bugün

çok yazmışsın ama boş yazmışsın. ateizm adı üstünde teizmin yokluğu. başka da bir şey değil. kendi kendinize bir şeyler türetmeyin.
Temel eleştiri yeni ateistlerin ideolojik ve yüzeysel oldukları yönündedir. Sosyolog Rodney
Stark bu konuda ilginç bir gözlemde bulunuyor, diyor ki bir insan Robin Hood hikayelerini
okuyarak ortaçağ hakkında ne kadar bilgi edinebilirse, Richard Dawkins kitaplarını okuyarak
da din hakkında o kadar bilgi edinebilir. Ateist bilim felsefecisi Michael Ruse da Tanrı
yanılgısı isimli kitabı çok sert eleştiriyor ve kitabın o kadar kötü olduğunu anlatıyor ki
kendisinin bir ateist olarak aslında kitabı okurken ateizmden utandığını söylüyor. Yine
felsefeye giriş ve dine giriş dersleri olsa bu derslerden Richard Dawkins ʼin geçemeyeceğini
iddia ediyor. Yine başka bir ateist düşünür Terry Eagleton da Richard Dawkinsʼin ve diğer
yeni ateistler aslında bilimi doğru tasvir etmediklerini ama daha da kötüsü dini çok yüzeysel
şekilde ele aldıklarını, dinlerin olabilecek en kötü şekilde yansıtıldığını, hatta dinleri öğrenme
zahmetine girişmediklerini söylüyor. Nitekim Richard Dawkins de bundan iki sene önce attığı
bir twitte Kurʼanʼı hiç okumadığını, islamʼı eleştirmek için Kurʼanʼı okumasına gerek
olmadığını söyleyerek aslında Terry Eagletonʼın bu görüşünü doğrulamış oldu.
Yeni ateistler felsefeyi küçümsemeleriyle de meşhurlar. Bu anlamda aslında yaptıkları
felsefi hataların da hoş görülmesi gerekebilir. Örneğin yeni ateistlerin binlerce yıllardır
sorulan, cevaplanan soruları sanki geçen hafta bu sorular ilk kez sorulmuş gibi
yönlendirdiklerini görüyoruz. Örneğin Tanrıyı kim dizayn etti, Tanrı varsa niye kötülük vardır
sorularının sanki bu sorular ilk kez soruluyormuş gibi yeni ateistler tarafından yöneltildiğini
görüyoruz. Oysa teist literatürde bu konular üzerine on binlerce sayfa yazılmıştır. Daha
verimli bir tartışma olması için bu soruların sorulmasında elbette bir sakınca yoktur. Yalnız
yeni ateistlerin yaptığı bu sorulara verilen cevapların göz ardı ederek sanki bu sorular ilk kez
soruluyormuş gibi davranmalarıdır. Yine yeni ateistler bilim tarihini çarpıtmaktan
çekinmiyorlar. Burada en favori örnekleri Galileo hadisesi ve Charles Darwinʼin teorisinin
dini çevrelerde karşılanmasıdır. Elbette bunları olabildiğince yüzeysel ve ideolojik şekilde
tekrar yazıyorlar. Yani Galileo hadisesine bakıldığında aslında Galileoʼnin dindar bir bilim

insanı olduğunu mesela bu eserlerde okuyamazsınız. Yine Galileoʼnin argümanını savunurken
incilʼe atıfta bulunduğunu göremezsiniz. Bunun yanında Galileoʼnin doğayı daha iyi
tanımamız durumunda incilʼi daha iyi tanımlayabileceğimiz görüşünü bu eserlerde
göremezsiniz. Öte yandan malumunuz kilise sadece dini bir kurum değildir. Kilise aynı
zamanda siyasi bir otorite, sosyal bir otorite, bir güç odağıdır. Kilisenin savunduğu görüş de
aslında eskimiş de olsa o dönem için tam eskimemiş bir bilim görüşüdür. Yani Aristocu
Batlamyusçu bilim anlayışını savunuyor kilise. Bunu savunurken aslında bir yandan da
Francesco Ingoli gibi, Orazio Grassi gibi isimlerin bilimsel argümanlarını ne kadar beğenelim
ya da beğenmeyelim ama ortaya konulan bilimsel argümanlarını da destekliyor kilise. Kilise
aslında sadece eski ahite ya da yeni ahite atıfla değil aynı zamanda dönemin bilimsel
argümanlarına atıfla da Galileoʼye karşı gelmeye çalışıyor.
Son olarak aslında yeni ateizmin bilimciliğin maruz kaldığı eleştirilerin hepsine maruz
kalması gerektiğini de belirtmek gerekiyor. Örneğin ahlak konusunda doğa bilimlerinin yer
yer yetersiz kalabildiğini düşündüğümüzde yalnızca doğa bilimleri bizim rehberimiz olmalıdır
diyen bir yeni ateist aslında ahlak konusunda da eleştirilmeyi hak etmekte. Bu konuda ilginç
bir hadise yaşandı geçtiğimiz günlerde. Richard Dawkins bir konuşmada aslında anti
darwinist bir dünyada yaşamak istediğini, darwinist bir dünyada yaşamanın kendisi için ve
insanlar için dünyayı yaşanılmaz bir hale getireceğini söyledi ki haklı. Doğada gördüğümüz,
hayvanlar arasında gördüğümüz münasebeti insanlar arasında gördüğümüzde aslında insan
hakları ihlallerinin yaşanacağını, hatta insan hakları diye bir şeyden söz edemeyeceğimizi
görmekteyiz. Bu anlamda gerçekten de Richard Dawkins haklıdır. Yalnız problem şu ki aynı
Richard Dawkins kendi eserlerinde insan haklarının ve insanın özel bir yeri olduğu görüşünün
aslında Hristiyanlıktan, tek Tanrılı dinlerden geldiğini iddia etmekte. Dolayısıyla Richard
Dawkins bir yandan Hristiyanlıktan kurtulmayı öğütlerken, bir yandan Hristyanlıktan
kurtulmanın neticesinde bu ahlaki öğretilerin de kaybolacağını ya da o ahlaki öğretilerin
temelindeki görüşlerin kaybolacağını fark etmemekte ve böyle çelişkili bir pozisyon
takınmakta. Bu anlamda bilimciliğin eleştirildiği her noktanın yeni ateizme de
yönlendirilebileceğinin farkında olmak gerekiyor.
