
şiir ezberleme yetilerinden yoksun, ağzı bozuk bir kişilik...
Ahmet kayanin bir nevi Ahmet Kaya olmasindaki en etkin kisilik.
bir garip adem; hangi kategoriye koysak ya kendisine ya yanındakilere haksızlık oluyor. Bir kere kafadan söyleyelim büyük şair demekten imtina ederim kendisine (nazım, necip fazıl, cemal süreyya, can baba, sezai karakoç e bi neruda, aragon, joyce hangi birini sayalım ki)
şairimsi desek o da olmaz kesinlikle ona gelene kadar ismi lazım değillerden kendilerini adam(!) yerine koyan bi dünya edebiyat katili dolanırken papirüslerimiz(!) arasında fi tarihinde gülşen(!)imizde hatta,
şarkı sözü yazarı desek ortalamanın gerçekten çok üzerinde ama bu da onunla ilintili değil direkt olarak, Ahmet Kaya'nın o harika müzikleri olmasa başlıbaşına şiir statüsünde ele alınamayacaklar maalesef onlarda, e günümüz pop şarkılarıyla kıyaslamak dahi abesle iştigal olur bir yandan da..
Kısacası çetrefilli bi durum; bildiğim, o olmasaydı bugün kesinlikle Ahmet Kaya(eş faktöryeli de giriyor devreye tabii bu arada) olmazdı. Ahmet Kaya olmasaydı Yusuf zaten olmazdı ama olabilirdi de bi taraftan, abi şimdi acaba Kaderi falan yadsır mı olduk, günaha mı girdik lan yoksa bok yoluna, kuduracak mı birazdan deniz? Ne güzel sakin sakin yüzüyoduk başka entrylerde kuğu modunda, hadi lan ordan banane be Ahmet'ten Yusuf'tan, sen affet beni rabbim, şu cehennemde odun olmasaydım dedirtme bana..
şiir yazıyorum diye geçinen şahsiyet.
yüregindekileri , düsüncesindekini sözlere dökmeyi ustalık haline getirmiş kişidir. hayatıda kendiside mutevazidir. dilimize dolanmıs enaz bir sarkının siirine sahiptir. *
günümüz şairlerine, şiirin 2 tane şiirimsi sözcüklerin ardarda gelmeden yazıldığını gösteren sakallı insan kişisi.
''bildiklerini yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma,doğru ile yanlışı ancak o zaman ayırt edebilirsin ve beni anlayabilirsin''sözüyle harikalar yaratan şair..
yağmur içen kız

baldırı çıplak bir akşamüstüydü
kime selam verdiysem yüzüme küstüydü.
yalnızlığa susmuştum, yağmura üşümüştüm..
belli belirsiz ve hiçbir makamsız,
hiçbir kelimesiz ve hiçbir anlamsız,
kırılgan bir şarkıydı, tılsımına düşmüştüm..
ve ben sanki ömrümde yaşamadığım
ve yaşamadan yaşlandığım bütün aşkları
bu ilk defa karşılaştığım, bu ilk defa yabancı,
ve bu son defa tutunduğum kızla bölüşmüştüm..

yağmur içen kız.. gece kuşu
atmacaya benzer duruşu..
bir omuzu el-ense çekerken azraile
bir omuzu sokak lambasından da biçare..
kimliğini sorarsan;
barbar sokakların en barbar kızı,
ve hortumlu karakolların en arsızı..

o destursuz yağmur, taş gibi iniyordu,
o fütursuz cadde, pür-telaş deviniyordu.
başını çevirip bakıyordu ara sıra
hiçbir şey sormadan gidiyordum ardı sıra..
bir karyola, bir sobadan ibaret 102 nolu odada
buluştu gözlerimiz, sırları dökülmüş tozlu aynada..
cebimdeki şişeyi yudumlarken sessizce
saçlarını okşadım yavaşça ve teklifsizce..
azıcık huylanmıştı, söylemedi ama şaşırmıştı.
sanırım ki o, hep değişen tiplere
ve fakat hiç değişmeyen triplere alışmıştı..

yağmur içen kız.. vahşi kısrak
göğsü falçata krizi, öfkesi tavlı bıçak..
soluğunda ıslak çimenlerin buğusu
soluduğunda kundaklanmış ormanların yalazı.
güzelliğini sorarsan;
dişleri kar kuşundan da beyaz
dudakları vampirden de kırmızı..

alışkın bir otel odasıydı, kenarda soba yanıyordu,
tutkunun tasma koparan köpekleri
arsız bir çarşaf gibi üstümüze abanıyordu..
küçücük ama çok küçücük bir ağzı vardı,
küçücük ama çok küçücük bir öpüşte bile
bir vişne ısırığı gibi kanıyordu..
çaparinin çengelinde çırpınan çipuranın
yakaran gözlerindeki o tarifsiz kederle,
bu küçücük ömründe, belki de ilk defa
birisinin gözlerine bakmaktan utanıyordu..

yağmur içen kız.. kaldırım meleği
hüznün yirmidört saatlik beyhude kelebeği..
her akşam sunarak kendini hoyrat ağızlara
ve her sabah yunarak bedenini yağmurla
ve boğarak o narin göğsünde hıçkırıklarını
bir çalpara gibi yeniledi kopan yanlarını..
yağmur içen kız.. çılgın kedi
komalara girdi, jiletler yedi, ölmedi..

hiç sormadım adını, kendisi de söylemedi.
ben şişeyi boşalttım, o ağzını sürmedi.
gitme vakti gelince uzatıp küçücük elini
hoşça kal, dedi, almadan o malum bedelini..
boş bir şişeden daha aptalca ne olabilirdi hediye?
uzun uzun bakakaldı, bu adam deli mi ne, diye..
iyi ama bu şişe boş be arkadaş, dedi, bu şişe boş!
her şey boş güzelim, dedim, her şey boş!
sen de yağmur koyarsın belki bu şişenin içine,
ve güneşin ışırsa bir gün, bir yerlerde, bir ihtimal,
düşlerini yudumlarsın artık yağmurun yerine...

yağmur içen kız.. gönül hırsızı
hiç kimseler bilmeyecek sırrımızı..
sen tutunmaya çalışırken gecenin eteklerine
yine acıtacak güzelliğini, o çirkin maça papazı..
ve yine kıyacaksın belki, o incecik bileklerine..
yağmur içen kız.. sahipsiz bebek
elbette bir gün herkes bir şekilde gidecek.
ama bu yağmur var ya, bu yağmur, inan ki
nereye gidersen git, hep ardından gelecek..

ne zaman tokatlasa yağmurlar penceremi,
ne zaman sersem ve buruşuk bir pardösü gibi
dökülsem kaldırımlarına bu duman karası kentin;
hep o kıza rastlarım, aynı kuytu köşede.
gözyaşlarını biriktirir usanmadan
düşleriyle aynı şişede..
hatırını sorarım, sessizce kaldırır yüzünü,
tablolardan çalınmış gizemli bir gülücüktür.
yağmur içer yudum-yudum, kanasıya.
mezesi, eski bir geceden, vişne yarığı kırmızı
ve hala kanayan o vişne ısırığı öpücüktür..

yağmur içen kız.. mağrur yürek
bu yağmurlar yalan ama ölüm gerçek..
sen yine avucunda sakla, çaldırma cevherini.
ve sakın gösterme kimseye, o yağmur incilerini
hep şarkını söyle; hiçbir kelimesiz ve makamsız,
hep orda bekle; bir akşam belki apansız,
gelir de alırım şişemi senden geriye:
o biriken yaşlarını içmek için damla-damla
ve geciken bedelini ödemek için kendi hayatımla...
en guzel ahmet kaya şarkılarının sahibi güzel insan.
ahmet kaya'nın kayınbiraderidir ve ahmet kaya'nın cogu sarkısının cümle mühendisidir.
Ayrılık hediyesi bırakıp giden insan.
sessizce...
(bkz: ah ulan rıza)
gözleri intihar mavidir.
kendinden sakallı bir insan, şair. rivayete göre yılmaz odabaşı, katıldığı bir radyo programında kendisi için "şair bozuntusu, arabesk adam. ondan şair olmaz." benzeri bir söz söyler. aynı radyo programına aylar sonra yusuf katılır. ve yılmaz odabaşı'nın bu sözü kendisine söylendiğinde "ben yılmaz odabaşı'nı bu vakte kadar büyük bir şair olarak görürdüm. benim hakkımda bunları söyledi diye fikrim değişecek değil elbet. hala gözümde büyük bir şairdir." der. bunu duyan yılmaz ise (yusuf'un masmavi gözlerinden olsa gerek) inceden bir ezilir, yok efendim "ben aslında öyle demek istemedim.", " öyle dedim ama şöyle de dedim." gibi kıvırmalara başvurur. amma velakin o mavi gözler çoktan sulanmış, rüzgarda savrulan damlalar bırakmaya başlamıştır...

ekleme: flash tv'deki programını beğenmezdim, bazen arabesk bulurdum da... ama iyi insandı, candı rahmetli. birkaç şiiri de ciğerimde sigara yanığı gibi durur hala... duracak da.
flash tv'de "şairin yeri" adlı bir program yapmakta.
'Üstümüzde dam akıyodu, arap kızı camdan bakıyordu' diyerek diğer güzelliklerine ihanet etmiş şair.
"ayrılık, anca bu kadar güzel anlatılırdı" dedirten şiirde onun imzası vardır...

(bkz: ayrılık hediyesi)
ıdeolojım kendısıyle uyuşmasa da sanatı ve yureğine
söz soylemek haddım olmayacak sanatçı.
en guzel sozlerin yazari, en guzel a$klarin adami. adam gibi adam.
neylersin diyerek damarı tavan yaptırtan üstad.
güncel Önemli Başlıklar