Yeni ateizm 21. Yüzyılın ortasında ortaya çıkmış, Batı Avrupaʼda ve Kuzey
Amerikaʼda yaygınlaşmış bir görüştür. Bilhassa sözde islam adına işlenen terör eylemleri
neticesinde popülerliğini arttırmıştır. Din ve bilimin çatıştığını ilan eden bir dünya görüşüdür.
Bilhassa Richard Dawkins, Daniel Dennett, Sam Harris ve Cristopher Richardsonʼun
öncülüğünü yaptığı bir dünya görüşüdür. Tabiî ki onlarla sınırlı değildir. Bu görüş aslında
bilimcilik dünya görüşüne dayanmaktadır. Bilimcilik dünya görüşünü kısaca belirtmek
gerekirse; yalnızca doğa bilimleriyle elde edilen bilgilerin meşru olduğu, doğa bilimlerinin
dışındaki bilgilerin meşru olmadığı ki buna sosyal bilimler, felsefe ve din de dahil bu görüşe
dayalı bir pozisyondur. Yeni ateizmin yayılmasındaki önemli etkenlerden birisi din ve bilimin
çatıştığı görüşüdür. Elbette bu görüş yeni bir görüş değildir. Bertrand Russelʼda, Draperʼda
da, 19. Yy düşünürlerinde, Büchnerʼde de bu görüşü görmek mümkündür. Yalnız modern
dönemde yeni ateistlerin bilhassa dinden tamamen negatif bir unsur, negatif bir kurum olarak
bahsettiklerini görüyoruz. Bu anlamda örneğin 19. Yyʼın önemli düşünürlerinden Durkheim;
Dini Hayatın ilk Şekilleri isimli eserinde dinlerin toplumsal birlikteliği sağlayan bir
fonksiyonunun olduğunu söyler. Hatta Marks bile din halkın afyonudur derken aslında bir
cümle öncesinde, taş kalpli bir dünyanın ruhudur der dinler için. Aslında Marksʼın da orada
bile dinin acıları dindiren fonksiyonuna referans verdiğini görüyoruz. Yani Marksʼa göre
dinler kötülüğün kaynağı değil, ekonomik ilişkilerin, sınıf ilişkilerinin bir yansımasıdır.
Dolayısıyla asıl mücadele edilmesi gereken dinler değil, sınıf ilişkileridir. Yalnız yeni
ateistlere göre asıl mücadele edilmesi gereken toplumda denk geldiğimiz bütün kötülüklerin
anası aslında dinlerdir, dolayısıyla dinlere tamamen negatif bir rol biçerler ve dinlerin her
türlüsüyle her alanda mücadele edilmesi gerektiğini söylerler. Öyle ki bilhassa Richard
Dawkins, Sam Harris ılımlı dindarlarla bile mücadele edilmesi gerektiğini, çünkü ılımlı
dindarların aslında içlerinde Usame Bin Ladin yaratma potansiyeline sahip olduklarını
belirtirler. Tabi yeni ateistler aslında bu görüşleri savunurken belli bedeller ödemek
zorundalar. Bilim tarihini çarpıtmak, felsefeyi çarpıtmak, belli felsefi argümanları görmezden
gelmek gibi yollara başvurmak zorundalar. Bütün faturayı dinlere kesmek için belli toplumsal
dinamikleri de görmezden gelmek zorundalar. Tarihin önemli bir kısmını çarpıtmak
zorundalar. Örnek vermek gerekirse Nikaragua gibi Latin Amerika ülkelerinde diktatörlere
karşı din adamlarının halkı örgütlemesi ya da Polonyaʼda diktatörlüğe karşı yine halkın din
etrafında birleşmesi, köleliğin kaldırılmasında dinlerin oynadığı rol, Vietnam savaşında
dinlerin oynadığı olumlu rol, hastanelerin dini kurumlar olarak ortaya çıkması, üniversitelerin
batıda dini kurumlar olarak ortaya çıkması, orta çağda tüm günahlarına rağmen kilisenin
bilimin en büyük finansörü olması, sanatın finansörü olması, örneğin Bah Aziz Thomas
kilisesi tarafından yirmi yedi yıl boyunca finanse edilmiştir, sanatın arkasında kilisenin
olması, daha bir çok konu yeni ateistle tarafından görmezden gelinir. Sadece dinlerin
kendilerince negatif yönlerine odaklanıp onları çarpıtmaya çalışırlar. Bu konuda da bu
yaptıklarından ötürü hem teist hem de ateist düşünürler tarafından yoğun bir şekilde eleştiriye
uğramışlardır.
yıllardır dini inançlara saldırarak bir baltaya sap olamadık bari kendimizi yeni diye sunalım da popülaritemiz artsın diyen inançsızlığa inanmış insanlar topluluğunun inancı.
ateizmin dar kalıpları ve basit savunmaları ardına saklanmayıp yeni ve köklü kanıtları olan ateist görüşdür.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11807747.asp